bugün

sevdiği entry'ler

kendinizde yeni farkettiğiniz şeyler

yaşadığım tecrübeleri hafife aldığımı fark ettim ben. seneler önce bu sözlükte bir şeyler karalamışım kendimce. hatta bi gireyim lan neler saçmalamışım diye bir baktım, çıkamıyorum. *
ama yazdıklarıma bakıyorum da aslında o seneler boşuna boşuna yaşanmamış. insan yaşadığı an farkında olmasa da hareket edip duruyor sürekli. sürekli bir sonraki aşama, bir sonraki sınav, bir sonraki ders, bir sonraki bıkkınlık, bir sonraki rahatlama, bir sonraki tembellik, rehavet sonra sıçış sonra aynı şeyler tekrar baştan... falan filan.

hastanın karnında bant unutan doktor

şaka gibi olay. olayın gündemde olması mı, gazeteciliğin geldiği nokta mı, insanlarımızın her olayda kendini haklı çıkartma çabası mı artık neresinden tutarsan elinde kalıyor. aslında bu sosyal yönden incelenmesi gereken bir durum çünkü bu bir iletişimsizlik sorunu. doktor belki gayet güzelce açıkladı, belki de zamanı yoktu üstünkörü durumu anlattı hastaya bilemiyoruz; fakat burada sorun öyle karmaşık ki aslında. kısaca anlatmaya çalışayım.

öncelikle hastaların hastalığının ne olduğunu bilmek ya da anlamak gibi bir yükümlülüğü yok. burada iş doktora düşüyor. doktorlar, hastaların eğitim seviyesine, anlama kapasitesine göre hastaları kendi durumları konusunda olabildiğince bilgilendirmekle yükümlüler. gel gör ki bu bizim ülkemizde uygulamada ne derece başarılı olabiliyor, buna değinirsek bildiğimiz şöyle bir durum var; devlet/üniversite hastanesinde çalışan hiçbir doktorun başını kaşıyacak vakitleri yok. bu da hastaya açıklama yapmak şöyle dursun, muayene ederken bile zaman açısından sıkıntılara sebep oluyor.

bunlar yıllardır bir türlü oturtulamamış, kökleri sağlamlaştırıp üzerindeki sorunları yontmak yerine her defasında keyfe göre köklerinden söküp koparılmış sistemlerin bir sorunu. kendine kendine yoluna sokulmaya çalışılan suyun bir şekilde gittiği fakat kaliteli ürün verememesi.

jules verne

bir çocuğa verilebilecek en güzel hediye, bu adamın hayal gücüdür.

en büyük futuristlerden biridir ki bunu eserlerinde net bir şekilde görebilirsiniz. birçok çocuğun bilim insanı olma hayalinin baş mimarıdır.

tanrıya var demek onu sınırlandırmak olmaz mı

var olmak, tanımını subjektif bir yorumla açıklamışsın ki, varlığı mekan veya zaman içerisinde yorumlayarak tanrıyı da burada zamana ve mekana uyması gereken olduğunu söylemeye getirmişsin.

kendi ifadenle, mükemmel(!) olan tanrının zamana ve mekana ihtiyacı yoktur, eğer aitlik ihtiyacı olsa o zaman mükemmel olmaz.

bir mekan içerisinde olanlar mahluklardır. o ise mekan içerisinde olmaya, her hangi bir aitliğe ihtiyaç duymaz. o, madde değildir ki bu sebeplerle düşündüğün her neyse allah namında o, bunların ötesindedir.

allah'ın varlığı tahayyül edilebilseydi, o allah olamazdı. bir put olurdu. neden? çünkü insan aklının kuşattığı bir şey, varlık mertebelerinde daha aşağı olmak zorunda. insan aklının kuşatamadığı şeyi anlaması ise mümkün değil. allah ise herşeyi kuşatandır.

edit: insanın aklettiği, hayal ettiği, tasavvur ettiği şey insana tâbidir, onun hizmetkarıdır. bu sebeple insanın zihnen dahi olsa somutlaştırabildiği bir varlığa tapması putperestliktir. kendi kuvveleri ile yaptığına tapmış olur. sen aklınla açıklamaya kalkarsan yanılgıya şirke düşersin.

körlük

Jose Saramago’nun en bilindik, en sevilen ve hatta kendisine Nobel ödülü’nün yollarını açan kitabı Körlük, trafikte bir adamın bir anda kör olması ile başlar. Her şeyin beyaz görülmesi dışında gözlerde fiziksel hiçbir belirtiye sebep olmayan bu hastalığın diğer körlüklerden en büyük farkı ise bulaşıcı olmasıdır.

insanı hırs, şehvet, para mahveder. kural olmayınca, insanlar aşağıların en aşağısı da olabilir. kural demişken, örf adetler, devletin kanun koyması ve en önemlisi din çok çok önemlidir. yazarımız saramago, işte tam da burada kaosu ve insanın vahşi yönünü ele alıyor.

bu kuralların, neden varolması gerektiğini bir vaiz, bir hukukçu veya bir başkası bu kadar güzel anlatamazdı. tasavvuf, mesela bu nefs denilen doymak bilmeyen istek ve arzuları kontrol üzerine vardır. yazarımız bir arayış içinde ve bunu bu eserle bizlere sunmuş, saramago metafor üzerinden bir ahlaki yüzleşmede bulunuyor...

--spoiler--

kilise konusu, biraz havada kalmış bence. oradaki ikonalar zannımca zihinlerdeki sahte putlar... yani diyor ki saramago, siz sahteye tapanlar sizler nefsinizin kölesi olarak bunlara inanıyorsunuz ama size bu yolda ön ayak olanlar (kilise ve papazlar vs) sizden daha çok nefsinin kölesi olmuş durumda bir batağın içinde demek istiyor.

doktorun eşi neden kör değil? diye meraklandığınızı biliyorum, her karanlığa bir rehber gerekir. saramago, körlerin vicdanına bir vicdan koyuyor.

--spoiler--

Bir yerde okumuştum, bebeklik çağından itibaren kör-sağır ve dilsiz olan Helen Kellere, asıl körlerin kim olduğu sorulması üzerine cevabı şöyle olmuş; ‘‘Görme yetisiyle doğup etrafındakileri görememek’’ demiş. saramago işte, tam burada bunu konu alıyor...

akademisyen bülent şık a soruşturma açılması

gıda güvenliği ve halk sağlığı konlarında yazı yazan Yrd. Doç. Dr. Bülent Şık 'a, Türkiye'yi kanser eden ürünleri biz açıklıyoruz! işte zehir listesi' başlıklı yazı dizisi nedeniyle soruşturma açılması durumu.

Soruşturmada göreve ilişkin sırların açıklanması, yasaklanan bilgileri temin, yasaklanan bilgileri açıklama ve takdir olunacak diğer suçlar gerekçe olarak gösterilmiş. Yav amk.

yazarların yılbaşı planları

yılbaşından 2-3 gün sonra finaller başlıyor. aslında deli gibi eve gidip ailemle geçirmek istiyorum. geçen yılbaşında da ayrıydım onlardan aynı sebeple.
yılbaşı benim için oturup 1 seneyi düşünmek, yazmak, yazdıklarımı okuyup neşelenip daha çok hüzünlenme olarak geçiyor ekstra bir numarası yok ama insan böyle özel günlerde sevdikleriyle hep beraber olmayı istiyor içten içe.
onlara bile itiraf edemese de.

bu yılbaşında yine öğlenden bir alışveriş, akşama güzel bir yemek ki bu yine tavuklu bir şey olur. annanemden kaldı bu bana, misafir gelince özel bir şey varsa filan direk tavuk pişirirdi çocukluktan. bende de huy oldu aynı şey.

her neyse sonra ders çalışırım akşam 8-9 a kadar. sonra bi yandan uludağ sözlük, bir yandan müzik dinlerim sonra o ses türkiye de hoşlandığım kadın şarkıcılar çıkarsa onları çok çok komik erkek varsa belki onu da izlerim.
sonra atıştırırım bir şeyler, tatlısı tuzlusu acısı ekşisi ne bulursam atarım ağzıma.

işte saat 11.50 de evdekileri ararım 11.58 de kapatırım. takılsın onlar evde, saysınlar filan.

geçen yılbaşında güzel bir sinema açıp izlemiştim. bizanslı bir komutan kaçıyordu kurt kız filan kovalıyordu. bu yılbaşında da aynısını yaparım.

genel olarak hüzünlenirim. inşallahta bu şekilde girerim. beterinden allah saklasın en azından kafamız rahat olur.

namaz

arapça'da namaz diye bir kelime yoktur. onun yerine "salah" denir. zaten ezanda hayyal el namaz demiyor farkettiyseniz hayyal es salah deniyor.

insanları anlamak

aslında, anlamaya çalıştıkça , daha çok anlaşılmayan durum oluyor. anlamaya çalışmayınca, hayatın akışı , illa ki; kim iyi , kim kötü az çok anlattırıyor.

yapılmaması gereken şeyler

Mantıyı ekmekle, yağına bana bana yemeyin.

melisa karakurt

Sesi güzel, kendisi samimi iyi bir sanatçıdır. Açıkçası kendimi çok kaptırdım bu kıza. Evrencan a da yakışıyor. imrendiğim bir hayatları var. sevdikleri işi sevdiğiyle yapan şanslı insanlar.

erkekler hesap ödemeli midir polemiği

Kezbanlık devrinden kalma bir adet, vakti zamanında bayanların tamamına yakını çalışmadığından mütevellit er kişimiz manitayı alır pastaneye, sinemaya v.s götürürmüş ama şimdi bakıyorsun ofisinde çalışıp erkek kadar maaş alan ablamız aynı adeti sürdürmekte.

ara güler

kadraj ve kompozisyonu bu derece güzel bir araya getiren biri. eski istanbul fotoğraflarına özellikle bakılmalı.

doğru zamanlarda doğru mekanlarda mı buluyor, yoksa bu fotoğraflar sayın güler'in büyüsünden mı bu derece güzeller anlayamadım.

ara güler

geçen hafta vitali hakko öldüğünde Ara gülerle bir röportaj yapılmıştı. aynen aktarıyorum.
birgün ara güler çektiği fotoğrafları sergilemek ister, fakat sponsoru yoktur. hemen soluğu vakko fabrikasında, vitali hakko'nun odasında alır. konuşurlar ederler, ikna etmeye çalışır ara güler. ama ı-ıh. (ara güler bu kısmı gülerek anlatıyor.) "ne yapar ederdi beni elimde bi vakko gömleğiyle kandırır, sponsorluğu unutturur yollardı."
aynı cimrilik için (bkz: vehbi koç)

iç güzellik

her zaman önceliğimdir. misal veriyorum; yemyeşil bir karpuzu gördünüz görüntüsü ağzınızı sulandırıyor adeta. fakat kestiniz baktınız içine kabak çıktı. o karpuzu yer misiniz. cevap orada işte.