bugün

bir lagım faresi hezeyanıdır.

çocuklarla cinsel ilişkiye senin sikko rejiminin sayesinde zaten rahatça girilebiliyor..

örnek bir şarkıcı var ismini vermiyeyim sürekli üstüne gidiliyor henüz reşit degildi..

onu niye şikayet etmmiyorsunuz sayın lagım fareleri..

hayır anlayamıyorumm bu salaklar niye seküler oldukları halde ısrarla cinsellik üzerinden müslümanları vurmaya çalışyorlar.. bir müslüman başka bir müslümana bunu yapabilir anlarım da..

sekülerin mevzusu " everyday gumshot " degil mi? ailecek veya eşcinsel şekilde..

teknelerde ensesti farklı noktalara taşıyan lagım farelerisiniz siz..

adamlar normalde cinsellik nasıl tabu olur falan tarzında gezmeleri gerekirken en baba ahlakçı kesiliyorlar ahahahahha..

mk lagım fareleri bir karar verin ensest, her türlü cinsel ilişki doganın kanunu ve zevk meselesi degil mi, öyle degilse niye sekülersiniz..

neye inandıgını bilmeyen kuş beyinli davarlar.
atatürk'ün ingilizleri ağlatıp evlerine geri yollaması. şeriatçıların alayı da ingiliz müttefiki tabiki.
Aziz Nesin: “Atatürk, Müslümanlar açısından sevilecek bir şey yapmadı. Türkiye’de yaşayan ve Atatürk’ü sevdiğini söyleyen Müslümanlar, yalancıdır." belki bu yüzdendir bilemedim şimdi.
Ekstra bir şey aramak manasız, adamlar iyi olan, güzel olan her şeye düşmanlar zaten.
Din, sorgulamayı da sorgulanmayı da sevmez.
islam 1200'lü yıllarda felsefeyi yasaklamış böylece bilimsellikten uzaklaşmaya başlamıştır.
O döneme dek müslümanlar ve bilimsellik yanyana giden kavramlardı.
O döneme dek islam dünyası bugün bile adı anılan bir çok bilim insanı kattı.
Ama sonra felsefe haram sayıldı.
Neden? Çünkü filozof olanlar neden, nasıl, nereden diye sorguluyordu.
Kendi çöplüğünün kurcalanmasına izin vermedi ulema da.
iktidardakilerin kendi menfaatleri doğrultusunda dini kullanmasının önü kesilebilirdi.
Sorgulamayan, sorgulatmayan bir yapı gerekliydi.
O tarihten sonra da islam dünyası insanlığa çok ender olarak bilim adamı kattı.

Atatürk yeniden sorgulayan bir yapı istedi.
Kendi dilinde ibadet etmeyen bir kaç milletten biriydik.
Arapça'nın kutsallığı yoktu.
Ama din adamları arapça sözlerle arapça bilmeyen insanları olmayan emirlerin, buyrukların olduğuna inandırabiliyordu.
Birden ekmeklerinin kesileceği korkusu sardı. Doğal olarak bu yapıyı değiştirmek isteyen Atatürk'ü sevmediler.

Din düşmanı ilan ettiler. Atatürk ise dine değil dinin kullanılmasına, din ile insanların aldatılmasına, kullanılmasına karşıydı. Bugün bile bakınca ne kadar haklı olduğunu görüyoruz.

Çükünü müridlerinin ağzına çüklerini sokarak onları kutsadığını söyleyen hocalardan, kendi cinsel duygularını tatmine dayalı dualar okuduğunu iddia eden şeyhlere kadar bu durumu ortaya koyan sayısız örnek yok mu?

Aslında dini eğilimlere yönelik insanlara sorun çoğu Fatiha süresinin anlamını bilmez. Kaç ayet olduğunu, nelerden bahsedildiğini söyleyemez. içgüdüsel olarak duygulanır, galeyana gelir. Atatürk, Türk insanının Allah'ına dua ederken ne söylediğini bilsin istedi. Bu sadece müslümanlara yönelik değil. Aynı süreci Avrupa'da kiliseye karşı yaşadı. Kilise de zamanında Latince'nin ardına sığınarak bir çok bilgiyi sakladı. "O ne derse o" anlamına gelen "ipse Dixit" ile bir çok kişisel çıkarlarını dini buyruklarca bildiriyorlarmış gibi gösterdiler.

Bu süreç matbanın bulunmasıyla sona erdi. insanlar sadece papazların okuma hakkı olduğu bir dönemden sonra bilgi sahibi olmaya başladılar. Matbanın bulunması o dönem için internet gibiydi. Bilgi kolayca ulaşılabilir olmuştu.

iktidarlar da sorgulanmayı istemezler ve bunun için çoklukla dini kullanırlar. Bu ne ilk Türkiye'de oldu ne de son. Çünkü makam sahipleri yaptıkları hataların, suçların irdelenmesini istemezler. Diledikleri gibi iktidarlarını sürdürmek isterler. Sorgulayan insanlar ise bunu zora sokar.

Bu yüzden Atatürk kendi alanında ender görülebilecek eylemler yapmıştır. Kendisinin ve sonrasından geleceklerin sorgulanmasını sağlayacak bir düzen kurmuştur. Oysa kendisini padişah da ilan edebilirdi, halife de. Türk halkının gömüldüğü karanlıktan kurtulmasını çok istemişti ve eğitime büyük önem verdi. Ne yazıktır ki bugün dışarıdaki uluslar ona kendi milletinden daha çok saygı duyuyorlar, daha çok örnek alıyorlar. Çünkü nasıl bir karanlıkta olduğumuz unutturuldu, o karanlıkta nasıl ölmek üzere olduğumuz söylenmiyor aksine övülüyor. Bunu yapanlar ne dinciler ne de dine düşman olan kişiler. Bunların dertleri sadece kendi iktidarlarını korumak. Kolay değil bir emrinle istediğini yapabilecek gücü eline alıp sonra da bunu devretmeyi bilmek.
islam düşmanlığı yapanlar hesaba katmadıkları allahtır. savaşı allah kazanmıştır.
bunları çalıştırdı ya, okuma falan öğrettirdi, matematik öğrettirdi. tembel zındıkların da bu işine gelmiyordu.
poturlarını, şalvarlarını giyip sarıklarını sardıktan sonra 50 yıl boyunca sübhaneke öğrenmek daha kolay geliyordu.
sırf bu yüzden.
belalarını s.ktiğindendir.
her anlamda.
atatürk kuran'ın türkçesini yazdırınca kuran'ı tek bilen ve okuyan bu kesimin havaları söndü ve artık okuyup üflemekten para ve haysiyet kazanamaz oldular. bir yasin okumak için evlere davet edilip sığır gibi yemek yerlerdi.
yani kul allah'ı ile başbaşa kalınca bunlar gereksiz oldu.
Pisliklerini rahat rahat yapamadıkları için.
Milli Mücadele döneminde Ankara’da görev yapan Sovyet Diplomatı ARALOV. anlatıyor:

Tıp fakültesi son sınıf öğrencileri cepheye gidip, şehit oldu diye mezun verememişken medreselerdekilerin askerden muaf tutulması Atayı nasıl da kızdırıyor… Bir de medreseler için ayrılan alanların köylülerin elinden zorla alınmış yerler olması onu harekete geçiriyor. O gece iki medreseyi ziyaret ettik.

Kanlı canlı, hemen hepsi de gencecik mollalar medresenin avlusunda dizilmişlerdi. Bunların yanında, geniş cübbeli, beyaz sarıklı hocalar da yer almıştı. Hepsi de yerlere kadar eğilerek Mustafa Kemal Paşa’yı selamlıyorlardı.
Bunların içinden biri, bunların başı ve en nüfuzlusu, Mustafa Kemal Paşa’dan medrese sayısını arttırmasını rica etti. Bu zat, ayrıca medrese öğrencilerinin askere alınmamalarını da istirham etti. Hoca konuşurken Mustafa Kemal’in kendini tuttuğu belli oluyordu. Ama, medrese öğrencilerinin askere alınmamaları söz konusu olunca, artık kendini tutamadı ve yüksek bir sesle, sertçe:
- Ne o, dedi, yoksa sizin için medrese, Yunanlıları mağlup etmekten, halkı zulümden kurtarmaktan daha mı değerlidir? Millet kan içinde yüzerken, halkın en iyi çocukları cephelerde dövüşür, yurt için canlarını feda ederken, siz burada genç, sapasağlam delikanlıları besiye çekmişsiniz!
Mustafa Kemal konuştukça, gözleri daha korkunç bir hal alıyordu:

- Bu asalakların askere alınmaları için hemen yarın emir vereceğim!
Hocalar sindiler, ama yüzleri öfkeden kıpkırmızı kesildi, yabancıların yanında hükümet başkanı onları paylamıştı.

Mustafa Kemal Paşa bize dönerek:
- Haydi gidelim, dedi, artık burada bizim için yapılacak bir şey kalmadı.

Ve şöyle, isteksizce bir selam vererek oradan ayrıldı. Mustafa Kemal Paşa otomobilde uzun bir süre yatışmadı:
- Savaş sona erince onlarla daha ciddi konuşacağım! Her şeyden önce onları malî dayanaklarından, vakıflardan, yoksun edeceğim. Yurt topraklarının büyük bir parçası, nerede ise üçte ikisi, belki de daha çoğu vakıftır. Bu topraklar mollaların yaşama kaynaklarıdır. Bunların çoğu köylülerin elinden alınmış topraklardır. Buna son vereceğiz. Bir de utanmadan hükümetten yardım istiyorlar.
Mustafa Kemal, Anadolu topraklarında, şimdi gördüğümüz dinç, sağlam delikanlıları askerden kaçıran 17 bin medrese bulunduğunu söyledi. Bu tam bir kolordu demekti. Medrese öğrencilerinin şimdiye kadar niçin askere alınmadıklarını sormam üzerine Mustafa Kemal, bunların askere alınmaları için gerekli emrin verilmiş olduğunu söyledi. Bu inkılapçı adım, subaylar arasında büyük bir sevinç yaratmış ve bu olay son günlerin en çok üzerinde durulan konusu haline gelmişti.

işte malum kesim bugün, bu yüzden ağızlarının salyasıyla Atamıza saldırıyor!!! Yani kuyruk acıları hala devam ediyor!!
Bunlardan bizi Atatürk bile kurtaramadı. 10-15 yıl daha yaşasaydı belki o zaman bir şeyler olurdu. Şunu söyleyeyimki atatürk gibi birisi bir daha gelmeyecek. Karanlığı Artık kendimiz aydınlatmamız gerekecek.
Rahat rahat darbe yapamadılar isyan çıkaramadılar direk kelleleri gidiyordu. O yüzden.
böcekler aydınlığa, güneşe, ışığa düşmandır.
Badelenme özgürlüklerini ellerinden aldığı için.

El etek öpmek isteyenlere la siz insansınız okuyun öğrenin aklınızı sakallı şarlatanlara kiraya vermeyin dediği için düşman oldular.
y-chplilerin atatürk düşmanlığını zerre sorgulamayan üstüne oy da veren güruhun sorguladığı sebeplerdir.
ipnelik olsun diye. durduramıyoruz efendim.
Adam kula kul olmak istiyor, ingilizin köpeği olmak istiyor, şeyhi onu badelesin istiyor ama Mustafa Kemal diye biri çıkıyor ve tüm bu haklarını elinden alıyor.
Onlarda haklı düşman olmakta.
çünkü değişimin, yenileşmenin olduğu yerde ne hurafe vardır, ne üfürükçülük ne muska… Bilimin temel dayanağı akıldır, dincilerin ise inançtır. Bu nedenle bilimin, tekniğin tüm toplumda yaygınlaşması, gericilerin ve gericiliğin sonunu getirmek, Ortaçağ karanlığından kurtulmak demektir, ve beğensenizde, beğenmesenizde bu ülkede bilimi atatürk temsil eder ve yüzden sevmezler.
atatürk'ün sorgulayan ve aydın biri olmasıdır. bu puşt şeriatçılar, böyle insanlardan feci korkarlar. onları çok da kıskanırlar. sorgulayan insanlar din sömürüsüne kanmadıkları için onları mutlaka hedef alırlar ve iftira üzerine iftira atarlar. şeriatçı piçlerin alayı kötü kalpli, kanı bozuk işgal artıklarıdır.

hükümetini ayakta tutmak için dini kullanmaya gerek duyanlar zayıf yöneticilerdir. âdetâ halkı bir kapana kıstırırlar. benim halkım demokrasi ilkelerini, gerçeğin emirlerini ve bilimin öğretilerini öğrenecektir. batıl inançlardan vazgeçilmelidir. isteyen istediği gibi ibadet edebilir. herkes kendi vicdanının sesini dinler. ama bu davranış ne sağduyulu mantıkla çelişmeli ne de başkalarının özgürlüğüne karşı çıkmasına yol açmalıdır. -başbuğ atatürk
şeriatçıları kanı bozuk piç ve işgal artığı diye diye tanımlamak piçliğin ta kendisidir.
orospu evladına göre dinine bağlı olan herkes şeriatçı anlamındadır.
Bir müslüman atatürkü seviyorum diyorsa ya aptaldır,ya yalan söylüyordur.
Aziz Nesin.
Bunlar iyi olan çoğu şeye düşmandır zaten..
Şeriatçıların veya herhangi bir grubun Atatürk'e karşı olan düşmanlığının nedeni karmaşık bir konudur ve birçok farklı faktörden etkilenebilir. Bu tür düşmanlıkların kökenleri genellikle şunlarla ilişkilendirilir:

ideolojik Farklılıklar: Şeriatçılar, Atatürk'ün laiklik ve sekülerlik ilkelerine karşı ideolojik bir karşıtlık taşıyabilirler. Atatürk, Türkiye'yi dini otoriteden ayırarak seküler bir devlet inşa etmeye çalıştı, bu da dini gruplarla çatışmalara neden olabilir.

Tarih ve Geçmişteki Olaylar: Türkiye'nin yakın tarihindeki politik olaylar, bazı grupların Atatürk'e karşı olmasına neden olabilir. Özellikle 1920'lerden 1930'lara kadar olan dönemdeki reformlar, bazı dini gruplar arasında rahatsızlık yaratabilir.

ideolojik Manipülasyon: Bazı liderler veya ideologlar, Atatürk'ü bir düşman olarak göstererek siyasi veya dini amaçlarına hizmet etmeye çalışabilirler. Bu, toplumları bölme veya örgütleri birleştirme amacı güden bir propaganda taktiği olabilir.

Ekonomik veya Sosyal Faktörler: Ekonomik veya sosyal zorluklar, insanların duygusal tepkilerini etkileyebilir ve böylece siyasi liderlere veya ideolojilere yönelik düşmanlık oluşturabilir.

Her durum farklıdır ve Atatürk düşmanlığının nedenleri kişiden kişiye değişebilir. Ancak, toplumlar arasında diyalog, anlayış ve barışçıl çözümler genellikle bu tür siyasi veya ideolojik anlaşmazlıkları çözmede daha etkilidir.