“umudu dürt, umutsuzluğu yatıştır” demiş şair. bu his çökünce içe, hatırlamalı bu dizeyi. içini kemirince bu ağrı, alıp başını gitmeli.
kaybettiğimiz şeylerle birlikte çoğalan ve bir ömür çoğalmayı bırakmayacak olandır.
rengarenk düşler yağmur gibi üzerimize yağarken, başımızı çevirip arkamıza bakmamayı öğretendir.
karanlıkların içindeki ateşböceğidir.
bir nevi, umut gibi bir illüzyondur.
bazı şeyler var ki, insan bunları değiştirme kudretine ne yaparsa yapsın sahip değil. bunlar soyut şeyler oluyor genelde. tıpkı sevgi gibi.
Umutsuzluk, çıkmaz bir sokağa benzer. Çünkü bu duyguyu hissettiğiniz anda önünüze kocaman bir duvar iner. ilerleyemezsiniz, ne yapacağınızı bilemezsiniz. Sonra bir çaresizlik siner üstünüze, kapana kısılmışlık hissi de cabası. "Ne yapmalıyım?" diye sorgularsınız. Ne yapmalı da burdan kurtulmalı? Böylesine sonu bir yere bağlanamayan, çıkmaz bir duygu işte.
En iyisi ise o sokağa hiç girmemek yani umutsuzluğa kapılmamak sanırım. Ne olursa olsun, önünüzde sizi neyin beklediğini bilmeseniz de, hayat size ne kadar ağır yükler yüklese de umutsuzluğa kapılmamak gerek. Bu duygu bastırdığı an oyun bitiyor çünkü. Ve maalesef başka canımız da yok.
Derken ince sözler taşınamaz hale gelir,
yarına inancını yitirmeye başlarmış ..
kalbin son çırpınışında ise umut yokolur yerini umutsuzluk denen bir sorun alırmış..
şeytanın sizi tuzağına düşürmeye çalıştığı en büyük kozudur umutsuzluk. siz polyannacılığı oynayın demiyorum tabii ama karamsarlığa düşmek için hayat çok kısa. veya düşmemek için uzun bir hayat var önünüzde de diyebiliriz. üzülüyorum vallahi üzülüyorum. insanların hiçbir şeyi olmamasından daha çok umudu olmamasına. umudun her zaman var olması dileğiyle. kendimizi bırakmıyoruz. kendimizi bırakmıyoruz. bunu sık sık tekrar edin.
yıllardır ruhumu sarmış olan soğuk duygu. her sabah uyanıyorum, aslında uyandığımı sanıyorum. yastığımda yorganımda kokusu var umutsuzluğun. gün gelecek uyutmayacak bile. böyle zehirimsi bir duygudur işte.