bugün

var oluşu ve yaratılışı varlık bilimiyle açıklayan, iyi niyet, hoşgörü, bencillikten arındırılmış bir felsefe ve fikir akımı. en önemli temsilcileri;
mevlana,
hacı bektaşi veli
yunus emre dir
Öncelikle, Tanrının niteliğini ve evrenin oluşumunu vahdeti vücut, yani varlığın birliği görüşüyle açıklayan felsefe görüşü; daha özel olarak da, islam dünyasında VII, yüzyılda ortaya çıkan, ve IX. yüzyılda Eski Yunan, Yahudi, Hint ve eski iran düşüncelerinin etkisiyle sistemleşen gizemci, dini ve felsefi öğreti.

Tanrıyı tek gerçeklik olarak gören ve varolan her şeyi, tüm olay ve fenomenleri Tanrının tecellisi olarak kabul eden tasav­vuf, insan yaşamının en yüksek amacının, temaşa ve vecd yoluyla Tanrıya erişmek olduğunu söyler. Başka bir deyişle, evrenin vacip ya da zorunlu değil de mümkün olduğunu, yani kendi kendine varolmayıp, Tanrının varlığından dolayı tecelli eden, var görünen bir evren olduğunu, insanın ise bütün evreni bir bütünlük içinde yansıtan, Tanrıdan gelip yine Tanrıya dönecek olan ölümsüz bir özün, bitmeyen bir yaratıcı gücün taşıyıcısı olduğunu dile getiren Tasavvuf, varlığın birliği görüşünü benimsemiştir.
Prof. Dr. Mahmud Esad CoşanRh.A tasavvuf'u şöyle açıklıyor;

''Tasavvuf denilen güzel ahlâk yolunun, cennet yolunun, evliyalık yolunun çeşitli tariflerini yapmış evliyaullah, büyük alimler, büyük mutasavvıflar. Bunları kitaplarının başında toplamışlar. Tasavvuf hakkında bilgi veren bir kitabı aldığınızda mutlaka bilin ki, başında birinci bölümü "Tasavvuf nedir? Tasavvufun tarifi..." gibi bir şeyle başlar. Tasavvufun çeşitli tarifleri var. Bu, Mevlâna'nın yolu... Bu, Yunus'un yolu... Bu, mübareklerin hali... Tarihteki herkesin kalbini kazanmış insanlar bu yolda gitmişler. Nedir bu tasavvuf yolu?.. Büyüklerden bir tanesi şöyle tarif etmiş:

Tasavvuf yâr olup, bâr olmamaktır;
Gül-i gülzâr olup, hâr olmamaktır.

Bakın ne kadar güzel, hem şiir, hem de ne kadar fedakârlık ifade ediyor, ne kadar diğerbînlik ifade ediyor. Ne kadar aktif bir duygu... "Tasavvuf yâr olup, bâr olmamaktır;" Tasavvufta dostluk var, dost olmak var, sevmek var, arkadaş olmak var, komşu olmak var, yâr olmak var; ama bâr olmak yok!

Bâr ne demek?.. Farsça'da yük demek. Meselâ bâr-ı girân diyoruz, eski şiirlerde geçer. Bâr-ı girân, ağır yük demek. Yâr olmak var, bâr olmak yok. Yâni bir insan mutasavvıfsa, dervişse, tasavvuf ahlâkını kazanmışsa, tasavvuf terbiyesini almışsa, yük olmayacak... Başkasının sırtından geçirmeye kalkışmayacak, başkasını sömürmeyecek. Başkasının menfaatini sömürmeye kalkmayacak. Parazit olmayacak, asalak olmayacak, yük olmayacak. Aksine başkasına fayda verecek.

Nerden çıkmış tasavvuftaki bu anlayış?.. Bu tasavvuf da nerden çıkmış. Bazıları diyor ki:

--Peygamber Efendimiz zamanında tasavvuf var mıydı?

Vardı tabii!.. Bakın bu hadis-i şerif mutasavvıfların kaynağı. Mutasavvıflar onun için yâr olup, bâr olmamayı düşünmüşler. "Sizden biriniz, bir müslüman kardeşine faydalı olmağa güç yetirebiliyorsa faydalı olsun." işte, faydalı olmayı tavsiye ediyor Peygamber Efendimiz. Demek ki hadis-i şerifte tasavvuf var, Kur'an-ı Kerim'de tasavvuf var, islâm'da tasavvuf var ki, bu hadis-i şerifin uygulaması mutasavvıfta, "Yâr olup, bâr olmamak" diye tezâhür etmiş.''
(bkz: fenafillah)
Arapça: taṣavvuf kelimesinin kaynağı hakkında akademisyenler farklı görüşler öne sürmüşlerdir. Tasavvuf kelimesinin kökü olan "Suf"un kalbi saflaştırmak anlamına gelen Saf'dan, Antik Yunanca'daki bilgelik anlamına gelen Sophia 'dan ve Hristiyan keşişlerin de giydiği yün hırkadan ileri geldiği yönünde görüşler vardır. Bu görüşler arasında akademik çevrelerin linguistik açıdan en tutarlı bulduğu kaynak Suf denilen yün hırkadan kelimenin türetildiği yönündedir.

Kelime anlamı dışında Tasavvuf sufilerce de içinde bulundukları ve Tasavvufta "makam" tabir edilen ruhsal durumlarına uygun tarifleri yapılmıştır. Bu tanımlar içinde de en genel olanı Kalb ile yapılması ve sakınılması gerekli şeyleri ve kalbin, ruhun, kötülüklerden temizlenmesi yollarını öğreten bir ilim olduğudur.

Tasavvufda Bilgi Kuramı
Tasavvufa göre, iki tür bilgi vardır. Biri, çevreden okunarak elde edilen, sözel bilgiler yani "Zahiri ilmi", diğeri ise sadece iç temizliği ile, salt içsel olarak duyularak elde edilebilen "batin ilmi" dir.

Buna göre, şeriat ve kuran yargıları da dahil olmak üzere, söze dayanan teorik bilgilerin tümü sözel yani dış bilgidir

Tasavvufa göre, asıl bilginin, tasavvuf bilgisi denilen bu bilgi olduğu; kardeşlik duygusunu geliştirdiği, toplu olarak bir arada yaşama duygusunu güçlendirdiği, insanları iyilik ve olgunluğa götürdüğü kabul edilir

Dış bilgi elde eden kişi iyi insan olur. Fakat, bu iyilik çoğunlukla, yalnız kendisi içindir. tasavvuf bilgisi olan kişi ise, yaptığı her işte, tüm insanlığı düşünür.
tasavvuf dinin özüdür.tasavvufun özünde tefekkür (Düşünce) ile marifet-hikmet ve hakikatı öğrenmeye, insandaki ve doğadaki güzellikler ile de ilahi Cemali sevmeye, yani mecazi sevgiden, hakiki sevgiye kavuşmak ister...
(bkz: alim için din yoktur)
(bkz: Terk-i dünya)
(bkz: Terk-i ukba)
(bkz: Terk-i hesti)
(bkz: Terk-i terk)
ilgili birkaç terim...*

kesret
vahdet
vahdette kesret kesrette vahdet
halk icinde hakk ile olmak
66 ya baglamak
kalibi dinlendirmek
kalde kalmak
jende pus
jende
hifz
fahr
gavs i azam
gavs
fuzul
fena fillah
cezbu l ervah
bu da gecer ya hu
fena fi l kusud
can elden gitmeyince canan ele girmez
cabulka
fena fi l ask
vukuf i kalbi
evrad
hus der dem
ezkar
bir gomlekten bas gostermek
civanmerd
esma i seb a
a da
abadile
haydan gelen huya gider
cenab i mevlevi
ahval
agyar
hatm i hacegan
bad
hangi bagin gulusun
nefs i levvame
herkesin putu kendi nefsidir
hacegan tarikati
nefs i mardiyye
zahr
fenafisseyh
nefs i radiyye
nefs i mutmainne
nefy u isbat zikri
nefs i kamile
bunagus
ab i harabat
kabz
ben tahtina oturani irsad mumkun degildir
kull i isimler
batini edep
cuzz i isimler
bas acmak
baaz
behlul
cezb
bast
zahiri edep
baklayi cikar agzindan bakara
def
car tekbir
bahcivan bir gul icin bin dikene hizmet eder
bahr i cud
bahr
bana bir adim gelene ben iki adim giderim
cile kirgini
bas kesmek
battal
batn
batin oku
belva
bin allah yerine bir eyvallah demek
duahan
bilen soylemez soyleyen bilmez
bilmek bulmak olmak
cahim
insan cektigi cile kadar insandir
haviye
ashab i suffe
delk
cenab i mevlevi
tasavvuf
"yar olup, bar olmamaktır
gül i gülizar olup
zar olmamaktır."
tasavvuf bütünüyle edebten ibarettir.
allah in kahrina da lutfuna da asigiz
halk kime secde ederse onun canini zehirler
sozun hal olmasi
alem cesettir ilim can
dunya uykudaki kisinin gordugu ruyadir
baligi oltaya goturen pisbogazligidir
edep edepsizlerin edepsizligine sabretmektir
halis altin ates icinde saf hale gelir
haset pusuya yatmis kurttur
ot bir ayda gul bir yilda yetisir
nefs ovuldukce firavunlasir
hurmet eden hurmet gorur
zenginlik kanaattir
"tanrı nın niteliği nedir, evren nasıl oluşmuştur, insan ve varlık nedir" gibi sorulara yanıt arayan din felsefesi.

tasavvuf düşüncesine göre evrende tek bir varlık vardır. o tek varlık da tanrı dır. ezeli ve ebedi olan o tek varlığa salt varlık (vücud-ı mutlak) denir. salt varlık aynı zamanda bütün güzellikleri üstünde topladığı için salt güzellik (hüsn-i mutlak) tir. o salt güzellik bir gün kendi güzelliğini görmek istemiştir. bunun için bir aynaya akseder gibi, yokluğa aksetmiştir. böylece yokluğun içinde evren şeklinde görünmüştür. bu nedenle bizim evrende var olarak gördüğümüz tüm canlı ve cansız varlıklar, tanrı nın bir görüntüsüdür. insan da bu evrende var olduğuna göre, o da tanrı nın bir görüntüsüdür. bu durumda insanda bir varlık ögesi, bir de (tanrı nın görüntüsü olduğu için) yokluk ögesi vardır. insan nefsine hakim olmak suretiyle, yani dünya isteklerinden vaz geçerek (nefsini terbiye ederek) tanrı ya ulaşabilir. bunun için iç temizliği ve gönül rahatlığı gerekir. buna tasavvufta, fenafillah mertebesi denir. bu düzeye erişmiş kişiye olgun insan (insan-ı kamil) denir. bu kişi, insanı ve doğayı bir bütün olarak görür. başka bir deyişle evrendeki tüm varlıklar tanrı varlığını hisseder. bu kişi için ikilik (tanrı ile kendisi) yoktur. her şey "bir"dir. tasavvuf düşüncesini işleyen edebiyata, tasavvuf edebiyatı denir. hallacı mansur, ahmet yesevi, seyyit nesimi, hacı bektaş veli, yunus emre ve mevlana gibi pek çok düşünür ve şair-yazar bu alanda eserler vermişlerdir.
Tasavvuf: Ebedî saadete ulaşmak amacıyla, zâhirîn ve batının tamir; ahlakın tasfiye ve nefsin tezkiye hallerini içine alan, mânevî bir ilimdir.

Tasavvufun genel tanımı ise şudur:

islam Dini'nin getirdiği hükümlerin, müslüman şahıs tarafından, zahîrî ve bâtınî yönleriyle birlikte, ruhsatlardan faydalanmaksızın, azimet ve takva üzere tatbik edilmesidir. *

ayrıca yolda yürüyüşünü düzeltebilmektir tasavvuf; güzel bakabilmektir; düşünebilmektir; kul olduğunun farkına varabilmek ve onun dayanılmaz hafifliğini yaşayabilmektir ...
'akıl'la aşka ulaşmaya çalışmaktır*. insanın kendi içine dönerek kendinde varlığın özünü aramasıdır.
tasavvuf nefsin tüm çekiciliğinden soyutlanıp aşk-ı ilahiye ulaşmak için önce fikren sonra bedenen inzivaya çekilmeye kadar gider.
(bkz: ene l hak)
islamın en güzel,en kabul edilebilir felsefesi.

(bkz: yunus emre)
yaratılanı yaratandan ötürü sevmek *
dinde manevi ve beşeri duygulara yer veren mistik akım. insanın allah'la herhangi bir aracı olmaksızın beraber olması. yaratılan bütün mahlukatların allah'tan olduğuna inanmak. insanın kalbini temizleyerek, allah'ın nurunun aksedeceği bir ayna vasfını kazanması.
ahlak ve kalp ilmi, kalbi temizlemek, arındırmak, kalpte imanın vicdanileşmesi, iyi ahlak edinmek, iman ve ibadet etmek.
tasavvuf için "seni senden alır, seni sana sensiz verir" derler...
ilahi hakikatleri idrak edip yaşama geçirmektir.

felsefe değildir.cüzzi akıl ve cüzzi irade temelli değildir.
dini kuralların temelindeki hakikatleri anlama çabasıdır.
kesinlikle sünnettir. insanın Rabbini bilmeye çalışmasından daha doğal birşey olabilir mi?
taklitten kurtulup neyi neden yaptığını bilmektir.
yaşamdan soğumak değil, yaşamı anlamlaştırmaktır.
tembelleşmek değil, samed ismiyle Allah'tan başka hiçbir şeye muhtaç olmadan yaşamayı ilke edinmektir.
yobazlaşmak değil, aklın sınırlarını zorlayıp kalıplardan kurtulmaktır.
pek tabiki vahdeti yaşamaktır. Tüm Hakk dostları vahdet-i vücud a şahittir.
vahdet sırlarıyla herkese(!) yardımsever, hoşgörülü olmaktır.
emrolunduğu gibi dosdoğru olmaktır.
nefsi için öfkelenmeyip, Hak için celallenen adaletten yana olan kişi olmaktır.
tam hanifliktir. ehl-i tevhidliktir.
güzel ahlaktır. sonsuz mutluluktur. kendi özüne ihanet etmeyi bırakmaktır. buhranlardan kurtulmaktır.

"denizler mürekkep, ağaçlar kalem olsa..." hakikatine şahit olmaktır.
dogunun ve batinin butun din ve felsefelerinin karmasidir. islamiyet'le iliskendirilmesi de sacmaliktir. az biraz didiklenirse tasavvufun islam aleytari hint ve yunan felsefesi kokenli ahlak disi bazi prensiplerini yakalarsiniz. reankarnasyon, hulul, ibaha yani kur'an tarafindan gunah olarak nitelenen seylerin gunah sayilmamasi vs gibi. bundan baska tasavvufun 72 millete yani musluman, hristiyan, mecusi, budist, ateist vs ne varsa hepsine esit gozle bakma prensibi de islam'a aykiridir. islamiyet'in "tanri katinda hak din islamdir" dusturu diger din erbablarinina zulmu mazur gormese de bunlarin gecerli olmadigini soylemesi bakimindan bu meseleyide halletmistir.
hulasa tasavvuf teranesi insanlari uyusturarak edilgenlestiren bozuk bir fikir muessesesinden baska bir sey degildir.
islamın güler yüzüdür.
"kolaylaştırın zorlaştırmayın, müjdeleyin nefret ettirmeyin." hadisine uymaktır.

birde ilahi hakikatleri anlayamayacaklar karşısında "susunuz." ayetine uymaktır.
Tanrı bir gün güzelliğini görmek istemiş. aynaya baktığında da tüm kainatı görmüş. işte bu sebeple tüm kainat tanrı'nın güzelliğini bir parçası olarak görülür. Tasavvufun mertebeleri vardır. en son mertebe fenafillahtır. burada âşık(seven yani kul) mâşukla (Sevilenle yani tantı'yla) bütünleşir yok olur. işte bu sebepler bu mertebeye varlıkta yok olma, yokluk alemi denmiştir. tasavvuf felsefesi ilk kez ahmet yesevi tarafından oraya konulmuştur. Onu hikmetleri (anadolu'da ilahi adını alır.) tasavvuf felsefesinin temelini oluşturur. Yesevi'nin divan-ı hikmet adlı eseri de bu hikmetlerinin toplandığı eserdir ve tasavvuf alanındaki ilk eserdir.
Tasavvufa göre insan tanrının güzelliğini bir yansımasıysa her insan (ya da her varlık) allah'ın bir parçasıdır ve sevilmeye, hoşgörüye değerdir. bunu da yunus emre'nin "yaratılanı hoşgördük, yaratandan ötürü" deyişiyle anlıyoruz. aslında bu görüş hallac-ı mansur'un ene'l-hakk (ben allah'ım) deyişiyle özetlenmiştir.
Mevlana'nın mesnevi'sinde de belirttiği gibi insan bir ney gibi sürekli ağlar. gerçek varlıktan, vahdet-i vücut'tan asıl vatanından, bütünden ayrı olduğu için. çünkü asıl vatan öteki dünyadır, bütün allah'tır. bu dünya ise gurbettir. parça ise kul. işte bu sebepten mevlana'nın ölüm gününe şeb-i arus (düğün gecesi) denir. çünkü mutasavvıf (burada mevlana olarak ele aldığımızda) öldüğü zaman gerçek varlığa ulaşacaktır, asıl vatan gidecektir. bu da onun için bir düğündür. bir damla su nasıl okyanusa ulaşmak isterse mutasavvıflar da allah'a öyle ulaşmak isterler (burada damla insan, okyanus ise allah'tır)
ahmet yesevi'nin okuldan okuyan öğrencileri anadolu'ya gelir. bu öğrenciler yunus emre, mevlana, hallac-ı mansur, hacı bektasi veli, gülşehri, pir sultan abdal gibi mutasavvıflardır. bu mutasavııflarımız anadolu'ya gelerek tasavvuf yoluyla islamiyet'i yaymaya çalışmışlardır. bunu da tekkelerinde yapmışlardır. bu sebeple de tekke edebiyatı (12.-13. yüzyıllar) oluşmuştur. işte bizlerin divan edebiyatı olarak bildiğimiz edebiyatın temelleri de böylece atılmış oldu. kimi şairler halk arasından şiirlerini söyledi halk edebiyatını oluşturdu kimileri ise sarayda divan edebiyatını oluşturdu.
Not:Bunca bilgiyi kötü oylayan yazarı kınıyorum. gelsin daha güzelini yazsın. hodri meydan.
başka bir açıdan bakılırsa:
tasavvuf ve tarikat, islam'a ait kural ve esasları şirkle, küfürle karıştırarak bir çatı altında toplayan inanç sistemidir.
her tarikatte tanrı'ya ulaşmanın yollarını gösteren şeyhler vardır. şeyh tekke kurar, gezici dervişlerle öğretisini yaymaya çalışır.

oysa hz. muhammed ''size iki emanet bırakıyorum; allah'ın kuran'ı ve benim sünnetlerim'' diyerek kuran ayetlerinin tahrif edilmesini önlemek istemiştir.