henüz bi' izlemişliğim yok ama hakkında okuduklarıma ve duyduklarıma göre, nip/tuck gibi "awesome" bir dizinin yaratıcısı olan ryan murphy'den daha farklı bir şey beklerdim doğrusu. gerçi, murphy geçen sene de "eat pray love" gibi saçma sapan, nip/tuck'ı baz aldığımızda kendine hiç yakışmayan bir işle daha karşımıza çıkmıştı ya, neyse. tüm bu olanlardan anlıyoruz ki, nip/tuck münferit, bir daha da erişilemez güzellikte olan harika bir yapımdır ve öyle de kalacak. ee bize de bu harika dizinin bölümlerini tekrar tekrar izlemek düşer.
yani geçmiş yıllarda, 70'lerde 80'lerde falan, lümpenlerle, varoşlarla birlikte anıldığı için "tü kaka" edilmesi normal karşılanabilir; ama şimdi durum biraz farklı, "modern arabesk" ya da "yeni arabesk" olarak tanımlayabileceğimiz işler ortaya çıkıyor birer birer; mesela fairuz derin bulut, istanbul arabesque project ya da şevval sam, ışın karaca'nın yaptığı arabesk çalışmaları çok hoş.
alıp dinlenmesinde bir sakınca yok, arabesk artık elit tarafından yadırganmıyor, "müslüm baba"lar falan en elit yerlerde sahneye çıkıyor.
ayrıca, her türk gibi, inkar etsek de etmesek de, bi yerlerimizde hep "arabesk" bir yan var, bu da ayıp değil. bu yüzden tavsiyem yukarıda saydığım sanatçıların, grupların "icra ettiği", böylelikle de yeni bir form kazanan şarkıları alıp dinlemeniz. hem rock enstrümanları kullanıyor yeni arabesk şarkılarda, daha ne olsun!
"amerika'nın avrupalı yazarı" diye tanıtılıyor kitap arkalarında. ki kendisine en çok yakışan tanımlama budur. "avrupalı" olmasında, gençken üniversiteyi fransa'da okuması etkilidir.
ferzan özpetek'e göre hayatın amacı, eğer mutluysak tamamdır. özpetek'in bu düşüncesini son filmi "serseri mayınla`"da daha iyi görüyoruz. eğer insan mutluysa, seçtiği/yürüdüğü yol ne olursa olsun önemsizdir. ailenin de çocuğuna seçimleri karşısında vereceği tepki sadece şu olmadır: "peki böyle mutlu musun?" çocuğun bu soruya cevabı "evet"se gerisi önemsizdir, aile çocuğunun mutlu olup olmadığını düşünmelidir seçimleri karşısında, o kadar. mutluluk hayattaki yegane amacımız olmadır, ki ancak bu şekilde hayatı anlamlı kılabiliriz.
kendi deyimiyle "arada şiir yazıyormuş", ama ben şiir falan sevmediğimden şairliğini, şiirlerini bilemeyeceğim. ama taraf gazetesi'nde yazdığı yazıları çok güzel buluyorum, fikir yönünden katılmıyor olabilirsiniz ama üslubu çok güzel. ayrıca kendisini "niçe"ye de benzetiyorum, biraz saç ekle tamamdır!
"niçe": http://www.itusozluk.com/...ich+wilhelm+nietzsche/230
roni: http://www.durde.org/wp-c.../uploads/2010/12/roni.jpg
ertuğrul özkök'ün çoğumuz gibi ilkgençliğinde okuduğu ve kendisini etkileyen kitaplardan biridir. yazılarında sık sık bu kitaptan ve yusuf atılgan'ın "anayurt oteli" adlı kitabından bahseder. ertuğrul özkök'ü bu kitabın o malum keskin, kısa giriş cümlesi çok etkilemiş ve yazılarının üslubunu da bu cümle belirlemiştir.
görsel bir şölen. bir modacının, bir mükemmeliyetçinin yani tom ford'un elinden çıktığı o kadar belli ki. film sonrası gazeteciler ford'a "mükemmel yapamadığınız bir şey var mı" diye sormuşlar.
bu film kahramanın iki üç gününü anlatıyor. ama film öyle bir etki bırakıyor ki, sanki bu adamı yıllardır tanıyorsunuz; her türlü sevincine, acısına, mutluluğuna zamanında ortak olmuşsunuz.
filmde bir de julian moore var. filmin baş kahramanıyla içip sohbet ettikten sonra tartıştıkları sahne görülmeye değerdir.
film kitaptan uyarlama. ama birebir uyarlanmamış, olaylarda küçük farklılıklar var. mesela filmde ölen sevgilisinin cenazesine iştirak edilmesi kabul edilmeyen kahraman, kitap da katılıyormuş.