bugün

bir orhan veli şiiridir. edip akbayram'dan dinleyebilirsiniz çok şahanedir.

Alnımdaki bıçak yarası senin yüzünden

Tabakam senin yadigarın

iki elin kanda olsa gel diyor telgrafın

Ben seni nasıl unuturum vesikalı yarim
muhteşem bir film.

halil'le sabiha lokantada oturuken yanlarından geçen vapur nooluyo la dedirtir.

bir de şu var. halil mahpusa düşer, babası yüzüne vurmak gibi olacak diye ziyaretine gitmez. vay babam vaaay.
sade, yormayan ve anlaşılır, tam bir usta işi diyebileceğimiz 1968 yapımı Ömer Lütfi Akad filmi. izzet Günay ve Türkan Şoray başroldedir. Konusu adından anlaşılır zaten. Şimdilerde yeni sinema, bağımsızlık, minamilizm diye zırvalayan serdengeçtilerin bu filmin yapım yılına bakmalarını önemle rica ederim. birileri çoktan bi yerlere çentik koymuştu zaten. bu film de onlardan biri.
istanbul kabadayısı halilin içli bakışları, ağır abi duruşları, ve her kederlenişinde siğara yakışlarıyla, türkan sultanın güzelliğiyle zihinlere kazınan bir akad filmidir.
izlediğim en güzel türk filmi... hiç yormuyor izlerken ve ince bir hüzün sarıyor insanı. sabaha karşı bir yaz gününde izlemiştim belki de onun da etkisi vardır ama izzet günay ve türkan sultanın oyunculukları ayrı ayrı taktir edilesidir.
hayatında pek bir eğlenti, aşk sevgi görmemiş. görücü usuluyle pasif bir kadınlar evlenmiş manav halil ve pavyonda şarkı söyleyen ama kendince delikanlı bir kadın olan sabihanın aşkını anlatır film.

şimdilerde ise bergüzar korel le bülent inalın çevireceği diziyle sanırım bir kopyasını yapacaklar. bergüzar korel bir pavyon kadını, bülent inalsa kabzımal rolünde olacakmış... e türkan şoray-bergüzar korel, izzet günay-bülent inal dır sanırım burada. bence yapmasalardı keşke. izlemicem şahsen.
sinema televizyon öğrencilerine üniversitelerde sık sık izlettirilen güzide film.
ilk izlediğimde nasıl büyülenmiştim öyle. çok çok özel bir film. selvi boylum al yazmalım gibi sinemada gösterilmesini isterim.
başlangıcındaki müzikle insanı hüzünle saran, siyah beyaz, her şeyin çok özel olduğu, türkan şoray'ın harika, izzet günay'ın ise anlatılamayacak derecede karizmatik olduğu, eski istanbul'un fakir mahallelerini, eski beyoğlu'nu, eski gazinoları, eski şarkıları akıcı bir halde tattıran, kimi zaman izleyicinin içinden çıkmak isteyemediği hakkında ne kadar güzellik belirten sıfat kullanılsa az kalacak mükemmel ötesi film. hikayenin başlangıcı hepimizin bildiği türdendir. bir adam konsomatrise bağlanır ve ardından gelen bir imkansız aşk. ancak vesikalı yarim'de farklı olan sabiha'dır. (türkan şoray) filmde halil'in (izzet günay)karşısına dumanlar arasında kalmış, elinde henüz yakılmamış bir sigara ile çıktığı sahne öyle etkilidir ki. bir de film boyunca sabiha'nın halil'in sert duruşu karşısında dayanamayıp doğruya dönüşü vardır ki bu aşkı en iyi anlatan durumlardan biridir. birkaç kez olmuştur bu. sabiha kendi deyişleriyle dükkana geri dönmüştür, halili görür ve onunla alay etmeye başlar. hemen sonra halil'in sert yüzüne bakar ve sabiha'nın yüzünde değil kahkahalar bir tebessüm bile kalmaz. karşılaşmaları, aşık olmaları, aynı evde yaşamaya başlamaları, sorunlar, halil'in mahpusa düşmesi, sonrası... bütün belaların arasında kalmış güçlü bir aşk. bu aşkın imkansızlığı hikayenin başlangıcı kadar alışıldık değildir. imkansızlık sabiha'nın düşmüş olduğu ya da çalıştığı hayatı yani sabiha'nın geçmişi değil, halil'in geçmişidir. bu yüzden de çok eskiden rastlaşacaktık denir. bü yüzden sabiha "başka bir kadın olsa baş ederim ama aileyle, çocuklarla baş edilmez." der.

halil'in evli olduğunu öğrenmesiyle sabiha çaresiz bir ikilemde kalır. ne kocamustafapaşa'ya gidip işin gerçeğini kendi öğrenmek ister ne de halil'e sorabilir.

"sorar mıyım küstürür müyüm halil'imi"

sabiha bu sebeple aşkına son vermeyi düşünür ama bu da çaresizdir. evlilik hakkında konuştukları zaman bir kez daha aşık oluır sabiha halil'e.

"sen ister misin evliliği
senle olunca istemez miyim"

böylece imkansızlıklar yavaş yavaş baş göstermeye başlar. ama hem halil hem de sabiha için bunlar birer bahanedir. sabiha'nın yüzünü asması da ayrılmak için şımarık görünmesi de halil'in bakışları arasında eriyip gider. bu yüzden sabiha halil'in yüzüne bakmadan konuşur böyle zamanlarda.

"tamam halil, ben öyle bunalamam, uykusuz, öyle düşünüp kendimi yiyemem.
bıktın değil mi
belki. belki de sen gidersin birgün. dükkanını evini göresin gelir.
evim dükkanım hep burası, gidecek başka yerim yok. dükkanım iki portakal kasası, evim senin yanın."

ormanda halil'in ve sabiha'nın konuşması, mahpusa giriş, mahpustan çıkış, halil'in evine geri dönmesi, çocuklarının durumu, eşinin çekingen tavırları ve bıçaklama sahnesi anlatılamayacak kadar güzel sahnelerdir, efsanevidir.

vesikalı yarim'in en önemli karakteri halil'in babasıdır. sabiha'ya halil nasıl dediği an ve sabiha'yı uzaktan görüp onlara siper oluyormuşçasına ileri doğru atılması duygu yüklüdür.

bir de yüzüne vurmak gibi olmasın diye oğlunu hapiste ziyaret etmemesi...
geçenlerde kaybettiğimiz üstad- yönetmen Ömer lütfi akad'ın çektiği, izzet günay abimizin döktürdüğü , türkan ablamızın yuh be bu kadar mı güzel olunur diye düşündürdüğü filmdir.

çarpar. öyle bir filmdir. biz cahil cühela seksenler sonrası bebelerin izlediği yeşilçam filmleri genelde fakir genç , zengin kız, bir sürü bea , iş güç ama inanılmaz bir şekilde bağlanan mutlu sondur ya bu film öyle değil. sonu hüngür hüngür ağlatmasa da dudakların kenarını bir titretiyor , gözün biri doluyor , diğerinden damla dökülüyor. bir kaç damla çok değil. '' ne varsa eskilerde var huleyyn '' bu cümleyi de kurdum cidden ama gerçekten öyleydi. çok güzel bir filmdi. halil'in karısını sessiz sedasız terlikleri getirdi ya orası fena. bir de çocuk'' başımı okşadı babam kalacak mı acaba '' dedi ya , bittim.

bu arada yıllardır izlerim Türkan Şoray' ı daha böyle çarpılmadım onu izlerken. *
Orhan veli şiiridir...
bir sait faik hikayesinden uyarlanmış lakin hangisi bilemedim.
http://www.youtube.com/watch?v=-GC74063If4&feature=share

halil: "benden habersiz çıkıyorsun, avare dolaşıyorsun, lafımı tersliyorsun. ne demek bütün bunlar?"

sabiha: "ne demekse o demek!"

hoş filmdir vesselam...
haydar haydar parçasını girişini yapan bir ömer lütfi akad filmi.
1968 yapımı ömer lütfi akad başyapıtı. senaryo da öyküden uyarlama olup yarmıştır biraz. müzikler de öyledir.izzet günay , manav halil rolünde döktürürken, türkan şoray ablamız bilindiği üzere sabiha'nın ta kendisidir. iffetli, gururlu, güzel mi güzel lakin vesikalı... filmin kilit oyuncusu ayfer feray 'dır. onu da müjgan rolünde görürüz.
manav halil üç arkadaşıyla bilindik yerin uzağında bir yere (yani beyoğlu kimin oğlu'na) doğru eğlenmeye giderler. ve sabiha ile halil'in duygusal yakınlaşması filizlenir. sabiha o zamana dek kendisine hiç yaklaşılmadığı gibi yaklaşılması üzerine (yani belki de içlerdeki o farklı istek- ki filmde bunu söylüyor zaten/ bu ev sen geldiğinden beri farklılaştı falan diyor öncesiyle keskin bir kıyas oluyor)işi falan askıya alıyor bırakmaya yelteniyor. fakat burada mühim bir mesele ortaya çıkıyor. halil iki çocuklu evli birisidir. ve bu ifadelenmeyen mevzu filme noktayı dahi koydurur. iki tarafın çekinceleri, halil'in babasının olgunluğu ve özellikle müzikleriyle film son derece mükemmel ilerler. (şu müzikler demişken çağan ırmak ve ıssız adam farklı yoldan müziği ön plana alan yapısıyla 68'lere selam çakmıştır.)
kuşkusuz başyapıttır. tekrar tekrar izleme şerefine nail olunmalı türkan şoray 'ın güzelliği akıldan çıkmamalıdır. mübarek sophia loren sanki.
10 üzerinden 9!
'yaptığım filmlerde bir marazı göstermeye çalıştım ama o marazın reçetesini vermek benim işim değil diye düşündüm' diyen ömer lütfü akad'ın hüzünlü bir filmidir. maraz şuydu ki, halil evli bir erkekti ve sabiha'ya tutulmuştu, sabiha'da ona.. sabiha önce bilmedi, sonra yüzleşemedi, halil önce bildirmedi, sonra vazgeçemedi. kim daha çok üzüldü bu hikayede, kim daha çok sevdi, belki de hepsi. bu hikaye nasıl biterse bitsin birileri çok üzülecekti. 'bazen sevmek yetmiyor, gençken karşılaşacaktık' derken sabiha reçeteyi anlatmaya çalışıyordu belki de.

hepsi bi tarafa,

'Senden bana ne kaldı
Bir hatıradan başka
Bir daha geri dönmem
Yalan kattığın aşka
Kalbimi kıra kıra
Bıraktın bir hatıra
Günahını yalancı
Dudaklarında ara

Gözyaşların boşuna
Düşmem artık peşine
Yansın yüreğin yansın
Şimdi de bende sıra
Al götür sevgiline
Sevenin varsa yine
Aşkın bir zehir oldu
içimde dura dura'

şarkısını içimiz işleyen güzel filmdir.
uzak durulması gereken film; zira bünyede kalıcı hasarlar bırakıyor.
--spoiler--
- evli miymiş sorsana.
- soramam.
- neden?
- ya evet derse...
--spoiler--
zamanın çok hızlı geçtiğini bir kez daha hatırlatan şaheser. aradan 43 yıl geçmiş ve hala izlenebilecek bir film.
Sabiha: Her birimiz yolumuza gitsek.
Halil: Yolumuz?
Sabiha: Öyle!
Halil: Birleşti biliyorum?
Sabiha: Yok. Birleşecek gibi değil. Seni tanıdıktan sonra anladım bunu. Senlen beraber olduktan sonra…
Sevgi de yetmiyormuş. Çok eskiden rastlaşacaktık…

bu sahnede canın acır işte. daha ötesi yok.
Çok kıymetli bir şey bulursun. Sonra bulduğuna pişman olursun. Çünkü nereye koyacağını bilemezsin.

Vesikalı Yarim / 1968
bu evi şimdi seviyorum, ondan evvel bir barınaktı sadece..
Kara kitap'ta da adı geçer.
--spoiler--
-sabiha gerçek adın mı?
-takma olsa sabiha mı olur?
--spoiler--
izzet günayın tam manasıyla kapı gibi olduğu yıllarda çekilmiş film. türkan sultan daha gençliğinin baharında ve saçları sarı. bu kadar sevip kavuşamayınca, çok eskiden rastlaşacaktık diyor sabiha. çok güzel ve sade bir ömer lütfi akad filmi.
eski türkçe'de orospu ile takılmak.