Trt1 de yayınlanan (bkz: balkan ninnisi) dizisinde mustafa karakterini canlandıran genç oyuncu. istanbul Üniversitesi devlet konservatuvarı tiyatro bölümü öğrencisi aynı zamanda. Çok genç yaşında afife Jale tiyatro ödülünü kazanmış yetenekli bir kardeşimiz. Kaşesi yüksek olsun diyelim.
3 temmuz 2011 de nerde duruyorsa aynıdır Fenerbahçe'nin duruşu. caddede 100binlerce insan bağırmıştı, "fetullah ın piçleri yıldıramaz bizleri" diye. çok fark yok, 5 yıl geriden geliyorsunuz o kadar.
hiç öyle uzun uzadıya analiz falan uğraşmayacağım. 7 hazirandan bugüne kadar ne değişti de; oy dağılımı bu hale geldi. herkesin benzer açıklamaları var. kimine göre terör meselesi mhp seçmenini akp'ye yöneltti, kimine göre pkk eylemleri hdp'ye darbe vurdu,çokça ikisi birden. chp'de bir değişiklik de olmadığına göre gayet makul yaklaşımlar.
dönelim 7 haziran öncesi seçim atmosferine. en büyük kavga neydi?
-ver 400 vekil başkan olacağım.
+seni başkan yaptırmayız.
bu konuya direk giren, tek meselesi bu olan 2 lider, bahçeli ve demirtaş idi. ikisi de kavgayı tayyip ile yaptılar. daha doğrusu ikisinin de seçim öncesi merkezlerinde tayyip erdoğan'ı başkan yaptırmamak vardı. chp ise geçmiş yıllardan farklı olarak, projeler ve ekonomik vaatler ile 7 hazirana girdi.
chp için 1 kasım'A giderken değişen bir şey yok gibiydi. ancak bahçeli ve demirtaş'ın 7 haziranda kavgasını verdikleri mesele artık 1 kasım seçimlerinin öznesi değildi. tayyip erdoğan'ın başkanlık meselesi bu seçimin kavgaları arasında yoktu. bu akp'nin bir tercihi diye düşünüyorum. konuyu hiç oraya getirmediler. başkanlık meselesi hiç konuşulmadı bu seçime girerken. davutoğlu ve ekibinin müthiş başarısıdır bence 1 önceki seçimi böyle okumak.
ancak bir katakulli ile erdoğan'ı başkan yapmaya kalkmak davutoğlu'na yakışmayacaktır. başkanlık meselesi 7 haziranda erdoğan açısından kaybedilmiştir.
bastian schweinsteiger in döküldüğü, wayne rooney'in kendine yakışmayan bir gol kaçırdığı, ilk yarısı 1-1 biten şampiyonlar ligi karşılaşması. 2-1 manu galibiyeti ile sona ermiştir.
şimdi gökçek'in osmanlıspor'u galatasaray'ı yendi ya, dünden beri osmanlıspor aşağı osmanlıspor yukarı...
aklıma geldi osmanlı devleti en geniş sınırlarında modern futbola yetişseydi, ne fena bir milli takımımız olurdu. (şimdi "milli" kelimesine takılıp ayar vermeye kalkma canım kardeşim, ne demek istediğim gayet açık.)
boksiç, boban, puşkaş, berbatov, suker, hagi, stoickov, vesaire derken aslen cezayirli olan zidane bile 3 hilalli* formayı terletebilirdi.
ıslay adası maltıdır. "ıslay adsının sesi" anlamına gelmektedir. is kokusu ve tarçın en belirgin aromalarındandır. deniz kenarında, duvarları yosun kaplı mahzenlerde 12 yıl boyunca meşe fıçılarda bekletilir.
metin-ali-feyyaz ın feyyazı tarafından, efsane başkan, saygıdeğer insan süleyman seba'ya yazılmış olan mektuptur.
"ayda yılda bir gelirdi. Yeter de artardı bu geliş. Hepimizi karşısına alır, lafını ortaya söylerdi. Unutulmayacak sözler miydi yoksa onun sözleri mi unutulmazdı, anlamazdık. Sık değiştirmediği kahverengi ceketinin üst cebindeki mendili hep biz kirletirdik. Ya akan burnumuzu ya da kaçan gollerin ardında döktüğümüz gözyaşlarımızı silerdi o mendil. Çocuktuk işte Ama büyük başkan bizi adam yerine koyar o şanlı formayı ısrarla bize giydirirdi. Adalelerimiz gözüksün diye kısa tuttuğumuz şortumuzu ve malzemeci Ahmet abimizden ne eeedecen deyip verdiği tozlukları giyip, çivili kramponlarımızı da yandan bağladığımızda hakikaten koca adamlar gibi dururduk.
"Şeyini şey yaptınız"
Aslında bizi adam yapan o formaydı. Şeyini şey yaptınız dediğinde biz neyi kastettiğini bilirdik. Lafını kısa keser, söylediğini de unutmazdı. Belki de hiçbir şeyi unutmadığı için unutulmaz olacak sayın Seba. Ekranı da pek sevmezdi. Ne önünü ne de arkasını. Onu yazmak o kadar zor ki niye ki bu çabam? Onu altın harflerle yazan tarihten daha iyi anlatamam ki Ben, Metin-Alinin Feyyazı, Rızanın ön direk takipçisi, Şifonun pas duvarı, Les Ferdinandın çapraz koşucusu, Samet abinin kibarı ben Seni o aramıza giren herkesten çok seviyorum ve biliyorum ki sen de bu başına buyruk, inatçı evladını seviyorsun Gitme büyük başkan sakın gitme Çünkü ben sana gelemedim
şu kadar oy aldım öyleyse her haltı ben istediğim gibi yaparım diyen siyasetçinin olduğu ülkenin seçmenidir. artık yeter diyen; hırsızlığa, talana, peşkeşe, özel hayata müdahalelere isyan edenlere, "görürsünüz siz %60 oyla seçicez yeniden kralımızı" falan derler.
hiç itiraz falan etmeyin kütüphane kolu diye, bildiğin kitaplık koluydı işte. kitaplık dediği de, yine bildiğin ecza dolabı aNASINI SATAYIM. 3-5 öğrenci; evinden 4-5 kitap getirir, o dolaba konur, kilitlenir, bir daha da açılmazdı. kağıt üzerinde bu işle ilgilenmesi için bir öğrenci yetkili kılınır, koluna kurtuluş savaşı zamanı kızılay kolluğu genişliğinde bir kolluk takılır, yine bu kolluğun parası öğrenciden tahsil edilirdi. sınıf başkanlığından bile havalıydı anasını satayım... müfettiş geleceği zaman açılır temizlenirdi.
(bkz: alessandro del piero) bir neslin favorilerini elmacık kemiklerine kadar garip bir şekilde uzatmasına sebebiyet veren efsane italyan forvet.
(bkz: alan shearer) gerçek anlamda santrofordu. kıçı kırık blackburn'ü premier lig şampiyonu yapmıştı.
(bkz: andreas brehme) italya 90'da maradona'lı arjantini kupoadan eden penaltıyı gol yapmıştı.
(bkz: jose Luis chilavert) kaleci olur kendileri, iyi de frikik atardı.
tanıdıklarımın %100'ü müthiş samimi ve içten insanlardır. kalender ve nevi şahsına münhasır bir çok dostum oldu antalyalı. lakin; (hıh yağlamayı yaptım şimdi giydirme zamanı) araba kullanmayın be kardeşim , bilmiyorsunuz, hele istanbul'da hiç kullanmayın. nerde bir aracın sürücüsüne giydirecek olsam hop 07 plaka, ulan antalya'da kaldığım zamanlarda alışıktım, hani buranın kendine göre bir trafik düsturu var, böyle idare ediyor adamlar, ama istanbul'da olmaz hacı o işler, etmen eylemen...
awakenings filminde robin williams'ın canlandırdığı asosyal doktor karakteri. robin williams'ın üstün performansıyla beyaz perdede can bulan dokunaklı bir karakterdir. robert de niro'nun insan üstü performansı sebebiyle gölgede kalmıştır biraz. bu arada film herkese şiddetle tavsiye edilir.
muskat ahşap fıçılarda olgunlaştırılıp, sınırlı sayıda şişelenen highland bölgesi maltıdır. tahtamsı tadı (sandal ağacı) etkili olmakla beraber, asitliymiş hissi uyandıran çiçek kokuları ihtiva eder.
muratti ambassador yazardı üzerinde. davidoff ile beraber üst geçitlerde, meydanlarda kaçak sigara satılan yerlerde bulunurdu. bugünün parasıyla marlboro'dan 1 lira kadar pahalıya satılırdı. filtresinin dibinde parlament'inki gibi kömür bulunurdu. dumanı yoğun içimi hafif bir sigaraydı. lise sonda okula gitmeden evvel şirinevler'de, topkapı-soğanlı minibüslerinin yanındaki büfeden alırdım. export muratti diye hatırlanır, ancak çok da doğru değildir. (o zamanlar export idi evet ama şimdiki export muratti de ülkemizde şu an satılan kalitedir.)
"o liverpool'da fowler'a asist yapmalı, barcelona'da guardiola topu kaptığında oyunu kurması için o binlerce maçın kaderini tek başına değiştirecek kudretteki sol ayağa vermeliydi, cantona golü attığında ilk sarıldığı kişi kendisine ortayı yapan sergen olmalıydı; ara sıra maldini'den savunmaya yardım etmediği için fırça yemeli ama yine de capello'nun kadroyu yazdığı ilk isim olmalıydı..." sergen yalçın'ıböyle tarif etmiş, onu yetiştiren teknik adam.
karakter sınırlaması sebebi ile bu şekilde açılmış olduğundan demek istenen; her neslin, kendisini, sokakta oynayan son nesil olarak addedmesi durumu. (allah'tan karakter sınırı varmışlan böyle başlık mı olur?)
nasıl bir kriter lan bu sokakta oynamış olmak? 80'ler de çocuk olmak başlığına gir "sokakta oynayan son nesil", 90'larda çocuk olmak başlığına git "sokakta oynayan son nesil" demin bie başlık gördüm 90-93 arası doğmuşlar falan diye oraya da yazmışlar "sokakta oynayan son nesil" diye. ulan aslında hepiniz aynı hariflersiniz hiç büyümediniz dimi lan? o kadar akıllı ki bunlar; "biz balkon çocuğu değiliz" demeye çalışıyorlar, "yaşımız var, ağırlığımız var" hesabı yapıyorlar.
oğlum nerde yaşıyorsunuz lan? bizim mahallede çocuklar hala sokakta oynuyor. sapık mısınız en son biz oynadık triplerine giriyorsunuz. kaldırın kafanızı bi camdan dışarı bakın. bunlar çocuk sayılmıyor mu?
şike ve teşvik suçuna bulaşanların, alacakları cezayı belirleyen yasanın değiştirilmesinin, en çok bursaspor'u ilgilendirdiği gerçeğidir.
mevcut hali ile bahsi geçen kulüplere isnat edilen suçlar onanır ise 2010-2011 yılının şampiyonu bursaspor ilan edilmelidir. ancak bu madde üzerinde yapılacak değişiklik ile şu an suç hükmünde olan bazı eylemler suç olmaktan çıkacak, yada cezaları hafifletilecektir. ve bu durumda bursaspor'un bariz şekilde hakkı gasp edilmiş olacaktır.
gün itibarı ile bursaspor taraftarı; futbol takımlarının mevcut durumundan mütevellit suskun durmaktadır. ancak bu maddeye en çok sahip çıkması gerekenler onlardır.
not: alınmayın koçlar suçsuzsanız zaten bir durum söz konusu değil.
edit: en lacisinden fenerbahçeliyim. yandaş arama derdim de yok. mevcut kuralların uygulanmasını istiyorum sadece. bu durumda fenerbahçe de, trabzon'da itham altındadır.
hayatını "kıbrıs için", "kıbrıs türk'ü için" adamış, inandığı davaya yaşamını vakfetmiş kuzey kıbrıs türk cumhuriyeti'nin kurucusu rauf denktaş'ı; ve istanbul'un simgelerinden adalar'ın sembolü, futbolseverlerin gönüllerini kazanmış bir usta lefter küçükandonyadis'i kaybetmemizin ardından kurulan iç burkan bir cümle. ama bir çok şeyi o kadar net ve hakkını vererek anlatıyor ki, başka söze gerek bırakmıyor.
eski milli futbolcu. fenerbahçe 1990 yılında gençlerbirliğinden transfer etti. fenerbahçe'de fazla forma şansı bulamayınca samsunspor'a, bir sezon sonra da sakarya'ya kiralandı. 1993 yılında ankaragücü'ne transfer olan gökhan fenerbahçe ile yollarını ayırmış oldu. genellikle stoper ve sol bek oynadı.
not: eski milli maçlara bakıyordum, bir adam var tanımıyorum, spiker "gökhan" diyor, gökhan keskin geliyor aklıma ama benzemiyor. sonra araştırdım (wikipedia işte araştırdım dediğimde) sözlüğe naklettim.
hani siz de 30'lu yaşlarınızda orta yaş bunalımı falan yaşıyor da, eski maçlara falan bakıyorsanız, kafayı sıyırmayın bu adam kim diye...
9 ocak 2012 arsenal leeds united maçı ile tekrar arsenal forması altında izlediğimiz thierry henry; bazı futbolcular hiç transfer yapmasalar keşke dedirtti dün akşam bana. şimdi de bir başlık açayım kimler kimleri, hangi formayla özdeşleştirmiş bakalım dedim.
malumunuz istanbul'un sağı solu, önü arkası, varoşu sosyetesi avm doldu efendim. (sanki röportaj veriyorum anasını satayım, üsluba bak pehh)
neyse...
eskiden bir galleria vardı, ne rahat zamanlardı. orda da asansörleri kullanma ihtiyacı pek hissedilmezdi zaten herkes yürüyen merdivenleri kullanır, buz pistinde kıçının üstüne düşenleri seyreder gülerdi.
hah asansör evet. şimdi asansörler bu kadar ortak kullanım için olunca bir adap eksikliği insanın gözüne çarpıyor. şöyle ki; biniyorsunuz asansöre, ineceğiniz kata gelince asansör duruyor, kapı açılıyor ama inemiyorsunuz. çünkü bir dünya öküz içeri girmek için sizi ezmeye çalışıyor. be hayvan artığı bi şu inenlere müsade et, binersin asansöre, gidersin kaçıncı kata gideceksen.
nah buradan sesleniyorum, birinizi bir gün fena benzeteceğim haberiniz olsun...