adorno'nun ''Baskı belli bir yoğunlukta, sürekli olursa mazlumun tek kurtuluşu zalime, cellada aşık olmak olur.'' sözü nedense bana tanıdık geldi neyse çok da şey yapmamak lazım.
“Etik davranış veya ahlaki ve ahlaksızca davranış daima toplumsal bir fenomendir - başka bir deyişle, insanların birbirleriyle ilişkilerinden ayrı olarak etik ve ahlaki davranıştan bahsetmenin kesinlikle hiçbir anlamı yoktur; salt kendi için var olan birey de içi boş bir soyutlamadır.”
--spoiler--
Bilginin iktidarla ilişkisi sadece uşaklıkla değil, hakikatle de ilgilidir. çoğu bilgi eğer güçler ilişkisiyle orantılı değilse, biçimsel açıdan ne kadar doğru olursa olsun geçersizdir.
--spoiler--
kurban olduğumun iletişim bilimcisidir. lakin ondan sonra da benim sevgili balığımın ismi de oluyor.
kültür endüstrisini gel bul, sonra bir balığa isim ol, bre hey hey hey!
üçüncü haftamızı sonlandırdık kendisiyle, pıtır pıtır yüzüyor. paso yiyor allahsız.
ofisin gülü oldu adorno. herkes bir selam çakıp oturuyor yerine. çakıp demişken turuncu çakma bir capon balığı olur kendisi.
bir mahcupluk var elbet bende. adorno'yu anlayacağım diye az çömelmemişken şimdi balığa ismini verip madara ettik.
bunu da adorno'ya bakıp yazmam da çok tuhaf.
bak bak yine gidiyor inek herif.
''Düşlerimizden tanıdığımız o sessiz gürültü, uyanık saatlerimizde gazete başlıklarından saldırır bize.''(1)
bi de şu var. gezicileri çok yakından ilgilendiriyor.
'' Başkalarının iktidarının da kendi iktidarsızlığımızın da bizi aptallaştırmasına izin vermemeliyiz''(2)
bide marx'ın tarihin materyalist yorumunu(diyalektiği) almış, hadi ordan dercesine tarih öyle dümdüz gitmez deyip marx'ın tarihin sonuna koyduğu bitiş çizgisini kaldırmış bi de yolu çatallaştırmıştır.(3)
he bide kültür endüstrisi kavramı var. on numara önermedir. kültürün endüstriyelleşip aslında ortada kültür mültür bırakmadığını söyler. hepimizin nike ayakkabı hastalığı. küçük bir örnek.
adorno ''kültür endüstrisi'' kavramını nazizm sona ererken ortaya atar (1944). yıllar sonra bu kavrama geri dönerek ''kültür endüstrisine genel bir bakış'' makalesini yazar (1963). bu arada ''kültür ve yönetim'' üzerine düşüncelerini de yayınlamıştır (1960). 19. yüzyılda, endüstri devrimi'nin akılcılığına karşıt bir anlamda tanımlanan sanatın nasıl giderek maddi üretim süreçlerine ve onları yöneten akla yenik düştüğünü anlatırlar. endüstriyel mantığın ve bürokratik işletme disiplinlerinin denetimine giren modern sanatın özerkliğini ve eleştirilliğini yitirmesini inceler.
''adorno, kültür endüstrisinin gidişatını da, yol açtığı tehdidi de açıkça görmüştür. en kötümser tahminlerinin zamanla gerçekleşmesi, kültür endüstrisi üzerine yazdıklarının rahatsız edici de olsa, ne kadar çağdaş olduğunu gösterir.'' j.m. bernstein
--spoiler--
Kendi bireysel varoluşumuzu bir ideolojiye dönüştürmekten kaçınmak ve özel yaşamımızı da en alçakgönüllü, en iddiasız ve en gürültüsüz biçimde sürdürmek - ama artık iyi yetişmiş olmanın bir gereği olarak değil, bu cehennemde hâlâ soluyabilecek havayı bulabiliyor olmanın utancından ötürü.
--spoiler--
hakkındaki entrylerde sadece sözlerinin yazılmasını çok doğru bulmadığım düşünür. aslında bizler birçok ünlü düşünürü sadece google dan bulma sözleriyle tanıyoruz. bertrand russell, oscar wilde, immanuel kant gibileri bu sınıfta yer alıyor. adorno batı marsizminin önemli bir kalemidir. frankfut okulu nın başını çektiği; ortodoks marksizminin ekonomik düzlemden kültürel bir düzleme aktarılması ve de saha marksistliğinden ziyade akademik muhitte kalma temayülünün horkheimer, habermas gibi kankileriyle beraber öncüsüdür. fakat ben onun özellikle faşist yönetimlerin dikte ettiği "tektipleştirme" üzerine yaptığı eleştirilerini takdir ederim. geçenlerde mümtazer türköne kaleme aldığı yazısında adorno'ya yaptığı atıf üzerinden türk milli bayramlarındaki törenleri eleştirmişti. ben de kendisine attığım bir maille teşekkür etmiştim.*
1968 yılı, paris'te öğrenci gösterilerinin ardından gelen genel grevle somut olarak vücut bulan devrim ateşinin yayıldığı yıl. tüm eylemlerin frenlenmeye çalışıldığı bir durumda, gençler devrim istiyorlar ve işçi sınıfını beklemeye vakitleri yok.
1968 mayıs ayında frankfurt okulu'nun önde gelen teorisyenlerinden theodor adorno, öğrenciler ile üniversite yönetimi arasında yaşanan uzlaşmazlıktan rahatsız olan bir dekan olarak, devrim isteyen gençlerin eylemleri sırasında "üzerine düşeni" yapıyor ve polisi arayarak üniversiteye girmelerini sağlıyor, öğrencileri okuldan attırıyor. bu noktadan sonra ise her türlü otoriteye karşı olan öğrencilerin adorno'ya karşı son protestoları geliyor; adorno'nun dersinde üç kadın öğrenci kürsüyü işgal edip, göğüslerini açarak, diyorlar ki: "bir kurum olarak adorno öldü!". adorno, ders vermeyi bırakıyor, ona göre öğrenci hareketleri hala faşist eğilimler taşıyor..
bu olaylardan yaklaşık 1 yıl sonra da; adorno ölüyor.
frankfurt okulu'nun en öenmli üyelerinden. frankfurt okulu'nun genel çizgisi dahilinde ekonomik nosyonlardan ziyade, kültürel oluşumlara dikkat çekmiştir. 1903-1969 yılları arasında yaşayan adorno, temelde modernizim ve kültür endüstrisi eleştirileri yapmıştır. bunu bireyin modern dünyada git gide pasifleşme sürecini göstererek dile getirmiştir.
en önemli eseri için: (bkz: minima moralia)
''kim ki felsefeyi bir meslek olarak seçer, ilk önce daha önceki felsefi çalışmalarda yer alan şu illüzyonu reddetmelidir: düşüncenin gücü, gerçeğin bütününü kavrar.''