Buzlukta beş dakika bekletip yediğimde dondurma yemişim gibi hissediyorum. Kalori almadığım gibi yağ hücrelerini de yakıyorum. Evet, ananas yağ yakıyor ve zayıflatıyor. Okudum, inandım: http://www.diyetebasliyor...item/1761-yag-yakici.html
Kişisel araştırma sonuçlarıma göre günün her saatinde kahve kokusu mutluluk veriyor! Ne ki bilimsel araştırmalar da beni destekliyor, bakınız ne demişler: "içseniz de içmeseniz de araştırmalara göre taze kahve kokusu mutluluk ve rahatlık veriyor. Stresi alan kahve aynı zamanda kan akışını da hızlandırıyor."
Mutluluk veren kokuların derlediği bir haber denk geldim: http://www.yuksektopuklar...-hissettiren-kokular.html
Beni askla tanistiran, askla sarmalayandir. Canimi en cok acitan ama ruhumu en cok tamamlayandir. Korkularimi kendisiyle sinayan ve bana aslinda korkulacak bir sey olmadigini ogretendir. Beni sakinlestirerek sahibim olandir. Ne mutlu, bes yil once buraya "beni birakma baba!" diyerek yalvaran kizin kalbinde, zihninde ayni tutkunun olmasi... Seni seviyorum baba!
Yazar Kanat Güner'in "Senin intihar planlarınla her dalga geçişimde kendi ölümüme kendimi alıştırıyor, korkaklığımı yenmeye çalışıyordum." diyerek anlattığı, güncenin sonunda öldürdüğü ressam Ali Kemal hayattadır ve iyi ki hayattadır da birlikte rakı içerken "bir bahar akşamı rastladım size" ile başlayıp "ikinci bahar yaşıyor ömrüm" şarkılarını söyleyebiliyoruz.
Reha Muhtar'ın canlı yayına katılmadan önce yakın çevresinden biri tarafından yöneltilen "televizyonda olursan yazar değil, eroinman olarak tanınacaksın, biliyorsun değil mi?" sorusunun cevabını pek iyi bilen ama başka kanatlar kırılmasın diye akıllarda eroinman olarak kalmayı göze alan, zekası; bedenine fazla gelmiş kadın.
Baba: En bilgili, en güçlü, en güzel, en cesurdur; öğreten, akıl veren, eğiten, koruyan, yönlendirendir. Baba: kızının sahibidir.
Kız: babasının yanında korunaklı, güzel, akıllı, cesurdur; öğrenen, söz dinleyen, eğitilen, yaramazlık yapandır. Babası, fiziksel olarak yanında olamadığı zamanlarda babasının gölgesinden, ruhsal varlığından güç alıp kendini koruyandır. Babasının kızı olmak için çabalayandır. Kız: babasına aittir.
Bu yüzden her "babacığım" ve "kızım" denildiğinde; tamamen ait ve sahip olmanın hazzını yaşarlar.
(#14010264) entry'i gördükten sonra yazayım istedim. Cemal Süreya'nın herhangi bir kitabında "Kadınlar Susarak Gider" yazısı ya da şiirinin olmaması çok normaldir bu eser kendisine ait değildir. Kimin aklına esti de yazının sonuna Cemal Süreya imzası ekledi bilemiyorum ama biraz olsun ikinci Yeni, Cemal Süreya ruhunu bilenler pekala bu eserin Cemal Süreya'nın kaleminden çıkmadığını anlaması gerekirdi. Şahsi yorumlarımı bir kenara bırakıp şu meşhur yazının yazarını söyleyeyim: Candan Ünal! Candan Ünal; MSN Türkiye Kadın Portalı, Yüksek Topuklar Kadın Portalı, Seninle Kadın Dergisi gibi birçok mecrada aşk ve ilişkiler üzerine yazılar yazmaktadır, "kadınlar susarak gider" yazısı da onlardan biridir.
Bir aşık, bir maşuka söylemiş. Bir pervane, bir ateşe söylemiş.
"Göz de, akıl da, can da giderse gitsin, sen gitme! Bence seni görmek, onlardan daha iyidir. Yeter ki, sen gitme! Güneş de, gök de senin gölgene sığınmışlardır. Eğer şu gökyüzü, şu yıldızlar giderse gitsinler, yeter ki, sen gitme! iman ehlinin hepsi de son nefeslerinde imanlarından ayrılmaktan korkarlar. Ey iman padişahı! Benim korkumsa, senin gitmendendir. Ne olur sen gitme!
Sen gitme, gidersen benim canımı da al beraber götür. Eğer beni bu sofradan alıp kendinle beraber götürmeyeceksen, gitme! Ben seninle beraber olunca, cihanın her cüzü bana bahçedir, bostandır. Sonbaharda bahçenin, bostanın güzellikleri gitse bile sen gitme! Bana ayrılığını gösterme, ayrılığın pek taş yüreklidir. Ey güzelliği yüzünden taşın bile lal olduğu sevgili, sen gitme.
Zerre de kim oluyor ki; "Ey güneş gitme!" desin? Kul da kim oluyor ki; "Padişahım gitme!" demeye cesaret edebilsin? Fakat sen ab-ı hayatsın. Bütün insanlar da o ab-ı hayatın içinde yüzen balıklardır. Keremin pek boldur. ihsanına son yoktur. Merhamet et, kerem buyur da gitme!"
Önceleri sadece "Mahmut" diye severken, şizofreni sınırında gezinip Mahmut'u konuşturmaya başlayınca, "eh o zaman kendine özel bir sözlüğü olsun" deyip acayip kelimeler uydurmaya başladıktan sonra şöyle ifade edilir: yavrun, bebeyin, kombo... Ne var ki o da beni "Arcu" diyerek seviyor.
Ruhunun giderek yaşlandığını hissedenler (ki yağmurdan korkmazlar) aşkı anlatır şarkılarla ama en çok eskimeyen şarkılarla... Ne güzel gözdür bakılan, ne güzel bakıştır gözlerdeki...
güzel bir göz beni attı bu derin sevdaya
benziyor şimdi benim ömrüm uzun rüyaya
yâri karşımda görsem de dalarım hülyaya
benziyor şimdi benim ömrüm uzun rüyaya
Durumları, romantik sözlerle dramatize etmeye ihtiyaç duymuyor; bilakis dalgasını geçiyor. Sorulara verdiği yanıtlar, şeytani bir zeka içeriyor. Adamım!
Henry Chinaski; düşüncelerle yaratılan, gülümseten adam!
Yazabilmek, anlatabilmek, söyleyebilmek için kelimelere inanmış, inandıklarının bedelini ödedikçe ödeyen, korkmayan Rosa Luxemburg'un iç dökümlerinden biri...
Penceresinden içeri baktığımda kıskandığımdır... O'nu gördükçe, "Aynı alfabeyi kullanıyor, aynı duyguları hissediyorsak eğer neden ben değil de sen yazabiliyorsun? Bu adaletsizlik değil mi? Belki evet belki hayır ama iyi ki yazıyorsun da bana ulaşabiliyor kelimeler... Ya hiç bilmeseydik öldüren kelimeler sözlüğünü, ya hiç konuşmasaydık? Yine de ayıp değil mi benim gibi hissedip senin gibi yazabilmek? Ben bilmiyor muyum ateşin yanmadan kül olmayacağını, denizlerin dalgalanmadan durulmayacağını? Ben de yazık demiyor muyum? Peki, sen nasıl yazabiliyorsun?" dediğimdir.
--spoiler--
"En sevgili! Bana gönül alıcı, güzel mektuplar yaz. Biraz alçakgönüllü ol, lütfet ve arada beni sevdiğini söyleyiver. Benden karşılık görmezsin korkusuyla duygularını açıklamaktan çekinme, utanma. Kuşkusuz duyguların varsa eğer... Yoksa zaten zorla çekip alamam ki...
Ruhunla diz çökmeyi de öğren, yalnızca ben kollarımı açıp seni çağırdığımda değil, ben arkamı döndüğümde de. Kısacası, cömert ol, harca, israf et sevgini benim için. Senden bunu istiyorum! Ne yazık ki seninle sürekli birlikte olmak benim kişiliğimi bozuyor ama bunu bilmek seninle boğuşmak için güç veriyor bana. Unutma, teslim olmalısın, çünkü sevgimin gücü nasıl olsa sana boyun eğdirecek.
Ah sevgili, Tanrı şahidim olsun, başka hiçbir çift böyle bir görev üstlenmemiştir: birbirlerinden birer insan yaratmak. En sevgili; kendine iyi bak.
--spoiler--
henüz damağımda tadı dururken hem bir salata tarifini hem de yıkamaya dair pratik bilgi vereyim.
Semizotlarını yıkarken "aman kaç kere su değiştirdim hala toprak var" dememek için semizotlarının topraklı sap kısımlarını kesip çöpe atın. Sadece yaprak kısımlarını (ki zaten onlar yeniyor )yıkamaya başlayın. 3 kere yıkayıp süzüp 1 kere de sirkeli suda bekletirseniz pür-ü pak olurlar.
Salatası pek kolay; domates, salatalık küp şeklinde doğranır. Sarımsak rendelenir. Semizotları tuzla hafifçe ovulur. Derin bir kapta hepsi ve zeytinyağı, limon suyu harmanlanır. Buzdolabında 5 dakika bekletilir.
Bu sıcak günlerinde yenilip her lokmada "ohh tazelendim" hissi yaşanılır.
"oyumu BDP destekli bağımsız adaylardan birine vereceğim" dediğinde "sen PKK'lı mısın? Vatan haini misin?" gibi düz bakıp düz görenlerin sorularına maruz kalan yazardır.
12 Eylül dönemini anlatan filmler arasında en zayıf halka. Filmi henüz izlemeyenler kusura bakmasın bolca spoiler yapacağım. Zaten izlemeyin de!
--spoiler--
17 yaşındayken "bir sağdan bir soldan" mantıksızlığıyla yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren'e filmde çok kısa yer verilmesi, üstüne bir de asker öldürdüğünün vurgulanması.
Solcu başkan bir kızı istediğinde, "o zorluk çıkarır, Ayşe'yi göndereyim" diyen örgüt üyesiyle solcu kızların orospu olduğunun ima edilmesi.
Dönemin en kilit adamlarından alparslan Türkeş'in adının bile geçmemesi.
24 ocak kararları, IMF kredi 12 eylül'den önce yaşanmışken darbe sonrasında yaşanmış gösterilmesi.
Kenan Evren'in, "asmayalım da besleyelim mi?" gibi kült sözlerinden hiçbirine yer verilmemesi üstüne bir de dönen olaylardan habersiz, halkın birlik ve beraberliği için uğraşan melek gibi gösterilmesi.
Bülent ve Rahşan Ecevit'i canlandıran oyuncuların benzerliği ama diğerlerinin asıl kişilere en ufak bir benzerliği olmaması. Madem bir cast yapıyorsun, ya hepsi benzesin ya hiç biri benzemesin.
Son olarak vazgeçilmez sığınak "hep Ameriga'nın işleri bunlar" klişesine topu atmak.
Yaşadığım bölgeden aday olması harika! 12 Haziran'da aklımda hiçbir soru işareti olmadan oyumu vereceğim.
Aklına, konuşmasına, kelimelerine, düşüncelerine can gurban!
Siyaset Meydanı halk meclisinde verdiği ayarlar müthişti.
Kemalist teyze: bu bilgiyi terörle mücadeleden aldım.
SSÖ: çok objektif bir kaynaktan almışsınız.
Oksimoron kürd: ben AKP'liyim.
SSÖ: Allah başka dert vermesin.
--spoiler--
Bu akşam ağlayacağımı biliyordum. Ama bu yüzden değil. Birbirimizden uzun süre, hatta sonsuza kadar ayrılacağımızı biliyordum ama bu sözler, bu bakışlarla değil. Yaşadığım en güzel aşktan bu bakışları, bir yabancıya aitmiş gibi olan bu bakışları götürmek istemiyorum belleğimde. Bana son kez bak Ömer! Senin sevgilin olduğumu anımsa. Beni sevdin, ben seni sevdim. Beni tanıdın mı?
--spoiler--
Cihan; Ömer Hayyam'ın aşık olduğu kadın. Akıllı, güzel, hırslı ve her kadında olduğu gibi duygularına yenik.
Cihan, bir gece gizlice Ömer Hayyam'ın evine giriyor. Pencerenin arkasında Ömer'i bekliyor.
- Cihan!
- Ömer!
- Yüzünde peçe var mı?
- Üzerimde geceden başka hiç bir şey yok!
Kadının akıllısı bir başka oluyor işte.
Atlas; mitolojiye göre dünyayı sırtında taşıyan tanrı. Omuzları güçlü... Gün gelmiş Cihan ve Atlas'ın yolları kesişmiş. Ömer Hayyam'ın dörtlüklerini okuyup devam etmişler yürümeye...
Benzer bir diyalog Cihan ve Atlas arasında geçiyor.
- Neden yazıyorsun bunları?
- Yazmazsam içimde büyüyor, oysa ki senin büyümen için ayırdım içimi...