ne alaka peki uçmak ve cennet? şimdi efendim, inanışa göre ruh gögüs kafesinin içinde tutsaktır. bu tutsaklıktan ancak ölümle kurtulabilir. kişi öldüğü gün kafesinin kapısı aralanır ve ruhu kuş misali uçaaarrr, gider. bu yüzden de cennete uçmak denmiştir; uçan ruhlar buraya konduğu için...
douglas adams'a göre çok zor değildir. herşey, yeri ıskalamakta biter. yani düşeceksiniz ve düşerken yeri ıskalayacaksınız bu kadar basit.
yazdığı kitabın kahramanı, yanlış hatırlamıyorsam alakasız bir gezegende(dünya yok olmuştur), patlayan bir dağdan kaçarken kısa bir mesafe için kendini ileri atar, tam düşerken 10 yıl önce yunanistan havaalanında kaybettiği bavulun ağaçları arasında durduğunu görür ve çok şaşırır. bunun ne işi var burada diye düşünürken, düşmeyi unutmuş, yeri ıskalamış böylece uçmayı başarmıştır.
"süper gücün olsa hangisi olsun?" sorusunun fix cevabı olması gereken şey.
şimdi muhabbet "süper güç" olunca hayal gücümüze kalıyor, her şey olabilir. Neden uçmak da görünmez olabilmek filan değil?
çünkü kolay, özgür, farklı bir boyuta taşıma potansiyeli var hayatınızı.
sokakta gaspa mı uğramak üzeresin? uç.
başka bir şehre mi yolculuk etmen lazım? uç.
canın mı sıkıldı? uç.
sevgilinin aklını mı alacaksın? uç.
yüksek yüksek dağlardan, binalardan sırf zevk için atla, uç.
bir binanın 30. katından bir şey mi çalmak istiyorsun? uç.
uçakların yakınına gidip insanların aklını mı çıkartmak istiyorsun? uç.
atmosferin sınırına yükselmek mi istiyorsun? e uç.
ne güzel bir hayat olurdu lan.. sınırsız eğlence, sınırsız güç.
balkonumda oturuyor, demir cubuklarin ardindan ay isiginin karsimdaki gole dokunmasini izliyorum. derin bir nefes cekiyorum, yanan sag el parmak uclarimi rahat birakiyorum. gozlerimi kapiyorum. kollarimi yukari kaldiriyorum, sonra indiriyorum. gozlerimi daha siki kapatiyorum. kanatlarimi aciyorum, balkondan asagi atliyorum, ve evet ucuyorum. ucuyorum, kanatlarimi bir daha gurletiyorum, ucuyorum uzaklara, buradan cok uzaklara ucuyorum.