böyle bir yol yok. turkcelli aradım, sordum. günlük 27 tl civarlarında bir ücret çıkardılar. öde bunu, istediğin kadar konuş gün içinde dediler. iyi, hoş da, aradığım kişi bugün uygun değilim yarın konuşalım dese ne diyeceğim? böyle saçmalık mı olur? bu ülkede soyulmaktan yıldım amk. bu nedir yahu!
Bayağıdır girmiyorum sözlüğe. Bir bakayım, dedim, ne var ne yok. Mesaj kutum bomboş. Kimse bir şey yazmamış. Yazmak zorunda da değil ama niçin kimse bir şey yazmıyor?
PKK'yı terör örgütü olarak görme, yardım ve yataklık... tamam, bilim ile alakamız yok, eğitimde de dipteyiz... bir ilerleme durumu mümkün değil. daha ne? ama yok, iyice batalım istiyorlar.
sonuna kadar savunduğum görüştür. ülkede kadınlar kara çarşafla geziniyor; erkekler sarıklı cübbeli. kadınların giydiği türk kültüründe olan bir şey değil. şimdi biri çıkıp "senin ataların da giyiyordu bunu" demesin, ağzına küreklen vururum. osmanlıya 19. yüzyılda gelmiştir çarşaf. nereden peki? iran'dan. 1870'li yıllarda hacca giden müslüman türkler bunu görüp, bir marifet sanıp giymişler. yani anadolu müslümanlarında çarşafın tarihi yüz elli yıl bile yok. erkeklerin giydikleri onlardan aşağı kalır bir yanı yok. arap kültürünü türk kültürü olarak kabul etmek zilzurna cehalettir. selçuklu'da yok, osmanlı'da yok (son 50-60 yılda geldi, bu süre kültür olarak anılması için yetersiz.) bu iki büyük türk devletinden önceki türk devletlerinde zaten yok. e peki, bu hangi atanın kültürü?
kılık kıyafette ayar şart.
suskunluk bir şeyi kabullenmeyi çağrıştırıyor bende. bu nedenle pek sevmem. kabullenmek alçaltıcı, yapış yapış, iğrenç bir şeydir. ancak sessizlik, mutlak sessizlik, gerçek bir huzurdur. bu paha biçilemez...
bu çok saçma bir başlık gibi gelebilir kimilerine. fakat kimileri için de oldukça önemlidir bu. bence önemli. çünkü bir kitap yayımlamak olmakla yayınevi olunmaz. o kitap için oturup düşüneceksiniz; uygun kapak, güzel bir font, ideal boyut vb. bu anlamda benim favori yayınevim can yayınlarıdır. adamların çevirisi, baskısı, fontu... hepsi harika bence. hatta kullandıkları fontun adını çok aradım ama bulamadım. o kadar beğeniyorum yani.
hasan ali toptaş'ın kendi imkânlarıyla neredeyse 30 yıl önce yayımlattığı öykü kitabı. şimdil revize edilip geçmiş şimdi gelecek adıyla everestten çıkacak.
kalitelidirler. bazı şarkıları pek bilinmez ki bu müthiş bir şey. neden mi? öyle her kekonun ağzından duymadığınız için. ayrıca ucuz kafelerin basit müzikleri arasında da bulunmaz bu şarkılar. muazzam bir şey bu.
benim kitaplığımda son sayımımda (üç ay önce) 350'nin üzerinde idi. Yitenler oldu; bunların bir çoğu okunmak için geri gelmeyenler. Satın aldıklarım da oldu. ezcümle, kitaplığımdaki kitap sayısını ben de merak ediyorum.
alejandro zambra'nın türkçede yayımlanan üçüncü kitabı. Notos Kitap'tan çıkıyor kitapları. Semih gümüş kendisini çok beğenir ve tavsiye eder. Geçen yıl sabitfikir dergisinin seçtiği en iyi elli eser sıralamasına girdi. ilginç bir anlatım tarzı var hakikaten. bitirince editlerim yazıyı.
yazık ya. güzelim ülke ne duruma düştü. millet vatandaşlarını güvenlik için ülkeden çeker, mülteciler gelmemek için olay çıkartır... peki ya biz? vatan sağ olsun!
fazla toplumcu. bireyi esas almak bizi daha ileriye götürecektir. ille de toplum için bir şeyler yazılacaksa bunu birey üzerinden yapmak iyi sonuç verecektir.
sabah sabah hiç çekilmez. gerçi akşamüzeri falan da çekilmez. genel anlamda çekilmez yani. biraz sen anlat, örnek ver, buraya geldiğimize değsini, değil mi?
iki gün önce patlama ile ilgili uyarıda bulunmuştur. milli istihbarat (!) teşkilatımız ne yapmaktadır? amerika bunu nasıl bildi?
(bkz: kafamda deli sorular)