seriatten hakikate yapilan seyahattir. varmak arzu edilendir. pek cok dusunur dort basliga ayirir tasavvufu.
1) allah'i bilmek
2) allah'in isimlerini, sifatlarini ve islerini bilmek.
3) nefsi ve kotuluklerini idrak etmek.
4) dunya duzenlerini ve vesveselerini anlayip, bunlara sirt cevirmek.
Bir gün Abdullah bin Mübarek, Şam’a gitmek üzere sefere çıktı. Giderken, yolda ölmüş bir merkep gördü. Yanı başında ayakta bir fakir de ağlıyordu. Abdullah bin Mübarek ona niye ağladığını sordu. Fakir, cevap olarak; “Ben fakir bir kimseyim ve çoluk-çocuk sahibiyim. Bunu üç yüz dirheme almıştım. Bundan sonra ne yapacağımı düşünerek ağlıyorum!” dedi. Abdullah bin Mübarek; “Sen bunu sağ iken üç yüz dirheme almıştın. Şimdi ise bunu senden semeri ile beş yüz dirheme alıyorum” deyip, beş yüz dirhemi sayarak eline verdi. O gece fakir, rüyasında mahşeri gördü. Baktı ki, bahçeler, bağlar içerisinde bir merkep! Yularını ve palanını altın ve mercanlarla süslemişleri Yanı başında bir melek, şöyle nida ediyordu: “Kim buna binerse ona müjdeler olsun.” Fakir bunu duyunca, meleğin yanına gelip dedi ki: “Bu benim ölen merkebimdir. Bunu bana ver!” “Evet, bu senindir. Fakat ölüsüne sabır etmediğin için, şimdi başkasının oldu. Baksana, yuları üzerinde ne yazıyor?” Fakir yulara bakınca bir de ne görsün; “Bu, Abdullah bin Mübarek hazretlerinin bineğidir” yazılıydı. Sonra fakir, uykudan uyanıp, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Kendi kendine; “Bana yazıklar olsun, bir hayvanın ölmesine bile sabredemedim” dedi. Hemen beş yüz dirhemi alıp, doğruca Abdullah bin Mübarek hazretlerinin yanına gitti. Parasını geri vermek istedi ve dedi ki: “Ben satıştan vazgeçtim.” “Sen akşam gördüğün rüya üzerine geldin. Ben de vazgeçtim. Beş yüz dirhemi de sana hediye ettim” buyurdu.
Abdullah bin Mübarek (rahmetullahi aleyh), bir hâtırasını şöyle anlatır: “Şiddetli bir kıtlık ve kuraklık senesi Medine’ye gitti m. Halk ile beraber yağmur duasına çıktık. Üzerinde adî ketenden iki elbise bulunan ve birini izâr, diğerini de peştemal olarak kullanan siyâhî bir genç, benim yanı başıma gelerek pturdu ve; “Yâ Rabbî! Amellerimizin kötülüğü’, günahlarımızın çokluğu, senin katında yüzlerimizi kararttı. Bizi terbiye etmek için rahmetini bizden kestin. Ey Hilm ü vakar sahibi olan ve ey kulları kendisinden iyilikten başka bir şey bilmeyen Rabbimiz! Şu anda kullarına rahmetini inzal etmeni senden dilerim” diye dua etti. “Bu saatte, bu saatte” derken gökyüzü bulutlandı ve her taraftan yağmur yağmaya başladı. Oradan ayrıldık. Fudayl’ın yanına gittim. Fudayl (rahmetullahi aleyh); “Ne oluyor, seni mahzun görüyorum?” dedi. Ben hâdiseyi kendisine anlattım ve siyâhî delikanlının bizi geçmiş olduğunu söyleyince, Fudayl, bir âh çekerek bayıldı ve yere düştü.”
ot çekip gördüklerini gerçek sanmaktır. gerçek diyorum tasavvuf bundan fazlası değildir. ayrıca aklın bittiği yerdir bu. bir insan kendine bunu neden yapar anlamak güç.
(bkz: yunus emre) (bkz: ahmet yesevi) tasavvuf turk islam kulturu icin bu iki isim demektir. Sonrasinda haci bektas veli ve haci bayram gelir. Geylani, ibnul arabi vs. Vahdeti vucudbmesleginin basi olsalar da yunusun yesevinin kulturuyle ayni degildir.
(bkz: yetmis iki bucuk millet)
Bir çeşit meditasyon malzemesi, ruhu dinginleştirmek, sakinleşmek ve huzura ermek için araç, Osmanlı akıl hastalarını tedavide tasavvuf musikisi kullanmıştı, tasavvufu gereksiz bulmak veya allah'a ulaşmanın yolu olarak görmek aynı ahmakça fikirlerdir.
ne osmanlı, ne cumhuriyet, ne sağ, ne sol, ne ekonomi ve ne de bu ülke hakkında aklınıza gelen herhangi bir kronik sorun... hiçbiri değil! türkiye'nin asıl sorunu bu illettir: tasavvuf. en yakın örnek olarak, 15 temmuz darbe girişimini düşünelim; bu saldırıyı, bütün öğretisini tasavvuf sapkınlığından alan bir örgüt gerçekleştirdi. işin kötüsü, darbenin muhatabı cumhurbaşkanı (başkan demeye içim el vermiyor) ve iktidar kişileri de bu sapık tasavvuf öğretisiyle büyütüp yetişmiş insanlar. işin daha da kötüsü, güya püskürtülen darbe sonrası yapılan 15 temmuz demokrasi mitingi'ne çağrılıp, milyonlarca insana hitap etmesi istenen sapık cübbeli de bu sapkın tasavvuf öğretisinin en koyu savunucularından!
ülkeye bak lan!
aslında tasavvuf sapkınlığının islam dini ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur. hatta, tasavvuf pisliği, islam dinine taban tabana zıt olan bir öğretidir. aklınıza gelen herhangi bir konuyu önce Kur'an'da sonra tasavvuf çevrelerinde araştırın, kendiniz bakın, ortada hiçbir benzerlik bulamazsınız.
bunun en absürt kanıtlarını, henüz işin başında fark edersiniz. şirk dolu olan tasavvuf pisliğinin en ağır temsilcilerinden olan celalleddin rumi'nin mahlası nedir? ''mevlana'' değil mi? peki bu kelimenin anlamı nedir? bu kelime dilimize ''mevlamız'' olarak çevrilir. müslüman olduğunu iddia eden milyonlarca insan bu sapık adama ''mevlamız'' deyip duruyor!
edip yüksel'in kur'an mesaj çevirisinde bakara suresinin 286. ayetinin altına düştüğü notun bir kısmını alıntılayacağım.
Edip Yüksel Meali 286. Ayet Açıklaması:
"Mevla" (egemen / koruyucu / efendi) kelimesi Kuran'da 18 kez geçmekte ve bunlardan 13 tanesi Tanrı için kullanılır (2:286; 3:150; 6:62; 8:40; 9:51; 10:30; 22:78; 47:11; 66:2, 4; ); geri kalan 5 tanesi de Tanrı'dan başkaları için putperestlerin bir yakıştırması olarak veya olumsuz anlamda kullanılır (16:76; 22:13; 44:41; 57:15). Kuran'da sadece Tanrı için kullanılan "Mevlana (Bizim dostumuz / egemenimiz / koruyucumuz)" ifadesi, halk tarafından din adamlarına yakıştırılmıştır. Hatta Hindistan ve Pakistan gibi ülkelerde din adamları, bu ayete rağmen kendilerini, dinsel amaçla, "Mevlana" ünvanıyla anmayı adet haline getirmişlerdir.''
sapıklık daha işin başında başlıyor. sonrasını ne siz sorun ne ben söyleyeyim. tasavvuf: Allah ne diyorsa tam tersini iddia etme ve bunu yaparken de sanki müslümanmış gibi görünme sapıklığıdır. ne olduğu gibi görünen, ne de göründüğü gibi olan sapıkların, ikiyüzlülerin, islam düşmanlarının dinidir tasavvuf; kesinlikle islam ile hiçbir ilgisi yoktur. bu illet, bu ülkenin ve diğer islam(!) ülkelerinin birincil sorunudur.
bakın, bu çok önemli; eğer müslümansan bu senin için çok önemli, eğer ateistsen bu senin için de çok önemli! bizler malesef bu sapık adamların egemen olduğu ülkede yaşıyoruz. makaleyi okuyunca göreceksiniz, aslında tasavvuf pisliği sadece bu coğrafyaya özgü bir öğreti değil. dünyayı yöneten bankerlerin hayallerini süsleyen yeni dünya düzeni için hazırlanan yeni dünya dini bu! müslümanları tasavvufla, hristiyanları teslis ile kandırıyorlar, ruhçuluk tüm dünyaya pompalanıyor! bu makaleyi lütfen okuyun, eleştirmek için okuyun hatta, bu konuyu da araştırın. öğrenin, bilinçlenin, bilinçlendirin... aksi takdirde aklı götüne kaçmış adamlar tarafından yönetilmeye, aklı götüne kaçmış adamların içinde yaşamaya devam edeceğiz.
islâm gibi gösterilip islâm'ın tam tersi olan başka bir dindir. Mistisizm ve ruhçuluk dinini Müslümanlık diye yutturma şarlatanlığıdır.
Mesela tasavvufun en önemli kaynaklarından biri Mevlana'nın Mesnevi'sidir. Açın okuyun ve bunun neresi islâm diye kendinize bir sorun. Kendini eşeğe becerten kadının hikayesi mi yoksa bir erkek genci arkadan beceren iri yarı adamın hikayesi mi... Kendinize sorun cevabını kendiniz verin.
düpedüz şamanistliktir. bütün o zikirler, çalgılar, türküler, mistik söylemler, doğa üstü güçler falan oradan gelme. hem islamdan kopmak istemeyen hem de geleneklerini sürdürmek isteyen türklerin kabullendiği bir tür inanç.
zırvalık. ama insanlar beynini ille bir şeyle doldurmaya gerek duyuyor demek. kendine hayrı olmayan yaşlı heriflere bakıp iç çekmek, onlara köle olmak bu yüzden yanlış gelmiyor galiba bunlara.