ılık bir ilkbahar ve sonbahardır ölüm
ölürsün yaşarmışçasına
bir ay gözükür bulutların arasından
bulutlar gider...
ay yalnız kalır..
bir şarkı söyler hiç tanımadığın bir ses
bir yaşam arar duyduklarında
yaşamak o kadar çirkin gelir ki yalnıza
anlayamaz ne bir rüya, ne de tek bir nota
bir gölge düşer suya gecenin karanlığında
daha karanlık yapar görüş aralığını
ve bir hayat düşer gözlerinin önünden
anlarsın o anda, neleri kararttığını
bir aşk hissedersin okuduğun kitaplarda
kusursuz olanı ararsın hayatın boyunca
psikolojide ayrılanı çözümlemiştir adam
vazgeçersin kusursuz aşkı aramaktan...
amortiye kalmıştır artık hayatın
son biri çıksa, alsa götürse dersin her şeyi
sonra dilenirken bulursun kendini
caminin dış avlusunda, sevdaya açmış ellerini...
çok düşündüm yazıp yazmamak için, ama moderasyona boynumuz kıldan ince, affınıza sığınarak, kendi icat ettiğim pislik edebiyatında yazdığım bir şiirimi sizlerle paylaşmak istedim.
veriyorsun, almıyorum
rakı içip şaşırdım,
önceki hayatımda sarışındım,
mastürbasyonda elimi kırdım,
her bir yerim oldu sperm...
vaz geçemedim sözümden,
s.keyim seni ta özünden,
saçlarınla g.tümü silip,
akıtayım ağzına, burnuna, her yerinden...
içimde fırtınalar kopuyor,
tuvalete gidip s.çasım geliyor,
ama tuvalet bok kokuyor,
birileri attırmış duvarları boyuyor...
otuzbirden artık gına geldi,
asılmaktan bıktım, s.kimden kan geldi,
gel bir an önce, ne olursun,
içimden seni s.kerek öldürmek geldi...
rahat bırakmam ölünü, dirini,
rüyamda gördüm senin gibi birini,
ağzına yüzüne veriyordum,
çok yoruldum, s.kti belimi...
bu akşam yemek yiyelim,
sen benimkini ye,
bana, bune lan de,
salatalık turşusu gibi suratını,
s.kime sürerek eğleneyim,
yemekten sonra sen git,
ben de gece olunca,
bahçedeki tavuklara vereyim...
düzenbazlık edip de şeytana
avcumda sakladığım bir hançerle saldıracağım ona
kurtulabilirse elimden ne şans!
kaçamayacak, rolleri değişeceğiz bi defalık
ben kasap, o kurbanlık
ben azrail, o idamlık
ben ecel, o helal
cennetlik olacak muhtemel
hizmetinin karşılığı
kendisine vaadedilmiş bir şey yoksa
ne de kızar ama!
gerçekleri fısıldasın birileri,
beklemek için nedenler listeleyeyim.
tek basına olmayıp yalnız olanlar anlatsın ümitsizliklerini,
alt alta koyup yalnızlığımdan çıkarayım.
bu kadar mı yanlıştım
yoksa ne kadar yanıldım?
tanrım!
yalnızım
lanet olsun, kazançsızım
burada böyle yatarken, yarı baygın
gelen yok, giden yok
uyandıranım da yok, yalnızım
kafamda binbir soru
düşüncem ve kalbim savaşta
berabere mi sonuç, bu savaş bitmez asla
utandığım zaman kızaran bu surat
karşında şimdi, ne duyacak
senden, çık git buradan
çık git rüyalarımdan
çık!
ve git şu lanet yaşamımdan
ah aşk!
sen!
o gözlerle beni süzen
çılgın,
üzgün
terkedilmiş
ama yılmamış
hayata sarılmış yorgun,
bitkin,
vazgeçmemiş savaşçı
beni de mi görmedin ki geçmişinde,
seni de mi engelleyemedi bu yüzyılda bu dünya
ikimizi de mi düşürdü aynı boşluğa?
birbirimizi buldurmadı ya,
suç kimin?
cevap ver
cevap ver hayallarime girmiş sessiz kahraman!
cevap ver bu sorularıma da,
bir kere senin cesaretini göreyim,
ağlama!
karşımda bir çocukmuşçasına
dünya senin etrafında dönüyor sanma aşkım
dünya senin sandığından çok daha fena,
hayalet aşkım
sevdiğim kadarını aldın benden tanrım
bu hayat neden?
bu savaş neden?
bu düzenbazlık neden?
sahtekarlık?
dünyanın kaç bucak olduğunu gösteren bana
senin meleklerinken
beni şeytanla dans ettirmen neden?
sorularım cevap beklerken,
sürekli yeni sorunlar vermen
beni üzmen
sevdiğimi üzmen
tek bir kalbi kırman gerekirken
herkesi yok etmen
kıyameti getirmen bu dünyaya
neden?
yalnız değil miyim zaten?
ve kalpsiz değil miyim bazen?
her sevgiyi öldürürken içimde
her dostluğu
her yokluğu tadıp
her zorluğu aşıp da
yalnızlıkta tıkanmam
her başarıda sevinip de,
her aşkta biraz daha ağlamam
ve her hayatta bir zorluk varken
kendimi önemli görmem
hayat boş be sevgili dünya
herkes boşluğunu yaşıyor
herkes boş yaşıyor
boşu boşuna
madem kaderimizi bilen birisi var
karıncalar gibi
neden değiştirmeye çalışıyoruz ki
sonu belli kaderimizi?
sayfaları çürütür de acılarım
bitmez ki yazılarım
dersin ki
sarhoşun birinin palavraları yazar
gönlündeki acılari bilmezsin
sözümdeki samimiyeti
gözümdeki yaşın hikayesini
dünümdeki düzensizliği
bugünümdeki densizliği
yarınımdaki kadersizliği
yaşar gidersin bomboş
ve ölür gidersin
kendini memnun hissedersin
ne hoş!
dönebileceğimi düşünerek gittim ben
sen aramasan da
döndürebilmek için kaybettim
sen
sadece
eksensiz bir hayat içinde
ve ben hayatla
ama
tamamen farklı boyutlarda
endişeler yalnız beynim içindi oysa
kurcalayacak bir malzeme
bir takıntı, ters felsefe
acıya endeksli bir aşk
başarıya endeksli yokluğum
ve aileye yönelik sevgi
amansız arayışlar içinde
kimseye eğilmeksizin
üstelik kimsesiz ve dik
arayışlarım senin içindi
gidişim başlangıcımdı
kimse aradığını bulamasın diye
herkesin elde edebildiğini horgörebilmek adına
sevgisiz bir hayat
üstün körü hayaller
ama başarının yüzde ellisi
başlasaydım
elindeydi farzet
bu yolu yürüyüşüme malzeme
ama aslen olmayan
o yolu
şu an farketmesem de
yine de hissetmese de
yine senin gibi bir tanesi için
yine ben kat edeceğim
...
aman aman
mutlu bir insan olmayı
sen seçmedin
bu yolu
ben seçmedim...
renk olsun
sırf
hatır için ara
bir sabah
eski bir kahvaltıda
içtiğin kahve hatrına
ya da bir gece
içten içe
içlice çekilmiş bir sigara
uzaktaki bir köyde
ufak tefek o kulübede
kışın üşümüş ellerin
hani var ya sıcacık ellerim
bir yudum ıhlamur
çünkü kanyak içmezdin
bir bayram sabahı sıcaklığında
bir düğün şenliğinde
yeni bir başlangıç telaşı olmaksızın
dönmek mi
asla
beklentisizim
cumadan döndük işin başına
tatil
yalnızca tatiller
hani dogum günlerim
yaş günlerin
yas günlerin
yıl dönümlerim
her günüm sensiz tuzsuz
ve bu sabah
aglamaklı
bir simit bir çayım
yine o kapının önünde yalnızım
sorma neden ağlar yıldızlar
ve nereye düşer çocuklar
her sistemin bir ömrü var
yenmezse erir dondurmalar
şapşal aşığın eline akar
endeksler düşerken sevinir mi insan
antisosyal bir kişilik geliştirmiş
masum gözüken canavar
sonu bilir ama söyleyemez
söylese de kimse inanmaz
herkesi sarsacak şoka sevinir
ve erol taş kahkahaları atar
gecelerin en mavisinde, en simarik yalnizligim,
el salliyor yildizlardan yar sandigim.
derin yanilgilar icinde,
sarmal yanilsamalarda yazarligim.
masamda kahve fincani, yaninda klavye,
ey kalbim zil takip oynama kahveye dusecek diye fare.
aklim debelenme, fikrim karisiyor,
her yazar kafasina gore zaman zaman cosuyor.
eylul gelmis yine agustos'tan sonra
ey sevgili dellendim ben, biraz ruhumu oksa.
isiniyormus kuremiz hizla,
her seferinde cekme sifonu, suyumuzu kolla.
hadi bakalim siir yaziyorsun diyor sol gozume gozume giren cerceve.
didaktik, romantik en cok da egzantirik.
ruhumu yedi, bitirdi siir merakin
al sana iste siir, ey romantik.
ülke gündemi gibi sanal değildi
sana olan duygularım
ve postmodernizme olan vurgularım
günbatımını güzelleştiren hava kirliliği
ve yavru timsahların sevimliliği gibi
faydalı ve bir zorunluluk gereği
ummadığın baş taş yarar
yaş kesen keser değil balta
her yiğidin bir yoğurt sürüşü var sevda yanıklarına
hapa inanma hapsız kalma
bilişsel yaklaşım bir yere kadar
saatler kederi gösterirken,
yarını umutla bekliyordu,
Acılar içindeyken,
durup bir an gülümsedi.
karanlıkta düşler kurdu,
yağmur fısıldadı sessizce,
pencerelerden akarken..
konuşamıyordu, donup kalmıştı.
ışıklar söyledi kelimeleri.
damlalardan kırılıp,
odanın köşesine düşerken..
sokak lambaları aynı kaldı hep.
dünyalardı değişen.
soğuk bir zemin,
yalınayakları üşütüyordu.
beyaz bir çarşaf,
yalnızlıkarı örtüyordu.
iki el sarıldı bir yastığa.
sıkıca göğsüne bastırdı.
anılar yanaklarından akıyordu.
o karanlıklarda süzülürken,
çok düşündü,çok üşüdü,
sonra yavaşça uykuya daldı,
böyle derin, böyle içten içe üzülürken...
Siz aynalar..
Bütün renkleri gösteren renksiz aynalar
Kiminiz duvarlarda asılı durdu
Kiminiz..bir vitrin camından yansıttı yoksulluğu
Hepiniz hayatları gösterdi film kareleri gibi
Her gün izlenip durdunuz..
Belki paslı bir lavabonun üstündeydiniz o an..
Belkide yüreğindeki acıyı örtmek için giydiği gülümseyen maskeyi,
elinde tuttuğu bir bardak şarap kadar keskin yansıttınız
Bir kadının ruhuna dokundunuz..
Siz kırıldınımız uğursuz dendi size
Uğursuzların insanlar olduğunu bildiğiniz halde sustunuz.
Tavan arasında koyu bir karanlığa gömüldünüz
Asırlar kadar eski oldunuz bazen
Çerçevesi altın olanı da bakır olanıda aynı gerçekleri vuruyordu yüzlere..
Yaşlılardır en büyük düşmanlarınız..
Bağırdınız tüm gücünüzle..
Acı tatlı her anının bir kırışıklıkta gizli olduğunu
Kimi duydu.. kimi bir darbe daha vurdu size
Zaman akıp geçerken siz hep ordaydınız
Küçük bir ayrıntı oldunuz kimi zaman
Siz aynalar..
Bilirmiydiniz.. insanlar neyi görmek isterse onu görürdü
Uykulu gözler de vardı size
ihanetten kızaran yüzlerde
mutluluktan şekil deiştiren mimiklerde
Bir göz size dikildimi bilinizki bir başka aynayla karşı karşıyasınız..
O öyle bir ayna ki, sizin gösteremediğiniz gizli dünyaları
Size sunuyor..
ve kendisiyle veriyor en büyük savaşı
Tanıdık yabancılar arasında kaybolur gözler
Özlemin verdiği acıyla çekilir nefesler
Her gün bir ben duyarım, nerden gelir bu sesler
Göz görünce dayanamaz gönül onu ister
Sıcacık elini uzatıp saracağı günü bekleme
O,görmeden geçti gitti feryad figan eyleme
Bir küçücük ümit ile yarına bel bağlama
Ağla, çözülsün boğazındaki düğümler
Uzandığım yer soğuk
içine düştüğüm boşluk soğuk
Sen diye yaşadığım yalanlar
Olur sandığım inançlar soğuk
Bende yazları sende kışları
Kuşların özgürce uçuşları
Sen diye inandığım insanın
bakışları soğuk..
Biliyorum, konuşucak birşeyimiz yok
Ama yinede sözlerini al gel
Elindeki yarayı, suskunluğunu, acemiliğini..
Bilmediğin bir hastalığa acımak olsa da gel
Biliyorum konuşucak bir şeyimiz yok
Ama derdimin bittiği yer sende
Al götür beni..