rahmetli ayşen aydemir'in o dalgın buğulu bakışlarına kitlenip kaldığım kült derviş zaim filmi. mahsun süpertitiz'in saflığı, doğallığı, fakirliği hatta mahsunluğu film boyunca insanın yüreğini burkar. filmi izleyenlerin çoğu bu durağan filmde bir hareket ve heyecan beklediği için filmi anlamamaktadır, film duygu filmidir. mahsun'un saf ve temiz duygularını anlatır, uyuşturucu bağımlısı kızın çaresizliğini ve daha bir sürü iç burkan ayrıntı anlatır.
çıkma ekmeği, soğuktan donan insanları, uyuşturucu yüzünden fuhuş yapıldığı gerçeğini yüzümüze tokat gibi vurur.
türk sinemasına dair son yıllarda yapılmış en baba çalışmalardan birisidir. derviş zaim 'in bir daha böyle kuvvetli bi film yapıp yapamayacağını derin derin düşündürür.
masum kalmaya çabalayıp ama kalamayanların filmi. bu zamana kadar izlediğim en mide bulandırıcı türk filmlerinin de başında geliyor. düşük bir bütçeyle bu kadar manidar bir film çekileceğini hiç düşünmezdim. gerçekten büyük emek verilmiş. bu hafta vizelerin bitimiyle bir nefes alayım, izleyemediğim ya da yeniden izlemek istediğim filmleri izleyeyim dedim. ilk olarak masumiyet, sonrasında elbetteki kader, tabutta rövaşata ve ağır roman derken kendimi bir fuhuş batağının, fahişelerin, eroinlerin, esrarların arasında buldum. ben mi bilerek seçtim, denk mi geldi yoksa ben böyle filmleri mi seviyorum hiçbir fikrim yok ama bildiğim bir şey varsa hepsi de birbirinden güzeldi. yabancı film izlemeye alışkın olmayan bünyem böyle filmleri izledikçe kendinden geçti, sokakta esrar içerek gezen birini görsem normal gelecek artık. sigara gibi bir şey çünkü bu filmlerde esrar teması. neyse filme gelirsek;
--spoiler--
çıkma ekmek yiyen, çıkma giysi giyen, çıkma yatakta yatan ve dünyanın tüm olumsuzluklarına rağmen yaşamaya direnen bir adamın acıklı, komik yani karmaşık hikayesi anlatılmış. filmin sonuna kadar insan ha intihar etti ha edecek diyor. çünkü tek varlığı arkadaşları olan bir adamın bedenini satıp para kazanan bir kadının peşine düşüp tek varlığını da kaybetmesi insana tahammül edilemez bir durum gibi geliyor izleyince. ben olsam intihar ederdim, at ulan kendini boğaza derken buluyorsunuz kendinizi. tabi ki herkesin bahsettiği gibi filmin en meşhur olmuş ve benim için de büyük önemi olan repliği arkadaşlar iyidire değinmeden geçemeyeceğim. ayşen aydemir belki de görüp görebileceğim en güzel yalnız kadını canlandırmış bu filmde. dik tutulan bir sigara, eroin için satılan bir beden ve güveneceği tek insanın sokakta görsek korkarak yolumuzu değiştireceğimiz bir evsiz olması... ahmet uğurlu için diyecek söz yok. gerçekten masumiyeti, evsiz bir yaşantıyı ancak bu kadar güzel canlandırabilirmiş. en çok da cağnım istanbulu görmesi için tavus kuşunu alıp çaldığı arabada gezdirmesi hoşuma gitti. bir insanın masumiyeti ancak bu denli çocukça anlatılabilirmiş. sonrasında arkadaşlarını kaybetmesi, sevdiği kadın tarafından kandırılması onun bu masumiyetini alıp götürüyor ve bir çocuk aklıyla alıp istanbulu gezdirdiği tavus kuşunu afiyetle kesip yiyemiyor. ona da ''izin'' yok.
--spoiler--
yani diyeceğim o ki, bizi ehlileştiren, bizi evcilleştiren arkadaşlardır. yani arkadaşlar iyidir.
tabutta rövaşata , rövaşata gibi estetik gerektiren hareketi dar alanda yapabilme, yapmaya çalışma gayreti sanki.
hayatın ufak bi alanına tutunmuş insanların mücadelesi. kedi küçük zevklerini legal illegal yapma gayretini anlatan bir film.
ekşi sözlükte hakkında çok güzel bir yazı yazılmış olan film. insanı tekrar tekrar izlemeye sevk ediyor.
--spoiler--
dün dışarı çıktım ya bir iki saat, kış geliyor artık dedim, çok üşüdüm çünkü. dün azıcık üşüdüm ya ben, bugün hasta gibiyim. çıkasım yok sıcacık yorganın altından, soğuğu hissedesim yok yeniden. dün azıcık üşüdüm ya ben, elimi ovuşturdum hani, işte tam o sırada aklıma mahsun geldi. ara ara aklıma gelir mahsun, ben de ara ara ziyaret ederim mahsunu rumeli hisarı'nda. denizin kenarında yakalarım onu genelde, elini ovuştururken tam. denize bakmaktadır, bir ileri bir geri yürümektedir. onu ne zaman öyle görsem dayanamam ya, yine dayanamıyorum;
kimi bekliyorsun mahsun? diye soruyorum.
reisdiyor, bir dişi yokken yerinde.
reis kızgın değil miydi sana?
kızgın, çok dövdü beni.
hadi gel kahveye gidelim, üşüdüm diyorum, bu sefer.
yok, onlar da kızgın bana. battaniyemi atmışlar dışarı, yağmurun altına.
o zaman yürüyelim biraz mahsun diyorum ve hatta yetmiyor, ondan da rol çalıyorum bu sırada; sarının mezarına gitsek, içki alıp. hava soğuk ama gidersek iyi olur, fena olmaz diye düşündüm. seviniyor mahsun. kenarında durduğumuz denize yansımış suretinden bir güzel müzik duyulmaya başlıyor aynı anda. peşimizi bırakmayan müziğin yanına; bir güzel marmara ile bir de yeni rakı ekliyoruz sonra, ve başlıyoruz yürümeye. ben tutamıyorum kendimi yine, soruyorum;
sen nasıl tutunamadın be mahsun? böyle büyük ellerle nasıl tutunamadın hayata? küçücük bir çay bardağına büyük gelen o ellerle, karman çorman saçlarını düzeltmek için tarak tuttuğun o ellerle, bir arabanın, bir otobüsün direksiyonuna sarılan o ellerle, yolda çarptığın o köpeği kucaklayan o ellerle, tavus kuşunu yakalamak için peşinden koşan o ellerle, aşık olduğun kadının yüzündeki saçları düzelttiğin o ellerle, rakıyı ve şarabı şişeden içtiğin o ellerle, sarıyı soğuk uykusundan uyandırmaya çalıştığın o ellerle, ağlarından balıkları bir bir çıkarttığın o ellerle, sarı fuları yıkadığın o ellerle, peçete tutan o ellerle, çıkma ekmek soran o ellerle, dayak yerken yüzünü koruyan o ellerle, ısınsın diye ateşe doğru uzattığın o ellerle... nasıl oldu da tutunamadın hayata?
hava çok soğuk diyor mahsun en sakin haliyle. üşüyorum ya, ellerim de üşüyor.
tam o esnada; biz daha varamadan sarıya, daha yoldayken henüz, daha yad etmemişken arkadaşların iyiliğini, daha dökmemişken mezarına yudum yudum rakıyı ve şarabı, iki polis gelip yaka paça götürüyor onu yanımdan. şişeler elimde öylece kalıyorum orada.
soğuk olan hava değil be mahsun. dünya soğuk. hayat çok soğuk. keşke bu kadar soğuk olmasaydı da dünya, sen de bu kadar üşümeseydin... diye bağıracak oluyorum arkasından. ama reisin sözleri geliyor aklıma bir anda;
çok değil, bir iki aya kadar da kış biter zaten. idare et. üşümezsin.
ve susuyorum sonra, kandırıyorum mahsunu. idare ediyorum. üşüyorum
--spoiler--
türk sinemasındaki en iyi filmlerden biri ve bana göre ismi en yaratıcı olanı.müzikleri baba zula ya ait.
filmde hisara tavuskuşlarına ve mahsun un buruk sevinçlerine öylece bakakalırsınız. birçok kere izleseniz de her seferinde farklı bir ayrıntı takılır gözünüze mahsun a veya sarı ya dair.filmin çekildiği rumelihisarındaki kahvehanenin yerine şimdilerde sikimsonik bir mekan açılması ise talihsizlik.