+ olm pulp fiction insanmış.
- olm ben ona insan olmazsın demedim, sincap olmazsın dedim.
+ hacı skicem ama senin espri anlayışını.
- hehehe. hadi bakalım hadi. eğlenin. gençlik işte.
+ biliyor musun pipican neyi farkettim?
- neyi neyi?
+ sözlükçüler aslında insanmış yaaaa!!!
- atma kızım din kardeşiyiz, eüheüheühe.
+ inanmıyosun di mi, bütün başlıkları ve entryleri aslında senin benim gibi insanlar yazıyomuş.
- mümkün değil, bu başlık ve entryler insan ürünü olamaz, aslında biz de insan değiliz, kimse insan değil...
+ ya ne diyosun yaaaa?
- cızzzt... bızzzt... cozzzzt...
+ pipican ?!?!?!
yazarların sözlükte sadece isim olarak var olduğu düşünülürse ve o kadar insanın bir an için gerçek bireyler olarak algılanması normaldir.
gerçek kişi gerçek kişi gerçek kişi... hep düşünülmüştür aslında yalan kişi varmıdır. sonradan anlaşılmıştır tüzel kişi ile karşılaştırıldığında anlamlıdır.
sozluk bunyesinden cikip karsimizdaki tablonun asil kaynaginin entryleri yazan kisiler oldugunun ayirdina varilmasi. burada dalga gecildigi kadar komik olmayabilir. zaten kastedilen de bu, empati eksikligimiz.
son cinayetimin üzerinden üç gün geçmişti. Hala uyku uyuyamıyordum. Fakat beni uyutmayan işlediğim cinayetlerden dolayı duyduğum vicdan azabı değil, içimdeki durdurulamaz cinayet arzusuydu.
Yine her zaman yaptığım gibi sözlükleri tek tek açtım ve zirve programlarını takip etmeye başladım. Bir çok sözlükçüyü bir arada bulup alkollüyken kolayca yok edebiliyordum zirvelerde. Her sözlükte fason bir üyeliğim olduğu içinde çok kolay katılabiliyordum zirvelere. Bu cinayetlere üç ay önce stevemcqueen sayesinde başladım. Yazıları çok etkileyiciydi. Bu yazıları okuyanlar çok rahat inanabilirdi yazdıklarına. Fakat sadece benim farkında olduğum bir olgu vardı. Sözlükçüler toplumumuzun içini kemiren birer kemirgendi. Yok edilmeleri gerekiyordu. Yok edilmemeleri halinde insanlık büyük bir tehlike altına girecekti. Birileri bir şeyler yapmalıydı. Bu düşüncüler her geçen gün beni daha bir yiyip bitiriyordu. Bir gün karar verdim. Bir şeyler yapılacaksa bunu ben yapmalıyım. Sonra stevemcqueen e hayranı olduğumu, istanbul a gelince kendisiyle muhakkak tanışmak istediğimi söylediğim bir özel mesaj attım. Yarım ağız bir cevap geldi ama bu benim için yeterliydi. Sonra ilk otobüsle istanbul a gittim. Acaba Marmara denizinin dibindeki balıklar beğenmiş midir stevemcqueen in tadını? Hala denk geliyorum sözlükte neden yazmıyor, çok özledik onu yazılarına. Okudukça gülüyorum ve iç geçiriyorum.
'' Aptallar. Yakında sizde onun yanındaki yerinizi alacaksınız. ''
Sonunda tam bana uygun bir zirve buldum. Hemde iki gün sonra. Zirve başlığının altını şen şakrak yazılarımla doldurdum. Katılım listesine kendimi ekledim. iki gün içerisinde hazırlıklarımı bitirmeliydim.
........................
Zirve günü gelip çatmıştı. Sırt çantam öldürme amacını şerefiyle yerine getirebilecek aletlerle doluydu. Zirvenin yapılacağı bara gittim. zirve saatinden çok önce gitmiştim. Amacım ortalığı kolaçan etmek ve son hazırlıklarımı tamamlamaktı. Fakat bara girdiğim anda sözlükçüler için ayrılmış olan bölüm karşıma çıktı. Bomboştu. Rahatça yerleşebilir, hazırlıklarımı tamamlayabilirdim. Masalardan birine oturmak için yöneldim. Fakat başta fark etmediğim bir şeyi fark ettim. Bölümün köşesinde tek başına oturan biri vardı. Planlarım alt üst olmuştu. Hemen sıcakkanlı bir tavırla yanına gittim ve merhaba dedim. Aynı şekilde karşılık verdi. Yanına oturdum. Aslında kokusundan bile tiksiniyordum. Fakat belli etmemeliydim durumumu. Konuştum havanda sudan. O da aynı şekilde konuşuyordu benimle. Çok enteresan gelmişti bu durum bana aslında. Çünkü insan gibi davranışlar gösteriyordu. Arada gülüyordu. Espri dahi yapıyordu hatta.
Aman tanrım. Bu insandı. Benim gibi bir insandı. Gördüklerim bir yalandan ibaret olmalıydı. Kesinlikle kandırılıyor olmalıydım. Hatta beklide bu bir tuzaktı. Hemen kalkıl tuvalete gittim. elimi yüzümü yıkadım. Kendimi toparlamalıydım bir an önce. Düşmüş olduğum bu yanılgıdan kurtulmalıydım. O bir insan değildi. Bir canlıydı, ama insanlık düşmanı bir canlıydı. Yazdığı zehir dolu yazılarla körpecik beyinlerin kafasını yıkayan bir yaratıktı. Hatta beklide o yaratıkların içinde en tehlikeli olanı buydu. Çünkü insan görünümündeydi. kesinlikle Yok edilmeliydi. Hem de bir an önce.
Zirve saatine kadar dışarıda biraz dolaşmayı teklif ettim. Kabul etti. Deniz kenarına doğru yürüdük konuşa konuşa. Deniz çok dalgalıydı. Etrafımızdaysa kimsecikler yoktu. Bıçağımın keskinliğini deneme zamanı gelmişti...
acaba bununda tadını beğendi mi balıklar?
...................
bir hafta geçti ama hala uyuyamıyorum. ama bu seferki vicdan azabından. Ya düşüdüğüm gibi değilse, ya onlar da insansa??
... 'deniz ne kadar dalgalı değil mi' dedi. arkamda duruyor olması zaten yeterince tırsıtırken, bir de böyle üçüncü sınıf polisiye roman karakteri gibi konuşması büsbütün ürpertmişti beni. 'ehe ehe, dalgalı deniz; denizin dalgası' filan gibi skindirik esprilerle ortamı yumuşatmaya çalıştım. 'en çok da bu yönüne kıl oluyorum biliyor musun' dedi ve devam etti: 'işte bu geyikçi tavrına! her akşam sözlüğü açtığımda seni öldürmeyi planladım. sırf bu yüzden! bu keskin bursa bıçağımla o pis kafanı vücudundan ayıracağım günün hayaliyle yaşadım..'
daha da devam ediyordu fakat ben gerisini duyamadım. nitekim tövbe etmem, allah'tan af dilemem gerekiyordu. küçükken komşunun kümesinden çaldığım yumurtalarla başladığım tövbe sürecimin ortalarındaydım ki, 'sen beni dinlemiyon mu lan' diye bağırdı. bu durumda nasıl dinleyebilirim ki? hemen yalvarmaya başladım. bokunu yiyem abi dedim, taşşağını kemirem abi dedim. o anda bi duraksadı bu:
- ulan, insansın sen!
+ nasıl yani?
- basbaya insansın.. dudakların var köfte gibi.
niyeti iyice bozmuş şerefsiz. önce tecavüz edip sonra öldürecek! son bir cesaretle kaçmaya yeltendim, başaramadım...
zirve zamanı boş boş bakılır o yazarlara. nickler söylenir, bakılır tuhaf tuhaf. iyi bir yazar görüldüğünde bu dingil mi yazıyormuş onları diye şaşkınlıklar oluşur. *