paylaşılanlar, dokunulanlar, görülenler, yaşananlar, ağlananlar, gülünenler, övgüler, sövgüler insana dair her şeyin sanal değil gerçek olması.
elle mektup yazmak,
yılbaşı ve bayramlarda özenle tebrik kartı seçmek,
fotoğrafını görebilmek için 36'lık pozun bitmesini beklemek,
vb, vb, vb...
görünen o ki, bunların hepsini kapsayan şey sabırmış...
şimdilerde ne beklemeye, ne özlemeye, ne sevmeye sabrın kalmaması mutsuzluk getirmekte.
insanların bu kadar çakal, çıkarcı, bencil, maddiyatçı olmaması, teknolojinin insanları henüz birbirlerinden ayırmamış olması, tüketim çılgınlığının ve doyumsuzluğun henüz boy vememiş oluşu.
iletişimin bu kadar hızlı olmaması, arası ilişkinin sağlam temellere dayanmasına neden oluyordu. sevgili bir kızgınlık anında ayrılalım dese bir haftada mektup zor ulaşıyordu haliyle siniri yatışıyordu e tabi ilişkiler uzun ömürlü oluyordu. ne diyorum ben yahu?
tanım: o dönemde yaşayamamak seksenli yıllara güzellik katan sebeplerdendir.
kapitalizmin şimdiki gibi iliğimize kadar işlememiş olmasındandır.
tüketim çağı tüketti insanlığı. oysa o yıllarda yok, utanılacak birşey değildi helalinden kazanılıyorsa. kul hakkı diye birşey vardı başkasının hakkını yemeye, göz hakkıdiye birşey vardı balkonda mangal yapıp yemeye engel. başkalarını düşünme vardı kendi gibi.
insan o zaman da insandı da şimdiki kadar onursuz değil, henüz hırsına bu denli yenik değildi.
tüp yoktu ama ne zaman karaoğlan gelse her şeyde yokluk vardı. pazar sabahları tatlı uykundan uyandırılıp tee ebesinin nikahındaki fırına evin küçüğü ekmek almaya gönderilirdi, dönüşte ucundan epeyce yenmiş. sipariş bu değildi tabi ama o miss gibi taze ekmek kokusuna dayanmak imkansızdı.
altı kül tabanlı kek kalıpları vardı o zor bulunan tüpün ocağında pişen. komşuluklar vardı çay, kahve, meyve ikram edilen hele mevsimlerden kış ise mısır patlağı getiren ev sahibi en sevilendi misafirlikten hazetmeyen evin sarı kedisi için.
içindeki isyanı simgeleyen o abilerin giydiği parkalar vardı hemen her gazete küpurunda ya ölmüş ya elinde kelepçeyle resmini gördüğü asilerin. isyanı tanımaktı seksenler okula gittiğin bir sabah sınıfının sarı duvarında kırmızı yağlıboyayla kocaman yazılmış "mahir çayanlar ölmez" yazısıyla karşılaştığın. sorduğunda o kim diye, düzene baş kaldıran anarşist olduğunu öğrendiğin ve çocuk aklınla anarşik diye çevrendekilerin ve düzen sahiplerinin dışladığı tarafa yöneldiğin.
zira o zaman anlar küçük asi, düzeni eleştirdiğinde rahatsız olanın kendini rahatından edeceği kellesinden etmeye göze alacak kadar düzeneğin içindekileri üslubunca düzdüğünü.
aşkla ilk tanışmasında yüzü kızarıp her gördüğünde kaçanların yıllarıdır. el ele tutuşulmayan ama kendi kendine tutuşup yanılan. aşkın değeri hediyenin pahasıyla ölçülecek kadar aşkları henüz zehirlememişti kapitalizm.
seksenli yıllar tıpkı dededen kalma antika bir madalyon gibi güzeldir. bir tarafında inandığı değerler uğruna ölmeyi göze alan delikanlı adını hakeden gençler, diğer yanında menfaatler uğruna o gençlerin acımasızca susturulup şimdiki düzeneğin temelini oluşturan korku imparatorluğu. zira anlaşıldı ki insanları yönetmenin en kolay yolu korku illuzyonunu kullanmaktı.
küçük şeylerle mutlu olurdu insanlar. seçenek de yoktu zaten her anlamda...kanal tekti, zengini de küçük emrah dinlerdi fakiri de, lambada ayakkabı, lambada etek vardı her kesimden çocuğun üzerinde, sokak oyunları vardı... seksenli yıllarda pikniğe, denize hatta sinemaya bile mahallecek gidilirdi, insanlar vardı o yıllarda, her yerde bir arada olan. mahallenin kasabına, manavına, bakkalına bir merhaba demeden geçmezdi insanlar. aslında kilit nokta seçenekler, seçenek arttıkça kaos artıyor ve bu da mutsuzluk getiriyor insanlara.hele de son yıllarda o kadar arttı ki seçenekler hayatımızın her alanında, bu yıllara dair bir koku, bir şarkı, bir objeyi akılda tutmak çok zor.oysa seksenler deyince koku bellissima, şarkı big in japan, dizi dallas obje kelebek tokadır.
herşey o kadar az, hatta o kadar yoktu ki, dolayısıyla var olanların tabii ki değeri biliniyordu. güzeldi çünkü; küçüktük ve dünya bizlere hem çok büyük hem de yaşam çok uzun geliyordu. güzeldi çünkü; küslüklerimizin sebebi ya topumuzun patlatılması, ya mahalle maçında oynatılmamak, ya evcilik oyununa alınmamaktı. güzeldi çünkü; kıskançlıklarımız bile temizdi, gammazlığın ne olduğundan bihaber gammazlardık arkadaşlarımızı annelerimize, annelerine. "anne biliyor musun ahmet bugün altına çişini yaptı" gibi. güzeldi çünkü; yaptığımız en çirkin şeyler, arkadaşımızın saçını çekmek, tekmek atmak, oyuna almamak, birilerinin ziline basıp kaçmaktan ibaretti. güzeldi çünkü; ağladığımız şeyler; dizimizin kanaması, sokakta daha fazla kalmak için işitilen azardı...güzeldi çünkü; tüm sevdiklerimiz yanımızdaydı ve biz büyüdükçe hepsi teker teker gitmeye başladılar.güzeldi çünkü; küçüktük ve dünya bizlere hem çok büyük hem de yaşam çok uzun geliyordu...
jetgiller, çakmaktaş, sevimli kahramanlar, tom ve jerry, tsubasa, kaptan benjamin, ninja kaplumbağalar, maske, polis akademisi...artık hiçbir çizgi filmin kanallarda düzgünce yayınlanmıyor olması en büyük sebeplerden biridir benim için. bu yaşımda oturur sabaha kadar izlerim, hiç de gocunmam. ben çocuklarıma ne izleticem bilmiyorum. yemekteyiz, karı koca bulmaca...
Teknolojinin hayatımızda daha az yer tutması ve buna bağlı daha fazla sosyal yaşamın olmasıdır. O yıllarda çoğumuz çocuk olduğu için ve şimdiki gibi dertlerimiz olmadığı için o yıllar bize daha güzel gelebiliyor da olabilir.
bilgisayar internet olmamasından mütevellit insanların cinlik peşinde olmadığı daha masum yıllar olması...
mektup yolluyorlarmış lan bildiğin ...yılbaşı kartı falan...
Daha yaşanabilir bi hayat vardı. Zinalar bu dönemde olduğu kadar normal gelmiyordu insanlara. Televizyon yoktu, saçma sapan şeylere özendiren, onları normalmiş gibi insanların beynine empoze etmeye çalışan diziler yoktu. Aile kavramı daha değerliydi. Düşünüyorum da çağımın insanı değilim. Olmak marifet değil zaten. Özenti değilim çünkü. Kendi mantığım var doğru yanlışı ayırt edebilıyorum. insanların beni koyun gibi gütmesine izin vermiyorum. Ah seksenler...
herkes fakir olunca dayanışma vardı. daha samimiydi ilişkiler, insanlar karşılıksız yardım ederdi birbirlerine. şimdi parayla bile bazen iş yaptıramıyorsun.