bu kavrama göre, gördüğümüz ve göremediğimiz tüm varlıklar tek bir özden, kaynaktan doğmuştur ve tekrara bu kaynağa geri döneceklerdir.
batı felsefesindeki panteizm ile benzerlik gösteren vahdet-i vücud kimi yönleriyle bu felsefeden ayrılır. panteizmde tabiattaki tüm varlıklar tanrının kendisidir. tasavvufta ve vahdet-i vücudta ise, kainat demek tanrı demek değildir: kainat tanrının tecelli ettiği bir yerdir.
siradan insanlara anlatilmamasi zararli olan dusuncedir. cunku vahdetu'l vucud yolu, Cenab-i Hak hesabina kainati adeta inkar etmek iken, avama girdikce, gafil avamlara, hususan fikirler madde etrafinda dondugunden, kainat ve maddiyat hesabina uluhiyeti inkar etmeye goturur.
tanım: okuyarak öğrenilemez, dinlemekle öğrenilemez, tamamen tasavvuf yolunda yükselmeyle elde edilebilen bir bilgidir. yaşanması gerekir, kavranabilmesi için. yaşayarak öğrenen kişi ise, kendi mertebesindekiler hariç başkasına anlatamaz, çünkü karşısındaki anlayamaz. hallac-ı mansur'un ölüm sebebi de bu olmuştur. iradesi dışında söylemiş, ancak karşısındakiler demek istediğini anlayamadıkları için derisi yüzülmüştür.
Arapça bir ibare olan vahdet-i vücud, varolanların birliği anlamına gelir. Tam sözlük anlamı "varlık birliği"dir. Vahdet-i vücud tabiri bu öğretinin en büyük sözcüsü olan Muhyiddin ibn Arabi'nin eserlerinde geçmez. ifadeyi ilk kullanan, ibn Arabi'nin öğrencisi Sadreddin Konevi'dir.
tanrı'nın halifesi olarak dünyaya gönderilen insanın onun özünde, dünyadaki yansımasının olduğu anlatılır.
derin tasavvuf bilgisi gerektirir,yanlış anlaşılmalara yol açtığının en net örneği hallac-ı mansur'dur.
Hallac diğer sûfîlerin halkla paylaşmayı uygun bulmadığı sûfî öğretilerini halkın önünde ve yazılarında açıkça ifade etmekten çekinmezdi. Bu tavrı düşman kazanmasına yol açtı ve yöneticiler tarafından varlığı tehdit olarak algılandı. Yaşadığı vecd hallerinden birinde "Enel Hakk", "Ben Hakkım" anlamına gelen ifadeler sarfetti. Enel Hakk ifadesindeki Hakk'ın Allah'ın doksan dokuz isminden biri olması onun ilahlık iddiasında bulunduğu kanaatini doğurmuştu.
Abbasi yöneticileri Hallac'ın sözlerinin devletin güvenliğini tehdit ettiğini düşündüklerinden uzun bir mahkemeden ve onbir yıl Bağdat'da bir hapishanede tutulduktan sonra halkın gözü önünde işkence edilip öldürüldü. Bazı kayıtlar elleri ve ayaklarının kesildiğinden söz ederler.(derisi yüzülmüştür). Yine bazı kaynaklarda Hallac'ın işkence sırasında bile sükûnetini bozmadığı ve kendisine işkence yapanlar için af dilediği yazılıdır. infazı 26 Mart 922'de gerçekleştirilmiştir.
islamda en tartışmalı konulardan biridir. kimileri bunun islam dışı olduğunu savunuyor. buna gerekçe olarak da hint mistizmi ve zerdüştlüğün etkisi gösteriliyor. hatta vahdet-i vücut fikrinin panteist filozofların görüşlerinin islam'a entegre edilmek istenmesi neticesinde ortaya çıktığını savunuyorlar.
diğer bir görüş ise bunun islamın bir parçası olduğunu savunuyor ve panteizm ile arasındaki ince çizginin ayrılması gerektiğini söylüyor.
her hali ile karmaşık bir durumdur vahdet-i vücut.
kelimelerle anlamlandırmaya çalışmak beyhude sonuçlara gebedir. nitekim "hal" gereklidir ki anlaşılsın. işin ehli bu "halden" yoksun olup bu mevzuları kurcalamayı samimiyetsizlik olarak addetmişlerdir. eğer idrak edilmek isteniyorsa kati suretle bir rehber eşliğinde ilerlemek icab etmektedir.
peşinen eklenilen not: gaye ders vermek değildir. maksudumuz, başlıktaki mevzuyu işin ehline sorduktan sonra aldığımız cevapları kendimizce not düşmektir.
hallac i mansur ve nesimi nin uğruna öldüğü düşüncedir. ham sofuların yanlış anlamalarına karşı kendilerini anlatmaya çalışmamışlardır: sevgiliye kavuşmak bu kadar yakınken yolu uzatmak niye?
muhyiddin ibni arabi tarafından sistemleştirilen allah'ın birliğini anlatan terimdir. diğer varlıklar allah'ın tecellisidir.
bunu daha iyi anlayabilmek için alttaki beyiti inceleyelim.
kendi hüsnün lûblar şeklinde peyda eyledin
çeşm-i aşıktan dönüp sonra temaşa eyledin.
laedri
beyitte Allah ın kendi güzelliğini lûblar yani sevgililer şeklinde dünyada var ettiğini sonra aşıkların gözünden bu güzelliği seyretiğini belirtmiştir.
yani bir olan allah varlığını kesret şeklinde dünyaya serpiştirmiş ve bunları bir vücutta kendinde birleştirmiştir. burada kesret denizdeki dalgalarsa, deniz de allah ın varlığıdır.
pervane mum ilişkisinde de vahdet i vücudu görmek mümkündür şöyle ki;
karanlık bir gecede yanan mumun(sevgili) ışığı pervanenin(aşık) dikkatini çeker. pervane sevgiliye doğru uçmaya başlar fakat rakip unsuru olan sarsar rüzgarı pervaneyi yolundan alıkoyar. bir şekilde zar zor muma yaklaşan pervane ateşte yanar ve onunla bir olur. işte bu birlik vahdet i vücuttur. bu olayda sarsar rüzgarı edebiyatta rakiptir. tasavvufta ise rakip nefstir. eğer nefsi yenersen hakka ulaşırsın.
Tâliplere mânevî yolda zuhûr eden tevhîd iki türlüdür: (1) Tevhîd-i şuhûdî (vahdet-i şuhûd) ve (2) tevhîd-i vücûdî (vahdet-i vücûd). Tevhîdin birinci kısmı (vahdet-i şuhûd) bu yolun zarûrî hâllerindendir. Yani tâlibin (Hakk'ı arayan sâlikin) gördüğü şey bir olmadıkça ve kesret (çokluk) onun nazarından kalkmadıkça, velîlikteki ilk adım olan fenâ makâmından nasip alamaz. Tekliği (vahdet) görmek, her şeyi bir tek görmek değildir. Çünkü bu, bizzat çokluğu görmektir. Ancak o (tâlib) bu bir görme esnâsında çokluğu, tekliğin aynı olarak görür. Bu durum ise hakîkat (gerçeklik) bakımından bir şey ifâde etmez. Aynı şekilde, çokluk imkân âleminin husûsî veya hayâlî şekillerinden ve sûretlerinden ibâret değildir ki, sâdece onları ortadan kaldırmakla tekliği görmek mümkün olsun.
şii,batinilerin birleştiği anlayış. anlayışa göre: tüm varlıklar tanrının çeşitli belirim ve yansımalarıdır. bizzat birey tanrıdır. vahdet-i vücutta varlıklar, ayrı görünüşlerinden ayrılıp, tek tip formolojiye kavuşurlar. örneğin, muhyiddin ibni arabi, mevlana celaleddin i rumi gibi isimler, varlığın bu son kaynaşma ve benzeşme aşamasına erişmişlerdir. tanrı metalaştırlır, ottur tanrı, klozettir, böcektir. panteizm ile aynı paralelliktedir. zaten panteist düşüncenin babalarından spinoza vahdet-i vücudcu muhyiddin ibn arabi ile görüşme gerçekleştirebilmek için, endülüs diyarına varmıştır.
Tasavvufta ehl-i olmayanın hal ile yaşamayanın kurcalamaması gereken mevzu olarak verilir. Onların görüşünde Tevhiddir bu.
Örneği de şudur. Usta çırağa seslenir şu raftaki kavanozu verir misin? diye. çırak hangisi der. Çırak şaşıdır çift görür. Bunun üstüne çırak elini uzatır derken vazoya çarpar da eli kırar kavanozu. alınması gereken ders ise şudur "şaşı iseniz kurcalamayın. imanın şer-i boyutu size bize yetecektir."