her an baban kimdi bilemezdin şerefsiz diyecekmiş gibi duran yazar. alevi olmadığını iddia edip alevilere uygar diyor bide. ekşi de veya uludağ da devamlı olarak, 'aleviler kusursuz, süper, harikulade insanlar' diye entry girip altına sünniyim diye not düşen dalavereci eski alevi yeni ateist tipler gibi aynı. beleşten türk topraklarına konmuş bir rum olma ihtimali de var. ege de yaşayan bu tuhaf insan türlerini çoğu insanın yaptığı gibi bizim de ciddiye almamamız gerekiyor. neticede beleşten varlık sahibi olmuş içkici, tembel ve günün yarısını sarhoş kafayla geçiren bu insanları insandan sayıp ciddiye almak çok saçma. ama kendileriyle dalgamızı geçeriz orası ayrı.
ne inanç olarak, ne köken olarak alevilikle uzak yakın alakası yoktur. tüm uygar insanları sevdiği için, alevilerin kahir ekseriyetini de sever o ayrı mesele... yobaza yobaz demeye gelince:
(#24127184) kendisinden allah razı olsun dediğim yazar. kendisi gibi kaliteli yazarlar da olmasa bu sözlük çekilmez. allahtan ki sayıları o kadar az değil.
malum zihniyetin "saçmalamış" derken verdiği bilgiyi büyük ölçüde doğruladığı yazardır.
papalığın evrim konusunda "teolojik agnostik" bir tutum sergilediği doğru değildir. konumunu açıkça "teistik evrimcilik" olarak belirlemiştir. yani tanrı müdahalesi ile gerçekleşen evrim... bu konudaki tutumları papa 2. jean paul tarafından netleştirilmiştir.
papa hakkında saçmalamış rum, bendeki caner taslaman kitabında papanın evrimi kabul ettiği değil, evrime karşı teolojik agnostik bir tutum sergilediği yazıyor. yani bu evrim var demek değil, evrimsel bir yatatılış var olabilir diyor. zaten evrimci teistlerin var olduğunu düşünürsek papanın böyle konuşması öyle ateistlerin hüloooooğğğğ diye atlayacağı cazibede bir konu değil, naturalist-materyalist ateist olanların ilgilenmeleri gereken konular papanın yahut şunun bunun dedikodusunu yapmak değil, kainatta var olan ve kendilerinin tesafüf diye açıkladıkları ama matematiksel olarak bilinçdışı oluşması imkansız olan hassas dengelerin nasıl oluştuğu konusudur...
evrim de önemli ama bir teist metafizik tanrısal müdahalelere inandığı için "evrimci yaratılış" açısından evrim teorisinin açmaza girdiği konuları dış müdahalelerle açıklayarak pekala ateist evrimcilerden daha samimi bir evrimci olabilir bunda şaşılacak bişey yok...
not: ehli sünnet velcemaat, evrim de ateistler de cehennemin dibine cenabı vacibül vücud kainatı yoktan var ettiği gibi canlıları da ani bir yaratılışla yaratmıştır.
kafayı seksle bozmuş yobazların, derdinin sözlükten hatun kaldırmak olduğunu sandığı yazardır. ne diyeyim? herkes başkasını kendi gibi bilir...
kansızlara sürekli "koalisyon ortağı" dememin sebebi, hem malum zihniyetin, hem de koalisyon ortaklarının günü gelince birbirlerini satmaya mütemayil olmasıdır. öyle bir ortam yaratıyorlar ki sanki düne kadar kolkola yürüyenler bunlar değildi...
hafıza durumu malum olan halkımızın, şu sözlükte hitap edebildiğimiz küçük bir kesiminin hiç değilse az bir kısmı da olsa gerçekleri görsün, bunlar zamanı gelince birbirlerine düştüklerinde, birbirlerine lanetler yağdırdıklarında, birbirlerinden farkları var sanmasın diye "koalisyon ortağı" sözünü sürekli tekrarlıyorum.
gün gelir bunlar yeni koalisyon ortaklarının üzerine sıkı gitmek zorunda kalabilirler. o günler geldiğinde "görüyor musunuz? işte mübarek hükümetimiz haklarından nasıl geliyor" denecek. fakat hep birlikte göreceğiz ki ortalık kan deryasına dönecek. pkk daha önce hiç olmadığı kadar güçlü direnecek. çok şehit vereceğiz. on yıllar boyu pkk'yla savaşan aşiretler, bunların izlediği politikalar sayesinde birer birer pkk safına geçtiler. kürtlerin bir kısmının milliyetçilik tutkusu bunlar sayesinde tavan yaptı. şehirlerimizde bombalar patlatılacak.
işte o günler geldiğinde, dökülen bunca kanın, pkk'nın bu kadar güçlenmesinin sorumlusu kendileri değilmiş gibi propaganda yapacaklar. çokça asker kaybettiğimizde suçu askere atacaklar.
ampüllere muhalif bir yazar.
rast geldikçe entry lerini okuyorum.
beğendiğim yazıları var.
görüşlerini katılırsınız katılmazsınız o ayrı.
katılmadıklarınızı eleştirirsiniz o da ayrı.
ama sırf sizinle aynı görüşte olmadığı için gidip adamın nick altına pislemek alışık olduğumuz ak troll davranışı!
(ki böyle yaparak yıldırıp sözlükten kaçırdıkları/soğuttukları yazarlar var.)
ondan öylesini kafana takma arkadaşım. bildiğin yoldan aynen devam et.
artık bıksa da, karma seviyesi "insanlıktan çıkmış" olarak sınıflandırılan malum zerzevatın zeka seviyelerine ikide bir dikkat çekmek zorunda kalan yazardır (bkz: yobaz ve zeka).
yavuz, babasının elini öpüp istirahata gönderdikten sonra, sabık padişah yol üzerinde vefat eyledi. yavuz'un onu zehirlediği iddiası, dayanıksız ve boş bir dedikodudan öteye gidebilecek bir şey değildir. her gördüğü şayiaya mal bulmuş mağrip edasıyla atlayanların, kulaktan dolma bilgilerle zanna dayanan tuhaf görüşünden ibarettir.
hayır, yapmamıştı. ikinci bayezid, ilerleyen yaşının verdiği bir atalet halinde bulunuyordu. anadolu kaynıyor, orada burada isyanlar çıkıyor, onları bastırsın diye gönderdiği komutanları öldürülüyor ama bayezid'in elinden başka bir şey gelmiyordu. amasya'daki osmanlı şehzadesi murad dahi kızılbaş olmuş, topladığı on bin kişiyi aşan kuvvetle şah ismail'in ardına takılmıştı. yavuz, devletin bekası, halkın sıhhati ve dinin selameti için babasını tahttan indirmeyi lüzumlu gördü. halk ve asker de yavuz'un padişahlığını istiyordu. şehzade ahmed'i babası tutardı ama varisi babanın belirleyemeyeceği, güçlü ve atılgan olanın tahta geçeceği zaten bilinen bir husustur. bayezid'in böyle bir salahiyeti mevcut değildir. nitekim şehzade ahmed başa geçse dahi, istanbul halkı öyle bir isyan çıkardı ki, yavuz tahta oturdu. ''halkın adamı'' başa gelmiştir, bürokrasinin tuttuğu kimse değil. bu da bir iftihar vesilesidir.
yavuz'un bayezid'i hal etmesi için fetvaya ihtiyacı yoktur, bayezid'e düşen, tahttan çekilmekti, ki böyle de yapmıştır. bağy meselesi çetrefilli bir meseledir. zira bağy suçunda, meşru halifenin otoritesini tanımamak, ''taht bizim hakkımızdır'' demek vardır. ama yavuz, babasının hakimiyetini tanımakla beraber, politikada ona muhaliftir. üstelik bayezid'in tahttan çekileceği kesindir, yerine şehzade ahmed'i geçirmek istemektedir fakat kanunî olarak buna hakkı yoktur. (bkz: fatih kanunnamesi) yavuz'un bayezid'le savaşma sebebi, aslında budur. taht mücadelesinde babanın taraf tutması, bir tarafa destek vermesi, öteki tarafı yok saymasıdır. yoksa sultan selim, babasının hakimiyetini tanımıyor değil idi.
bir "babasını saygıyla zehirleten evlat iddiası eksikti" o da tamam oldu! efendim yavuz'un derdi din gayretiymiş! demek ki "veli" dedikleri 2. beyazıd'ta din gayreti eksikmiş!..
safeviler geniş osmanlı topraklarını işgal etmişti de, 2. bayezid gereğini yapmamış mıydı? alakası yok. her zamanki sınır mücadelesi, ufak tefek çarpışmalar sürüyordu. yavuz, isyan ederken 2. beyazıd'ın hal edilmesi için fetva almış mıydı? yine hayır.
tahtın varisi, babasının da tercihi olan şehzade ahmet neden baği olsun? islam hukukuna göre baği kime denir izahatı şurada mevcut: (bkz: yavuz sultan selim bağidir)
insanların kendisine yüklenmeye çalıştığını zanneden ve basit kelime hokkabazlıklarıyla cehaletini saklamaya yeltenen yazar.
madem o asıl noktayı ıskalamıyor, biz de ıskalamayalım:
şimdi burada vakfiye şartlarını islam hukukuna göre uzun uzadıya anlatacak değilim, yukarıda zaten gayrı sahih vakfın niteliklerini belirttim. fakat bir de şerh düştük: ''amme menfaatine ve zarurete binaen'' el koyulabileceği... yani fatih'in vakfiyesi gayrı sahih olsa dahi, fetva almadan bu vakfiye bozulamaz. bu fetvanın gerekçesi olarak da, örneğin savaş zamanı fazladan asker toplamak için tımar arazisi temin etmek falan sunulabilir. yani bir zaruret olmalıdır, durup dururken gayrı sahih olsa da vakfa ilişilmez.
ki, fatih'in vakfiyesi gayrı sahih değil, sahihtir. istanbul'un düşmesi ile ayasofya'nın devlet mülkiyetine girmesi arasında bir bağ yoktur, ganimetin nasıl dağıtılacağı islam hukukunda zaten bellidir. bu esaslara göre arazi mirî değil, hususî olarak fatih tarafından vakfedildiği için, arazi sahihtir. fatih'in tapulu malıdır orası.
biz, kazanana muteber, kaybedene alçak demeyiz. fatih'in oğlu diye kişi babasına çekmez. babası çok kâmil olan kimselerin oğullarının babasıyla hiç alakası olmayan sefih kimseler oldukları, tarihte çokça tecrübe edilen bir şeydir. buradan size ekmek çıkmaz. cem sultan'ın nasıl bir kişilik olduğu zaten bellidir.
yavuz meselesi basit bir mesele değildir. din hakkı, ana baba hakkından önce gelir. yavuz'un mücadelesi, babasına veya devletine karşı değil; safevîlere karşıdır. babasına karşı aldığı muhalif tutum bu yüzdendir. zira babasına böyle bir ahvalde dahi saygıda kusur etmemiş, azamî sevgi ve alakayı göstermiştir. kendisinin tahtı almak için harekete geçişi, zaten şehzade ahmed'in de harekete geçtiği zamana rastlar. ortada çekileceği kesin bir padişah ve boş bir taht vardır. bu kardeşler de tahtı almak için mücadele etmişlerdir. yavuz bağî ise, ahmed de bağîdir.
cahil cühela takımının, akıllarınca yüklenmeye çalışırken, en temel tezlerini yalanlamalarına sebep olan yazardır.
efendim, neymiş? şahsi mülk olmayıp, devlet arazisi veya malı niteliğindeki mülkler üzerine tesis edilen vakıflar, gayr-ı sahih olup, lüzum olduğunda el konulabilirmiş. bu konuda söylenebilecek çok söz var ama asıl noktayı kaçırmamak için "öyle olsun" deyip geçeceğim. XV. yy osmanlı'sında "devlet mülkü - padişah mülkü" ayrımı olup olmadığı tartışmasına girmeyeceğim.
peki ayasofya fatih sultan mehmet'in özel mülkü müdür? iddiaya göre, babalarının vakfettiği, kendisinin el koyduğu topraklar, binalar, babalarının malı olmayıp, devletin malı olmaları hasebiyle "gayr-ı sahih vakıf" hüviyetindeydiler. o toprakların ve binaların ele geçiriliş yöntemiyle, ayasofya'nın ele geçiriliş yöntemi arasında fark yoktur. iddia sahiplerinin tezleri geçerliyse, ayasofya da devletin malı olup, gayr-ı sahih vakıf niteliğindedir. yani türkiye cumhuriyeti devletinin malıdır. devletin yöneticileri, buyurulduğu gibi, gayr-ı sahih vakıfları lüzum gördüklerinde tasfiye edebilirler. 1935'te yapılan da budur.
öyleyse "vay fatih'in vakfiyesine aykırı davrandılar" diye tantana etmenin alemi ne? fatih, babalarının, dedelerinin vakıfları hususunda ne yaptıysa, cumhuriyet yönetimi de aynısını yapmıştır.
2. bayezid meselesine gelince... işte yobaz kafası böyle işler. onlara göre, -hele ki işlerine geliyorsa- güçlü olan, bir şekilde tahta çıkmayı başaran çok düzgün insan, kaybeden ise alçağın önde gidenidir. kaybeden fatih'in oğlu olsa bile!... 2. bayezid'in içkici olduğu şayialarını cem sultan yaymış. yani kardeşine iftira atmış!..
bu kafa hep böyledir. örneğin meşru padişah olan, üstelik iddialarına göre "veli" lakabını hak edecek kadar dindar olan babası 2. bayezid'e isyan eden, asker toplayıp onunla savaşan yavuz sultan selim, islam hukukuna göre "baği" sayılması gerekirken, "cennetmekan" derler
(#23978737) inanılmaz derece bilgi fukarası olan yazar. gerçi pek de yazamıyor ama neyse...
yine kendisinden bekleneni yapmış, zeka seviyesi nazarında ve bilgi birikimi muvazenesinde atmış tutmuş. bir de bunu sözlükte mühimseyen tiplemeler var. imdi, entry'sinde yazdığı deli saçması şeylere yanıtını verelim de, bir daha ağzını açıp konuşmaya haddi olmasın:
vakıf malı mülkiyet gibi dokunulmazdır ve evet, fatih sultan mehmet bazı vakıflara el koymuştur. ama bunlar normal vakıf değildi. vakıf, şahıslar tarafından ve mülk mallar üzerinde kurulur. vakfın şartlarını, kimlerin nasıl istifade edeceğini vakfeden belirler. devlet, hususî mülkiyete ve vakıflara el koyamaz. hatta vakfın şartlarını değiştiremez. bundan dolayı, ''şart-ı vakıf, nass-ı şâri gibidir'' denir. yani vakfedenin koyduğu hükümler, ayet ve hadis gibi muhkemdir, padişah dahi karışamaz. bazı hallerde sultan, devlete ait araziyi, mülkiyeti devlette kalmak ve gelirleri bir hayır cihetine sarfolunmak üzere vakfeder. devlet, böylece sağlık, maarif ve bayındırlık gibi amme hizmetlerinin yerine getirilmesini kolaylaştırır, amme hizmeti görüp de hazineden hakkı doğanlara gelir temin eder. hakiki manada vakıf olmadığı için bunlara 'gayr-ı sahih vakıf' denilir. bu nedenle gayr-ı sahih vakıf, lüzum görülmesi halinde hükümet tarafından iptal edilebilir. bu dinen de caizdir. mısır'daki memluk sultanlarından berkuk da bu vakıfları iptal etmek için bülkinî, ibn cemâa, bâbertî gibi zamanın meşhur alimlerine danışmış ve onaylarını almıştı.
sultan fatih, bu tür vakıfların bazılarını asker ihtiyacı için tımara çevirmiş, yerine gelen ikinci bayezid de bunları ilmiyeye maaş olarak vermişti. işin aslından habersiz rumeli71 zihniyetindeki kimseler, bunu fatih'in dindeki lakaytlığına, ikinci bayezid'in de dindarlığına yormuşlar. bunu uyduranlar da bu akılsız tarihçilerdir.
ikinci bayezid'in içki ve afyon kullanmadığı, son derece dinine bağlı bir şahsiyet olduğu, bu şayiaları cem sultan taraftarlarının yaydığı, bunun sonucunda fatih'in oğlunun lalasına bir mektup yazarak ''oğlumu içkiye alıştırıyorlarmış, mani olun'' dediğini, lalanın da bunu yalanladığını ciddi tarihçiler bilmekteler. lakin kendisi bilmiyor.
trollerin, yobazların her tekdirini doğru yolda olduğunun kanıtı olarak gören kişidir.
sen habire "şöyle giyinen kadınlar böyledir", "şöyle yapan kadınla evlenen erkek böyledir" filan gibi başlıklar aç veya bu tür başlıklara destek ver, sonra "ötekileştirmeden", "kutuplaştırmadan" şikayet et! yok öyle yağma...
kutuplaştırma ve ötekileştirme hastalığında zirve yapmış sözlük kişisi.
olum, abdülhamitçiyiz diye adamakıllı bir amaçla, titizce ve iyiniyetle yazılmış bir esere sahip çıkamayacak mıyız la? ki o da abdülhamitçi isek daha...