sevmek zamanı

    105.
  1. https://galeri.uludagsozluk.com/r/1605841/+
    Fotoğrafı sevmek.
    Eski kadınların zarafetini nasıl saklayabilirdik, kim o elbiseler absürt şekildeyken modernitenin artacağını söyleyen moda ikonu?
    Zaman, zarafet adına dursa.

    Ben susuyorum film konuşsun diyeceğim, diyalogların azlığını belirtmek isterim.
    seyredalmak adına.
    40 ...
  2. 19.
  3. türk sinemasının bu güzide filmiyle ilgili yorumlarımıza geçmeden önce biraz üstte yer alan sayın walter klemmer a ait yazıyı mutlaka okumanızı salık verelim. böylelikle izlemediyseniz bile yeterli bilgiye sahip olabileceksiniz.
    sinemamızda çığır açan bir filmdir dersek abartmış olmayız. konudan ziyade anlatım biçiminin önemli olduğu ilk eserdir. metaforik ve imgeseldir ancak bir david lynch filmi kadar komplike de değildir. esasında konu gayet alışık olduğumuz, bizden bir öykü; postmodern leyla ile mecnun masalı desek çok da yanlış olmaz. aradaki fark sadece şuradadır; mecnun leyla' sız geçen çöl günlerinde onun hayaline aşık olmuş ve leyla yanına geldiğinde onu kovmaktan beter etmiştir. yani önce asıl sonra suret. oysa sevmek zamanı' nın esasoğlanı halil, meral' i görmeden kafadan resme aşık olmuş, o yüzden kızı terslemiştir. birinde esas oğlan hikayenin sonunda terslerken sevdiceğini, diğerinde olay terslenmeyle başlar. ama netice itibariyle başında yahut sonunda, leyla' nın da meral' in de kalbi kırılmıştır. buradan çıkarılacak sonuç; 'bütün erkekler öküz' dür. yalnız, o aşık olunan resim de ne resimmiş arkadaş? insanda kaçıp gitme isteği uyandırıyor daha ziyade. cadaloz gibi çıkmış güzel ablamız.

    halil demişken; müşfik kenter ustamızın neden o adeta bir marka olmuş, ismiyle müsemma sıcak ve sevecen sesi yerine bir dublaj sanatçısı tercih edilmiş anlamakta zorlanıyoruz. aslına bakacak olursak halil karakteri o güne kadar alışılagelmiş tipik yeşilçam jönlerinin aksine içekapanık, buruk ve melankolik biri olduğundan, kendisinin gerçek sesiyle mükemmel uyuşmaktadır. eğer sevgili erksan (yönetmenle samimiyim, ona sevgili metin vb derim havası) halil' i jön olarak görmüş ve bu sebepten, o her filmde duyduğumuz davudi sesi seçmişse bu kez ona sorulacak soru; 'neden örneğin bir kartal tibet, ediz hun değil de müşfik kenter' i oynattınız' olmalıdır kanımca. bununla birlikte r harflerini -bir beyazıt öztürk, bir aziz yıldırım misali- söyleyemeyen meral' e de takılmadık değil. eğer bu, karakteri naif gösterme adına yapılmış bilinçli bir seçim ise, halil için bu kadar kasmak niye?.. yoksa bunların sebebi bilinçaltına yerleşmiş, olası bir 'zengin kız - fakir erkek aşkında fakir olanı yüceltmeye çalışma' obsesyonu mu?

    halil ve meral; iki parça can. tüm zamansızlığı ve mekansızlığı içinde sevginin, bütün sınıfsal kaygılara boş vererek kırlarda umarsızca koşuşan yılkı atlar gibi aşklarını doyasıya yaşamaya karar veren dünyalar güzeli iki insan... halil bir deli oğlan, namuslu, aşkına sadık, yüreğine ve bileğine sağlam. yeter ki sevdiği yanında olsun, taş taşır yine bakar ona. şimdi ordan biri çıkıp da 'bu godoş resme aşık oldu. yarın öbür gün beşiktaş' taki barbaros heykeline de hallenir ehuehuehu' derse terbiyesizdir, sanat düşmanıdır hatta i. melih gökçek' dir. kardeşim film öyle izlenmez, ordaki duyguya bakacaksın. sen msn de skype da aşk yaşamıyo musun? yaşıyorsun di mi, o zaman halil abimin sevdası neden ters geliyo sana a denyo, a sığır? bütün filmi dikkatlice izledim, adamın tek falsosunu bulamadım. sütte hile var bunda yok. kız olacan, alıp evlenicen şerefsizim. bir de bizim ahmet emre diye bi arkadaş var, o da sağlam çocuktur.
    gelelim meral hanıma. o zamana kadar karşılaştığımız zengin kızlarına hiç benzemez bu abla; sevginin değerini bilir, saygılı, mazbut, hanım hanımcık bir insandır. ' tenhalara çekerim de ellerim' düşüncesinde olan gafillere pabuç bırakmaz. öyle midir gerçekten? bir detaya dikkatinizi çekmek isterim: filmin başları, henüz giriş paragrafındayız. meral, yatağına uzanmış, üzerinde seksi bir gecelik ve elinde bir kitapla düşünceli düşünceli bakmaktadır. büyük ihtimalle halil' i düşünüyordur. peki elindeki neşriyatın üzerinde yazanı gördünüz mü? SEViŞME YOLU... (bkz: ovid) şimdi bunu gören ve akabinde 'ehehe bu hatun mokar hastasıymış yav' diyen arkadaşa ne cevap verebiliriz ki? halil' i bıraktı meral' e sardı gudik...

    değişik bir kız babası ve üstelik zengin bir kız babasını da bu filmde görürüz ilk defa. genelde bu amcalar ' kızımın peşini bırakmak için ne kadar istersin' diye çek defterini çıkarırken, meral' in babası halil'i karşısına alıp ona öğütler vermiş, zengin kızı düşük hayat standartlarında yaşatmanın olası* sonuçlarını anlatmıştır. kalender adam vesselam... filmin en alışılagelmedik taraflarından biri de yardımcı roldeki, piçlik amiri arkadaş başar' ın kişiliğidir. şimdi bu gavat oğlu gavat diyesi terbiyesiz şerefsiz it; halil' i arkadaşlarına dövdürerek gerçek bir kötü adamın yapması gereken vazifelerden birini yerine getirmiştir. ancak biz ondan dayak sahnesinin akabinde 'debelenme sefil kadin, senin de hosuna gidezek' diyerek meral' e tecavüz etmesini beklerdik. o ise ne yaptı, kızı arabaya aldı evine götürmek için. sonra da ısrarlarına dayanamayarak dağın başında bıraktı. üşütmesin diye ayakkkabılarını vermesi de gösteriyor ki başar, romantik edebiyat dönemimizin etkisiyle sinemaya da yansımış olan tek taraflı, komple kötü bir arkadaş değil. iyisiyle kötüsüyle insan, tutkuları hayalleri var hepimiz gibi. o da bir can... bak acıdım lan şimdi adama, empati ne pis birşeymiş be arkadaş! zaten çocuk halil' in esamesi okunmazdan beri aşıktı meral' e. sonra gelsin elin badanacısı, alsın elinden gül gibi mitrayı. sen olsan kaldırabilir misin hafız?... en sonunda adam her delikanlının yapacağını yaptı (gerçi bayağı bi tereddüt etmedi değil hani, üçüncü seferde ancak ateşleyebildi tüfengi) ve namusunu kurtarmak adına hem nikahlısını hem de halil' i vurdu. bu sahne bize bir kez daha ispat etmiştir ki ; eğer bir filmin başında silah görünürse mutlaka kullanılır.

    filmin fikrimce en başarılı yanlarından biri de müzikleridir. dikkatli kulaklar,pinhani'nin beni al şarkısının nereden esinlenildiğini anlamakta güçlük çekmeyeceklerdir. uzun lafın kısası, izleyiniz izletiniz abicim. gayet başarılı...
    13 ...
  4. 14.
  5. --spoiler--
    - resminle benim aramdaki mesele seni ilgilendirmez, ben senin resmine aşığım.
    + iyi ama aşık olduğun resim benim resmim, işte ben buradayım söyleyeceklerini dinlemeye geldim
    - resmin, sen değilsin ki. resmin benim dünyama ait bir şey. ben seni değil, resmini tanıyorum. belki sen benim bütün güzel düşüncelerimi yıkarsın.
    + bu davranışların bir korkudan ileri geliyor.
    - evet, korkudan ileri geliyor. bu korku sevdiğim şeye ebediyen sahip olabilmek için çekilen bir korku. ben senin resmine değil de sana aşık olsa idim o zaman ne olacaktı? belki bir kere bile bakmayacaktın yüzüme, belki de alay edecektin sevgimle...
    halbuki resmin bana dostça bakıyor, iyilikle bakıyor ve ebediyen bakacak.
    + ben de sana bakmak istiyorum.
    - hayır, benimle resminin arasına girme, istemiyorum seni. ben senin yalnız resmine aşığım.
    --spoiler--

    dağlanmış ve daha da acımaktan korkan bir yüreği nasıl da güzel anlatıyor.

    1965 metin erksan filmi. müşfik kenter oynar.
    13 ...
  6. 106.
  7. Türk sinemasında o döneme kadar hiç işlenmeyen bir konuyu, sûrete aşık olma konusunu işleyen metin erksan filmi.

    1960'lı yılların istanbul'unu görmek bana her zaman mutluluk vermiştir. Fakat metin erksan'ın en büyük başarısı film siyah beyaz olmasına rağmen gün ışığını çok iyi kullanabilmesidir. Bir diğer başarısı da yağmur ve su temini bir "huzura erme" teması yönüyle çok başarılı kullanmasıdır.
    11 ...
  8. 5.
  9. 1965 yapımı türk filmi yönetmen metin erksan oyuncular müşfik kenter, sema özcan, süleyman tekcan, fadıl garan oynuyor.

    --spoiler--

    boyacı halil adada köşklerden birini boyarken duvarda asılı duran fotoğraftaki kadına aşık olur film bu ya kadın çıkagelir ve o da ona aşık olur; ancak genç halil kıza aşık değil onun fotoğrafına aşıktır..

    --spoiler--
    7 ...
  10. 6.
  11. gordugu bir resme aşık olan genç bir adamın öyküsünü anlatan efsanevi türk filmi. bir nevi sana değil resmine aşığım durumu yaşayan müşfik kenter filmin başında sonuna kadar sema özcan'ın büyük çerçevedeki fotoğrafını, oradan oraya gittiği her yere, usanmadan yılmadan taşıyor.
    6 ...
  12. 27.
  13. kendine sinemalarda yer bulamamış güzel bir türk filmi.

    1960'lı yıllarda çekilen filmin kadın kahramanı soruyor;

    - bu zamanda böyle aşk kaldı mı?
    6 ...
  14. 67.
  15. (#2301544)
    (#2551315)
    (#3183236)

    numaralı entrylerdeki güzeller güzeli yazıları mutlaka okumanızı önerdikten sonra kendi naçizane fikirlerime geçiyorum.

    öncelikle metin erksan kıymeti yeteri kadar bilinememiş , türk sinemasına küstürülmüşken hayata veda etmiş bir dahiydi. oysa ondan öğreneceğimiz, öğrenmemiz gereken çok şey vardı...

    yönetmen Susuz Yaz filmiyle Berlin'de Altın Ayı Ödülü'nü aldıktan sonra çektiği bu filmini seyirciye sunacak salon bulabilmek için, kapı kapı dağıtımcı gezdiği söylenir. Ne var ki; döneminin popüler Türk filmlerinden tamamen ayrılan, farklı bir gözle aşkı irdeleyen bu filmin değeri bilinememiş, hiçbir salonda yer bulamamış, bu yüzden sinemada gösterilmemiştir. Eski istanbul'un sonbahar günlerini görüp mest olarak izleyeceğiniz, her karesi ayrı bir değer olan bu filmin zamanında kenara atılıp, hor görülmüş olduğunu bilmek insanın içini acıtır.

    --spoiler--
    Filmimiz bir hayli ilginç başlar. istanbul adalar'da, denize sıfır güzel bir malikanenin dev pencerelerinin ardında iki adam birbirleriyle sohbet etmektedirler. ikisininde kederli ve yorgun oldukları çökmüş omuzlarından okunabilmektedir. seyirci daha ilk dakikadan sadece bir ''seyirci'' olacağını anlar film süresince. çünkü hikaye halil'in hikayesidir. aşkı da, acısı da ona aittir. biz sadece ortak olabiliriz belki. camı yıkayan yağmurun sesini dinlerken filmede giriş yapmış oluruz artık... (türk sinemasında yağmur, pencere ve duyulmayan diyalog üçlüsünü sanırım ilk defa bu filmde izleriz. film boyunca da yönetmen ıslak camları, olayın melankolisini ve muğlaklığını hissettirebilmek için çok sık kullanacaktır. bir zamanlar anadolu'da filminin giriş sahnesini çekerken acaba yönetmen nuri bilge ceylan bu girişten etkilenmiş midir diye sormadan edemedim kendime.)

    Boyacı - badanacı halil'imiz (müşfik kenter) 1 yıl önce boyasını yaptığı köşkün kızının çerçeveletilmiş dev fotoğrafını ilk o zaman görmüştür duvarda ve ilk görüşte aşk dediğimiz meret onu da bulmuştur böylece. kızımız meral'in dev fotoğrafı, her ne kadar fal taşı gibi açtığı gözleriyle ürkütücü olsada, sanırım halil resmin boyutlarına da birazcık hayranlık duymuş olacak ki son bir yılını günde 1 saatte olsa eve gizlice girip tablonun karşısında oturup, sigarasını yakıp tabloya hayran hayran bakınmayı adet edinmiştir.

    Ama bir sonbahar günü yakalanacaktır boyacımız. meral'in hoşuna gider bu romantik hali ve bu yüzden çok üstelemez olayı sadece adını adresini öğrenir, bu fakir ama gururlu gencin. fakat ekibimiz bayağı yavaş çalışmaktadır hatta bir filmi küçük bir odayı boyamakla geçirdiler diyebilirim. sanırım manzarasını beğendiler ayrılmak istemediler. boyacı ustasının udunun sesi ayrı bir tad verir filmde dinleyene. fakat biraz daha yönetmen müdahalesiyle (en azından udun kanun gibi çalınmadığı öğretilseydi amcamıza) daha gerçekçi ud playback sahneleri çekilebilirdi kanımca. halil ne kadar efkarlı ve ağırbaşlıysa kızımızda bir o kadar fingirdektir ama. halil efkarından kendini uda, sigaraya, rakıya ve birazda tiner kokusuna vermişken, meral (sema özcan) elinde ovidius'un ars amatoria'sı (sevişme sanatı) , okuyup kendi kendini tatmin etmekle meşguldür. ama gün gelir devran döner. meral halil'i aklından çıkaramaz ve sonunda onu bir limonlukta kıstırır ve işte orda yönetmen izleyiciyi bir kez daha çalımlar. sinema tarihine geçecek diyalogun zamanı gelmiştir artık, film eteğindeki taşları dökmeye başlar.

    meral: herhalde bana ait olan birşeyi öğrenmek hakkımdır.
    Halil: Sana ait bir mesele değil bu. Resminle benim aramdaki bir durum, seni ilgilendirmez. Ben senin resmine aşığım.
    Meral: iyi ama aşık olduğun resim, benim resmim. işte ben de buradayım. Söyleyeceklerini dinlemeye geldim.
    Halil: Resmin sen değilsin ki, resmin benim dünyama ait bir şey. Ben seni değil, resmini tanıyorum. Belki sen benim bütün güzel düşüncelerimi yıkarsın.
    Meral: Bu davranışların bir korkudan ileri geliyor.
    Halil: Evet bir korkudan ileri geliyor. Bu korku, sevdiğim şeye ebediyen sahip olabilmek için çekilen bir korku.

    aslında halil bildiğin kıza aşıktır ama resmini bir siper olarak kullanır, hayallerinin kırılması ihtimaline karşı. kızın resmine bakarkenki efkarı da bunun kanıtıdır. yoksa kızın resmine bakıp mutlu mesut yaşasaydı bir ömür. hatta bir imam nikahı da kıydırırdık kendi aramızda, üstüne bir de; ıhım ıhımm! neyse konuya dönelim... bunun üzerine kızımız yüklenir 130 kiloluk tabloyu, gelip boyacının odasının başköşesine koyup gider. tabi tarihin ayarıdır bu olay ama halil bozuntuya vermez, tabloyu okşar filan...

    fakat meral'ın iradesi zayıf çıkar yine üstüne gider halil'in. bu sefer halil'i bir kayanın tepesinde kıstırır. (sema özcan o topuklu ayakkabıyla o uçurumdan nasıl düşmedi hala merak ederim doğrusu) bunun üzerine halil nazlanmaya devam eder, resimle kendi arasında olan ilişkinin inceliklerini anlatmaya başlar meral'e.

    meral: bu aşkın yarısı bana ait.
    halil: Sen dostlukların, aşkların kolay mı kurulduğunu, kolay mı sürdürüldüğünü sanıyorsun? Resminle aramda ne kadar uzun zamanlar geçti. ilk karşılaşmamızı dün gibi hatırlarım. Birden bana iyilikle, sevgiyle bakan bir yüz gördüm. Elbiselerim eskiydi, kirliydim, sakallarım uzamıştı. inanamadım... O insanca bakışı bir daha göremem diye bir daha resme bakmaktan korkuyordum. ikinci kere zorlukla baktım resmine. Gene iyilik, gene sevgi vardı gözlerinde...

    meral artık pes etmiştir. ayrılır adalardan, istanbul'un bağrına döner. halil'in ustası derviş mustafa ise fena çatar gencimize.

    derviş mustafa: ''iyi ama resmine bakarken seni yakaladı diye o mu suçlu olacak şimdi. aşık olmasaydın resmine. mademkli aşkını biliyor ve paylaşmak istiyor o halde bu aşkını onla bölüşmeye mecbursun.

    halil: iyi ama ona ait olmayan bir şeyi nasıl onla paylaşırım. aşkım yalnız bana , kendime ait birşey.

    derviş mustafa: yanlış konuşuyorsun. bundan ötesi kendini düşünmüşlük olur. hemen gidip af dilemelisin o iyi kızdan'' der ve halil'i ikna eder kızı bulmaya. ama halil kendisi gibi bir insanı daha kazandrmıştır artık dünyaya. kız kendini balkonlara pencerelere vermiştir. işi gücü tüm gün aşk hakkında düşünmek, yeni fikirler üretmek, sonra hepsini saçma bulup sil baştan düşünmeye başlamak olmuştur. filmin 34. dakikasında yönetmen yine yeteneğini konuşturmuştur. türk sinema tarihinin en estetik karelerinden birini yakalamıştır kamerasıyla. sema özcan'ın düşünceli güzel siması gözleri derinlere dalmış bir şekilde pencereden görünür. aynı zamanda camda istanbul'un yansıması vardır:

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/349769/+
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/349770/+

    tarihin en iyi niyetli işvereninin engin sabrı sonunda boyacılarımız adalardaki işlerini bitirmiş ve yeni bir iş için istanbul'a doğru gitmektedirler. derviş'in yanında udu , halil'imizin yanında ise boyu uzunluğundaki tablosuyla koyulmuşlardır yola (bu halleriyle istanbul'un en ilginç ikilisi olmaya adaydırlar).

    sonrasında film serpilip güzeleşir vs. bu güzel filmin içinde güldüren ayrıntılar da mevcuttur:

    siyah beyaz filmde meral hanım'ın boyanan odaya girip renkleri çok güzel seçmişsiniz deyişi, sema özcan'ın orgazm taklidi yapayım derken havale geçiren kadın moduna geçmesi, meral'in ''bende sana bakmak istiyorum'' dedikten sonra dönüp müşfik kenter'e bakması ama ardından müşfik'in verdiği tiksinmişçesine tepki (filmin 19. dakikasında), kızın fabrikatör zengin babasının halil ve kızından damızlık koyunlar gibi bahsetmesi, piposunu içmeye çalışırken bir yandanda konuşmaya çalışması, dönüşlerde pipoyu hangi elinde tutacağını şaşırması, meral ilter evleniyor manşetini okuması üzerine tüm sükunetini kaybedip ''aaahhh kahpe dünyaaa, ben bunu senin yanına komam aauuhh !'' diye bağırıp koşturmaya başlayan derviş mustafa, meral'in düğününde eğlenip dans eden ama sadece gölgeleri görülen konukların titrek kırıtışları, aşk acısı çeken halil'in tablo tek başına kesmeyince gelinlikli bir manken satın alışı vs...
    --spoiler--
    `
    müşfik kenter` oyunculuk yeteneğini yine konuşturmuştur. bakışları bile yetmiştir denebilir. sema özcan ise bazen çok iyi bazen de kötü oynamıştır film boyunca. ikilinin yağmurlu günde köprü altına sığındıkları sahne ve halil'in sözleri ise ayrı güzeldir:

    --spoiler--
    halil: sana dünyada hiçbir erkeğin hiçbir kadını sevemeyeceği kadar aşığım. sana aşık olarak kalmak istiyorum... işte hepsi bu kadar...

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/198236/+
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/349773/+
    --spoiler--
    6 ...
  16. 68.
  17. --spoiler--

    resmin sen değilsin ki? resmin benim dünyama ait bir şey. ben seni değil resmini tanıyorum. belki sen benim bütün güzel düşüncelerimi yıkarsın.

    --spoiler--

    dönemin en mükemmel filmi..

    enteresan, gişede hiç bir başarısı olmuyor 1965te.

    eleştirmenler yerden yere vuruyor filmi..

    şimdilerdeyse bu efsane filme verecek ödül bulamıyoruz, hangi ödül layıktır bilemiyoruz..

    metin erksan ve müşfik kenter'e teşekkürler bu müthiş film için..
    6 ...
  18. 98.
  19. -"Ben senin resmine aşığım. Ben senin resmine değil de sana aşık olsaydım o zaman ne olacaktı? Belki bir kere bile bakmayacaktın yüzüme, belki de alay edecektin sevgimle… Halbuki resmin bana dostça bakıyor, iyilikle bakıyor ve ebediyen bakacak.”
    -"Ben de sana bakmak istiyorum."
    -“Hayır! Benimle resminin arasına girme. istemiyorum seni! Ben senin yalnız resmine aşığım..”



    Ne film be!
    6 ...
© 2025 uludağ sözlük