insanın içine nedensiz yere gelmiyor bu sıkıntı da, sebebini bildiğin halde çözümünü bulmak zor hakket.
askerden gelmişim, iş yok güç yok, şirketten aldığım tazminat her gün eriyerek bitmek üzere. ne güzel düşüncelerim vardı sivil hayatla ilgili askerdeyken. şimdi diyorum keşke askerde olsam da bu kadar sıkılmasam, sıkıntılarım bu boyutta olmasa.
arkadaşım yok doğru düzgün takılıp edeceğim. bugün mesela hiç dışarı çıkmadım. önceki gün de markete kadar gittim o. anca olursa bi tek iş görüşmesi için dışarı çıkıyorum zaten. telefonumu desen arayan soran yok anamdan başka. uzun zamandan beri kız arkadaş da yok zaten. baya bi yalnızım, iyice kabuğuma çekildim. olan arkadaşlarımı arayıp ta konuşmak bile gelmiyo içimden.
alkole sardım bu ara ama o da kar etmiyor. her türlü kafa yapıcı şey önerisi alabilirim.
nasıl giderilebilceğini bilen varsa bu sıkıntı illetinin bi yardım ediversin bi zahmet. 2 sene olmuş buraya yazmayalı, neyse bu sıkıntı sayesinde tekrar sözlüğe de dönmüş olduk tek faydası o oldu denebilir.
içim öyle sıkılıyor ki, kendimin yetenekli olduğuna inandırıyor beni bu sıkıntı.*
Yaşamsal faaliyet ve ruhsal beslenmelerimi gerçekleştirdiğim odanın beni yansıtmıyor olmasını birden kınadım ve gerekli işlemler için zihnime başvuruda bulundum. Sen ki genç yetenek, çeyiz hazırlamadın bari bunu yap diyerek ayağımı çektim debriyajdan.
5 yaşımdan beri sevgililerim olan kalemlerim ve hayallerimi aldım dibime. Bir şeyler yapabilen biri olduğuma kendimi o kadar inandırmıştım ki, bununla uğraşırken ne yapacağımı düşünmek opsiyonsuzluğuna yandığım aklıma gelmemişti. Sonuçta bu ölü oda canlanacaksa benim sevdiğim nesnelerle olmalıydı.
Şimdilik sadece dolabımla ilgilenebildim. Dolabıma baktıkça Picasso halt yesin, genç tasarımcılar dizini kırsın otursun ben geliyorum diye haykırıp tombul kolumu öpüyorum falan.
Saatlerimi vererek yaptığım Gogh tablosunu da yapıştırdığımda sanatçı sertifikam olarak dolabımı yanımda her zaman taşımak istedim.
Bütün bu düşüncelerin içinde paçaları sıyırmış şapır şupur koşarken sanat penceresini sildiğimin babam geldi. Minikliği şüpheli bir kızken olduğu gibi eserimi gösterdim. Ama ben minik değildim babamda eleştirmen. "Bu ne lan?" diye enseme vurdu ve baharında olan sanat hayatımı halının altına süpürdü. Bunu sen mi yaptın, yok bu tablonun aynısını falan böyle darbeler alırken pembe panjurlu hayal dünyam Transilvanya'daki korkunç şatoya dönüştü.
Ben ve dolabım yine de sevişiyoruz. Babamda beni tuhaf kızım diye seviyor ki küpesinden öperim.
Neyse ki Derya Baykal krizim geçti, iyiyim.
Son yıllarda her cümlenin içine monte edilmesi moda olmuş sözcük.
-Sıkıntı yok çözeriz.
-O konuda sıkıntı yok.
-Bugüne kadar bu cihazla ilgili sıkıntı yaşamadık. Sıkıntı yaşarsanız çözeriz, bizden yana sıkıntı olmaz. vb. vb.
son 4-5 yıldır sorun,problem,dert gibi kelimelerin yerine sıkça kullanılmaya başlayan sözcük.
Çok çabuk tüketip, çok çabuk sıkılan insanların çoğalmasıyla yansıyarak türediğini düşündüğüm bir kelimedir.
başınıza dert açacak bir durum. kimisini uyku tutmaz kimisini delirtir kavga ettirir. kimisinin de benim gibi saçlarını kırar saç kıran olur. takmayın kafaya. birşey diyimmi şu an kafamdaki saç kıran beni yaşadığım dertler kadar bunalıma sokmuyor.
sıkıntı çeşit çeşittir. ayrıca işe giderken bir duvarda okuduğum yazıya ev sahipliği yapar . duvarda aynen şöyle yazıyor ingilizce karakter var kusura bakmayın . "sikinti yok".
öldürür. başka türden dertlere benzemez. acı ve ağrı; sonu ve eşiği olan bedenlerdedir, bilinir. üzüntü; bir merdiven çıkıldığında atlatılabilir. fakat sıkıntı; içirir,kusturur, sokaklara atar kendini, sosyalleşmeye çalışır, o yataktan bu yatağa atar. sonunda bağıra bağıra ve parçalanarak öldürür. sıkıntı öldürür.
zira sıkıntı; acı gibi, yaşamayana ortak olmayanı itmek yerine; başkalarını çağırır. içirir. tatil planları yaptırır. iflah olmayıp içmeye başlatır. Dansa götürür. Kendi kafanı sikmeye başlamanı emreder. Acı yalnız durur öylece. Sıkıntı; senin dağılıp içmene, para harcayıp borçlanmana, sonunda intihara sürükleyen bir ölüme tanıklık eder. sıkıntı öldürür.
2 saat fazla yaşadığım durum. içim de bir sıkıntı var göğüs kafesimi geriyor intihar noktasına geldim bu nedir anlamadım, bütün sevdiklerimi yakınlarımı sözlükte tanıştığım insanları bile aradım hepsi iyi sıhhatte, neyin sıkıntısı çözemedim ama kafama sıkacak kadar içim de sıkıntı var.
Sıkıntı denilince akla gelen Turgut Uyar söylemi: "Ben hep sıkıntılıyım. Yani bir adamın canı sıkılır, o ben'im. Çünkü bana en yaraşan durumdur sıkıntılı olmak... Ne söylenmişse ve ne söylenmemişse, ne yapılmışsa ve yapılmamışsa, ne düzeltilmişse ve düzeltilmemişse ondan sıkılan biri... işte böyle başlıyordu her yerde mutsuzluk. Ve mutsuzluk büyük bir umut gibi çekiyor kendine beni. Değişiyorum ve çoğalıyorum gibi. Tek büyük doğrunun yarım dilimi o... Ben, kutsal bir bahaneyim, belki de bir sığınağım kendime."