önce (bkz: sözleşmeli öğretmenlik yazmasaydınız kardeşim)
"sen niye sözleşmeli öğretmenlik çıkardın kardeşim" diye cevaplanası hırrrrr... çok sinirlendim lann...
-2009 yılı kpss birincisi nazım öztunalı branşında hiç alım olmadığı için atanamadı(99 puan almış odtü fizik öğretmenliği mezunu) o yıl 400 den fazla din kültürü öğretmeni alımı oldu. (hatta gazetede fizik öğretmeni olan birinin trafik kazası sonucu vefat ettiğini öğrenip kadro açıldı diye sevinmiştik fizikçi bir arkadaşımız için). sonrasında sanıyorum 160 tane fizikçi aldılar.
-her yıl x1000 kadrolu alımı yapıyorlar fakat bunun yaklaşık 2/3 ü zaten halihazırda sözleşmeli çalışan öğretmenlerden sağlanıyor.
-sözleşmeli öğretmenin özür grubu atamasında, asker öğretmenlikte, formatör öğretmenlikte şansı her zaman kadrolu öğretmene göre daha düşük. ayrıca sözleşmeliyken çalışılan süre adaylıktan sayılmıyor. yani siz 11 ay sözleşmeli çalışıp kadroya geçtiğiniz zaman memurlukta asaletinizi almak için bir 12 ay daha çalışmanız gerekiyor.
-sözleşmelilere 2010/1 kadrolu atamalarında kendi okulları görünmedi. mecburen başka okullar seçmek zorunda kaldılar, başka yerlere atandılar ya da kendi okullarında sözleşmeli çalışmaya devam ettiler. atamaları da oldukça ilginç oldu. mesela ben 2 okulda derse girdiğim bir yerden 3 tane bilgisayar öğretmeni olan ve haftalık toplam 12 saat bilgisayar dersi olan bir okula verildim. okulla anlaşıp derslere girmeden maaşımı alabilecek duruma geldim bi ara. kıyamadım*
-2009 kadrolu öğretmenlere ilişkin il dışı özür grubu atamalarında il emri kaldırıldı. ağlayan bir öğretmen kızını görünce çok hüzünlenen sayın bakan uygulamaya il emri getirip atamaları kolaylaştırdı.
-2010 yılı aynı tür atamalarda başvuru kılavuzu yayınlandı geçtiğimiz temmuz ayında. ve yine il emri kaldırıldı. 40 a yakın öğretmen bakanlık önünde eylem yaptı ertesi gün il emri getirildi.
ve sonuç:
an itibariyle öss tercihlerinden haberdar değilim ama adaylara tavsiyem şudur ki kesinlikle öğretmenlik yazmayın
en zor yanı öğrencilikten öğretmenliğe geçiş sürecidir. bocalama evresidir, düşe kalka yürürsünüz net bir tarz oluşturup alışıncaya kadar. karşımıza hortlak gibi çıkan gerçekler:
-kılık-kıyafet sıkıntısı. öyle üniversitedeki gibi rahat kıyafetler, siyah ojeler, efendim mini etekler yahut spor ayakkabılar yok. öğretmen olduğun an çıtı pıtı bir hanım veya iki dirhem bir çekirdek beyefendi olmak zorundasın.
-şaşırtan imkansızlıklar. öğretmen olacak adayların, zihinlerini köy/kasaba gibi yerlere alıştırmaları gerekir. hayır alıştırsan da bir bok olmayacak. öyle "köylerde böcek olur", aman "kerpiç evler nasıl temizlenir?", efendim "süpermarket var mıdır?"dan daha fazlası olacak emin ol. tezek yapmak nedir bildin mi? bileceksin!
-velilerle uğraşma konusu. asla hafife alma. bağırırım, iki çeker bir sündürürüm yola gelirler zannetme. hasta olduğun zaman milli eğitime şikayet edecekler, "hoca gelmedi vay başımıza gelenler aney aneeeyyy" diye ağıtlar yakacaklar.
-müdür, müdür yardımcısı, hademe ve diğer öğretmenler. bu insanlarla ilişkilerde maksimum özen gösterilmeli. karşı cinse selam verdiğiniz için "kötü kadın" yahut "yuva yıkan erkek" damgası yiyebildiğiniz gibi, kaçınırsanız "yobaz, kendini beğenmiş" gibi kurşunlara maruz kalabilirsiniz. ortamı kavradıktan sonra ilişkilerin düzenlenmesi önerilir.
-öğretmenlerin de kötü olabileceği gerçeği. bu zaten çok bilinen bir gerçektir. öğrencisini taciz eden, kulak zarını patlatacak şiddette dayak atan, müdürüyle basılan öğretmenlerin çokluğu yadsınamayacak kadar fazladır. insanoğlu değil mi her şeye hazırlıklı olmak lazım.
-çocuk sevgisi ve sabır durumu. çoğunluğun düşüncesi "çocuk sevmeyen icra etmesin bu mesleği kardeşim"dir. çocuk sevmeyen, çocuk gürültüsüne katlanamayan, sabırsız ve sinirli bir insanı bile yumuşatabiliyor bu meslek. ** bir anda kendinizi çocukların bitli başını okşarken bulabiliyorsunuz.
-kanaatkar olmak. kesinlikle böyle bir özellik de kazandırıyor. zaten memursun, istersen kanaatkar olma ay sonunu bulamazsın bunun yanında eldeki küçük imkanlardan ne kadar büyük icraatlar gerçekleştirebildiğini görünce ufak şeylere saha sempatik bakacaksın.
öğretmen olmak isteyen, olma yolunda ilerleyen, acaba olsam mı diye çelişen insanlar: öğretmenlik birilerinin lafla sözle anlatabileceği bir meslek değil maalesef, gidin, rica edin, yalvarın bir kaç gün yerinde tecrübe edin. o derslerde gördükleriniz de neredeyse hiç bir işe yaramıyor. ayrıca siz de o dalga geçtiğiniz öğretmenleriniz gibi olacaksınız, hatta aynı cümleleri kuracaksınız:
-hey sen arka taraf! anlat da hep beraber gülelim!
öğreten kişidir. geçmişi,geleceği,sayıları,zamanı,bireye hayatı ve yaşamayı öğreten kişidir.
iyi bi meslektir fakat ilkokul öğretmeniyse yandım allah yandım yandırma beni şarkısını dinlemeye teşvik eden bir meslektir.
en boktan meslektir. akşama kadar müdür, müdür yardımcısı ve öğrenci piçlemesi arasında kalırsın, akşama ebenin amını görmüş vaziyette eve gidersin, aldığın maaş miktarıda küfür ettirecek seviyede azdır.
Kutsal bir meslek diye bilinen mağrur uğraş,mahzun iş!...
Öğrencilerimizi anası kadar sevemesek de yeri geldikçe daha fazla ilgileniriz, bazen babasından daha fazla geleceğini düşünürüz!.. En düşük memur maaşının biraz üstünde çalıştırır devlet bizi,ortaokul mezunu astsubayın komutan olarak protokolde yeri vardır da bizim yoktur, ayakta kalırız çoğu törende!..
Karakolda işkenceden ölen vatandaşın hesabını soramayan,bunun cezasını işkenceci polislere ödetemeyen devlet, bizim öğrencilere attığımız bir tokat için ortalığı ayağa kaldırır; çünkü öğretmen sahipsizdir,belinde beylik silahı yoktur,yetkisi biraz,etkisi azdır!...
Terzinin doktorluk,kunduracının avukatlık,tamircinin mühendislik yapmasına izin verilmez;ancak herhangi bir fakülte mezunu sınıf öğretmeni olabilir,2 yıllık yüksekokul mezunlarına bile ilköğretimde-lisede de öğretmenlik yaptırılır ücretli öğretmenlik adı altında!..insan yetiştirmenin bu kadar kolay,bu kadar basit olduğunu düşünen bir bakanlığa sahibizdir.
Bütün bunların üstüne,bir de öğretmenlerin mükemmel karakterli insanlar arasından özenle seçilmediğini de hesaba kattığımızda,dersine zamanında girmeyen,girse de öğrenciye bir şey veremeyen,hatip gibi etkili bir ses tonuyla değil de,mıy mıy mıy ders anlatan öğretmen sayısının korkunç boyutlarda olduğunu düşündüğümüzde manzara daha da hazinleşiyor!
Bir ortamda tavır ve davranışlarıyla,konuşmalarıyla "işte bu kişi öğretmendir" denilmiyorsa hakkımızda; oturup düşünmek lazım, "biz nerde yanlış yaptık" diye..Köylü Mehmet amca bile "o bilir" diye size danışmıyorsa bir konuda...Mahalle kahvesinde okeylerin aranan dördüncüsü iseniz ve masanızdaki vasat insanlarla argo-küfür karışık bir dil kullanıyorsanız;bir sorun bakalım kendinize, "ben ne iş yapıyorum" diye!...
Köy kızları bile öğretmen karısı olmanın hayalini kurmuyorlarsa artık...Karşıt görüşteki arkadaşınızla kavga edip,güya haddini bildirirken, öğrencilerinize "öğretmen karşısında nasıl davranılır"ı öğretemediyseniz,size diklenen 8.sınıf öğrencisinden bile tırsıp "aman yaaa başıma iş almayım " deyip onun karşısında bir zavallı durumuna düşmüşseniz... Kusura bakmayın meslekdaşlarım,mesleğinize "ihanet" içindesiniz!...
Ülkedeki,toplumdaki sayısız sorun-mesele dururken, yaptığınız muhabbet "ekders,kıyafet çeşitleri,tatil hesapları,parfüm türleri,facebokk vs vs" gibi şeylerden öteye gitmiyorsa... Bir düşünün hele, "ben nece konuşuyorum" diye!...
Bir mesleğin değeri, onu icra edenlerin iş ahlakında,mesleki becerisinde gizlidir,o uğraşa nasıl baktığına göre şekillenir.Dönüp aynaya baktığımızda,kendimizle gözgöze gelip "ben iyi bir öğretmenim" diyebiliyorsak işte o zaman çocuklarımızı iyiye,doğruya ve güzele yönlendirebiliriz.Aynalarda kendisiyle yüzleşen öğretmen sayısı azaldıkça o ülkenin geleceği tehlikededir!....Tehlikenin farkında mısınız?
kutsal bir meslektir derler hep, doğrudur da. bir köyü ele alıcak olursak cami ve okul oranın iki ana direğidir. öğretmen gelir ilimi öğretir, cehaleti giderir, medeniyete davet eder. bu iki direkten birinin sağlam ve dimdik ayakta durmasını sağlar.
şimdilerde ücretlisinden tutun da sözleşmelisine kadar binbir çeşidi çıkmış meslek.
aldığı maaşı hesaba katmıyorum bile. amaç eğitim verilmesini engellemek!
dışarıda gezen milyonlarcası da özel dershanelerin kucağında hiç olup gitmekte. bir öğretmene 300 lira maaş teklif ettirenler utansın!
başarılı bir şekilde yapılması en zor olan meslek.
bir ülkenin milletvekilini, polisini, askerini, amirini, memurunu, tornacısını, amelesini, doktorunu, hakimini, esnafını yetiştirmektir öğretmenlik. bu yola baş koymuş olanların, mesleklerini gerçek anlamda tanımış, benimsemiş olmalarını gerektirmektedir. illa ki her meslekte böyle bu. ama öğretmenlikte olduğu kadar değil sanki. uğraştığın şey bir ağaç değil yetiştirdiğin, bir dava değil üzerine kafa yorduğun, bir yangın değil savaştığın... uğraştığın şey bir birey. hem de sınıfa kendiyle beraber getirdiği her şeyiyle ! ihtiyaçları, duyguları, düşünceleri, çekinceleri... tüm bunları göz önüne alarak işini icra etmen gereken bir meslek. sorumlulukları, onu gerçekten taşıyabilecek olanlar için gerçekten çok ağır olan bir meslek.
ah, ülke içindeki sorunlarımızın bir kısmı dönüp dolaşıp nüfusumuza dayanmasa keşke.
bu kadar önemli konumdaki bir mesleğin çalışanlarını bir sınavla seçmek hiç bir mantık kalıbına sığdırılamaz ! bu işin içinde olan biri olarak söylemek istediğim bazı şeyler var. öyle sınıf öğretmenliği öğrencileri gördüm ki ! yahu adamın zerre çocuk sevgisi yok bi kere ! bir öğretmenimin söylediği gibi: " malzemeyi seveceksin ! ". e senin malzemen ne ? çocuk.
öyle ingilizce öğretmenliği bölümü öğrencileri gördüm; adamda ne gramer, ne telaffuz...
alan bilgisini bir yana bırakıyorum. olması gereken, bir öğretmenin kesinlikle alanında tam donanımlı olmasıdır. tam donanımlı değilsin diyelim, bazı eksiklerin var. bir şeyleri anlatma becerisine sahip olmayan kişileri nasıl öğretmen yapabilirsin ? ben, sen, evlatlarımızı nasıl teslim ederiz bu "öğretmen"lerin ellerine ? alanına tamamen hakim olsan da, kafandakileri karşıdakina farklı farklı yollarla anlatamadıktan sonra neye yarar senin öğretmenliğin, alanındaki üstün bilgilerin ?
öğretmenlik yapacak kişilerin seçimi, yine öğretmenlikten gelen ve deneyimli kişiler tarafında yapılacak bir mülakat yöntemiyle olmalıdır. olması gereken budur bence. fakat bu kadar aday sayısı varken "eleme" usulü devletimizce kaçınılmaz görünüyor.
- e mülakat diyorsun ama hocam, bu adamlar bunu zaten eğitim gördükleri dönemlerde yapmıyorlar mı ?
+ evet, yapıyorlar. sunumlar yapıyorlar mesela. öğretmenlik, bilgiyi öğrencinin anlayacağı şekilde sunmaktır, değil mi ? fakat yukarıda bahsettiğim eksikliklerin bir çoğunu içeren sunumlar bunlar. hala öğrenci havasında yapılan ve asla gerektiği önemi göremeyen sunumlar.
staj var sonra. bir eğitim fakültesi öğrencisi üç dönem staj görür. bunların sadece bir tanesi " öğretmenlik uygulaması " adı altında geçer ve ders anlatılan tek staj dönemi budur. diğer ikisinin adı " okul deneyimi "'dir. okula gidilir, genellikle sadece izlenimlerle deneyim elde edinilmeye çalışılır.* stajlar da okulda yapılan sunumlar gibi hakettiği özveriyi alamaz öğrenciden. ha bu bazen sadece öğrenciyle kalmaz. sizi izlemeye gelmesi gereken hocanız, gayet yeterli olduğuzunu düşündüğünden olsa gerek, sizi ders anlatırken izlemeye gelmez ! işin ciddiyetini bilen hocalar, o staj süresi boyunca sorumlu olduğu öğrenci güruhu tarafından lanet yağmuruna tutulur.
aslında salt bilgi sunmak da değildir öğretmenlik. diyelim ki alan bilgisi tam ve de bunu öğrencilerine çok güzel bir şekilde aktarabiliyor bir öğretmen. peki, konu alan bilgisinden çıkıp da gündelik hayata geldiği zaman ne olacak ? bi' kere, yeterince sosyal olmalı bir öğretmen. kesinlikle sahip olması gereken ve öğrencileri tarafından örnek alınabilecek idealleri, görüşleri olmalı bir öğretmenin. sunacağı tek şey bilgi değildir çünkü; öğretmen, öğrencileri için bir " rol modeli "dir.
tam anlamda bir sorumluluk mesleğidir öğretmenlik. eğer gerçekten özveri gösterilmeyecekse yapılmasındır.
küçücük çocuklarımızı ellerine teslim ettiğimiz, insanca yaşayacak ve kendisini eğitime adayacak ölçüde gelirden mahrum, istisnalar hariç olmak üzere elleri öpülesi insanların oluşturduğu meslek grubudur.
yazıp yazıp sildiğim memlekette değer vermeyi bırak değer kaybettirilen meslektir.
lan ibneler adam 4 yıl hatta lisesiyle beraber 7 yıl bu mesleği yapmak adına okumuş, çalışmış ve vatanı için yeni bireyler yetiştirmek adına görev istemektedir peki sen napıyorsun bu adamlara; " okuduysan okudun babamın hayrına mı okudun lan" diyerek taşşak geçer gibi kadro açmıyorsun!
bahane olarakta diyorsun ki efenim açık yok?
açık var hocu ama senin kafanda lan yarram , o kadar çok okulda matematik dersine beden eğitimi öğretmeni, türkçe lan türkçe dersine din kültürü ahlak bilgisi öğretmeni giriyor sonra ne olur, türkçesi'ni konuşamayan,matematiğe kafası basmayan nesil yetişiyor ve hatta biz bu nesle sövüyoruz ;
- senin matematik öğretmeninin yimiyum!
dertliyim dostlar seneye atanamazsam polis olacam mitinglerde öğretmen joplayacam amına koyayım...
bu ülkede yapmanın gerçekten özveri isteyeceği bir meslek.
akşam haberlerde gördüm bir ara, meselenin aslı nedir tam olarak bilmiyorum, bilen birileri yazarsa öğreniriz iyi olur.
efendim, anladığım kadarı ile, evli öğretmenlerin başka şehirlere atanmasını engelleyen uygulama mantığını asla anlayamayacağım bir sebeple kaldırılmış. düşünsenize evli bir çiftsiniz, tayinleriniz çıkıyor, biriniz edirne'ye biriniz adana'ya. nasıl olacak arkadaşım bu iş, bu insanlar nasıl sürdürecek evliliklerini veya evliliklerinin selameti için eşlerden biri mesleğinden vazmı geçecek ve geçerlerse de nasıl geçinecekler?
ve tüm bu şartlar altında bu insanlar bu mesleğe nasıl sahip çıkacak?
yıllarca 45 günde öğretmen olmuş psiklojisi bozuk bünyelerden egitim alan kişilerin öğretmenlik nasıl olmamalı sorusunun cevabını bilerek cıktıkları yolda binbir türlü engelle karsılasmasıdır. atama yapılmayan ;bu yüzden diploması yanında pazarcılık dahi yapan kişilerin asıl mesleğidir.
insan yetiştirilen bir meslegi herkes secmemeli, secememeli. psikolojik test uygulanmalı diye bas bas bagırdım kac yıldır mustesarlık yapmış hocam bile o dediğin türkiye'de olmaz kopcum dedi. ota boka bin türlü rapor isteyen devlet en önemli kurumunda neden psikoljik rapor istemez, kadro verdiği insanların psikolojisi ile ilgilenmez? o arkasından sövülen ama her işi mükemmel yapan ordu, 2 senede bir psikolojik arastırma yapıyor bünyesindeki personele; ama ürünü dogrudan insan olan öğretmenlik, her önüne gelenin yaptıgı bir meslek oluyor. verilen maas, sartlar düşünülünce bu ülkenin en acınası meslek grubudur.
şimdi hep beraber yan yana sınıflar düşünelim.
4/a da kadrolu öğretmen (960 ytl+iş güvencesi)
4/b de sözleşmeli öğretmen (960 ytl+dayı güvencesi)
4/c de ücretli öğretmen (500-600 ytl+tüccar milli eğitim bakanı güvencesi)
4/d de vekil öğretmen (700 ytl+doktor güvencesi)
4/e de kısmı zamanlı geçici öğretici (960 ytl+danıştay güvencesi)
4/f de de kaloriferci var. (650 ytl+iş güvencesi+okul müdürü güvencesi)
şimdi bu 6 arkadaş da aynı üniversitenin aynı bölümünden ve sınıfından mezundurlar. (kaloliferci de öyledir kpss olmayıp öğretmen ataması yapılmayınca memurluk sınavından bu işe girmiştir bakanlık da öğretmen ihtiyacı kadar atama yapmadığından müdür arkadaş o sınıfa onu görevlendirmiştir -burası türkiye buna benzer vakıalar olmuştur-)
aldıkları para birbirinden farklıdır. öğrenci velilerinden, okul müdürlerinden, banka şubeleriden, istenecek kız babalarından, milli eğitim müdürlerinden görecekleri muamele farklıdır. mesleki yeterlilik olarak aralarında pek bir fark da yoktur.
evet hal böyleyken öğretmenlik üzerine tekrar düşünmeye başlarsak ve sözlük formatıyla nedir bu öğretmenlik dersek : öğretmenlik yapanı ve yaptıranıyla bu ülkenin en rezil edilmiş mesleklerinden biridir.