bugün

kelt dilleri veya sümerce gibi antik dillerdir.
insanlık tarihinin karanlık kalan tarafını temsil ederler ve konuştuğumuz tüm dillerin kökeninde ölü dillerin zengin mirası mevcuttur.
(bkz: asuroloji) (bkz: sümeroloji) (bkz: hititoloji) (bkz: hindoloji)
(bkz: latince) (bkz: eski yunanca)
"sayın cemil meriç şu "türkoloji" tabirine takılıyor. fransa'da, almanya'da türkoloji olabileceğini amma türkiye'de bunun garip kaçacağını söylüyor ne dersiniz?

- biz bunu milletlerarası bir terim olarak kullanıyoruz, türkoloji, türk filolojisi demektir. fransada romanoloji, almanyada germanistik, ingiltere'de anglistik vardır. eğer türkoloji yerine şarkıyyat dersek, kendimizi başka gözlerin altında teşrih masasına yatırmış oluruz."

soran: ergun göze; cevap veren: muharrem ergin (tercüman gaz. 22 aralık 1974 pazar).

1- "milletlerarası ne demek? acaba bütün milletler, böyle bir tabirin varlığından haberdar mıdırlar? yoksa kelime, hristiyan avrupa'nın bir mutlu azınlığı tarafından mı kullanılmaktadır sadece?

"milletlerarası bir terim", ancak milletlerarası mefhumları veya müesseseleri ifadeye yarar: ideoloji, demokrasi, sosyalizm gibi. dilimizi edebiyatımızı, bir kelimeyle düşünce ve duygu dünyamızı ifade için, "milletlerarası terimler" aramak niye? "milletlerarası terim"lere bu kadar meraklıysak, milletlerarası bir dili -mesela esperanto- benimseyelim, dâva kökünden halledilsin. kapitülasyonlar ne zamana kadar yaşayacak şuur altımızda? kültür emperyalizmi, ne zamana kadar en samimi "milliyetçiler"imiz tarafından müdafaa edilecek?

"terim" ne demek? türkçe'nin beynine hançer gibi saplanan bu çirkin, bu habis, bu hain kelime de bizi tedirgin etti. ahenksiz, sevimsiz, zıpçıktı bir misafir. dilin müdafaasını yaparken türkçeye hürmet etmek ilk vazife değil mi? sayın ergin'i hangi kaygı, hangi ihtiyaç bu yabancı "tilciği" kabule zorlamış?

2- kaldı ki, necip ve zinde ırkımızın adıyla, yunan-ı kadimin mürrde ve mütefessih loji'sini çiftleştiren bu türkoloji ucubesi, lisaniyat bakımından da bir facia. august comte, lâtince sosyo'yu, aynı yunanca kelimeyle birleştirmeye kalktı diye az mı tenkide uğradı? türkoloji, ne türkçe, ne yunanca ne ingilizce, ne fransızca... sayın ergin'in milletlerarası bir terim olarak sunduğu bu uğursuz kelime, avrupa irfanının en büyük temsilcisi olan iki milletin yani ingiltere ve fransa'nın kamuslarına da girmemiş. ne webster lügatinde var, ne britannica ansiklopedisinde, ne amerika'nın meşhur içtimai ilimler muhit-il maarifinde... fransızca'nın ise hiçbir sözlüğünde yer almamış. tekrar ediyoruz: hiçbir sözlüğünde... yani, ansiklopedilerinde, kamuslarında, lügatlerinde. hristiyan batının kelime kütüklerine kaydedilmek şerefinden bile mahrum bu haramzade tabirin neden uydurulduğunu ziya gökalp'ın tarifi büyük bir belagatla ifşa ediyor- tarifi ve izahı. okuyalım:

"avrupa'da zuhur eden ikinci harekete de türkiyat (türkoloji) adı verilir. rusya'da, almanya'da macaristan'da, danimarka'da, fransa'da, ingiltere'de birçok ilim adamları eski türklere, hunlara ve moğollara dair tarihi ve atikiyati (arkeolojik) araştırmalar yapmağa başladılar. türklerin pek eski bir millet olduğunu, gayet geniş bir sahada yayılmış bulunduğunu ve muhtelif zamanlarda cihangirane devletler ve yüksek medeniyetler vücuda getirdiğini meydana koydular. vakıa, bu sonki tedkiklerin mevzuu, türkiye türkleri değil, kadim şark türkleriydi."

demek ki, türkolojinin memleketimizdeki en selahiyetli temsilcisine göre yaşayan, gelişen türk dili ve medeniyeti türkolojinin dışındadır. avrupa'nın hedefleri izaha ihtiyaç hissettirmeyecek kadar açık: selçuk ve osmanlı türklerini türklüğün dışına itmek... bu mümkün olmazsa, ikinci sınıf vatandaş saymak onları. bir kelimeyle türk-islam medeniyetini unutturmak. türkolojinin yegane hikmet-i vücudu, bu düşmanca emellerdir. filvaki, osmanlı tarihe karıştıktan sonra bu emeller gerçekleşmiş ve türk-islam medeniyeti de bir sığıntı gibi türkolojinin hudutları içine alınmak bahtiyarlığına erişmiştir. ama daima bir sığıntı gibi.

kaynak: cemil meriç - hisar dergisi - şubat 1975
Ulus-Devlet ve Milliyetçilik belasının, homojenleştirici ve tekleştirici etkisinin diller üzerindeki izdüşümüdür.
balkanlarda;

Antik makedonca
bulgar dili
dalmaçya dili
dasya dili
illirian dilleri
lemniyan dili
liburniyan dili
paeoniyan dili
eteocreta dili
eteocypriot dili
pannoniyan romancası
peçenek dili
pelasgiyan
şokac
trakya dili
yevanik

dillerinin yok olması ile pek çok dilin de içinde bulunduğu gruptur.
nazarımda öpüşmeyi bırakmış dillerdir.
bir de ölümünden çok sonra hortlatılan diller vardır. (bkz: ibranice)
lisede sevdiğimiz bir bayan hocamızın eşi olan beyefendinin bildiği dillerdir.

bir gün hocamızla dillerden konu açılınca söylemişti bize eşinin 5 dil bildiğini. oha demiştik bizde, 5 dil!!!

bir gün tesadüf bu ya, bu adam geldi okula bir dersimize girdi hanımıyla birlikte, biz de heyecanla bekliyoruz, 5 dil bilen adam nasıl bir şey acaba diye!

adam normal bir adam, araştırmacı tarihçi bir tip. konu döndü dolaştı, en çok merak ettiğimiz kısma, içimizden biri patlattı bombayı:

- pardon beyfendi, 5 dil biliyormuşunuz, hangi diller acaba?

baba burda döşedi boruyu:

- evet, sümerce, iyonyaca, lidyaca ve daha bir sürü ölü dil!

lise çağında ölü dilin nasıl bir şey olduğunu öğrendiğim an olmuştu.
insanı gaiplik duygusu ile baş başa bırakır. derin bir yalnızlığa iter.

bir dil nasıl ölür?

şüphesiz ki devletlerin asimilasyon politikası ve kültür emperyalizminin bunda etkisi çoktur.

Cioran 'insan bir ülkede değil, bir dilde yaşar' der. haklıdır. bir dilin ölmesi demek o dilde bütün yaşanmışlıkların ölmesi demektir.

ayrıca bakınız:

http://www.uludagsozluk.com/e/16684141/

http://www.uludagsozluk.com/e/16684187/

http://www.uludagsozluk.com/e/16684193/