kafamda "bu bir türkiye adetidir, yaklaşık 20 yılda bir yaparız." şeklinde bir anlam çıkardığım * uyarı yazısı.
en son 27.04.2007 tarihinde 23:30 civarında yapılan bildiri muhtıra niteliğinde yorumlanıyor.her ne kadar "bildiri" adında yayınlansa da post modern bir muhtıra olduğu kanaati var.
ne olacak diye merak etmekteyim. üzülsem mi sevinsem mi bilemedim. "muhtemel bir darbenin neresi sevindirici olabilir" diyecesiniz. fakat darbe olacağına fazla ihtimal vermemekle ve anayasa mahkemesinin buna göre karar vereceğine inanmakla birlikte, akp'nin bu uyarıyı dikkate alıp tavrına biraz dikkat edeceği görüşündeyim.
"kadının sıfırı - kadının kullanılmışı" ayrımı nasıl bir şeydir? kadın bir araba mıdır?bunu söyleyen de erkeğin hayvan olanıdır.
ayrıca cinsel ilişkiye girmekten başka cinsel olan her şeyi yapmış olan kadın da bakiredir.
embesilce konuşmalar yapılırken bu durumu kimse göz önünde bulundurmaz mı?
kadın başını kapatsın, sevişmesin, onu yapmasın bunu yapmasın, ;erkek gezsin, tozsun, istediğiyle sevişsin, gerektiğinde uyarı maiyetinde kadına iki tokat atsın.
sonuç: her eve lazım evcil kadın.
kadının namusu zarından ve kapalı başından mı ibarettir? "bakire olmayan kadınla evlenmem" diyenin düşündüğü tek şey de kadının namusu değil kendi kompleksleri dolayısıyla canından değerli olan gururudur.
25indeki konsere gitmiş olarak söylerim ki,ses sistemi süperdi. fakat sound check yerine line check yapıyorlarmış *,bu yüzden çok iyi değilmiş "sound"ları.
efendim zardan adam'ı ilk defa dinlemiş biri olarak gittim gördüm,hoşuma da gitti ayrıca "ben klapçıyığm dağ!" diye gezerekten sarı saçlarını savura savura ellerini top şekline sokup danseden kıza acıyan gözlerle bakarken "sarışınlar boktur" şarkısının çalması daha da bir hoşuma gitti. e soruyor insan "senin burada ne işin var?" diye.hani bir ara "beytepe güzelini seçiyor" adı altında -muhtemelen afişleri üzerindeki gölgelenmiş pek ateşli kadın modelini aradıkları- organize edilen güzellik yarışmasına daha bir yakıştırdık kendisini, hürock festte görünce şaşırıyor insan.
neyse, genel olarak eğlenceliydi, fakat içeri girerken iki adım aralıklarla dizilmiş muhafızlar sinirli sinirli sigaralarını insanın suratına üflerken bir yandan üstleri ve çantaları arıyor. 8 ayrı aramadan geçtikten sonra insan öeh diyor ve sonunda giriyor konser alanına. fakat mevzu bahis muhafızlar çantama şöyle bir dıştan elleyip "çantan ıslanmış canım" diyerek gönderdiler içeri, dumur oldum. madem bira sokmayacağız o zaman çantamın ıslanmasından niçin şüphelenmiyorsun kadın?zaten birayı kitaplardan oluşturduğunuz koruma içine koyarsanız kimsenin de bir şey anlaması muhtemel değil.
son olarak da lunaparktan bozma dönen arabaların olduğu şey konserin formatına azıcık aykırı olmamış mı diye soruyor insan, ki bu alet 24ündeki metal konserinde de mevcutmuş duyduğumuza göre. aşağıda kıçlarını yırtaraktan insanüstü sesler çıkararak*bağıran grupları dinlerken üstte dönen arabalarla oynayan tipler görünce şaşırmaz mı insan?
budur.
her denk geldiğimde yarılarak izlediğim programdır. özellikle hakimin hiç değişmeyen,gülümsemeyen,"hepinizin ağzına sıçarım" bakışlı suratını görünce kendimi kaybediyorum. bir de bir karar verdiklerinde tak diye elindeki şeyi vurması çok komik*. en son bin bilmemkaçlı yıllarda yabancı ülkelerde kullanılan o alet türkiyede hiç kullanılmamıştır.
az önce izlemiş olduğum çok etkileyici ve tatlı bir film.ayrıca sophie'nin küçüklüğünün yanaklarını mıncıklamak geldi içimden.filmi izledikten sonra sevgilimi de alıp arabaların üstünde gezinmek istedim.
--spoiler--
yalnız sonunda ne oldu anlamadım,gerçi ne farkeder,kavuştular*.
--spoiler--
"gene mi sen?" dedirten, illallah dedirten yazar.
bir yandan amerikaya tapan, oranın sömürgesi olabilmek için her şeyini verebilecek olduğunu, bir yandan da maçoluk kompleksiyle donanmış olduğunu düşündüğüm yazar. bu nasıl bir çelişkidir?bir dediği bir dediğini tutmuyor ayrıca,sosyomatta da açtığı etiketlerle beni benden almıştı.
birini gıdıklamanın komik olduğunu zanneden insanlara sorulacak sorudur. siz can havliyle kaçmaya çalışırken istemsiz olarak gıdıklandığınız için gülersiniz ama hiç hoş değildir aslında.*
zaga'yı sunarken fazlasıyla antipatik bulduğum ama makinaya başlayınca sevimlileşmiş olduğunu düşündüğüm feci zeki,bilgili,entelektüel bir programcı.*
galatasaray lisesinde 6 sene okuyup sonra aşık olup okula gitmeyince annesinin yanında bodrumda liseyi bitirmiş. oradan fransaya gidip birer sene hukuk ve ekonomi okuyup onu da sevmeyip istanbul'a dönmüş ve mimar sinan üni. devlet konservatuarını bitirmiş*.
verdiği ayarlara da yarılmamak elde değil.
kendisinin "sokakta" adlı saçma sapan romanının özetini dinlediğim ilginç isimli yazar.
ahmet hamdi tanpınar kendisini yüreklendirirken, ahmet hakan da,"sokakta" adlı ilginç- ve pek kimse tarafından bilinmeyen, içindeki tüm kelimelerin eski yazım kurallarına göre yazıldığı~ (bkz: saklıyabilmek)*bence haklıdır~birçok kişi de bu seçime anlam veremese de anlayana bunun anlamı gayet açıktır.
ayrıca kemalist sandığımız hocamızın, bu gerici düşüncelerin gayet açık aktarıldığı romana hayran olduğunu duyunca stanı yemedik değil.
kumdan kaleler grubunun,gayet basit olduğu söylenen anlatımlarını daha da basitleştireceğini açıklayarak insanlarda yamuk gülümsemeler bırakmış vokalisti.
ben açıkçası ne bir kitabını okudum ne de şarkısını dinledim.hakkında merak ettirecek eleştiriler de duymadım.
"müzik yapıyorum" anlamında kullanılıyorsa,uğraştığı işi belirtmek gibi masum bir görevi vardır bu sözcüğün.
fakat kullanılan övgü anlamında bir "müzisyen" ise, bu kişi kendini "oldum" sanandır, bu yüzden olmamıştır,ve asla olmayacak,olamayacaktır.
herhangi bir kişidir.
bu kişiyle ahmet kayayı sevmediği için görüşmeyecek,yanında bulunmayacak ve onu esefle kınayacak olan insan ise beynini örümcek ağları kaplamış olan kişidir.ondan uzak durulmalıdır,çünkü beynini kaplayan örümcek ağları sizi de tehlike altına sokabilir.
yolcu: beş milyon üstü vardı.
şoför: gönderdim onu ben.
yolcu zaten arkadadır, dumur olma eşliğinde bir şey söyleyemez sonra öne geçip tekrar söyler:benim beş milyon üstü vardı.
şoför: yolladım onu ben.
yolcu: ama gelmedi bana.
şoför: demekki biri cebe atmış (ve hala elini paraya uzatmamaktadır.)
yolcu: peki bu durumda benim yapabileceğim bir şey var mı?(doğal olarak sinirlenmektedir.)
şoför sonunda uflaya puflaya:" neyse napalım al" diyerek parayı uzatır. *
idareye, sokakta gayet masum amaçlarla yürürken farkında olmadan yolu kapatan insanları "toplu yürüyüş ve eylem"le ilgili maddesine aykırılık sebebiyle tutuklama, dünya zekisi insanları işlemedikleri suçlar için tutuklayıp onları eğitim haklarından yoksun bırakabilme yetkisi veren,değiştirilemez 2. maddesinde yer alan başlangıç kısmının "temel ilkeleri"nin aslında herkesin farklı yorumlayabileceği ilkeler olduğu ve yine başlangıç kısmının bazı kısımlarının ise anayasayla ilgisi olmadığı bir anayasadır 82 anayasası.
değiştirilemez 2. maddesinde, "toplumun huzuru anlayışı" gibi ilginç bir anlayıştan da söz edilmekte ve bunlar yalnızca birkaç örnek olma durumundadır.
61 anayasası gibi liberal ve halkçı esaslı bir anayasa halk tarafından %60 civarında kabul oyu almışken, 82 anayasası gibi saçma sapan hazırlanmış ve baskı esaslı bir anayasanın %94 oyla kabulü ise şöyle açıklanabilir; 61 anayasası kabul edilmezse, yine halk,siyasi partiler ve kurumlar tarafından seçilecek bir kurul tarafından tekrar hazırlanacaktı. ancak 82 anayasası kabul edilmezse sonucunda hiçbir şey öngörülmemişti ve kenan evrenin ve askerin baskıcı yönetiminin devam edeceği izlenimi uyandırıyordu. ayrıca sanırım, 82 anayasasının oylamasında her kutunun başında en az bir zabıta duruyordu ve ret oyu verenler,tahmin edebileceğiniz tepkilere maruz kalıyorlardı. bu sebeplerden olsa gerek 82 anayasası %94 oyla kabul edilmiştir.ayrıca 61'de siyasi partiler dahil herkesin anayasaya karşı etkinlikte bulunmakta serbest olmasına rağmen 82'de bu etkinlikler ve anayasayı övücü konuşmaların eleştirilmesi kesinlikle yasaktı.
işte şimdi "korku"ya ve "bıkkınlık"a dayalı kabul oylarıyla yürürlüğe girmiş bir anayasayla yönetiliyor, hala o yılların izlerini taşıyoruz.
12 eylül 1980 darbesi,kendinden 2 yıl sonra yapılan anayasasıyla ve toptan kendisiyle akıllara zarar bir darbedir,60 darbesiyle ve anayasasıyla (detay için (bkz: #1506641)) demokratik hatta bütünüyle siyasi anlamda hiçbir ilgisi yoktur.
80 darbesinde mgk'nın tüm amacı iktidarı tek elde,kendi elinde toplamak ve halkı kendi baskıcı yöntemleriyle yönetmekti.bu darbede, düşünülen halk değil, yalnızca yönetmek için ele geçen fırsattı.
bu darbe, sonuçta devleti şimdiki malum haline getirdi ve gerek anayasasıyla,gerek kendinden sonra gelecek iktidarlara verdiği cesaretle devleti ortaokullardaki tanımla "gelişmekte olan ülke" statüsünden "gelişmemiş ülke" statüsüne getirdi.
şimdiyse, kişilerin amacı malum kişinin ellerini,kulaklarını filan kesip kendi haline bırakmak, duvarlara çarparken onu izleyip gülmektir.
benimse en büyük dileğim; allah, iktidar hevesi gözünü kör etmiş ve sırf hırsları uğruna halka bütün bu ölümleri,işkenceleri yaşatan bu zavallı insanlara akıl fikir versin!
erkeğin homofobisinin olması ve her homoseksüel erkeğe iğrenerek veya ayıplayarak bakıp ona "ibne" şeklinde hitap etmesidir."büyük aşklar nefretle başlar" sözü de bu durumu açıkça anlatır.
sinirlerin son derece bozuk olduğu, iyi şeylere duygulandığınız için; kötü şeylere ise üzüldüğünüz için gözlerinizin dolduğu maksimum duygusal haftadır.hele ki benim gibi "aman yarın yaparım acelesi yok" gibi düşünenlerdenseniz,bir yandan "sınavım var çalışmalıyım" şeklinde içten geçen repliklerle stres olurken, bir yandan da etrafı seyrederek nescafenizi yudumlarsınız... benim bu haftalarda biri bana gülümsediğinde bile gözlerim doluyor ve "hep mutlu yaşasın" falan gibi dualar ediyorum.en son sokağın ortasında nefes nefese kalıp sonra en son beş yıl önce yaptığım biçimde bağıra bağıra ağladım.hep derdim:"aman şu öss bitsin de üniversitede yatarım sürekli"; olmuyormuş...bilmediğim bir sebepten ötürü hayatımda girdiğim öss dahil hiçbir sınav için olmadığım kadar stres oluyorum.