bugün

köklü değişikler yaşayan bünyesinde fahrettin cüreklibatur, kadir inanır, türkan şoray, küçük emrah, kemal sunal, şener şen ve daha nicelerini barındıran nacizane sektör. (bkz: yesilcam)
sinema yazarı değilim. iyi bir izleyici de değilim. lakin, bildiğim birşey var;

70 ,li yılların gerisine düşmüş bir sektördür; şu anki haliyle, zira; 70li yıllarda çevrilen filmleri hala izleyebiliyor/gülebiliyor/ağlayabiliyor

ez cümle duygulanabiliyoruz. bir de 2 sene önceden aklımızda ne var diye soracak olsam kendi kendime bir iki isimden başka; hiçbirşey yok.

yakalayan tekrar izlesin; ordaydım belgeselinde halit akçatepe hababam sınıfı filmlerinin arka planını anlatıyordu. neden gerilediğinin de ipuçları vardı o sohbette.

ha bir de unutmadan; hababam sınıfı filmlerinden birinde ( kaçıncı anımsamıyorum. anımsayan mesaj atarsa yazarım) halit akçatepe ve 2 hababamlı ekose etekler giymiş şarkı söylüyorlardı; ve o zamanki medya ayağa kalkıp da '' vayyy erkekkk etek giydi'' veyahut anlı şanlı erkekkk köşecilerimiz '' etek giyilir mi'' konulu yazılar yazmamış/sinemacılar tartışmamışlardı.

demem o ki; bu coğrafya geriye gitmiş. sineması da tiyatrosu da geriye gitmiş.

kafalar mı? e zaten sanat denen şey onunla yapılıyor be anam. memeyle, popoyla değil.
hala sektör olamamıştır. endüstri hiç olamayacaktır.
gösterime gireli kısa bir süre olmasına rağmen televizyon kanallarında "tv'de ilk kez" ibaresi ile gülünç duruma düşen yapıtlar.
(bkz: dünyayı kurtaran adam)

baba neydiki oğlu ne olsun
bir türlü "olamamış" bir meyvedir. hamdır! arasıra bazı dallarında, mucizevi, şaşırtıcı yemişler çıkıverir ama ağacın genel görüntüsü içinde maalesef yokolup gider. kökünü inkar eden ağaç ne kadar meyve verebilir ki?

bu yüzden dünyada; "iran sineması" var!

"kore sineması" var!

"hint sineması" var!

"japon sineması" var

ama

"türk sineması" yok!!
şu gün itibariyle sadece dram ve komedide prim yapabilen olgudur.oysa ki macera, bilimkurgu, gerilim, korku gibi film çeşitleri de vardır bilindiği üzere... bu sıfatlar altında çevrilen filmler ilgi görmemektedir... nedenini yapımcılar bilir.
cogu zaman sicip batirmis olsa bile, son donemdeki cikislari ile yinede gogsumuzu kabartan, yeni yurumeyi ogrenmis bir cocuk gibi kipir kipir, bizi bize anlatan sektor.
acimasizca elestirilecegine biraz mantikli dusunulursek ve destek olursak daha hizli yol alacagi kesin.
dramda üstüne yok aslında haksızlık etmemek lazım dediğim; belki de bizden bir şeyler bulduğum için ...
türk sinemasında ağırlıklı olan türler;
melodram, komedi, macera, tarihsel ve son yıllarda korku.
(bkz: türk korku sineması)
(bkz: melodram)
(bkz: turk filmlerindeki klise hikayeler)
geçtiğimiz sene yaklaşık 15 milyon izleyici çekmiş sinema. 15 milyonun yarısından fazlasını 2 filmin oluşturması ise gariptir. (bkz: yavaş yavaş olacak abisi)
sanatçı tanıtımı her filmnde aynıdır. afişin üstüne atılan plaklardan sanatçı tanıtılır.
(bkz: yine de yeri ayrı be abi)
Her ne kadar eleştirilse de çeşit yok diye, zamanında kısıtlı imkanlara rağmen, kızılmaskeden süpermene, kötü ruhtan vampirlere kadar birçok çeşidi denenmiş çekilmiş sinema sektörüdür.

Bu filmleri izlediğinizde genel olarak kopya edilmiş, imkansızlıklardan türlü geçiştirmelerle kotarılmış sahneler görürsünüz. Eğer aynı hızda devam etseydi eminim şimdi çok farklı yerlerde olacaktı bu filmler.

Efenim şahsımın görüşüne göre bir dönemden sonra arabest illetinin aziz türk milletine musallat olması ve buna ilaveten geçim sıkıntısı, ideoloji ve fikir çatışmaları münasebetiyle türk sinemasında sadece bol acılı, lahmacun, çiğ köfte ve tavernalı aşk, meşk, kavuşamama filmleri çekilmiştir. Talep arzın devamı olduğundan bakmış ki yapımcılar, türk halkı salya sümük ağlamaktan garip bir zevk alıyor, napsınlar, bu türlere yönelmişler.

Türk sinemasının kısırlaşmasında, olduğu yerde kalmasında, hatta geriye gitmesinde yapımcıların olduğu kadar toplumun rengi de büyük rol oynamıştır. Bizler daha yeni yeni arabesk kimliğinden sıyrılma çabaları içerisine girmişken, bir de baktık ki cem yılmaz adında bir komedyen gora isimli filmi çekerek türkiyede bir çığır başlattı, iyi de etti.

Şimdiki yapımları beğenmeyebilirsiniz, çünkü atalarınız da daha öncekileri beğenmemişti. Peki ya denemeden başarı ve kalite nasıl yakalanabilir?

Dünyayı kurtaran adamın oğlu senaryo olarak bir boka benzemeyebilir ama görsellik açısından bizlerin de birşeyler becerebildiğinin kanıtıdır.

Daha çekilebilecek bir çok konu vardır. Tarihimiz konularla doludur, anadolu efsanelerle doludur. Yeter ki isteyelim, isteyince pekala yapabiliyoruz.
geçen seneki çıkışı için, eleştirmen ve sinema severler 'bu senede sürecek' diyorlar. haydi inşallah...
yıllara göre türk filmlerinin olduğu böyle bir siteye adını veren sinema.
http://www.turksinemasi.com/filmler/filmler.asp
bizden başkaları için bir muamma olan sinemadır. bizim de pek anladığımız söylenemez ama. öyledir bu kıvır zıvır. misal ver koçum misal diyorsanız veririm elbette! şu bahçede çocuğu top oynarken mavi plastik leğende çamaşır yıkayan cefakar, çilekeş ve fedakar türk kadını imgesini bilirsiniz hepiniz. sinema yönetmenlerimiz bayılırlar bunlara. kadıncağızın hasbelkader baldırı göründü diye tecavüzcü coşkunun gadrine uğramasını bir yabancı anlayamaz. kültürel, bilimsel aletler ve avadanlıklar toplumların bilinçaltlarını da yansıtır. sözgelimi ben, "pilli bir alet icat edip kıçıma sokmayı" hiç düşünmedim. bilinçaltları öyle adamların. ya seninki? e efendim biz aslında öyle değiliz, salon beyefendileriyiz biz de şu cahil cühela kafir takımı bizi yanlış anlıyor. lan dallama, böyle filmler üretiyorsun ondan sonra da çıkıp biz böyle degiliz diye ciyaklayıp duruyorsun. olacak iş değil!
hiç bir zaman eski kalitesine ulaşamıyacak olan bir zamanların sektörü. geçmişte yılda çekilen 200 filmle dönemin insanlarının tek eğlence kaynağı bir zaman makinasıydı yeşilçam. en masum en saf insani duyguları hiç bir mesaj kaygısı gütmeden henüz kirlenmemiş bir dünyanın insanlarına sunuyordu. bugün hala eski filmleri televizyonda izliyorsak bu filmlerin çok kaliteli olmasından değil bir samimiyet bir güven duygusu vermesindendir. evet şimdiki sinemamızın haline bir bakın çırpınıyor batmamak için yapılan işlerin kalitesi günümüz sinema normlarına uygun ama eksik olan bir şey var ve insanlarımıza hala bunu veremiyor. belkide biz çok kirlendik yada dünya eski dünya değil.
içimizdeki onca zenginliğe ve kıskanılacak tarihi bir geçmişe sahip olmamıza rağmen, kendi kendimizle didişmemiz nedeniyle bir türlü hak ettiği yeri bulmayan, seyirciden kopuk yaşayan sinema.
2006 yılındaki toplam seyirci sayısı sayısı yaklaşık 31 milyon iken, 2007 yılında 26 milyon civarında olan buna rağmen 2007 yılında pek çok filmiyle yurtdışındaki festivallerin çoğunda adından bahsettiren ve ödüller alan sinemadır.
yalandan bir canlanma moduna giren, fekat kısa sürede yeni bir açmazla karşılaşan sinemamız. hala çağa ayak uydurmaya çalışılmakta. velâkin, o havayı yakalamak için önce niteliği artırmak gerekir.

niteliği artırmak derken, cem-i cümle birleşip "haydi gelin hep beraber almodovar'a özenelim. dur biraz da haneke katalım üstüne. olmadı yeni-eski dalgalardan alırız bir tutam. bak tarkovski'yi unuttum. onu da ilave ettik mi, al sana mükemmel bir film." çekelim demiyorum elbette. bu ülke insanı bu tip şeylere uzaktır çünkü. ya gerçekçi olacaksın, ya da gerçekle dalga geçeceksin. ha, kişisel filmini yap, dursun bi kenarda. ama sürekli de aynı zihinsel oyunları, aynı ruhsal çıkmazları didikleyip didikleyip çıkarma karşımıza. daha bizden ol, her zaman da bizim senden olmamızı bekleme. biz seyirciler kolay sıkılırız çünkü.
ayrıca, ben tarkovski'yi zaten izlemişim. bi daha neden aynı depreşimleri senle yaşayayım? değil mi canım?
niteliği özgünleşerek, öze ayna tutarak artıracaksın. özü kendinle sınırlamayacaksın. genele yayacaksın. ortalığı mustafa altıoklar'a neyin bırakmayaksın. aman diyim...
2008 yılının son aylarında üç maymun, arog, sonbahar, tatil kitabı, gökten üç elma düştü, osmanlı cumhuriyeti gibi eşsiz yapımlara kendinden tekrar söz ettirecektir.
Geçen günlerde okulda bana nuhun gemisinin kaptanı dediklerini söylememiştim. Nedeni arkadaşlarla konuşurken "siz insanlar 7000 yıldır tıkınıyorsunuz." dememdi. Doğru ama önce mamut avlıyorlardı şimdi et sote yapıyorlar. Kasaptan alıyorlar eti. Bu tip işleri yapan özel toplum karakterleri bunlar. manav var. ama tarlası yok köylüden alıyor. hepsi karakter bunların. biri olmayınca sistem çöküyor. manav olduğunuzu düşünsenize. hiç bişi düşünememeniz lazım. kafayı yer insan ama varoşta manav olmak süper ama takılıyon hiç kimse bi şey demiyor. terziler var kendi söküğüü dikemiyorlar mesela. kendini topluma adamış. semt pazarcıları var bi de manavlar var orda zaman zaman "patlıcan patllıcan istiyon mu abla" diye tacizde bulunan manavlar bunlar. bize de manavlar hep şirin amcalar gibi gösterilmedi mi filmlerde. sen hiç tecavüzcü manav gördün mü filmlerde sence de çok acaip değil mi bu kadar şirin olmaları? Tecavüzcülerde aramızdadır oysa. filmlerde ise birden ortaya çıkarlar, sanki o işi yapıyor herif. mesela hapishanede bi gammazcı vardır herkes birbirine suçlayıcı gözlerle bakar falan. bakmayın boşuna hepiniz şirin manav amcalı filmler çektiniz saçma saçma o yüzden siz de sinemaya tecavüz ettiniz. türk sineması dediğiniz de tamamen bundan oluşuyor şirin manav ve kasaplar, arada bir çıkan sarkıntı bakkal amca, asıl erkek asıl kız, bazen babacan bir kahveci, dolmuş şöförü ve tecavüzcüler. adamların gördüğü toplum böyle bir de tecavüzcüler var. Şimdi bu tecavüzcüler niye kötü o zaman sen ona toplumsal karakter biçmişsin niye kızıyorsun adama da iyi adamlar dövüyor bunları paso anlamış değilim. herif işini yapıyo ya sen hiç kasabı et satıyor diye dövdün mü. çok acaip ya türk sineması.
gün geçtikçe kötüye giden bir sektör. türkiye de o kadar cok olay var ki sinemaya aktarılabilecek, ya korkudan ya da gişe isteğinden dolayı bunlar değerlendirilmiyor.

devrim arabaları, güz sancısı gibi filmler tarihi olayları yorumluyorlar çok şukela ama bundan ileriye gidilmiyor.

son yıllarda doğu sorununa cok inildi ama onlar da kendini tekrar ediyor gibi.

60lı 70li yıllarda yaşanan öğrenci olayları, 80lerde yaşanan darbe o kadar cok malzeme cıkartabilir ki senaristlere nedense kullanmıyorlar.

ondan sonra recep ivedik gibi adamlara gülmeye çalışıyoruz. kemal sunal filmlerine hala gülüyorsak, hala izliyorsak toplumsal olaylara göndermeler yaptığı içindir. koyam da tur at için değildir.