dünyanın en güzel yeri. kimine göre zengin, sosyetik piçlerin oturduğu yer olsa da orada doğup büyümüş ben gibi dünya avareleri için vazgeçilmez bir mecra. bir de not ekleyeyim; yerli halkı hiç de öyle düşünüldüğü gibi zengin filan değildir buranın. kendi hallerinde, kimisi balıkçılıkla, kimisi istanbul'un envaiçeşit yerinde esnaflıkla, kimisi de avarelikle meşguldürler ki, işte bu avareler, çoğunluğu oluştururlar genele göre.
eskiye nazaran daha kalabalıktır. artık yeşilköy ün de otopark sorunu var. yeni açılan cafeleri ve nargilecileriyle akşamları kalabalıktan çarşısında yürünemiyecek semttir.
ayrıca yazın gündüzleri de özellikle zeytinburnu kasımpaşa, k.çekmece, yedikuleden denize girmek için gelenlerin yaşanmaz hale getirdikleri yerdir.
son yıllarda çok bozulmuş semttir, eskiye göre yeşilköy değil betonköy olmuştur. son 20 yıldaki betonlaşmaya rağmen hala istanbulun en sakin ve yeşil semtlerinden oluşu da istanbulun içler acısı durumunu gözler önüne seriyor.
son dönemde güzelleşen tek yer sahilidir kuşkusuz. eskiye göre daha temiz ve daha tinercilerden arınmış durumdadır.
semtten sadece iki hatta otobüs seferi vardır: eminönü, taksim. bunların dışında halkalı-sirkeci tren güzergahında bir istasyona sahiptir, bir de sansar lakaplı sürücüsyle nam salmış taksim-yeşilköy dolmuş hattı vardır.
Ayastafanos kasabası: Madyan oğlu Yorgo (istanbul un efsanevi kurucusu )istanbul u yaptığı zaman oğlu Ayastafan dahi bu şehri yaptığı için ondan bozma olarak buraya Ayastafanos derler. Deniz kıyısında Bostancıbaşı hükmünde bir subaşılıktır. Bir yasakçı kolluğu vardır. Eyüp mollasının nahiyesi hükmündedir. Şimdi 500 memur evli bir RUM kasabasıdır. Bir zaviyesi bir küçük çarşısı iki kilisesi vardır. Havası çok güzeldir bütün arkadaşlar gemiden çıkarak burada misafir olduk. Sabahleyin yaya olarak kıyıdan kuzey tarafına giderek üç saatte iskender Çelebi Bahçesine ( şimdiki C Moteller ) vardık.
Yeşilköy de XVIII. Yüzyıldan kalma birkaç yapı bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi istasyon caddesi sonunda itfaiyenin (şimdiki iGDAŞ Binası) karşısında uzun süre karakol olarak kullanılmış üstü ahşap altı kagir bina (şimdi ortalarda yok yıkılmış) bu devre ait tarih taşıması açısından da ilginçtir. Kapının üstündeki tarih Hicri 1170 yılını göstermekteydi . buna göre bu yapının 1752 ler de yapıldığını kabul edebiliriz.
Bu döneme ait ilginç bir bilgiyi de istanbul Efendi'sinin H.1138, M.1726 tarihli ve 24 sayılı hükmünden öğrenmekteyiz. Hükümde bazı kişilerin tekne ile satın aldıkları kömürü Yeşilköy'de mahzenlere koydukları ve buradan develere yükleyip istanbul'a götürerek "Istranca Kömürü" diye sattıkları belirtilmektedir. 19. yüzyılın başlarından itibaren Yeşilköy, sayıları gittikçe artan ve istanbul'u konu alan seyahatnamelerin pek çoğunda şirin evleri, bahçeleri ve konumuyla güzel bir sahil kasabası olarak karşımıza çıkar.
Birçok ünlü yazar ve şairlerde Yeşilköy ‘ün bir sayfiye yeri olmasından burada pek çok köşkün bulunduğundan şirin evleriyle güzel bir sahil kasabası olduğundan bahsetmektedirler.
Türkiye tarihi hakkında yazdığı birçok eserle tanınan Hammer, 1822'de Peşte'de yayınlanan 2 ciltlik "istanbul ve Boğaziçi" adlı kitabındaYeşilköy'den bahsetmekte, Yeşilköy'ün bir sayfiye yeri olmasından dolayı burada pekçok köşkün bulunduğunu ve 20-30 yıldan beri burada oturan, saray doktoru Lorenzo Voccidi'nin deniz kııyısında bahçeli bir villası olduğunu yazmaktadır. Bu yüzyılda istanbul'da bulunan önemli bir Amerikan siması David Porter, 1835'de New York'da yazdığı Constantinople and its Enviros adlı eserindeki mektupların bir çoğunu Yeşilköy'den yazmıştır. 1855'de Paris'te yayınlanan Voyage a Constantinople adlı gezi anılarında Boucher de Perthes, Yeşilköy'den harikulade görünümü olan bir köy olarak söz etmekte; Yeşilköy'den istanbul'a uzanan sahil şeridinde devlete ait büyük binalar, cephanelikler(Baruthane), kışlalar ve bahçe içinde evler gördüğünü yazmaktadır. Fyler Towsend, 1850'de Londra'da yayınlanan Cruise on the Bosphorus adlı eserinde, Yeşilköy sahilleri boyunca uzanan tebeşir kayalarından ve köyün şirin beyaz evlerinden bahsetmektedir. 1855'de Paris'te yayınlanan bir deniz kılavuzunda ise, o günkü Yeşilköy kıyı şeridi ile ilgili önemli bilgiler sunulmaktadır. Eserde Yeşilköy burnu'nun istanbul fenerinin 7 mil kadar batı-güneybatısında olduğu, batıdan gelindiğinde istanbul'u tamamen gizlediği, gündüz istanbul'a gelinirken bu burunda karaya yanaşıldığı, oldukça alçak olduğu ve üzerinde inşa edilen pek çok kırmızı boyalı ev ve büyük bir kahvehaneyle tanındığı belirtilmekte; Türklerin, Yeşilköy Burnu'ndan akşamları yaklaşık 6 mil uzaklıktan fark edilen bir fener taktıkları, burnun doğusunda "San Stefano " ya da "ismana" olarak adlandırılan Yeşilköy'ün bulunduğu anlatılmaktadır.
Yazıda ayrıca, buraya yaz aylarında zengin Türklerin oturmaya geldiklerinden ve köyün yakınlarında Sultanın bir de sarayının bulunduğundan bahsedilerek, kıyıya demir atma yerleri gösterilmektedir.
19. yüzyılın ikinci yarısına kadar, gezme, dinlenme ve av yapma amacıyla gelinen ve oldukça uzak kabul edilen Yeşilköy, bu yüzyılın ortalarından itibaren canlanmaya başlamıştır. 1852 başlarında Boğaz'dan Yeşilköy'e düzenli vapur seferleri konmuş, 1870 yılında demiryolu çalışmaya başlamış ve bir istasyon binası kurulmuştur. Ulaşım imkanlarının bu gelişimi sonucunda, buraya yerleşenlerin sayısı artarken, günü birlik eğlenmeye gelenlerin sayısında da büyük bir artış gözlenmiştir.n II Mahmut ve daha sonra Sultan Abdülmecit de padişahlığı zamanında yanında oğulları Abdülhamit ve Reşat Efendiler kızı Fatma Sultan olduğu halde bir çok kez dinlenmek ve imparatorluk tesislerini gezmek amacı ile Yeşilköy e gelmişlerdir. Buraya gediklerinde Barutcubaşı ünlü Konağında kalmışlardır.1877 78 Rus savaşı sonrası buraya Rusların gelmesi üzerine dünya basınındaki çeşitli yayınlarda yer alan pek çok resminden yakından tanıdığımız bu muhteşem konak 1950 lere kadar büyük bir bölümü ile ayakta iken yıktırılmış konağa bağlı sağlam kalan yegâne bölüm ise 1976 yılının son aylarında yanmıştır.
Sultan Abdülmecit 1842 yılında Yeşilköy de bugün Bezm-i Alem Cami olan yerin köşesinde eskiden Barutcubaşı nın konağının yanında yer alan üstü namazgâhlı mermerden güzel bir çeşme yaptırmıştır. Kesme taştan imal edilmiş yüzü mermer plakalarla kaplanmıştır. Hattat Mehmet Vuslati tarafından talik yazı ile yazılmış altışar mısralık altı satırdan oluşan güzel bir kitabesi vardır. On yedi beyitten oluşan kitabenin son beytinde şunlar yazılıdır.Padişah bu çeşmeyi ab-ı hayat olarak yaptı. Sen hemen iç ve Abdülmecit Han a dua et Demiryolu yapımı sırasında Yeşilköy yakınlarında bir hendek kazılırken, beş adet lahit bulunmuştur. Bizans dönemine ait olduğu sanılan ve dördünden iskelet çıkarılan bu lahitler, arkeolojik değer taşımaları açısından önemlidir.
Yeşilköy tarihi açısından önem taşıyan ve daha önce iki defa yapıldığı halde yanarak harap olan Rum Kilisesi 1845 yılında Barutcubaşı zade Boğos Bey tarafından yeniden kağir bir yapı olarak yaptırıldı. Aldığı bu son şekil ile günümüze gelen yapıda camlı iki kapıyla nartekse daha sonra demir bir kapıyla ana mekana geçilmektedir. Bu kapının üzerinde kilisenin Barutcubaşı zade tarafından yapılmasına ait bir kitabe yer almaktadır.
Türkiye de açılan ilk Ziraat Okulu da Yeşilköy civarında Ayamama deresi kıyısında uzanan verimli arazide 1847 yılında kurulmuştur. Okul açıldıktan 4 yıl sonra gerekli verim alınamadığı ve öğrenciler arasında çıkan olaylar nedeni ile kapatılmıştır.
19 Ekim 1848 tarihli bazı gazeteler bu tarihlerde Yeşilköy e bir tersanenin olduğu ve bu tarihlerde demirden buharlı bir geminin Sultan Abdülmecit tarafından denize indirileceğini
29 Şubat 1852 tarihli gazeteler ise Yeşilköy de ilk deniz seferlerinin yapılacağını..
29 Aralık 1856 yılında ise Yeşilköy burnundaki fener ile ilgili haberler yazılmaktadır. Buna göre 5 Ocak 1957 tarihinden itibaren iki dakikada bir birbirini takip ederek aydınlatacağını yazmaktaydı.
1868 yılındaki gazete haberlerinde istanbul Edirne demir yolunun bağlantılı olarak çekmece demir yolunun açılış töreninin yapılacağını 18 eylül 1868 tarihli gazetede ise Demiryolu yapımı için bazı istimlakların yapıldığı Yeşilköy de halkın şikayetlerine yol açtığı yazılmaktadır
1870 yılında Yeşilköy demiryolunun diğer eksiklikleri tamamlanır Yeşilköy e taştan bir istasyon binası inşa edilir.
Yeşilköy için 28 Eylül 1882 tarihinde yayınlanan gazete ilanlarında ise ünlü suluboya ressamı Kont Amadeo Preziosi öldüğü ve Yeşilköy de gömüldüğü yazmaktadır. Preziosi den başka diğer bir ünlü italyan ressam ve mimar olan Pietro Bello da Yeşilköy mezarlığında gömülü olduğu tespit edilmiştir
RUSLAR YEŞiLKÖY de
Yeşilköy tarihinde yer alan en önemli olay ise Osmanlı tarihinde Ayastafanos Muaedesi olarak anılan antlaşmanın 3 Mart 1878 de burada imzalanmış olmasıdır. Tarihte Doksan üç Harbi olarak bilinen 1877-78 Türk-Rus savaşı sonunda bugünkü Yeşilköy de Osmanlı ve Rus elçileri arasında imzalanan bu andlaşma Osmanlı Devleti için çok ağır hükümler içermekteydi.
1877-78 harbinde ölen Rus askerleri çeşitli ve dağınık yerlerde gömülüydüler. Daha sonra bu kemikler toplanarak San Stefano (Yeşilköy) gömülmesi ve anıt yapılması kararlaştırıldı. Yeşilköy civarında Florya yakınlarındaki Şenlik köyde Barutcubaşılara ait olan arazinin bir bölümü satın alınarak yarısı anıt yarısı kilise yapılmaya başlanır 1894-95-96-97 yapımı sürdürülen bu yapının ilk katında savaşta ölen Rus askerlerinin kemikleri saklanmıştır. Daha sonra bu bina komple yıkılarak yok edilmiştir.
Son iki yüzyıllık tarihimiz içinde birçok önemli olaya sahne olan Yeşilköy 1930 yılında nahiye (bucak) olmuştur. Bir zamanlar müstakil belediye iken sonra istanbul Belediyesi daha sonra da Bakırköy Belediye hudutları içine alınmıştır.Yeşilköy istanbul un yaklaşık 17 km batısında Marmara kıyısında Bakırköy ile Şenlikköy (Florya) arasında yer alır. Sonradan Yeşilköy'ün doğu tarafında Bakırköy merkezi ile arasına Ataköy ve Yeşilyurt semtleri kurulmuştur. Batı tarafında ise Şenlikköy (Florya ) bulunmaktadır.
YEŞiLKÖY hakkında da pek çok istanbul semtinde olduğu gibi etraflıca bir araştırma yapılmamıştır. Son iki yüzyıllık tarihimiz içinde birçok önemli olaya sahne olan bu şirin banliyö şehrimizi tarihsel gelişimi içinde kısaca tanımaya çalışalım
xıx. yüzyıl başlarına kadar bir balıkçı köyü özelliklerini taşıyan Yeşilköy, yüzyıl ortalarından itibaren gerek deniz, gerekse tren yolunun buradan geçmesi ile önem kazanmış ve istanbul'un önde gelen sayfiyelerinden biri durumuna gelmiştir. Son 30-35 yıl içinde ise hızlı bir yapılaşma sonunda belli başlı yerleşim merkezlerinden biri olmuştur.
ADI ve TARiHi
Yeşilköy 1924 yılına kadar Ayastafanos (St.Stefano St.Etienne ) adını taşımıştır. Yeşilköy adı semte 1930'da, istanbul'un idari yapısının yeniden düzenlenmesi sürecinde verilmiştir 1924 yılında uzun yıllar burada oturmuş ünlü yazarımız HALiT ZiYA UŞAKLIGiLin teklifi üzerine YEŞiLKÖY olarak adı değişmiştir. Türk edebiyatının tanınmış simalarından Halit Ziya Uşaklıgil'in uzun yıllar Yeşilköy'de oturduğu ve semtin bu adı almasında büyük rol oynadığı bilinmektedir.
Evliya Çelebiye göre ise: Ayastafanos adı birçok tarih kitabında, özellikle Tevarih-i Ali Osmani de, adından uzun uzadıya bahsedilen istanbul'un efsanevi kurucusu Madyan oğlu Yanko'nun oğlu Aya istefan'dan gelmektedir.
Ençok bilinen ve dilden dile söylenen ise Eski adının bir Hıristiyan azizinin isminin olduğu ve onun adına Yeşilköy de yapılmış ancak bu güne kadar gelememiş eski bir kiliseden aldığıdır.
Yeşilköy e eski adını veren bu aziz Yeşilköy ile ilgili hikâyesi dilden dile aktarılan ve çok değişik anlatımları olan bir söylence niteliğindedir.
Tarihi kaynaklarda Aziz Stephanus olarak geçen bu aziz Hıristiyanların ilk din kurbanlarından ve diyakoslarından birisidir. Gamaiel in çömezi olup Hemsinden sonra din değiştirmiştir. Yahudiler tarafından Musa ya küfür etmekle suçlanmış Kudüs din mahkemesine çıkarılarak suçlu bulunmuş ve M.S. 33 te taşlanarak öldürülmüştür.
Bu olaydan uzun bir zaman sonra bu azizin mezarı Filistin de yapılan bir araştırma sonunda bulunur. Mezarda bulunan kemikleri o zamanki Bizans imparatoru tarafından istanbul a getirilir. Ancak haberi alan Papa bu kemiklerin Vatikan a getirilmesini isteyince kemikler bir gemi ile istanbuldan Vatikan a doğru yola çıkarılır.
istanbul limanından ayrılan gemi bugünkü YEŞiLKÖY burnu önlerine gelince büyük bir fırtınaya tutulur ve yoluna devam edemeyerek fırtınanın dinmesi için YEŞiLKÖY sahillerine yanaşır.
Aziz in kemiklerini götüren heyet şiddetli fırtınanın devam etmesi üzerine karaya çıkmak zorunda kalırlar. Azizin kemiklerini taşıyan lâhdi de bugünkü Rum Kilisesinin bulunduğu yerde kurdukları söylenen bir çadırın içine koyarak fırtınanın dinmesini beklerler. Fırtına 10-12 gün sürer.
Fırtınanın dinmesinden sonra heyet buradan ayrılarak yollarına devam ederler. Daha sonra fırtına süresince kemiklerin saklandığı yere bu olayın anısına azizin anısını taşıyan birde Manastır yapılır. Köyde zamanla gelişir ve AYASTAFANOS adıyla anılmaya başlar.
Azizin kemiklerini götüren heyet köyde kaldıkları sürece etrafta bulunan çobanlar tarafından etle beslendiklerinden Ortodokslarda kurban kesme âdeti olmadığı halde bu olaya hürmeten her yıl belirli günlerde Yeşilköy ‘ de deniz kıyısında bu olayın anısına kurban kesilmektedir.
Yeşilköy'ün tarihi bir hayli eskidir. Geç Bizans ve Roma dönemlerinde burada, Marmara kıyısı boyunca burada yazlık saray ve ikametgâhlar bulunduğu, hatta daha önce kentin Roma döneminde bile burada bahçeleri denize açılan yazlık villaların olduğu yazılmaktadır.
Evliya Çelebiye göre Arapların istanbul;u almak için yaptıkları büyük seferlerin üçüncüsünde istanbul u alamayıp dönerlerken Yeşilköyü de tahrip etmişlerdir.
IV Haçlı Seferleri sırasında da Latin orduları istanbul u almadan önce 23 Haziran 1203 tarihinde karargâhlarını Yeşilköy civarında kurmuşlar. Donanmalarını da Yeşilköy açıklarında demirlemiştir. Latin ordularının başkanı DANDALO (Ayasofya da gömülüdür) buradaki kilisede Te Deum ayini düzenlemiştir.
YEŞiLKÖY istanbulun Fethinden önce Türk topraklarına katılmıştır. Fatih in emri üzerine Dayı Karaca Bey komutasındaki güçler Bizans ın Trakya da ki pek çok merkezi ile birlikte 1453 Şubatında Yeşilköyü de alırlar.
Osmanlı döneminde küçük bir Rum köyü olan Ayastefanos, Sultan II.Mehmed'in kuvvetleri tarafından istanbul'un kuşatmasına bir hazırlık olarak, bölgedeki başka yerleşmelerle birlikte Şubat 1453'de Osmanlı topraklarına katılmıştır. Bazı tarihçilere göre Fatih; Yeşilköy-Zeytinburnu önlerinde cereyan eden Ayastefanos deniz savaşını, Yeşilköy burnunda atını denize sürmek suretiyle cesaretlendirmiştir.
Osmanlı kaynaklarında Yeşilköy den en geniş bahseden Evliya Çelebi dir. Bir deniz yolculuğundan sonra Ayastafanos kasabasına geldiklerinden bahseder ve şöyle der;
Gittiginizde kendinizi Avrupa'nın herhangi bir kasabasındaymış gibi hissettiğiniz semt. Eski ahşap evleri, güzel sahiliyle farklı bir hafta sonu gezme alternatifidir.
istanbul'un icinde istanbul'a ait degilmiş gibi duran köydür, daha sahil yolundan yaklasirken anlasilir guzel bir yere gidildigi, cicek böcek sayisi aniden artiş gösterir, ön cama çarpan arilar çoğalir ister istemez katil ederler insani. istanbul'da çiçeği böceği kalabilmiş nadir semtlerdendir. yesilkoyluler taksim'e giderken "istanbul'a gidiyorum" veya "şehire iniyorum" gibi ifadeler kullanir şaşkınlık içinde birakirlar bilmeyenleri. icinde bu kadar bina olmadigi yillarda muhakkak ki cok daha guzeldi fakat her yer gibi kucuk bir betonlasma krizi yasamissa da cok agir yaralar almadan atlatmiştir. aval aval "osman abi bak ucak geciyo lan ustumuzden" diyerek yukarlara bakip salyalarini akitanlarin alin bölgelerinde marti kakasi zuhur etme olanagi yuksektir, bu olayda martilar yüceltilirken tabi sabahin dördünde viyak viyak bagrdiklarinda da gun yuzu gormemis küfürlerle anilirlar. yeni yeni, yesilkoy ve tarihi hakkinda bir kitap basilmiştir, fakat kitap bütce sarsan cinstendir*. bir takim korkunc tikinin son zamanlarda güzide mekani olarak bilinse de pek guzel bir yerdir, pazartesi sabahi koşuya gidenler haftasonu yüzmesini bitirip evlerine dönmüş insanlarin donlarina takilip düşme tehlikesi atlatabilirler, bu donlarin neden sahilin ortasinda terk edildikleri de ayrica köy insaninin merak konusudur.
(bkz: yeşilköy taksim dolmuşları)*