bu sayı için de bir öykü göndereceğim. mamafih diğer sayılar ile ilgili söylemek istediğim bir şey var. öyküleri okuyorum fakat eleştiriden kaçınıyorum. zira bir eleştirmen değilim. o çok farklı bir meziyet. şimdi diyeceksiniz ki eleştirmen değilsin de yazar mısın? elbette onu da düşünmüyorum. naçizane bir yazı yolluyoruz. ama eleştiri apayrı bir olay. apayrı bir bilgi birikimi vesaire. son olarak bu meziyete sahip olan ve yorumunu esirgemeyen tüm dostlara da teşekkürler.
79 yıl önce bugün kaybettiğimiz bir yazara borçluyuz bu sayının temasını, bahsettiğim yazar; türkiyede sembolist şiir denince ilk akla gelen, gecelere aşkı, ışığa küskünlüğü ile tanınan ahmet haşim'den başkası değil.
Bana, ülkemizden kimin şiirlerinin yabancı bir dile kesinlikle çevrilemeyeceğini sorsalar, ilk vereceğim cevap olan haşim, şiirlerinde anlamdan çok ahenge ve sese önem vermiştir. kendisinin de içinde bulunduğu ve başta servet-i fünun'un bir uzantısı olan lakin zamanla uzaklaşan fecr-i ati edebiyat oluşumunun o dönem belirlediği, "sanat için sanat" çizgisinde ilerleyen haşim'in sanatı, toplumdan çok kendisi ile ilişkili, yoğun şekilde özneldir.
Küçük yaşta kaybettiği annesi, kadınlarla yaşadığı sorunlar, kendini çirkin bulması, arap kökenli olduğu için dışlanması ve bunun gibi bireysel sıkıntıları yoğun şekilde yaşayan haşim, ruh halinin filtresiyle gözlemlediği dış dünyayı tıpkı dışavurumcu ressamlar gibi kendi algıladığı şekilde betimler, bu da ilk bakışta pastoral olarak algılanabilecek eserlerini, ahenk ile süzülen psikolojik çözümlemelere dönüştürür.
Göl üzerindeki yansımasını gerçeğin çirkinliğine bir yorum kattığı için aynadaki yansımasına tercih eden haşim'in, aynaya baktığında gördüklerini bilemiyoruz, fakat aynanın öznellikle özdeşleşmiş olduğunu bu sayıya gelen öykülerden rahatlıkla anlayabiliyoruz. aynaya bakmaya cesaret eden yazarlarımıza teşekkür ederken, size de arada bir ayna ile yüzleşmenizi tavsiye ediyoruz.
Ona baktığınızda sevebileceğiniz birini bulmanız umuduyla.