Eskişehirli olan kız başımı belaya sokmamı, günahkar tarafımı istiyor. Çirkin ama acayip güzel bi aurası var. Allahtan uzakta oturuyor. Ordulu olan kız tam bir afet. Böyle bir güzellik yok. Mesleği, sektörü de yakın. Fena yapıştı bana. Biraz konuştuk hemen evlenmek istiyorum dedi. Lan bu nasıl iş. aynı günü mü buldunuz kahpeler, teker teker gelsenize diyemedim. baktım olmuyor yol verdim ikisine de.
Yaz mevsimi her geldiğinde düşmemek için kırk takla atıyorum. Kendimi zor tutuyorum. Rabbim bana acı.
O kadar yorgunum ki… hem zihnim hem bedenim. tarifi yok herhalde, dinlenmek istiyorum. O da pek mümkün değil gibi bu ara. Hayatın giden akışına bazen kapılırken bir şeyleri de unutuyor gibiyim. Kafam allak bullak. Keşke kimsenin olmadığı bir dağ başında sessizce tek başıma kalsam. Ha belki sevdiğim insan da yanımda olsun isterdim lakin o da zaten imkânsız.
Dededen-babadan kalma temiz adımız, güzel ve pak muradımızdan başkaca elimizde ne var ki? Üç nefeslik soluk için çalap, alemi bizlere bildirdi. Dün geldik, bugün buradayız; yarın ya tamunun dibini boylar ya da uçmağın sıkıcılığını tadarız. Kimseyi koğlamak için gelmedik, orası kesin.
Genellikle kafam güzelken sözlüğe entry atarım ama bu kez ayıkken atacağım.
Aslında söze nereden başlayacağımı bilmiyorum.
Ne kadar anlatırsam anlatayım, tam olarak anlatmak istediklerimi anlatamayacağımın farkındayım ama. Kelime dağarcığımın eksikliğinden değil, lügatta tam olarak karşılıkları yok bunların. Bu yüzden ne söylersem söyleyeyim, asla tam olarak işte bu diyebileceğim bir yazı yazamayacağımı düşünüyorum. Okunsun diye değil, kaldı ki okunmasını istesem çok farklı platformlara da yazabilirim. Yazmak için yazıyorum, kendim için.
Hani insanın içinde hissettiği küçük bir çocuk var. Ben hissediyorum, var öyle bir çocuk. Ruhumun içinde, birlikte yaşıyoruz. O hep küçük ama. Elleri daima temiz, elbiseleri temiz. Çoğunlukla konuşmaz, bakar sadece. Ama görürüm ben onu. Senelerdir görürüm yani. 5 yaşımdan sonra fiziksel olarak ben büyüdüm, o hep 5 yaşında kaldı.
işte o çocuk var ya, onu hiç dövdüler mi? Dahası o dövülürken siz onu seyredip elinizden hiçbir şey gelmediği oldu mu sizin? Benim oldu. Bunlar ayıp değil, hayat devam ediyor. Bunlar gayet normal şeyler. Ama çok zorlandım burnunun kanını silerken. Öyle bir dövdüler ki, aylarca gözümün önünde kan kustu çocuk. Defalarca kez birlikte ağladık. Her seferinde daha önce hiç ağlamamış gibi birlikte ağladık o çocukla. Kemiklerini kırdılar, hiçbir şeye sesini çıkaramadı. O kadar hızlı dövdüler ki çocuğu ne olduğunu o bile anlamadı. Neden diye soramadı. Hırpalandı, öldüresiye hırpalandı. Hani çok acı çekince insanlar, öldüklerinde öldü de kurtuldu diye bir söz vardır. Ölemedi çocuk. Ölüp de kurtulamadı. Acıyı sonuna kadar yaşamak zorunda kaldı. Artık yüzünde kan yok. Kemikleri de düzeldi. Yani fiziksel olarak bir sorunu yokmuş gibi duruyor. Ama iyi mi bilmiyorum. Yani eskisi gibi bakmıyor. Bakışlarında geçmişin izlerini görebiliyorum. Ölse kurtulurdu. En azından bakamazdı geçmişten izlerle. Ama ölmedi. işin kötüsü ölmedi işte. Günlerce acı çekti, ağladı ama bir türlü ölmedi.
Ve birileri onu öldüresiye döverken, ben bunu sadece izlemek zorunda kaldım. Biliyorum ona yardım edemediğim için bana kırgın değil. Ama gözlerinde hala, uzun yıllar sonra bile hala, geçmişin izleri var. Hayat bazen bizi elimizden hiçbir şey gelmeyecek şekilde bazı istemediğimiz olayları izlemek zorunda bırakıyor. Tam forvette ustalaşıyorsun, alıp seni kaleye koyuyor ve diyor ki burdan devam et. Buna kader mi denir, hayatın bir cilvesi mi bilinmez. Fakat emin olduğum bir şey var ki, benim içimde bir çocuk var ve onu bir gün öldüresiye dövdüler. Hepimiz insanız, herşeye alışıyorsun, aradan yıllar geçiyor uzun zamandır herşey yolunda giderken bir gün akşam üstü güneş batarken kumsala bir sandalye atıp bir sigara yakıyorsun, dalgaların kumlarla birleştiği yerde o çocuk sana bakıyor. Buna olgunlaşmak deniyor sanırım. Dayak yemesi gerekmezdi ama kendi kendine de büyüyebilirdi.
Benim içimde bir çocuk var, vücudu 35 senedir 5 yaşında, ruhu 12 senedir 95 yaşında. Ve ölmüyor.
Anlatacak hiçbir şeyim kalmadı. Genel anlamda neye mecalim var ki diye de düşünüyorum. Kalemim kelamsız, ellerim buz gibi… gönlüm kırık, kalbim tükenmiş, bunca soğukluğa rağmen içim yanıyor. Çok yorgunum. kalbimdeki yumruğu yine ben kendime vurdum, biliyorum. Hep ben yaptım, sanırım kendimi hep suçladım bu ara. Keşke azıcık kalpsiz biri olabilseydim. Anlatsam ne faydası var hem? Belki dört duvara anlatırdım.
Twitter'da takılırken bir videoda klasik müzik çalıyordu ve ben, buna gülmeye başladım.
Adam galiba tenor çünkü ince bir sesi var. Yaptığım şeyin saygısızlık olduğunu biliyorum ama söylediği kelimeleri, türkçedeki kelimelere uyarlayınca komik oldu işte. Yine olsa yine gülerim.
Artık kimseye eyvallahım yok ya. Bazı arkadaşlarım benim için önemliydi evet hala önemli ama yaaani eskisi gibi değil.
Bugün diyor ki işte yarın gitsem mi diye düşünüyorum (şehir dışında yaşıyor) ama senin için kalıcam. Kalma amk bana bunun lafını da önümüzdeki günlerde yapacaksan kalma.
Söyledim de kalma istemiyorsan yoracaksa burası seni dedim. Kalacağını da biliyorum çünkü tek sebep ben değilim aslında ben bilmiyor muyum sanki.
Bir başka arkadaşla yine benzer bir şey.
Of uğraşamıcam artık kimseyle ya.
Bana söylemler değil eylemler lazım tamam mı!
Bana seni seviyorum deme göster. Senin için kalıyorum diye söylenme kalacaksan kal.
Kimse artık eyleme dökmüyor hiçbir şeyi. Her şey sözde. Boş.
Ben tam tersiyim söze dökemem kolay kolay ama eylemlerimle belli ederim sana değer verdiğimi. Biraz aklı olan da anlasın bi zahmet.
Deli ettiler beni deli.
Ben beni yormayan bir ilişki istiyorum. Beni yormayan dostluk istiyorum. Boş boş şeylerle uğraşan plan strateji yapan insanları istemiyorum hayatımda ya.
Açık ol iletişim kur düz insan ol
Çok mu zor lan bu.
Eylülsabahi: geçmiş olsun biraderim. Genç kız takviminde bir hafta, erkek zaman sistemindeki bir yıla denk gelir. Onu boş bırakmazlar, kuş kaçtı bence..
Şunu yapabilirsin; çok önemli, dramatik olmayan, seni güçlü gösterecek bir bahane icat edip, cepheden taarruza geç; bir ihtimal bir iki angutla karşılaşmışsa, aradan sıyrılırsın.
Cansu dere'nin birebir kopyasıyla tanıştım geçtiğimiz günlerde.
Sadece saf olanı gibi bir şeydi. Sıcak, ben sohbeti ilerlemeye çalıştıkça gelen bir kızdı.
Ama anasını satayım bir şehirde tüm güzel kızlar mı birbirinin arkadaşı olur.
Belki adını soyadını verirken eklerim diye düşündü ama gördüğüm ortak arkadaşlardan sonra gerek bile görmedim.
Muhtemelen o bunu bilmiyor.
Gelen büyük bir fırsatı mı tepiyorum, yoksa doğru olanı mı yapıyorum bilemiyorum.
ülkenin (fas) yaşadığı iklim ve ekonomik sorunlar-nedenlerden dolayı düşen hayvan sayısı yanında halkın düşen alım gücü ile eş zamanlı ülkenin yurt dışından dolar ödeyerek aldığı ithal hayvanlarla artan et fiyatıyla ülkede insanların yaşadığı zarar, artan et fiyatları hesap edilerek; fas kralı muhammed farz olmayan-allah'ın emri olmayan kurban kesme ritüelini-bir geleneği (ibadet değildir, bunun için ritüel-gelenek denmiştir) yapılmamasını tavsiye etmiştir.
malum, fas kralı ülkede dini açıdan en yetkin kişidir. buna dayanarak kurban vekaleti vb gerçeğinde yerel basında çıkan haberlere göre"ille de dini hassasiyet açısından konuya yaklaşan insanlar varsa ülkenin en yetkin kişisi olarak sizlerin adına ben kurban keserim" demiştir. böylelikle yüzbinlerce insan ekonomik güçlük içinde borç taksit zorlanarak kurban kesmemiş, hayvan sayısı düşmemiş, ülkeden döviz çıkmamış olmasına dikkat çekmiştir.
ülkemizde ise çocuğunu soğuk kış günü saç kurutma makinesiyle ısıtan anne yaşadığı yokluğa daha fazla dayanamayıp kendini asarken...
oğluna pantolon alamadığı için intihar eden baba, işsiz gencin kendini yakması, en yetkin eğitimli insanların atanamama iş bulamaması yüzünden aile anne baba eline bakar olması sonunda intihar etmeleri, karda kışta soğukta gece yarısından ucuz et kuyruğuna girenler, halk ekmek önünde ucuz ekmek bekleyenler, pazardan çöp kalitesinde meyve sebzeyi alırken zorlanan insanların ülkesinde bu ölümlere "onlar psikolojik sorun yaşamışlar, bizim sorumluluğumuz yok" diyen idareciler...
bu haberleri, yaşananları konuşan, haber yapanları vatan millet din düşmanı, bunları propaganda muhalif eylem gören kitle...
en acısı da tüm bunlar olurken yurt dışına kurban bağışı yapılması, sanki ülkesinde muhtaç insan yok gibi.
hele bu kurban, bağış rezaletleri yolsuzluklarına değinmeye gerek yok.
yurt dışından alınan, dolar ödenen elin gavurunun yetiştirdiği hayvana taksitle ödeme yapıp bu ülkenin parasının dövizinin yok olmasına katkı yaptığını bilmeyenlere ne anlatabiliriz?
düşen canlı hayvan sayısı, artan maliyetler ve girdi fiyatları, düşen et üretimi, artan döviz ile enflasyon kıskacında adeta borçlanıp hacca gitmek veya sokağınızda semtinizde evlenemeyen, yeteri kadar besin tüketemeyip gelişme bozukluğu olan çocuklar olması, maddi yetersizlikten eğitim hayatını sürdüremeyen çocuk gençlerin varlığında, okul kapısında ayağında kar yağmura karşı botu üzerinde kabanı olmayan, sorun öğretmenlere "çocukların beslenmeleri nasıl?" deyin, çocuğunun beslenmesine yeterli sağlıklı ürün koyamayan aileler varken kurban kesmek, yurt dışına veya bir kuruma vakıfa bağış yapmak, hacca gitmekten sevap beklenir mi?
ülke olarak arap-afrika ülkeleri kadar sosyal ve dini hassasiyetimiz yok.
Herkesten nefret ediyor ve de tiksiniyorum. Yüzüne bakmak mecburiyetinde olduğum insanlarda buna dahil. Yaşamak icin 2-3 sebebim var. Onun dışında ki her şey boş ve anlamsız geliyor. Sırf bu ihtimalleri düşünmemek adına daha fazla çalışıyorum.
Bir daha nasıl cesaret edebilirim, bilmiyorum ki… her şeyi bırakıp birbirimize koşmamızı çok isterdim. Bazen o’nun da eli kolu bağlı gibi hissediyorum. Aslında inancım çoktan kırıldı, haklı olarak… arkadaş olarak nasıl görüşülür, nasıl davranabilirim bazen bilmiyorum. Ama özlüyorum, böylesine yakınken bu kadar uzak olmamız bazen beni derinden üzüyor.
Şu sıralar hayatımın en güzel gunlerini geçirdiğimi düşünüyorum. Bu ayın sonunda Türkiye'ye dönüyorum ve bunun hüznünü yaşıyorum. 2 aydır burada( italya'da) olmama rağmen burayı çok sevdim, bana çok güzel anılar, arkadaşliklar, kültür, yeme içme vs kazandırdı. Lisedeki ben şu anki halimi gorseydi çok mutlu olurdu.