şey, küçükken arapça öğrenmiştim. bir ingilizce ki, 9 yıl sürdü eğitimi, e seçmelim fransızcaydı.hah, ispanyolca öğreniyorum!
not: türkçe'yi saymalı mıyız? *
kahve meyvesinin içinde iki yerine bir çekirdek geliştiğinde oluşan küçük, yuvarlak çekirdektir. normal kahve çekirdeklerine göre daha parlak, daha asidik fakat daha yumuşaktır.
kapalı ortamlarda tütün kullanımı yasağına karşılık geliştirilen kış uygulamaları. beyoğlu'nun kimi sokakları bir şekilde havadan geçen borularla kışa merhaba diyecek.
'hanımların dikkatine! halı kenarına, paspas kenarına, yolluk kenarına, halıflex kenarına aracımızda itinayla overlok yapılır. 5 dk'da yapılır hemen teslim edilir. hanımların dikkatine! halı kenarına...'
megafondan gelen iç gıcıklayıcı ses sokağı aheste aheste dolaşırken gözler kaybolur bitmeyen cümleleriyle paragraf sorularının satırlarında...
sonsuza dek dönmedolabın bir odasına kapatılmışsınız hissini veren kitap. yasak ilişkinin birbirini tekrar eden aşkı, çekiciliği, çatışmaları zuhur ediyor evli adam ve sevgilisi arasında, kitabın bitmek bilmez sayfaları ve satır aralarında. lunaparkın kapanıyor olması bu yüzden sonunu çekici kılsa da... bitmedi.
dışarıda bırakılmış xavier'e içeriden mektuplar gönderen a'ida...
bu çok güzel, çok doğal.
'Düşündüm ki: Bir kadın bir erkek için üzülebilir, onu teselli edebilir, yine de teselli uzun sürmez. Erkekleri düşündüm, birbirlerini kahraman gibi karşılamayı nasıl sevdiklerini-küçük zaferlerini kendileri icat etmeleri gerekse bile. Birbirlerine tuttukları alkışlar, bizim kısa tesellimizden daha uzun ömürlü değil.(...)Gözlerim kapalı düşündüm ki: Kalıcı olan bir şey varsa kadınların sevdikleri erkeği her ne olursa olsun kahraman gibi görmesi ve erkelkerin paylaştıkları yenilgi tecrübesiyle birbirlerine saygı duyması. Kalıcı olan bu!'
'Neden bu kadar çok acı var? diye sordu bana. Her şey acı, neden? Erkekler birbirlerini lime lime etmeyi bırakmıyor hiç. Söyle. Söyle de bileyim.Sadece acı çekmek için doğuyoruz. Bunu öğrendim. Nedenini de bilmem lazım.
Elimi kırmızı fasulyelerle dolu tasa soktum, taneler parmaklarımın arasından aktı.'
bi şey için, birisi için, birisiyle ilgili bi şey için ağladıktan sonra söylemesi zor söz.sanki söyleyince tüm o gözyaşları sahteymiş gibi.değil tabi değil, ağlamak birisi yokken de anlamlı.
Her şeyin farkında olup sırf bu yüzden hiçbir şey yapmayandır, aylaktır c. düşünceler hiç bırakmaz onu, yetinemez hiçbir şeyle ve tutunamaz hiçbir dala. Öteki olmamak için, onlardan biri değildir o.
"Ertesi gün sıkıcı bir sabahla başlayacaktı. Kim bilir, iç sıkıntısı olmasa, belki insanlar işe gitmeyi unuturlardı. 'iş avutur.' derdi babası. O böyle avuntu istemiyordu. Bir örnek yazılar yazmak, bir örnek dersler varmek, bir örnek çekiç sallamaktı onların iş dedikleri. Kornasını ötekilerden başka öttüren bir şoför, çekicini başka ahenkle sallayan bir demirci bile ikinci gün kendi kendini tekrarlıyordu. Yaşamanın amacı alışkanlıktı, rahatlıktı. Çoğunluk çabadan, yenilikten korkuyordu. Ne kolaydı onlara uymak! Gündüzleri bir okulda ders verir, geceleri sessiz, güzel kadınlarla yatardı istese. Çabasız. Ama biliyordu. Yetinemeyecekti. Başka şeyler gerekti. Güçlüğü umutsuzca zorlamak bile güzeldi."
yusuf atılgan, oğuz atay'a tutunamayanlar için esin olacak güzellikte anlatmıştır, günümüz ıssız adamını.
Bize, matematik dünyasının kurgusal ve sonsuz olduğu öğretildi. Bunu kabul ederim. 1'den sonra 2 gelir dendi. Bunu da kabul ederim. Ama sonra, 1 ile 2 arasındaki sonsuzluğu düşündüm. Peki o nereye gitti? irrasyonel sayılar varken bir sayıdan sonra diğer bir tam sayı nasıl gelebilir? Eğer 1'den sonra virgül konursa ve bunun da kıçına sonsuz sayı konabiliyorsa 2 nasıl gelir? işte! Soru bu! Yanıtsız bir soru! Ve işte matematiğin hatası! Dolayısıyla matematik yok. Onun üzerine kurulmuş dünya düzeni de yok... Ama ben anlayabilirim. Anlayabilirim bu sorunu. Ve o zaman ortaya yaklaşık sayılar çıkar. Yani hiçbir sayı tam değildir. Hepsi tama yaklaşır. Ama varamaz. Demektir ki, 1,999...9'u bize 2 diye yutturmaya çalışan bir dünyanın çocuklarıyız. Ve dünya da tam gibi görünürken, aslında bir irrasyonellik harikası. işte bunun için hayat yoktur. Olsa dahi o da irrasyoneldir! Yani anlamsızdır. Ne bir başlama nedeni, ne de bir oluş nedeni vardır. Evrende uçuşan kocaman bir irrasyonellik. Tabi ki dünyanın bir anlamı olması gerekmiyor. Belki de onu anlamlandıran üzerinde yaşayan akıl sahibi yaratıklardır. Ama onların da bizi getirdiği nokta ortada!
ölüyor insan, insanlar ölürken. ağlıyorsun, çaresizliğine. ağlıyorsun dünyaya, giderek daha da dolanan örümcek ağlarıyla örülmüş hayata. konuşuyorum, ah dinleyen var mı? insanlık nerdesin diyorum, kendi sesimin aksini bile duymuyorum, öylesine boşluk. gitmiş insanlar, kaçmış, kaçırılmış, yoldan dönmüş, belki hiç yürümemiş. onbinlerce yıldır yaşayan, nerdesin? ateşi bulan seni yakmış, yazıyı bulan seni unutmuş, sen vurulmuşsun, ıslanmışsın, yorulamamışsın bile, her seferinde kandırılmışsın. ilerleyememişsin ki sayende başlayan bilim ile. yürüdüğünü sanarken koşu bandı koymuşlar fark ettirmeden. bi azınlık olmuş her daim seni gören, dinleyen, iyileştiren, söz söylemene izin veren, büyüten. ama onlar seni duymuş sen onları ve onlar vurulmuş, sen yaralı. elinden tutsam yürür müsün, yürür müyüz?
hava kurşun gibi ağır ve ben, biz yanmaya hazır. kimin için-sen-ya biz gidince-yenilerini bulabilir misin kendine.
güz sancısı yeniden sancıttı. ama delikleri vardı, siyah. ne aşk tamdı, ne vakalar. olsun bildiğimizden, görmedik.
geçmişten gelip hala siyah beyaz kalacaksa çift geleceğe, anılarını saklayacaksa yeni her fotoğrafın binbir köşesinde, flashından yayılan sıcak beyaz ışıktan da fazlasıysa, derisi sahiplerinin kokusunu ulaştırıyorsa mutlulukla, daha güzel bir hediye ancak içinde sakladığı yaşayan enerjiyi dışavurmasıyla.
yaşlı idgie'nin* anılarından kopup gelen dostluk, birlik, özgüven ve kadınlığın; kocasıyla sorunlar yaşayan orta yaş bunalımındaki ninny'de yeni bir hayatın başlangıcını oluşturmasını anlatan bir Jon Avnet filmi.