Arabayı hayvan gibi değil insan gibi kullanmak... Kadınların, motosikletlerin, bisikletlerin üzerine direksiyon kırarak sadece orospuçocuğu olduğunuzu ispat ediyorsunuz!
çünkü sadece sempatik olmaya çalışan bir toplumuz ve iyi taklitçiyiz yani empati taklitçisi. böylece sempatik oluyoruz, olduğumuzu sanıyoruz. empati ile sempati arasında sadece ''s'' var, bence başarabiliriz.
Kesinlikle şehir ve bölgelerin planlanması. 3 büyük şehirde bir iki muhit dışında doğru düzgün planlı bir yer yoktur. Birileri kesesini doldursun , yükünü tutsun diye yapılmasına izin verilmiş ucube ucube binalar , doğru düzgün planlanmamış , acil durumlarda ambülansın veya itfaiyenin giremeyeceği bi sike benzemeyen ,estetik yoksunu sokaklar,caddeler ve son olarak tabii ki oy alayım diye zamanında izin verilen gecekondular... Şehirler yapmışız, ama her şeyin formalite icabı yapıldığı o kadar belli ki....
başkalarının ne yaptığını boşverip sadece kendi işine bakmak. yok amk. mümkün değil böyle bir şey. illa o dedikodu dönecek. konu olan şahıs iyiyse önce hakkı verilip sonra sıradanlaştırılacak, aşağılanacak, kötüyse zaten yerin dibine sokulacak. kadın veya erkek. bir karar alıp hayatına yön veriyor. dışardan bin bir laf. yok "piç, ailesini hiçe sayıyor görüyo musun", yok "karı orospu ya boşversene" falan filan. üniversite tercihinden tutun da emeklilik sonrası yapılan yatırımlara kadar bu böyledir. hep üzerine vazife olmayan insanlar tarafından eleştirilir, yaptığınıza pişman ettirilmeye çalışılırsınız. sonra ya laf yetiştirmekten bıkmış çevreden kopuk insanlardan ya da çevreden gelecek tepkiler yüzünden adım atarken bile kırk kere düşünen bir eziklerden olursunuz. teammınaoym. ondan sonra niye abeye giremiyoz. siktir pezeveng.
"ingiliz Kralı 8. Edward istanbula, Atatürkü ziyarete geldiği zaman, Atatürk kendisine bir akşam ziyafeti vermişti. Ziyafetten önce:
-Bana ingiltere sarayında verilen ziyafetler ne şekilde olur, onu bilen birisini yahut bir aşçı bulunuz. dedi.
Ve nihayet bu sofra merasimini bilen bir zattan öğrenerek sofrayı o şekilde düzene koydular. Akşam imparator sofraya oturunca kendisini Kral sarayında zannederek memnun oldu. Atatürke dönerek:
-Sizi tebrik ederim ve teşekkür ederim, kendimi ingilterede zannettim.
Diyerek memnuniyetini bildirdi. Sofraya hep Türk garsonları hizmet etmekteydi. Bunlardan bir tanesi heyecanlanarak, elindeki büyük kayık tabakla birdenbire yere yuvarlandı. Yemekler de halılara dağıldı. Misafirler utançlarından kıpkırmızı kesildi. Fakat Atatürk krala eğilerek:
-Bu Millete her şeyi öğrettim, Fakat Uşaklığı Öğretemedim."
tasavvufu başka tarafından anlayanların işi bunlar. yazık. gelmişin bu yaşına okumuşun etmişinde malesef insan olamamışın. anan seni doğurmamış bence. anladın sen onu.