en azından türkiye için televizyona bakınca görülen gerçektir. saçma sapan diziler, saçma salak izdivaç programları, kimseyi ilgilendirmeyecek insanların özel hayatlarını yayınlayan magazinler vb. zaten gereksiz olan televizyonu iyice gereksizleştirmektedir. türkiyede altı kişiye bir kitap düşerken malesef aptal kutusundan olmayan ev görmek imkansızdır malesef ülkemde.
yapacak faydalı işi olmayan insanların yaptığı bir faaliyet olduğunu, hemen hemen hiç adam gibi bir program olmadığını da göz önünde bulundurduğumuz takdirde çok doğru bir tespit.
bakıyorsunuz ekrana nerede boş bir iş yapan, boş beleş işlere uğraşan insanlar toplanmış. yapmacık gülümsemeler... birbirini boş yere pohpohlamar. ne eğitimi var, ne görgüsü ne de geleneğe saygısı.
televizyonculuk okuyan arkadaşlar affedersiniz götünü yırtıyorlar. ama bir tanıdık ağabey, abla olmadıktan sonra olmuyor. o kadar emeğe yazık değil mi?
mesela; habercin ali diye bir şey var kanaltürk'te.
kesinlikle doğrudur türk dizileri ve özellikle programları insanları aptal yerine koymaktan başka bir şey değildir.Masumiyetle izlenilen çizgi filmlerde bile insan zihnini etkileyen birçok mesaj var.Medya sürekli ülkeyi kışkırtıyor ve gerilime sürüklüyor.Medya ve zihin kontrolu olayı varken televizyon izlemek pek akıl karı değil.
bir süredir uğramıyordum sözlüğe iş güç. bir yazar mesaj atıp geçenlerde bana selam sarkıtmış, Endülüslü "flamenco" şarkıcısı Cırcırböceği Diego üzerine yazdığım bir entry dolayısıyla... Bu entry de ona "aleykümselam" olsun. Körler sağırlar birbirini ağırlar ve de biracının arkadaşı şıracıdır.
bu yazar dostumuzun profilinde gezinip neler yazmış acaba diye okurken entrylerini, bir tanesi dikkatimi çekti. çok önemli bir şey yazmış geçenlerde; "Çoğunluğun hayatından televizyonu çekip çıkardığımızda iş güç hariç dişe dokunur bir şey kalır mı?" diye sormuş.
bu sorusuna istinaden bende naçizane üzerime alınıp cevap veriyorum madem:
Kalmaz. Yoktur ki kalsın.
Efendim, eski bir mevzu geldi aklıma; Bazı aydınlar bir kampanya başlatmışlardı. "Televizyonu kapat, hayatı aç" kampanyası. Televizyonun gitgide pespayeleşen yayınlarına ve kötü etkisine karşı, bir hafta boyunca televizyon açmamayı öneriyorlardı.
Elbette hiç kimsenin ipinde olmadı. Tıpkı, seçimlerden önce sık sık yayınlanan "biz aşağıda imzası bulunan aydınlar" türünden kampanyaların, halkı SHP ya da CHP gibi partilere oy vermeye çağırıp madara olmaları gibi... hatta bu kokuşmuş, göt kılları ağarmış, sittirici çadır kurma meraklısı "aydınlarımız", "oyunuzu hdp'ye verin" şeklinde bir kampanya bile düzenlemişlerdi.
şimdi, elbette kimse takmaz böyle dıngılları!
Televizyonunu kapatıp hayatı açacak olan bunu zaten yapıyor. Geri kalanların da bunu yapabilmeleri için önce bir hayatlarının olması gerekiyor.
Çünkü bu ülkede çok kişi "boş zamanlarında kitap okur müzik dinler" ama buna kargalar bile güler. cv'sinini hobiler bölümüne "internet" yazan, kukusu olan bir yönetici asistanı şahsiyet bile gördü bu gözler!
Elbette herkes, gazetelerin "yaşam guruları" gibi her akşam dön dolaş yeni açılan lokantalara, barlara gidemez, yeni çıkan kızlara ya da oğlanlara takılamaz, yeni konserlere, resim sergilerine falan dadanamaz. Ya parası yetmez, ya yaşı imkan vermez, ya da düzeyi. Ama herkes "eline bir kitap alıp bir köşeye de çekilemez".
Popülist ağzıyla söylersek "halkımızın başka bir eğlencesi yoktur".
Ama hiçbir ülkenin halkının da yoktur. Siz Fransız taksi şoförlerinin harıl harıl Proust okuduklarını, Alman işçilerinin Wagner dinlediklerini, ingiliz kapıcılarının resim yaptıklarını mı sanıyorsunuz?
ingiliz pub'a gider. Eh, Türk de ya kahveye ya meyhaneye gitmiyor mu? Okey oynamaya ya da bira içmeye?
Televizyon her ülkede en alt tabakaya seslenen bir yayın ortamıdır ve bu nedenle de yayın "kalitesi" kaçınılmaz şekilde diğerlerine nazaran daha düşük olacaktır. Batı televizyonları bizimkiler kadar pespaye değildirler ama yavanlıkta bizi aratmazlar. Bizim pespayeliğimizi de belirleyen bizdeki lumpen kitlesidir. Bunun da "yasakçılıkla" falan çözümü yoktur. Düzeyli yayın yapan batacaktır.
Bizde tehlikeli olan, televizyonların kötü yayın yapmaları değil, yazılı basının da aynı pespayeliği taklide çalışması, televizyonun "izdüşümü" gibi davranmasıdır. Bu da aynı patronun hem televizyonu hem gazetesi olmasından ve birinin "asıl para getiren" ötekine çanakçılık etmeye çalışmasından kaynaklanır.
Örneğin, aşağılık bir yarışma programını 'aman patron oradan para kazansın da bizim maaşları ödesin' diye desteklemek zorunda kalmıyor mu bazı köftehorlar, demokrasi ve özgürlük ayağından?
daima dillendirdiğim bir durum vardır, "hayatında televizyondan daha iyi, daha renkli, daha içerikli, daha zengin bir şeyler olan hiçbir insan ekran başına kilitlenmez".
O insan sayısı da hiçbir ülkede birkaç yüz bini geçmez.
Geriye kalıyor gençlerin, kart kaşalotlara sık sık sordukları "televizyon yokken ne yapıyordunuz" sorusu.
Radyo dinliyorlardı amına koyayım. Radyo devrinden önce de alafrangalar piyano, alaturkalar ut çalıyorlardı, böyle bir yeteneği olmayan da ya rakı içiyor ya uyukluyor ya da çay demleyip sohbet ediyordu.
Canım otomobil yokken de ata biniyorlardı. Ya da yürüyorlardı.
mesaj atan değerli yazar dostum, senin de satır aralarında hissettirdiğin gibi, bu televizyon meselesi "toplum mühendisliğiyle" yontulacak bir odun değil. Bırakınız seyretsinler, bırakınız kilitlensinler. Biz de kendi dalgamıza bakalım. Hoş değil ama ne yazık ki gerçek bu.
televizyon aptal kutusudur demek bir genellemedir. ve yanlıştır.
bir nesneye kesinlikle yararlıdır veya zararlıdır diyemeyiz. bu bir genelleme olur. en zararlı gördüğünüz şeyi bile yararlı hale getirmek mümkündür. saçma ve içi boş şeyler izlemek yerine, eğitici ve öğretici, kültür-sanat-bilim içerikli şeyler izlemek zararlı olmayacağı gibi aksine fayda bile getirebilir. o yüzden suç her zaman nesnelerde değil insanlardadır.
örneğin dünyanın en faydalı, en gerekli, insanların en ihtiyaç duyduğu madde su ve oksijendir. bu iki maddeyi insan öldürmek amaçlı kullanırsanız bu maddeler zararlı hale gelir. ama yaşamın kaynağı olarak kullanırsanız bu maddeler faydalıdır. tekrar etmek gerekirse maddeler veya nesneler için yararlı veya zararlı, iyi veya kötü şeklinde tanımlar yapamayız. onlar onları kullanan insanların amaçlarına göre şekillenirler.
o yüzden her televizyon aptal kutusu değildir. kişilerin izleme şekline, kullanım amaçlarına göre değişir.
ben son 10 senedir televizyon izlemedim. gittiğim bir misafirlikte maruz kalmak, bir cafede maç izlemek veya evde playstation oynamak dışında televizyon ile 1 saniyemi bile harcamadım. haberler dahil hiçbir şey izlemiyorum.
peki televizyonu bıraktıktan sonra noldu nirvanaya mı ulaştım? 5000 tane kitap okuyup bilge kişilik mi oldum? kendimi bilime, sanata, hayatın gizemini çözmeye falan mı kalktım?
hayır tabiki.
en azından onun yerine boş vakitlerimde internetten yabancı dizi izledim. filmler izledim. kaliteli ve insana bir şeyler katan yapımlardı çoğu. hemde zaten yeterli seviyede olan ingilizcemi geliştirdim ve körelmesini engelledim geçen yıllarda. ayrıca 5000 tane kitap okumadıysam bile yeterli sayıda elimden geldiğince okumuşumdur da. onun haricinde insan ilişkilerimi ve sosyalleşem becerimi arttırdım. saatlerce televizyon izlemek ve küçük bir kutuya hapsolmak yerine hayatın içinde yer aldım. kafamı kaldırınca televizyondaki hd renkler yerine, doğadaki ultra hd renkleri keşfettim. görerek algılamak yerine dokunarak hissettim gerçek hayatın renklerine...
mesela sürekli zengin kızın fakir oğlana aşık olduğu, kimin kimi becerdiği belli olmayan saçma salak dizileri, kaynanam bana atladı, bacanağım belimi kırdı, teyzemi oğlu fişimi çekti, eniştemin doblosunda vites boşaldı hamile kaldım gibi beyinsiz tv programlarını, acun abi ben almanyadan geliyom beatbox yapcam gibi, burası sörvayvır beyler burada herşey gerçek falan gibi aptal yarışma programlarını izlemedim.
haberler desen zaten ayrı bir aptallık. hepsi yandaş medya. eskiden biz çocukken ne başbakanı görürdük televizyonda, ne cumhurbaşkanını. bizim zamanımızdaki çocuklara bakanların isimlerini sorsan hiçbirimiz bilemezdik. çünkü hiç görmezdik televizyonlarda adamları. çünkü adamlar gerçekten işlerini yapıyorlardı. televizyonda şov peşinde değillerdi. şimdilerde tuvalete sıçmaya giderken bile bu şahıslar yanlarında kamera götürüyorlar.
yılmaz özdilin de dediği gibi... eğer dünyaya satürn çarparsa ve dünyanın yarısı yok olursa bizim milletimizin yarısının bu durumdan haberi bile olmaz. çünkü yandaş medya bu haberi vermeden önce saraya sorar haberi verelim mi diye. haberi verseler bile satürn dünyaya çarptı demek ki satürn fetöcü şeklinde haber yaparlar...
bakın aslında televizyonun aptal kutusu olduğu çok açık bir gerçek. ancak bu durum kullanıcıya göre değişir. çünkü televizyonlarda belgesel programları da var. televizyonda azda olsa kültür-sanat programları da var. bunları izleyen kişilere bir sözüm yok.
yok efendim nigar kanlıyla cinayet çözmeceler, vay efendim acun beyin halkı uyuşturduğu programlar, aman efendim gelinim olur musun, kaynanamı öper misin tarzı programlar, canım efendim o tarz senin, bu tarz benim, öbür tarz ebemin şeklinde moda programı adı altında yapılan şaklabanlıkları izliyorsanız eğer; benim şahsi kanaatimce sizler de o aptal kutusundan nasibini almış insanlarsınız.
bakın aptalsınız demiyorum. televizyon izlemek kimseyi aptal yapmaz belki ancak kendini geliştirmesini, boş vakitlerini kaliteli bir şekilde değerlendirmesini ve sosyalleşmesini engeller. aile fertleriyle olan iletişimlerini sıfır noktasına indirir.
gittiğim misafirliklerde televizyon izleyip, hiç konuşmayıp sohbet etmeyip, sonrasında evlere dönüldüğünü gözlemledim. artık insanlar birbirlerine misafirliğe gittiğinde bile sadece televizyon izler hale gelmiş. sanki kendi evinde televizyon yok pezevengin... ama ev sahibinde de suç var. açmayacaksın kardeşim o televizyonu. sohbet edeceksin, muhabbet edeceksin, çay çorba içerken eski günlerden söz edeceksin, iletişim ve etkileşime gireceksin insanlarla. yoksa mal gibi televizyona kitlenir ve insanlığını kaybeder, robotlaşırsın...
son olarak okan bayülgenin televizyon hakkında söylediği sözler geldi aklıma. kendisi tüm hayatını televizyondan kazanmış biri olarak televizyonun aptal kutusu olduğunu, kızına asla televizyon izletmediğini ve bunu yasakladığını söylemişti. bugüne kadar tüm servetini televizyondan yapmış, neyi var neyi yok ise televizyondan kazanmış birinin bunu açık yüreklilik ve dürüstçe söylemesi müthiş bir şey. çocuklarınıza asla televizyon izletmeyin dedi canlı yayında. başkası olsa asla bu toplara asla girmezdi ama o iki yüzlü ve bencillik etmek yerine bunu dürüstçe söyledi. okan bayülgen adlı şahısı severim veya sevmem orası ayrı bir konudur. ancak çok ünlü, eski ve tecrübeli bir televizyoncunun bunu söylemesi bile aslında televizyonun ne kadar zararlı bir şey olabildiğinin ve insanların onu kullanırken çok dikkatli olmaları gerektiğinin bir kanıtıdır...
Çalışmayan adam olur mu ? Olmaz. Seni tembelliğe sevk ediyorsa ki öyle, tv nin genelinin iyi bir şey olduğunu kimse iddia edemez. Mesela ntv de şuan "zaman yolcusu" gibi bilgi içerikli bir program yüzde kaç tüm yayınların içinde ? Binde bir. Geri kalanlar boş beleş işler. Lazım mı ? Değil.