ulysses

entry31 galeri2 video2
    31.
  1. Gevşek bir şekilde Odyssey'i temel alan bu modern edebiyat dönüm noktası, 1904'teki sıradan Dublinlileri konu alıyor. Dublinli Leopold Bloom, arkadaşları Buck Mulligan ve Stephen Dedalus, eşi Molly ve yardımcı karakterlerden oluşan göz kamaştırıcı bir oyuncu kadrosu olan Joyce'un hayatından tek bir günü yakalıyor. Kelt lirizmini ve bayağılığını muhteşem uç noktalara itiyor. Büyüleyici deneysel teknikler, iç monologlardan coşkulu kelime oyunlarına ve dünyevi mizaha kadar uzanır. 20. yüzyıl edebiyatında büyük bir başarı.
    0 ...
  2. 30.
  3. kayıp zamanın izindeyle birlikte, ölmeden bitirmeyi hedeflediğim diğer roman.
    ben kötü bir okuyucu değilim.siz yazarken abartmışsınız sayın yazarlar.
    0 ...
  4. 29.
  5. Amerikalı eski bir generalin soyadıdır.
    0 ...
  6. 28.
  7. bir entel için değil ama duyarlı gerçek bir edebiyat aşığı için overrated bir eser. özellikle yasunari kawabata'yı yaşamış bir ruh için edebi duyarlılık anlamında kıyaslanamaz bile. bilinç akışı açısından; ingeborg bachmann'ın malina ;virginia woolf'un dalgalar eserlerindeki baştan sona hakim olan o musiki, şiir gibi derin, iz bırakıcı akıştan, içine alıştan da eser yok malesef. elbette farklı, o dönem için ilginç ama tek başına (tüm şöhreti, okunamaması vs hariç) saf edebiyat ve duyarlılık olarak ele alınınca öyle derin bir iz ve his bırakmıyor ruhta. misal bendeki en unutulmaz etkisi ikincil bir etkiydi. 3 ayda anca bitirdiğim ulysses, yanında yirmi kitap okumamı sağlamıştı. joyce'un bazı çevrelerce yerlere göklere sığdırılamayan bu bol şöhretli eseri hakkında virginia woolf'un ilk izlenimleri şöyle:
    ''ulysses'i bitirdim, bence karavana. deha var içinde, diye düşünüyorum; ama ikinci sınıf. kitap dağınık. acımtrak. kurumlu. görgüsüz, sadece bildiğimiz anlamda değil, edebi anlamda da. yani, birinci sınıf bir yazar, yazmaya numara yapmaya gerek görmeyecek kadar değer verir; irkiltmeye; perendeler atmaya gerek görmeyecek kadar. okurken hep tüysüz bir mektepli geldi gözümün önüne, her yanından zeka fışkırıyor fakat o kadar kendi kendiyle meşgul ve bencil ki başı dönüyor, abartılı, yapmacıklı, gürültücü oluyor, elini ayağını nereye koyacağını bilemiyor, iyi yürekli insanlar onun için üzülüyorlar, sert kimselerse sadece ona kızıyorlar; insan, büyüyünce geçer umarım, diyor; ama joyce 40'ında olduğuna göre bu hiç mi hiç mümkün görünmüyor. dikkatli okumadım; üstelik sadece bir kere; kitap da karmakarışık; bu yüzden kuşkusuz erdemlerini birazdan fazla ayaklar altına aldım. binlerce minik kurşun yağıyor, dökülüyor insanın üzerine; ama insan tam suratının ortasından ölümcül bir yara almıyor hiçbir zaman - tolstoy'dan aldığı gibi, mesela; ama onu tolstoy'la karşılaştırmak hepten saçma. ( 6 eylül 1922 bir yazarın güncesi - virginia woolf)
    ''ben bunları yazmıştım ki, l., amerikan nation dergisinde çıkmış, ulysses'le ilgili çok zekice bir kitap yazısı tutuşturdu elime; ilk kez kitabı çözümleyen bir yazı; ve benim bulduğumdan çok daha etkileyici bir hale getiriyor kitabı; gene de ilk izlenimlerde doğruluk ve kalıcı bir gerçeklik payı olduğunu düşünüyorum; bu yüzden benimkileri iptal etmiyorum. bölümlerden bazılarını yeniden okumalıyım. ola ki, bir yazının nihai güzelliği çağdaşları tarafından hiçbir zaman hissedilemiyor; ama gene de, bana kalırsa çağdaşlarını sersemletmesi gerekir, ki ben sersemlemedim. ama şu da var, bunun için çaba göstermedim de şu da var. tom'un övgüleriyle fazlaca kışkırtıldım.''
    ( 7 eylül 1922 bir yazarın güncesi - virginia woolf)

    son tahlilde virginia woolf ile aynı fikirde olduğumu öğrendiğim şu an yıllar önce okuduğum ulysses'le ilgili unutamadığım şey hakkında aynı noktadayım. ulysses tek başına, bir edebi eser olarak ulaşılamaz bir zirve, emsalsiz bir hazine değil ama ikincil etkileriyle yarattığı dalga mühim. şöyle ki bana yanında ethica gibi derin bir eser dahil 20 kitabı çok rahat okutmuştu. zira, bilinç akışının en yetkin ve şiirsel eserlerini yıllar sonra vermeleri için woolf ve bachmann 'a ilham vermiş olması mümkün. yani edebi olarak değil ama mühendislik olarak, bilinç akışının en yetkin örneklerine, şiir gibi emsalsiz eserlere kuantum sıçraması yolunu açmış gibi duruyor, yazar bilinçaltında. aynı dalgalar ve malina eserleri gibi da vinci'nin simplicity is the ultimate sophistication- tanımına ses olmuş şiirlerin çağlamasına su taşımış diyebiliriz. ama tabii ki ortada 19.yy'da yazılmış böyle buyurdu zerdüşt gibi igauzu şelalesi bir eser var ki bunu nietzsche'nin mühendislik dehasına ve coşkun şairliğine bırakmamız gerekiyor . posbıyıklım her zamanki gibi unique...
    3 ...
  8. 27.
  9. Bir adet yabancı erkek ismi. Bir adet James Joyce romanı. Ve bir adet de bu: (bkz: ulysses moore) James Joyce okumasam da aklıma buhranlı, zeki, yalnız ve içki sever bir irlandalı geliyor düşününce adamı.(daha önce hiç James Joyce romanı okumadım)
    0 ...
  10. 26.
  11. yazıldığı 20. yy.'ın en önemli romanı olarak sayılır bu kitap. gerçi gelmiş geçmiş en önemli roman diyeni de az değildir. kaldı ki çoğu insan bu kitabı alıp 1-2 sayfa, benim gibi dirayetli okurlar ise 30-40 sayfa okuyup pes ederler koyarlar kenara. tabiri caiz ise "okunmasın diye yazılan bir kitap"dır.

    kitap homeros'un odysseia'sını dublinde geçen bir güne -ki o gün 16 haziran 1904'dür" uyarlar. evet 800 küsur sayfa tek bir günde geçmektedir. gününü işte geçiren bir reklamcı leopold bloom'un kafasından izleriz o günü.

    edebiyattan dinlere kadar her yere yapılan göndermeler kitabı en zor kitaplar arasına ilk sıralara taşıyan konulardır. bilinç akışı deninlen yazım tekniği kullanılmıştır ki faulkner veya virginia woolf gibi yazarlar etkisinde kalmıştır bu kitabın.

    kitabın zorluğu, çeviren zat nevzat erkmen'in bir de ulysses sözlüğü çıkarması ile onaylanmıştır ki bu sözlük de oldukça kalındır.

    baya baya bir bilgi birikim gerektirir ki benim yaşımda birinin * bu kitabı tam olarak anlayıp tadına varacağına inanmıyorum. ha kaldı ki şu sömestır da yani vizeler finaller bittikten sonra bir kez daha deneyeceğim okumayı. sözlüğünü falan alıp girişicem yani. gene olmuyorsa 10 sene sonra falan bir daha denerim.

    gelişmeleri yazarım dostlar 2-3 ay sonra falan gene uplarım başlığı.
    1 ...
  12. 25.
  13. 24.
  14. çok yüksek dikkat ister. eğer ipin ucunu bir kaçırırsanız sayfa 70den 95e gelirsiniz. sonra sorarsınız ne anladım diye? hiç bi cevap veremeyince dönüp yeniden okursunuz.

    sonuçta ben bu kitabı tek turda anladım diyen adam yalan söylüyordur. 50 saniyede sayfa çeviren adam da o kitabı hava için okuyordur.
    1 ...
  15. 23.
  16. 22.
  17. cok deli guzel franz ferdinand sarkisidir. tuhaf hallere sokar insani, enerjilendirir.
    0 ...
  18. 21.
  19. 20.
  20. askerde, aile iletişim merkezinde günümün 12 saatini masa başında, diğer zamanımı da koğuşta yatarken kargaların ve güvercinlerin tepeden inişini izlediğim aylar boyunca "ulan niye gelirken çantaya atmadım" diye hayıflandığım ama ikincisini almaya da paramın olmadığı başucu roman.
    0 ...
  21. 19.
  22. bir eggnogg parçasıdır.

    2 ...
  23. 18.
  24. james joyce'un içinde yok yok diyebileceğimiz nadide, süpersonik eseri. bazıları*:caliban, oscar wilde, şakti şiva, hermes,yeats, keats, hayyam, othello, shakespeare, hamlet, spinoza, marx, çiçero, nokturn, nuh, ilyas peygamber, ruhülkudüs, musevilik, masonluk, metodist, türk giysisi, iskoç birası, porto şarabı, don giovanni, zerdüşt, bilimum sakatatlar(böbrek, yürek, karaciğer), amazonlar, ithaka, jüponlar, jartiyerler, yehuda, isa, libyalı haremağası, apokalips, piyano, notalar, prelude, harun reşit,mendelsshon, sisyphos, arbitraj, hidrofobi, türk hamamı, aristo, samanyolu, nova, entomolojik organik varlıklar, alyuvarlar, nebula, merih, satürn, utarit, hozier'in rus-türk harbinin tarihi kitabı, enstantane fotoğrafçılık, darwin, muratti türk sigaraları...

    roman bir kule'de başlıyor ve bir yatakta bitiyor. tüm kahramanları özellikle leopold bloom ve hayalindekiler çok matrak. stephan dedalus'ta şairanelikten gelen bir shakespearevari tavır olsa da,*-(onun gibiydim ben de, bu düşük omuzlar, bu zarafetsizlik. çocukluğum yanıbaşımda eğilmiş duruyor. elimle bir kez hafifçe de olsa onu okşayamayacağım denli uzakta. benimki uzak onunki gizli gözlerimiz denli. sessiz, kaskatı gizler, kalplerimizin muzlim kaşanelerinde kurulmuşlar: zorbalıklardan usanmış gizler: alaşağı edilmeye istekli zorbalar.)- bloomla yolları kesişince pek bir uyuşuyorlar.
    Bilinçakışı metoduyla (son bölüm hariç*) bir erkeğin* aklından geçenler, gündüz gezer düşleri erotik ayrıntılar dahil, tüm ayrıntılar es geçilmeden okuyucunun üstüne akmakta. özellikle 15. bölüm* o kadar renkli bir tiyatro, karnaval sahnesi ki bloom'un iç hesaplaşmalarının, suçluluk duygusunun, özlemlerinin ve görmemeye çalıştığı gerçeklerin tezahürü öyle komik, öyle farklı, öyle absürd ki insan bloom'a hem kızıyor hem acıyor ama seviyor işte.
    11. bölüm bloom'un bir genç hanım tarafından nasıl farklı görülebileceğine, aşka dair ayrıntılarla ve bizim kılıbık ama bir taraftan da hiçbir masum* çapkınlık fırsatını kaçırmayan leopold'un iç güdüsel icraatlarıyla başka bir boyuta atlayarak yine gülümsetmekte.
    romanın başından beri süregelen bir hamlet sorunsalı ya da olgu olmaya aday sav mevcut. aslında hamlet'in torununun shakespeare'in dedesi olduğu savı.* leopold bloom kendisine babacık diyen tatlı bir kız babası, karısıyla gurur duyan** kılıbık, derinden erkek evlat özlemi çeken; stephen dedalus da şair olarak yaşayabilmek isteyen, üç kuruşa öğretmenlik yapan ve babasıyla yıldızı hiç barışmamış bir evlat. bu minvalde hamlet devreye giriyor sanki.**
    bloom ile dedalus'un karşılaşması yani uyurgezer mily'nin babası, gündüz gezer bloom ile gece gezer dedalus'un buluşması; bloom'un stephan'a babalık yapması, parasına, şapkasına sahip çıkması hatta evinde misafir edip kahvaltı filan hazırlaması pek bir naif. tabi joyce burada çağan ırmak gibi salya sümük ağlatmak yerine, yine birbirinden ilginç şekillerde bize bilimsel, mantıksal ve mantıkdışı bakışlarla bu iki insanın zihnini ve algılayışlarını üstümüze dalga dalga getirerek kafa kopartmaya devam etmekte.*
    ve son bölümde penelope ya da moly bloom sazı eline alarak, hayatına giren erkekleri, kendisine anlatılan yalanları, keşfettiği gerçekleri, kendi pratik ve pek faydalı çözüm yollarını, bloom'a dair his ve düşüncelerini ve en nihayetinde evlenme, birlikte olma teklifine nasıl ve neden evet dediğini anlatarak, tüm mazisinin bilincini bize akıtarak mutlu mesut olaya son noktayı şu şekilde 'evet'leyerek koymakta:''...evet mağribi duvarının altında beni nasıl öptüğünü de ve düşündüm ki bir başkası olacağına o olsun ve gözlerimle sorduydum ona gece sorsun diye evet o da sorduydu bana ister miyim diye evet evet diyeyim diye dağ çiçeğim benim sonra ilkin kollarımla ona sarıldım evet kamilen parfümlediğim memelerimi hissedebileceği şekilde onu ta kendime çektim evet ve onun yüreği çılgınlar gibi vurmaktaydı ve evet dediydim evet isterim Evet.''

    ulysses'i okumanın zorluğuna dair ek bilgi: üç ayda anca okunabilen bir kitap, okuma süreci baya bir gel-gitli, ama çok faydalı çünkü ulysses'i bitiremedikçe insan başka kitaplara sarıyor, böylece üç ayda bir ulysses 20 tane de başka kitap okuyarak hidayete eriyor bünye. ethica bile bitiriliyor ulysses daha 300. sayfada kalıyor, ancak matrak bloom'un peşine taklılıp dedalus ile yarenlik yapınca er geç moly'nin yatağına ulaşılıyor.

    irlanda'nın, museviliğin, irlanda insanının, erkek ve kadının benzer ve apayrı ruh hallerinin gündelik hayata renkli yansımalarının başrolde olduğu roman aslında ağır bir dille değil tam tersine erkeklerin çok hoşuna gidecek bir jargonla yazılmış olmasına rağmen tekniğinin farklı ve birçok şeyin birleşimi bir şekli olduğundan dolayı okuması zaman alıyor. belki de hiç klasik roman okumamış bir genç, çok rahat okuyabilir. ama anlayabilmek için de çok şey okumuş olmak gerekiyor. yani bilgilere sahip olup, şekilleri unutmak kaydıyla zevkle okunacak bir eser.*
    uzun girdimizi sevilen, beğenilen alıntılarla tamamlayıp, joyce'a saygılarımızı, bloom'a sevgilerimizi, dedalus*'a ilhamlarımızı, moly de sempatilerimizi yolluyoruz...

    --spoiler--
    bir buruntu, henüz aşkın ıstırabına dönüşmemiş bir ağrı kemirmekteydi yüreğini.
    --spoiler--

    --spoiler--
    kingston iskelesi, dedi stephen. evet düş kırıklığına uğramış bir köprü.**
    --spoiler--

    --spoiler--
    öğrenmek için mütevazi olmak gerek. ancak hayat en büyük öğretmendir.
    --spoiler--

    --spoiler--
    başkalarının efendisi de olma, kölesi de.
    --spoiler--

    --spoiler--
    bir kapının önünde beklersen, açılır bazen kapı.
    --spoiler--

    --spoiler--
    deha sahibi bir insan hata yapmaz. onun hataları istençlidir ve yaratıcılığının kapılarıdır.
    --spoiler--

    --spoiler--
    bazı yaralar ancak sevgi merhemiyle iyileşebilirdi. o bir kadındı, gerçek bir kadın, o erkeğin tanımış olduğu feminenlikten uzak, matah şeylermiş gibi bisikletleriyle tur atan öbür havai kızlara benzemezdi, her şeyi bilmek her şeyi unutmak istiyordu, onu kendisine aşık edebilseydi eğer ona mazinin hatırasını unutturabilirdi. işte o zaman inşallah adam gety'i nazikçe kucaklayacak, onun yumuşak vücudunu gerçek, bir erkek gibi ezercesine kendine doğru çekecek, onu sahip olduğu biricik kızcağızı, sırf kendisi olduğu için sevecek sevecekti.*
    --spoiler--

    --spoiler--
    insan dünyanın bir ucuna kaçsa da kendisini aşmaktan kurtulamaz; tanrı, güneş, shakespeare, gezgin bir satıcı gerçekte kendisini aşarak kendisi olur.**
    --spoiler--

    son söz: aslında bloom'a ya da joyce ya da dedalus'a bir şarkı yolluyorum. *
    of aman aman **

    &feature=share
    7 ...
  25. 17.
  26. kitaplarını dahi okumayan ilgisiz eşi tarafından ihmal edilmiş bir adamın ego patlaması için yazdığı derinlikli eser. yazık ki james joyce yaşarken ulysses'in tanrısı olamamış, eseri doğru düzgün basılamadığı gibi sansüre de takılmış ancak gelecek varisleri, edebiyat eleştirmenleri, putlaştırma meraklıları ve edebiyat aşıkları için değerli ve dönüşütürücü bir kaynak olmayı sürdürmekte.

    okumakta zorlanana özel not*: spinoza'nın etika'sı ile güzel okunuyor.

    james joyce'a dair özel not: joyce istedi mi duru ve etkileyici eserler de yazabilen özel bir yazardır, bu zevki tatmak isteyenlere giacomo joyce özellikle önerilir.
    1 ...
  27. 16.
  28. okunmayan kitap. bu kitabın okuma tarihimde şöyle bir yeri var. 1996 yılının 11. ayında kitap çıkar çıkmaz aldım. o zamanlar haftada birkaç kitap bitirdiğim dönem yani iyi bir okuyucuyum. edebiyat dergilerini, kitap dergilerini, varlık, adam dergilerini iyiden iyiye takip ettiğim dönem. kitabın çıkacağının haberlerini aylar öncesinden takip etmişim, james joyce'un diğer kitaplarını okumuşum, (dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi) kendimi güya ulysses'e hazırlıyorum. nevzat erkmen'le (ki kendisi zeka olimpiyatlarında dereceleri olan, birkaç dili çok iyi bilen bir çevirmendir, hatta bu çeviri için yapı kredi yayınlarında yüklü de bir para almıştır) yapılan söyleşileri okuyorum.
    kitap sonunda çıktı ve bir koşu gittim aldım. heyecanla başladım okumaya ama bir gariplik var kitabı anlayamıyorum. o zamanlar internet de yok, yanıma elimde olan birkaç sözlüğü aldım. iddialıyım ne yapıp edip kitabı bitirebilen azınlığın üyesi olacağım. notlar alıyorum, kitabı cümle cümle değil kelime kelime okuyorum. baktım olacak gibi değil 3-4 günde ancak 10-15 sayfa okuyabildim ve hiçbir şey anlayamadım o zaman dedim ki kendime senin yaşın yetmiyor bu kitabı anlamaya biraz daha birikim yap öyle oku.
    bir kaç sene sonra tekrar aldım elime. bu sefer anlamasam da en azından mesafe kat edeyim bari diyerek okuyorum. kitabın ingilizcesini de aldım belki katkısı olur diye. rekorum olan 75. sayfaya kadar gelebildim ama en ufak anladığım yok. zekamdan şüphe edeceğim. nasıl olur da benim gibi bir kitap kurdu bir kitabı okuyamaz. bunalıma girmek üzereyken bıraktım.
    9-10 yıl kitabı elime almadım. geçen ay son bir gayretle bir daha başladım. artık gurur meselesi yapmıştım kitabı. internetin de yardımlarıyla biraz daha yol aldım. latince, fransızca cümleleri yazıyorum biraz zorlamayla mevzuuyu çözmeye çalışıyorum. yabancı sitelerden ulysses okuma kılavuzları eşliğinde ilerliyorum kitapta. fakat bir paragrafı okumam saatlerimi alıyor. kitabın en ufak boşluğu notlarımla dolu. adamım irlanda-ingiltere çatışması, dinle olan kavgası, babası ile ilgili dertleri bir şeyler hissetmeye başlıyorum ama keyif alsığım okuma eylemi işkenceye dönmüş durumda.
    kendimi kitabı yumruklarken bulduğumda anladım ki ulysses defteri artık benim için kapanmıştı. james joyce'a ettiğim küfürlerin biri bin parça. ruh hastası bir manyağın deli saçmalarına bu kadar emek harcamak en basit ifadesiyle zaman israfıdır dedim ve kitabı bir daha görmeyeceğim bir yere kaldırdım.
    son söz: almayın, okumayın, değerli zamanınızı bu saçmalıkla harcamayın. alın özetini okuyun en azından adam ne zırvalamış fikriniz olsun ama beyninizin bir hücresini dahi bu kitapla meşgul etmeyin.
    8 ...
  29. 15.
  30. 14.
  31. önemsiz görünen tekrarlar ve en bağlantısız sözler bile dalgınlık ürünü değildir bu kitapta. hepsi en uzlaşmasız virtüözlüğün işaretidir. örn. üçüncü bölümde, stephen'ın iç monologunda, "vallahi, tıpkı bir balina gibi," diye bir cümle geçer (71). neyin balina gibi olduğu belli değildir ve okur da bu cümlenin üzerinde durmayabilir. oysa cümle hamlet'in üçüncü perdesinde ikinci sahnenin sonuna doğru hamlet ile polonius arasındaki konuşmaya göndermedir:

    hamlet: şu bulutu görüyor musun? deveye benziyor değil mi?
    polonius: doğru vallahi, tıpkı deve...
    hamlet: balina sırtı mı yoksa?
    polonius: tamam, ta kendisi, balina...
    4 ...
  32. 13.
  33. ingilizcesini okumak g.t ister...
    *
    4 ...
  34. 12.
  35. son kelimesi "evet" olan kitaptır.
    2 ...
  36. 11.
  37. harika bir franz ferdinand parcasi. sozleri ise tam da soyledir;

    While I sit in here, a sentimental face stares
    And a voice says hi so
    So what you gotta what you gotta disdain
    C'mon let's get high
    C'mon look so, you got next oh
    Walk twenty five miles oh
    Well I'm bored I'm bored
    C'mon let's get high

    C'mon let's get high
    C'mon let's get high
    High

    Well I found a new way
    I found a new way
    C'mon doll and use me
    I don't need your sympathy

    La, la la la la
    Ulysses
    I'll find a new way
    I'll find a new way, baby

    My Ulysses, My Ulysses
    No, bet you are now, boy
    So sinister, so sinister
    Last night was wild
    What's a matter there, feeling kinda anxious?
    That heart that grew cold
    Yeah everyone, everybody knows it
    Yeah everyone, everybody know it
    Everybody knows I

    La, la la la la
    Ulysses
    I'll find a new way
    I'll find a new way, baby

    La, la la la la
    Ulysses
    I'll find a new way
    Well I'll find a new way, baby oh

    Oh, then suddenly you know
    You're never going home
    You're never You're never You're never You're never You're never You're never
    You're never going home.

    Not Ulysses, baby.
    No, la la la la whooo whoo
    You're not Ulysses, whooo whoo
    La la la la, whooo whoo

    http://franzferdinand.ru/?p=391

    klip icinse; http://www.youtube.com/watch?v=31sZ9xZr_Ew

    dinleyin dinletin efenim.
    3 ...
  38. 10.
  39. james joyce romanı. Odise isimli klasik eserden esinlenerek yazılmış romandır.
    1 ...
  40. 9.
  41. özellikle karanlıkta dinlendiğinde* feci etkileri olan bir adet dead can dance şarkısı.müziğin gücünü kanıtlayan ve gerçek anlamda yeteneğe saygı uyandıran bir eser..
    0 ...
  42. 8.
  43. nevzat erkmen'e hayati zindan etmi$ligini geciyorum. bu kitabin pazarlanma stratejisi, kitaptan daha karma$ik:

    joyce kitabin icine binlerce labirent, sir gizledigini soylediginden midir, yoksa bazi hayalbaz ibneler bunu yanli$ algilayip kitaba "ben" muamelesi yaptigindan midir henuz tam emin olamasam da, leopold bloom'un ve stephen dedalus'un 1 gununu anlatan ve o tek gun icerisinde henry flower, buck mulligan gibi gebe$lerle ya$adiklarini cift ciltte toplami$ bulunan joyce hepimizle da$$ak gecer. stream of consciousness'dan hareketle virginia woolf'un bir benzer ornegini okura pazarlarken de (sanki nick cave tarafindan yazilmi$ and the ass saw the angel kotuymu$, euchrid eucrow manyak otesi bir karakter degilmi$ gibi) kendi kitabini bol bol over. gozlerin kapanana, tepkisizle$ene dek yazmanin, zirvalamanin ne alemi var arkada$im; senin manyakligin her siki ikibucuk dakika icinde tanrila$tiran apotheosis meraklilarina i$ler. nejat i$ler.

    ha;
    incil'den iyi, pepper'dan kotu ayrica. astimdan olmeyecekti de tristan hawkins gorecektim sizi o vakit; o kukla oynatmalar, hayalci olmalar, samuel beckett kiskancliklari yerle yeksan olacakti. tamam bana cok $ey katmi$tir ulysses ama bir yere kadar? coluk cocuk okumasin, buzdolabinin uzerinde dursun.
    4 ...
  44. 7.
  45. modern romanın başlangıcı olarak kabul edilen, james joyce eseri.

    bilinç akışı tekniği ile kaleme alınmıştır. bu yöntemle geçmiş, şimdiki, gelecek zaman içiçedir.
    olaylar roman kişilerinin bakış açıları ile yansıtılır.

    romanın kahramanları stephen dedalus ile leopold bloom dur.
    bu romanı anlamak bir hayli zor olması hasebiyle ulysses sözlüğü bile yayınlanmıştır
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük