bir işle meşgulken yada dostlarınla oturmuş sohbet ederken yada herhangi bir şey işte,bir ruh daralması gibi gelip başlarda kafandan atmak istediğin düşüncelere dönüşüyor ama o kadar güçlü ki nafile çabaların yine aynı çöküntüyle yüzleşmek zorunda kalıyorsun.durmuş izliyorsun sanki hayatın gözünün önünde koşturuyor,nefes nefese donmuş izliyorsun ne sesin çıkabiliyor ne hareket edebiliyorsun bir kafesin içindeymişsin gibi başka bir yol olmadığına inandırmaya çalışmakta hüsranla sonuçlanıyor çünkü; diğer yolların bilincindesin ama seçemeyecek kadar cesaretsiz!
ve evet kaçırıyorum ben hayatı , hemde her anını ve ilerde geriye dönüp baktığımda pişmanlıklar olacak fazla fazla keşkeler altından kalkabilir miyim? güç olacak.
var var bundan ben de de sanki dışarıda daha güzel hayatlar oluyor ve ben olağan hayatıma devam ederek onu kaçırıyormuşum gibi geliyor. insanın doğasının doyumsuzluğundan ve olmayanı arzulamasından kaynaklanıyor sanırım bu.
wanted filminin sonunda "what the fuck have you done lately?" sorusu daha da arttırır bu hissi.
kendimi bildim bileli vasat bir hayatım var. ailem ve ben sanki günü geçirmek için yaşıyoruz. kendime ait zevklerim, hobilerim yok. beklentilerimi düşük tutuyorum ki, kırılmayayım. kimseden hiçbir şey istemiyorum, insanların benim için bir şey yapmasından korkuyorum. her yenildiğimde, her mutsuzluğumda, insanların bana "merak etme, bence sen çok iyi yerlere geleceksin, çok mutlu olacaksın" demesine alıştım artık. hiç iyi olduğunu görmedim ama. sağlığımız, sıhhatimiz yerinde çok şükür. ama o kadar. yine yeniliyorum, yine sürünüyorum. hep hayatı ıskalıyorum işte. hep yarınların güzel olacağını umuyorum. bugünlerde dünlerin yarınlarıydı oysa. artık atmalıyım kafamdan bu fikri. evet.
sanki yanlış yerlerde boşa geçip gidiyormuş gibidir zaman ve hayat yarım kalmış hayaller, geç kalınmış kararlarla pişmanlık dolu bir kaçıştır . potansiyelin bu değildi aslında, daha iyisi olabilirdi. kireçlenmiş gibi tutkular, heyecanlar. nerden başlanmalı, nereye dönülmeli en başından. yoksa hayat özünde zaten böyle bişey midir. beyhude bir hayal midir. bize öğretilmiş modern hayat ödevlerinin, öğretilerinin boş birer heves olduğu mudur. ipin ucu bu yüzden mi bırakılmıştır vazgeçip.
ne istediğini bilmeyen insan türünün yegane hissettiğidir.Çünkü ne istedğini bilmiyor isen elindekinin kıymetini de bilemiyor ve hep ıskaladığını düşünerek vah vah triplerinde dolaşıyorsun.
hayatın amacını anlayamayan beynin aldatmacasıdır. hayat çok güzeldir aslında. hayatın güzelliğini anlamak için ulaşamadığınız şeylere değil, sizin sahip olduğunuz ve bir çok kimsenin ulaşamayacağı şeylere bakmanız yeterli olacaktır. berk'in ferrarisi olabilir fakat berk uludağ sözlük yazarı değil, unutmayın.
sürekli hayattan kazandıklarını az bulan insana eş değerdir aslında. hayatın ona kattıkları ve ya hayatın ona sunduğu fırsatlar küçük geldiği için fark etmemekte ve hep kaybediyormuş gibi hissetmektedir.
yapmak istediği çok şey olupta, karşısına çıkan olumsuzluklardan dolayı hiçbirini gerçekleştirememek, fırtına gibi eseceği güzelim günleri, üzerine ölü toprağı serpilmişcesine boş geçirmek, hayallerin hep hayal olarak kalması, ve senin hayal ettiklerini başkalarının yaşaması, boş geçen bir dakika bile çok önemliyken, farkına bile varmadan yılların geçmesi. hayat bazen gösteriyor ama elletmiyor. sen ne yaparsan yap, hayatına hep kaderin yön veriyor ve kısmetten ziyadesi olmuyor. kaderiniz güzel, kısmetiniz açık olsun.
sürekli kaybeden olmaktır. hayatı biyerden tutamamak, tutunamamaktır. uzağa çekilip hayatını karşıdan izlersin bir süre sonra, bıkarsın çünkü. koyarım böyle hayata deyip bırakırsın. sonra da kaybedecek bir şeyin kalmaz ya; telaşsız, duygusuz, hissiz hissiz yaşar gidersin...