söykü dergisi sayı 5 oda

    23.
  1. dergideki gibi, alfabetik sıraya göre okudum. öznel izlenim ve düşüncelerimdir:

    (bkz: bu aşkın hırsızı sensin/#15075551)

    öykü iki kısma ayrılırsa -okununca anlaşılacaktır-, ilk kısım bilgi veren anlatım minvalinde olduğundan; okuyucu yormadan ve arada ilgiyi yoklayarak atılan adımlarla, (gereksiz uzamadığından)sıkıntıya düşülmemiş.

    yalnız(evet, olumsuz cümlelerin vazgeçilmezi) ilk kısımda verilen bilgi ve akışın koptuğu bir ikinci kısım var. ve bence ikinci kısım, girişi farklı yapıldığı takdirde; tek başına iyi bir öykü olurdu.

    --spoiler--
    zira robin hood umuzdan bir eser yok. aşık bir adamın kabul edilmediği eve, girme çabaları var.
    --spoiler--

    yine ikinci kısım, akıcı ve yapı olarak daha okunur durumda. genel olarak, güzel bir yazı. kısa ve devam edecek nitelikte bir öykü, yani devam filmi çekilebilecek durumda. çekilirse de muhakkak izlenir.
    ----------------

    (bkz: misafir ve yolcu/#15112034)

    anlatım, okuyucu için öyle rahat ki; insanı kendi evinde hissettiriyor.
    olayların iç içe geçmesi ve farklı zamanların birleştirilmesi gayet yerinde becerilmiş.
    hakkında kısa bir yazı yazıyorsam, kesinlikle beğendiğim ve kusur olarak bu etkiyle; göze çarpan bir şey bulamayışımdandır.
    belki içerikte, öznel ilgilerimin yansımalarını görmekten dolayıdır.
    kesinlikle okumaktan zevk alacağınız bir öykü olmuş.
    -----------------

    (bkz: gözleri karanlık adam/#15069551)

    yapılan betimleme ve tanımlamalarla gözlerinizi kapatıp çok canlı ve gerçek bir dünya kurabilirsiniz.
    olay içermeyen, diyalog bulundurmayan bir öykü. evet, bunun; bir seçim olduğunu düşünüyorum.
    anlatım yormuyor, benim gibi betimlemeleri seven; işin, düşleme ve hayal kısmını daha ön planda tutan insanlar için güzel iş olmuş.
    meraklısına derler ya, aynen öyle.
    -----------------

    (bkz: katlime bir bahaneydi sevgin/#15068181)

    tutku ve kıskanmanın bir romanı bu. baya bildiğin roman.
    öte yandan, mutlak bir kendini sorgulayış yazısı olduğuna inanıyorum. hayır, yazarı kast etmiyorum. karakteri diyorum.
    hafif bir hannibal kokusu almadım değil, minnacık bir esin kaynağı; en azından ben okurken esinlendim.
    ----------------

    (bkz: kalbimin odalarında yalnızlıkla tango yapmak/#15082988)

    diyaloglar üzerine(aslında monolog) kurulmuş güzel bir öykü.
    soyut kavramların konuşturulması, ilgimi çekti.
    oldukça kısa ve bir o kadar tadı damakta bırakmış.
    direkt konuya girip, meramını anlatıp gitmiş yazar.
    gereksiz değil de doyurucu ayrıntılar olması, yazıyı bir kademe daha atlatırdı.
    gideyim, sürem doldu. *
    ----------------

    (bkz: okyanus mavi/#15106924)

    çok keskin çizgileri var. çarptığınız anda, parçalanabiliyorsunuz.
    bir anda sizi şaşırtan bir nokta geliyor, o ana kadar verilen bilgilerin bıçak kesiği yemesi bozguna uğratıyor.
    öykü içinde manzum kısımlar, yazıyı rahatlatmış. onlarsız daralacakmış hissi var.
    bu yazı, kendisiyle ilgili bir yazı daha yazılır ve karanlık noktalar açığa çıkarılırsa anlam kazanır. bunu okuyucuya bırakmak ta bir seçenek tabii. bu durumda, okuyucuya iş düşüyor. biraz çaba, ey okuyucu!
    oldu bittiye gelmiş bir olay var hissi, durmadan akılda. fena mı? bilemiyorum.
    ----------------

    (bkz: düş oda bir salon/#15092356)

    çok kısa ve yine bir o kadar da tadı damakta bırakıyor. bu sayının lezzeti burada sanırım.
    karakterlere derinlik kazandırılması halinde daha üst kademede bir öykü görebilirdik.
    yazıdan kopmayı engelleyen yapısı yazıyı kotarmış.
    olayın içine girmek kolaylaştırılmış.
    ----------------

    (bkz: yalanlardan doğan güzel gerçekler/#15107496)

    öykünün başında verilen bilgi olmasa daha çekici gelebilecek bir yazı. henüz okumayanlara tavsiyem, yazının başını okumayın. direkt oğluma mektup diye başlayan paragraftan okumaya başlayın. en son dönüp okursanız muhtemelen çok daha beğeninizi kazanan bir öykü olacaktır.
    mektup ta olsa paragrafsız uzun bir yolculuk, yorucu olmuş. okuyucunun ara ara istirahatini sağlamak için ve anlatımda boğulmaması için bu gerekli.
    bunları yok sayıp, uzun ve önemli bir vakit ayırırsanız; hayal edip, öyle okursanız doyurucu olabilir.
    -----------------

    (bkz: bir otel odasında bıraktım sensizliği/#15097656)

    gerçekliği ön planda, sonunu merak ettiren bir öykü.
    kopyala-yapıştır izi gibi "&8230#" bir şey, gözü sürekli rahatsız etse de bunu değerlendirme dışı bırakmak lazım.
    anlamak için birden fazla kez okunmayı gerektiriyor. ben anladım, deseniz eksik bırakır ve hakkında konuşurken eksik kalırsınız.
    tutkuyu, bir öyküde işlerken; yerleştirirken, gerçekten yaşıyor ve yaşatıyor insan. bu öykünün artısı en çok burada.
    -----------------

    (bkz: kırık toprak kokusu/#15041591)

    bir bağlılığın, bağımlılığın tiradı.
    içindeki boşlukları dilediğiniz gibi doldurabilirsiniz. sonunu yazmakta da özgürsünüz. sınırlandığınız tek şey, yazarın düşü; onun içindesiniz, kıpırdayamazsınız.
    önemli bölümü belirsiz ve hayal meyal hatırlanan bir rüyayı anlatmak gibi geliyor insana.
    -----------------

    (bkz: sarhoşlar yalnızlar ve duvarlar/#15098703)

    kalan yazılarda bir mucize olmazsa, sanırım bu sayıdaki favori öyküm bu.
    ilk anda bir testere etkisi, esinlenmişliği hissettirse de olay başka.
    grup psikolojisini ve insanların çoğunluk oluşturduğunda nasıl yargılara sahip olduklarını güzel yansıtmış yazar.
    sıkılmaya engelleyen bir, merak unsuru var. yazı belki, bu sayının en uzun yazısı. yine de kendini okutuyor bu sayede.
    uzayıp bir roman halini alabilecek yapıda. ki "uzun öykü" desek, daha doğru bir tanımı olur.
    -----------------

    (bkz: yıldızlar da çığlık atar/#15113368)

    argo kullanımı, dozajı zorlasa da konunun ve gerçekliğin çok dışına çıkmadığından kurtarıyor.
    anlatılan olaya hakim bir dille sürüyor sonuna dek. sonu da... tamam söylemiyorum.
    öykü kalıbına uyan, anlattığı şey için; ne kısa-ne uzun, yerinde bir yazı.
    sosyal statü etiketleri içinde çaresiz bırakılanların intikamını alan, kafada soru işareti bırakmadan bitiren bir yazı.
    ------------------

    (bkz: hastane kalabalığı/#15012762)

    kısa bir gözlemin, dikkatli gözle anlatımının görüldüğü bir öykü.
    sosyal olguların içinde, sağlık ve hastahane(hastane) anılarının önemli yeri vardır.
    bunu yakalamak güzel, yalnız; tek pencereli bir kesitin ele alınması basit kalmasına sebep olmuş öykünün.
    basit ve yormayan olarak ta değerlendirilebilir.
    ------------------

    (bkz: gayya dan gelen/#15108400)

    uzun uzadıya işlenmiş, şive ve yöre ağzını iyi katık etmiş bir yeraltı öyküsü.
    öyküyü "gerçekleyen" askerlik anısı tadı, baharatı fazla ve "meraklısına" bir öykü.
    sarhoşlar yalnızlar ve duvarlar ve geçmişten gelen den sonra sayının en uzun yazısı.
    -------------------

    (bkz: geçmişten gelen/#15112806)

    yaklaşık üç saattir baştan sonra öyküleri okuyorum ve en uzun yazı gayet doyurucu bir metin olarak çıktı karşıma.
    konu klasik olsa da anlatım başarılı olunca kotarıyor öyküyü.
    kısa film senaryosu olabilecek nitelikte, hatta hayalinizde böyle bir film çekmeniz olası.
    bu yazı için; teknik olarak, eleştirebilecek düzeyde olmadığımdan yazacaklarım bu kadar.
    derginin kalitesini şüphesiz en çok artıran yazılardan biri olmuş.
    --------------------

    (bkz: oda ve çocuk/#15083771)

    şaşırmanızı sağlayan bir yapı var.
    karakterin üstüne biraz küçük gelen elbise gibi, diyalogları ve yaptıkları.
    inandırıcılığı veya temeli çok ta sağlam gelmiyor. gerçek bir olaydan alıntı vesair diye demiyorum, sadece inanmayı güçleştiren karakterler var. belki bu öykünün güzelliği de buradadır, bilemiyorum(öznel olarak biliyorum da).
    olay örgüsünde, yer ve diyaloglar klasikleşiyor.
    sonundaki vuruculuk, tüm bunları ortalamanın üzerine çıkarabiliyor.
    --------------------

    kendi yazım* için sadece kısa bir not: "öyküyü yollamaya son saatlerde karar verip 23:59.17 gibi bir anda yolladığımdan, bir takım imla hataları mevcut. okuyanlara teşekkürler".

    emek veren, öykülerini okuduğumuz her yazara teşekkür ederim. olumsuz eleştiri veya eksiklerin eleştirisini göremeyebilirsiniz, bu teknik olarak öykü değerlendirmesinden az anladığım anlamında da değerlendirilebilir. haddi aşan ifadeler varsa affola.

    dergi için öykü seçen yazarlara özel teşekkür: biradetbeyfendi, efervesantadem, esesdopiyespiyes, experimental, ischam, mbaran.
    13 ...
  2. 21.
  3. güzel dergimizin, yeni kalemlerle kuvvetlendiği -ve şenlendiği- beşinci sayısı. yeni yazarlarımıza buradan hoş geldiniz demek istiyorum.

    dergiye yazan, yazı yollayıp da yayınlanmayan, okuyan, hazırlayan hatta bu başlığa girip ıyyy iğrenç diyenlere dahi teşekkür ediyorum... hepimizin ellerine sağlık olmuş bu sayı...

    naçizane görüşlerim aşağıdadır her zamanki gibi...

    bu aşkın hırsızı sensin @571 1071 1453 1881 1905 1923

    yalın bir anlatım yapılmış hikayede. Yaşanan olay biraz daha gerilimli anlatılabilirdi sanki…
    diyalogların üst üste bindirilmesi haricinde okuma keyfini bozan hiçbir şey yok, gayet akıcı ve okumaya değer bir yazı… yazarın ellerine sağlık…
    --

    misafir ve yolcu @avea11

    konu olarak gerçekten enteresan bir hikaye. Mekan geçişleri hikayenin temposunun düşmesini engellemiş. Kafa sesiyle başlayan öykünün öyle devam edeceğini zannettim ama öyle değil, yanıltmasın. En nihayetinde okunması gereken yazılardan. ilgi çekici. Yazarın ellerine sağlık.
    --

    gözleri karanlık adam @biradetbeyfendi

    kaliteli cümleler ve yine kaliteli betimlemeler eşliğinde sizi bambaşka bir odaya sürükleyecek –güzel- bir hikaye. Fazla söze gerek yok gerçekten. Yazarın ellerine sağlık.
    --

    katlime bir bahaneydi sevgin @experimental

    ilk başta bir “n’oluyo?” diyorsunuz ama sonunda anlıyorsunuz. Saçma bir değerlendirme evet. Aslında biraz içsel bir hesaplaşma gibi gözüküyor baştan –hikaye. Ancak sonunda sizi ters köşeye yatırabiliyor. Keyifli bir hikaye demek isterdim ama konusu buna izin vermiyor. Sosyal bir yaraya farklı bir bakış açısı... yazarın ellerine sağlık.
    --

    kalbimin odalarında yalnızlıkla tango yapmak @f628

    yazarın kendisini ana karakter olarak kullanması değişik olmuş. Ancak naçizane tavsiyem yıldızlı bakınız olarak girdiği cümleleri ara cümle olarak kullanması yönünde. Okunabilirliği arttırmak adına… diyaloglar güzel ve sonunda yine beklenmedik yerden vuran bir yazı… yazarın ellerine sağlık…
    --

    okyanus mavi @forrest

    ilginç bir hikaye daha. Anlatım akıcı, cümleler sağlam. Sadece konu biraz klişe. Ama yazar altından kalkmayı başarmış. Kendisine burada “run!” demek istiyorum. Bu günkü hava durumuna çok uygun bir yazı olmuş. Bu yüzden Okurken gerçekten keyif aldım… yazarın ellerine sağlık…
    --

    düş oda bir salon @hanna

    kısa ama öz bir hikaye. Öz çünkü; bizi anlatıyor. Türk filmlerinden kısa bir kesit gibi. Aslında bu hikaye de klişe. Ama gerçeklik payı ve yine yazarın işleyişi, hikayenin sıcacık olmasını sağlamış. Yazarın ellerine sağlık.
    --

    yalanlardan doğan güzel gerçekler @inanna salome

    değişik bir yazı olmuş. iki adet mektupla hikayeye şekil verilmiş. Sanki kısaca olaylardan bahseden bir girişi olsa daha iyi olurmuş. Yine de güzel bir hikaye. Yazarın ellerine sağlık.
    --

    bir otel odasında bıraktım sensizliği @kaideyi taciz eden istisna

    bu sayıda okuduğum en güzel diyaloglara sahip hikaye bu. Hikayeden çok, bir tiyatro metni gibi. Yazarın emeğine sağlık. Başarılı bir hikaye olmuş…
    --

    kırık toprak kokusu @little finger

    kısa kurulmuş cümleler okuyucuyu sıkmıyor. Yalın, şık bir hikaye. Yazarın yılmadan devam etmesi dileklerimle. Yazarın ellerine sağlık.
    --

    sarhoşlar yalnızlar ve duvarlar @mbaran

    12 angry men kokusu aldım bu hikayede * . karakterlerin isimlerini sıfat olarak kullanmak çok eğlenceli.(yok, sıfatlarını isim olarak kullanmak… yada her neyse…) Ben de çok severim bunu yapmayı. Gerçekten keyifli bir hikaye. Atmosfer, konu vs. sağlam… yazarın ellerine sağlık…
    --

    yıldızlar da çığlık atar @mo ni fe

    bizi anlatan bir hikaye daha. Argo kullanımı olsun, mekan tasvirleri ve çizdiği atmosfer olsun, kaliteli bir hikaye olmuş. Yazarın emeğine, ellerine sağlık.
    --

    hastane kalabalığı @nickingham

    tam olarak başlığının karşılığı bir yazı. Okurken arada tebessüm ettiriyor. Uzun paragrafları korkutmasın. Gayet akıcı ve anlaşılır. Hepimizin başından geçen bir olayı hikayeleştirmiş yazar arkadaşımız. Yazarın ellerine sağlık…
    --

    gayya dan gelen @saipsiz

    bir x files havası… neden yaptın bunu bize diye sormak istiyorum yazara… gerilim iyi yakalanmış. Paragrafların uzun olması gözünüzü korkutmasın. Çok çok ilginç bir konu… yazarın ellerine sağlık…
    --

    kısa metrajlı ölüm @seyyar motto

    farklı bir konu. Güzel bir kurgu. Yazarında dediği gibi “film gibi” olmuş. Atmosfer harika yakalanmış. Yazarın ellerine sağlık.
    --

    geçmişten gelen @siyahgiyenadam
    bir ilki yapıp, kendi hikayeme öz eleştiri yapmak istiyorum.
    Öncelikle bu hikaye yaklaşık on beş sayfa sürdü. Aslında konu itibarı ile yirmi sayfadan fazla tutması gerekir ancak ben okunması sıkıcı olmasın diye kısıtladım biraz. Bundan dolayı geçişler ani oldu. Hikaye askıda kalmadı ama ani geçişler okuyucunun keyfini kaçırabilir. ikinci olarak Türkçe haricinde üç dil kullandım. Bu aslında deneme amaçlıydı. Çevirilerini parantez içinde yazmak zorunda kaldım. Bu da okunuşu bozabilir. Arapça cümleleri Latin alfabesiyle yazmak da biraz emanet durdu sanırım. Hikayenin geçtiği mekanlarda tasvirleri biraz daha fazla tutabilirdim. Bunun olmaması olayların sahnesini biraz boş bırakmış. Ama kısa yazma çabasından oldu.
    Son olarak; söykü dergisi’nin yayınlanmış 5 sayısının 4’üne hikaye verdim. Hepsi birbirinden farklı tarzlardaydı. Bir sonraki de bambaşka bir tarz olacak. Eksiğiyle fazlasıyla; denemeye devam ediyoruz…
    --

    oda ve çocuk @van golu cannavaro
    bu sayıda yazılmış bir ‘ters köşe öyküsü’ daha. Olayların akışı ve kurgusu gayet güzel. Sıkılmadan okuyabileceğiniz başarılı bir öykü daha… yazar arkadaşımız konusunu çok güzel kullanmış. yazarın ellerine sağlık…

    edit: bi'şeyler ekledim...
    9 ...
  4. 48.
  5. bir otel odasında bıraktım sensizliği;

    soluksuz okunabilecek kol kadar yazılardan biri daha. 2 evli çiftin birbirini aldatması anlatılıyor. kurgu muazzam. betimlemeler, cümleler, her biri itinayla seçilmiş. büyük emek var.

    yalnız yazarımız sevişmelere pek önem vermemiş. mesala leyla'yı otel odasına götürdüğü zaman hemen sırtını soğuk duvara yapıştırıp cebinden mandal falan çıkarabilirdi. meme uçlarını mandallayıp iki eliyle yatağa itekleyebilirdi. sonuçta pişti oynamak için kimse otel odası kiralamaz. insan götüne cimdik atardı yine bişeyler yapardı yani. sarılıp uyuması çok saçma.

    ve hikayenin finali ; ( leyla'nın kocasının otel'e gelip bastığı sahne, onları yatak da yakaladığı sahne )

    --spoiler--
    leylanın kocası kapıyı kırıp içeri girdi

    tek bir cümle kurdu, sorulması gereken tek bir soru ?

    " her şeyi yakıp, yıkmana değecek mi ? "

    leyla hiç düşünmeden cevap verdi.

    " ölmeye bile değer "
    --spoiler--

    bu böyle olmalıyıdı. yani leyla '' ölmeye bile değer '' cevabı vermemeliydi.

    hikayeye farklı bir boyut kazandırmak, okurların yüzünde az da olsa tebessüm oluşturmak, aynı zaman da söykü ye renk katmak için leyla şunu diyebilirdi mesela;

    tek bir cümle kurdu, sorulması gereken tek bir soru ?

    " her şeyi yakıp, yıkmana değecek mi ? "

    leyla hiç düşünmeden cevap verdi.

    '' ne sandın yarram ''

    işte bu şekil de final olmalıydı. yine de yazarı tebrik etmek gerek. güzel hikaye.
    9 ...
  6. 24.
  7. - gözleri karanlık adam;

    yıllar önce, moldovalı bir beton mikseri şoförü sıkı bir ders vermişti bana; hayata dair. o'nu normal mesaisinden fazla çalışmaya ikna etmeye çalışırken;

    " bak dostum! ben, geceleri gerçek hayatımı yaşayabilmek için gündüz çalışıyorum. senin vereceğin paradan daha çok, ailemle birlikte olmaya ihtiyacım var benim. çocuklarımınsa, babalarıyla oynamaya ihtiyaçları var. "

    - ne diyeceksin! insana bir anda, 'ulan! ben ne bok yemeye buradayım? çocuklarım babasız büyürlerken memlekette' dedirtecek kadar anlamlı ve etkili sözlerdi bunlar.

    yazar,

    bir insan için, adeta tanrısı olduğu bir hayal dünyasının mı yoksa, o dünyada var olmaya devam edebilmek için gerekli aktivitelerin gerçekleştirildiği günlük yaşamın mı daha değerli olduğuna yönelik sorgulamalar yapmaya zorluyor bizleri. ayrıntılara önem veren, o bilindik, detaycı ve etkileyici anlatımıyla.

    - ne kadar mı detaycı?

    " masanın üzerinde içilmek için geç kalındım bakışıyla sırt üstü yatan sigara paketinden iki parmağını içine daldırıp paketi tutmadan sigarayı çekip aldı. "

    - işte! bu kadar. yaşanmış ya da yaşanmakta olan o an, artık tüm çıplaklığı ile gözlerimizin önündedir. tasvirin gücü buradan gelir zaten. o olmaksızın; kahramanları tanıyamazsınız, kafanızda şekillenmezler, adeta bir rüyanın sisli perdesinde kalır-gider gözleriniz.

    - ne kadar mı etkileyici?

    "(...)

    hatrının çalar saati zırlamaya başlıyor
    burada öpüştünüz, hatırladın mı diyor
    istikamet yine ev
    o tanrılığının bir boka yaramadığı ev "

    - işte! bu kadar.

    sonra,

    o son cümlede verilen, kahramanın garip yaşam algılamasına ve merkezinde bulunduğu oluşumlara neden gösterilebilecek yegane şey. ne kadar da akıllıca konuşlandırılmış oraya;

    ilk beş round boyunca rakibini yoran orantısız güç sahibi bir boksörün, altıncı round'un hemen başında, tek yumrukla rakibini yere sermesi gibi biti-veriyor hikaye. tadını beynimizin kıvrımlarında bırakarak.

    - yazarın aklına, yüreğine ve ellerine sağlık.

    hem yapısal ve hem de tematik kurgusu, hikayeye çekicilik katan hinlikleri, anlatım dili ve yazım kurallarına bağlılığı ile okunası ve örnek alınası bir hikaye olmuş gerçekten.
    7 ...
  8. 7.
  9. her geçen sayıda bir kademe daha ilerleyen, ilerlemek zorunda olan *, okudukça ve yazdıkça hem kendine, hem de sözlüğüne (kendi sözlüğüne sevgili sözlükdaşım, yabancıya gitmiyor yazdıkların*) bir şeyler katabildiğin harikulade oluşum "söykü" nün 5.sayısının konusu : "oda"

    hani şu, aklına binbir türlü olayı, insanı, zibilyon tane teraneyi getiren üç harfli sözcük.

    her canın sıkıldığında, her dertlendiğinde, ya da mutluyken ne bileyim; eline kağıt kalem alıp bir şeyler karaladığını, bir başlığın altına satırlarca entry girdiğini biliyorum. nereden mi biliyorum? çünkü sen de bir uludağ sözlük yazarısın. *

    kolları sıvayıp, biricik sözlüğünün o çiçeği burnunda, kıymetli dergisi söykü için sen de bir şeyler yapabilirsin arkadaşım. öyleyse, 5. sayı için senden de öykü bekliyoruz.
    7 ...
  10. 22.
  11. - misafir ve yolcu;

    - hikayeye doğrudan bir dalış ve ardından kısa paragraflarda geçmişe dair bilgilendirmeler.

    okuyucuyu, sıkmadan-bunaltmadan. üstelik, ruhsal bunalım yaşayan bir insanın içsesleri ile olan anlamlı-anlamsız ama karmaşık diyaloglarının bulunduğu bir hikayede çok da akıllıca bir girişim.

    - içses... fark ettiniz mi, son zamanlarda ne çok kullanır olduk bu sözcüğü?

    hikayenin içinde de çok net anlatılmaya çalışıldığı gibi insanların kendi-kendileriyle konuşmaları ve tartışmalarına 'delilik belirtisi' olarak bakılırdı eskiden. oysa, herkes kendi içsesiyle, için-için konuşmaya devam ederdi.

    - hakikaten, ne komik olurdu böyle birini izlemek.

    mesela ben, bir insan kaşının, evet, hayır, olabilir, zor, çok güzel, kötü ve daha nice anlamlar ifade edebildiğini; çocukluğumda, annemi, çoğunlukla kazak örerken izlediğimde öğrendim. içsesleri ile neler konuşuyorsa, dışa-vurumu anında yüzünde. kaşlar, gözler, dudaklar ve hatta yüz derisi; bir sinema perdesi hatta, tiyatro sahnesi gibi o kadar açık ve net ifadeler. kendisini yalnız hissettiği zamanlar konuştuğunu bile yakalamışlığım vardır. tabii, ardından beni fark edince klasik boğaz temizleme numaraları filan.

    - tabular yıkılıyor, ne güzel!

    bir zamanlar deli damgası yemekten korkan bizler, aslında herkesin bildiği ve hemen her gün kendi-kendine tekrarladığı bu diyalogları, şimdilerde rahatlıkla dile getiriyor, buna bir isim koymanın gereğini hissediyor ve 'içses' diyoruz.

    - tutar mı? tuttu bile...

    yazarlar, beni bu sayıda çokca şaşırtacaklar anlaşılan. hırpani yazarlarda bile bir derlenme, bir toparlanma, bir güzelleşme-titizlenme çabası, aman-aman! şeytan kulağına kurşun.

    çok güzel bir tema yakalanmış ilkin. ilginç ve bir o kadar da etkileyici kullanılmış üstelik. ruhsal bunalım halindeki bir insanı; onun söylemleri ile yansıtmak, çelişkilerini ortaya koymak ve eğreti duran, kılıksız bir anlatıma girmeden onu okuyucuya sunabilmek zor değil, çok zor bir iştir. bazı paragraflar, biraz fazla uzatılmamış mı? evet! bu kusur kadı kızında da görülür.

    hikaye, bir ileri bir geri gidiyor olsa da bölümler arasındaki bağlantılar iyi kurulmuş. okuyucunun ihtiyaç duyduğu bilgiler tam da kafa yormaya başlayacağı sırada geliyor.

    bu oldukça önemli bir detaydır zira, okuyucu tembellikten hoşlanır. ister ki istediği şeyler kendisine hap gibi sunulsun. oysa, çoğunun söylemlerine baksanız; 'köstebek romanları'ndan başka bir şey okumadığını zannedersiniz. hani, onlar zeka gerektiriyor ya! o bakımdan.

    - yazar, gereken özeni gösterdiğinde neler yapabileceğini kanıtlamış. bizler de bunu istiyoruz zaten.

    burası, uludağ sözlüğün o yaşamı ti'ye sayfalarından daha farklı olsun, yazarlar işi ciddiye aldıkları vakit neler ortaya koyabileceklerini göstersinler, onları, bir de bu yüzleri ile tanıtalım istiyoruz.

    - bu isteğimiz gerçekleştiği zaman da mutlu oluyoruz. babaları, uçan-balon almış çocuklar gibi...
    7 ...
  12. 26.
  13. okuduğum ilk dört hikaye ile edindiğim izlenim şudur;

    pes! doğrusu... ne oluyoruz arkadaşlar? böyle hep birden; yememiş-içmemiş-uyumamış, onbeş gün boyunca adeta hikaye yazmak için kendinizi paralamışsınız izlenimi veren hikayeler. hayır! böyle giderse aç kalacağız yeminlen. yaptıklarımız eleştiri değil yuvarlak masa sohbetine döndü.
    6 ...
  14. 20.
  15. - bu aşkın hırsızı sensin ;

    " piramite geri dönersek... "

    keşke dönmeseydik. evet! keşke... çünkü okuyucu o sıkıcı tanım bölümünden tam da çıkıyorum diye düşünmeye başlamışken tekrar geriye döndürmek ve bilgi mahiyetinde ona bir şeyler daha vermeye çalışmak okuyucuyu geriyor.

    üstat sait faik'in bu hususta güzel bir sözü vardır;

    " - okuyucu, hikayeyi, genel kültürünü değil hayal dünyasını geliştirmek için okur. "

    buna mukabil, hikayelerin bir de girizgah bölümü olmalı elbet ancak, mümkün mertebe kısa tutulması okuyucuyu sıkmamak adına önemli bir detay.

    bir diğer husus, tarafların karşılıklı duygularını başarıyla anlatan, hoş ve içten konuşmaların geçtiği diyalog bölümünde;

    " - olsun. köpek gibi takip edeceğim seni. nereye gidersen git ben de arkandan geleceğim. "

    söyleminde kullanılan 'köpek gibi' benzetmesi, o diyaloğun genel seviyesine hiç de yakışmayan, yakışık almayan bir ifade olmuş kanımca.

    hikayelerde, argo ve küfür kullanmak önemli bir sanattır. bu bağlamda, zamanında atılamamış ve gediğine oturtulamamış taş yazarın başını yarabilir.

    hikayenin yapısal kurgusu çok sağlam. bu açık-seçik görülüyor. giriş-gelişme-sonuç bölümleri birbirlerinden ayrılmış, uzun paragraflar yerine bölüntülü paragraflar seçilerek okuyucu psikolojik olarak rahatlatılmış. diyaloglar; diyalog formatında verilerek, rahat okunur ve kolay anlaşılır bir hale getirilmiş.

    dahası, dil iyi kullanılmış. birbirinin tekrarı kelimeler yok. okuma akışını kesici ya da yavaşlatıcı karmaşık cümleler görülmüyor. rahat okunabilen, çok düşündürmeyen, bir çırpıda okunup bitirilecek güzel bir hikaye olmuş.

    doğrusu, yazarın önceki hikayelerinden birini okumak, bu hususlarda katettiği yolu görmek açısından önemli fikirler veriyor ve bizleri de sevindiriyor elbet!

    - güzel, çok güzel bu gelişmeleri görmek.
    7 ...
  16. 28.
  17. (bkz: düş oda bir salon)

    --spoiler--
    bu öyküyü dergide yayımlanmadan önce de, yanlış hatırlamıyorsam entry olarak girildiği gün okumuştum. anlatım oldukça iyi, edebi sanatlar yerinde ve dozajında kullanılmış fakat beni asıl etkileyen, hikayenin ismi oldu. bilmiyorum bir tek bende mi aynı etkiyi bıraktı ama çok hoşuma gitti adı.
    --spoiler--
    6 ...
  18. 55.
  19. -hastane kalabalığı;

    kimi zaman, bildiğimiz şeylerin bizlere anlatılması, bilmediklerimizden daha büyük zevk verir. kendimizi, yakın hissettiğimiz kahramanın yerine koyar ve bir anda, okuduğumuz hikayenin kahramanı olu-veririz.

    trt'de bir zamanlar yayınlanan yedi numara adında bir dizi vardı. bilmem hatırlar mısınız? hani üniversitede okuyan kızlı-erkekli bir gurup gencin evlerinde kaldıkları, çocuğu olmayan bir karı-koca ile olan serüvenlerini anlatan tv dizisi. yanlış hatırlamıyorsam, trt'nin ana haber bülteni'nden sonra reyting alan tek programıydı.

    yıllarca süren; kimilerimizin sinirlendiği ve 'insanımızın komedi anlayışı' olarak yerdiği çiçek taksi, akasya durağı gibi dizilerdeki, kemal sunal filmleri'nin halen büyük seyirci kitlesine sahip olmasındaki temel neden de bu değil mi zaten? adeta onları, yaşadığımız mahallenin hatta evimizin birer ferdi olarak kabul etmemiz değil mi?

    hastane kalabalığı, çok başarılı bir durum hikayesi olmuş. tam anlamıyla aziz nesin hikayeleri tadında.

    yer seçimi; tam isabet. bu ülkede, eylemlerden karakter tahlili için bir hastane polikliniğinin önünden daha güzel bir mekan seçilemezdi doğrusu.

    hiçbir sanatsal katkıya gerek yok! insanları olduğu gibi anlatsan da bir mizah eseri kendiliğinden çıkıyor ortaya. yer yer çekici, komik ve kimi zaman da hafiften kara mizaha kaçar cinsten. yazar da sade bir dil kullanımı ile bunu tüm çıplaklığı ile ortaya koymuş zaten.

    hikayenin, hastaneye her ne sebeple gelmiş olursa-olsun, sonuçta hasta olan bir türk erkeğinin, güzel bir kadın bacağını, hatta çirkin bile olabilir, asla görmezlikten gelemeyeceğini vurgulaması örneğin. göz-göze gelmekten utanmasına rağmen eskilerin deyimi ile gayri ihtiyari bundan vazgeçmemesi. dahası, nasıl olsa gidiyor, son bir kez alıcı gözle bakayım diye düşünmesi,

    - ne kadar bildik ve ne kadar bizden.

    hiç abartısız;

    "(...)
    - seninde mi şiş? ay valla benim de.. 2 ay oldu inmedi meret.
    - eniştemde vardı benim böyle bir şiş. sonradan tümör çıkmasın mı?
    - ay allah korusun oğlum ne diyon sen öyle?
    - kişniş otu iyi gelir diyorlar ya deneyen var mı acep yavrum?
    - seni kandırmışlar teyze ineklere veriyoz onu biz, mideleri bozulduğunda.
    - kişniş bağırsakları kurutur yeğenim vermeyin yazıktır hayvanlara.
    - hayvan be ya noolcak?.."

    olduğu gibi;

    "(...)
    - bayanmış doktor hadi gene şanslıyız..
    - genç doktorlar da iyi olmaz ya hadi bakalım..
    - hıyar bile 3 ayda yetişmiyor be ya..
    - çok da genç değil canım tecrübesi var.. üçüncü gelişim benim..
    - verdiği ilaçlar çok iyi geliyormuş..
    - hem erkek doktorlar çok kötü davranıyor zaten.
    - geçen bi kovmadığı kaldı beni odadan. erkek değilmi nolucak.
    - bayan iyidir bayan.
    - her bi tarafımıza bakar*..."

    ben çok tat aldım bu hikayeden. kurgu güzel, tema güzel, karakterler güzel. ee! anlatım da güzel olunca tadından yenmiyor haliyle.

    mamafih, bir noktayı belirtmeden geçemeyeceğim. sözcükler yerel bir özellik taşımıyor ise diğer bir deyimle, söyleniş biçiminin öznelliği hikayeye artı bir takım şeyler katmayacaksa o vakit, yazımı kurallı yapmakta her zaman fayda vardır.

    şöyle bir örnek verelim;

    "...sooma gareee! öskürü-öskürü bitmedi. soonuda, hurama hööle bi ağrı girdi. kıpırdeyemeyyon. baktın ki olcek değil tokturu geedin ben hindi..."

    bir de yukarıdaki diyalog örneklerine bakalım;

    "...hayvan be ya noolcak?.."
    "...geçen bi kovmadığı kaldı beni odadan. erkek değilmi nolucak..."

    hiç olmazsa iki n'olacak aynı olsaydı ya da şöyle olsaydı keşke;

    "...hayvan be ya! n'olacak..."
    "...geçenlerde, bir kovmadığı kaldı beni odadan. erkek değil mi? n'olacak..."
    6 ...
© 2025 uludağ sözlük