kaç ay oldu başlayalı hatırlamıyorum. bugün yüzüncü sayfayı ve yirmi dört bin küsürüncü kelimeyi yazdım. hiç kolay bir iş değil ama çok zevkli. inşallah bir gün tek işim kitap yazmak olabilir.
yalnız bol sıfırlı paralar kazanmak için yaptığım işlerim nedeniyle eskisi kadar zaman bulamıyorum,
bir gün yazmaya geri döneceğim,
denize karşı evimin bahçesinde masamı kurup çıplak ayaklarım çimene basarken ve ben pinâ colada mı yudumlarken önce yarım hikayelerimi romanlarımı bitirecek sonra da yenilerini yazacağım.
bunu burada söylemek istemezdim ama sanırım artık kafayı sıyırıyorum ve bazı yerlerde bunu taşırmam gerek.
deniyorum sözlük. hatta denemeden de öte, kendimi şaşırtıyorum. bazen utanıyorum, bazen "aeeeeh ne lan bu?" deyip yırtıyorum ama bir şekilde gidiyor.
ama bu sıralar bir sorun olduğunu fark ettim.
ve bu sorun kendimi ciddi anlamda sefil ve işe yaramaz görmemi sağladı.
bazı insanlar kurguladım. bazılarını konuşturdum. mesela bir kuyumcuyu, balık restoranı garsonunu, bir rezidans sitesinin güvenlik görevlisini ve hatta 89 yaşındaki bir kore savaşı gazisini. evet bunları bir derece yaptım ve fena da olmadı.
ama;
aşık olduğum kızı bir türlü konuşturamadım.
evet romanımda bir aşk hikayesi de var.
ama kafama edeyim;
ben şu yaşıma kadar hiç aşık olmadım ki!
bir kızla çıkıp kafe restoran dolaşmadım. sinemaya gitmedim. sahilde yürümedim. elini tutmadım! aşkı gerçekten hissetmedim... ama şimdi tutup bunu adam gibi kurgulamaya çalışıyorum.
nesini yazacağım ki bunun? şimdiye kadar yazdığım kısmı sönük, silik bir tip tasvirinden öteye gidemedi. karakter bile oluşturamadım tam.
tüm o oluşturduğum dünya, mekanlar, insanlar, zihnimde renkli ve capcanlı ama romanın en önemli unsuru olan o aşık olduğum kadın beynimde siyah bir silüet gibi. bir gölge. saçları ve vücudunun hatları var ama içi simsiyah ve bana hiçbir şey söyleyemez. benimle romanlara yakışır bir diyolog kuramaz.
çünkü hayal dünyamda yok. canlandıramıyorum bir türlü.
çünkü hiç olmadı.
evet biliyorum. sefilce ama gerçek bu. lise aşkı bile olmayan kafasına edilesi bir roman yazarı adayıyım.
daha doğrusu aday adayı da olabilir. bilmiyorum.
özellikle günümüzde herkesin harcı olmayan eylem. kim ne derse desin, yetenek ister, emek ister. alışılagelmiş kalıp kelimeleri bir arada kullanarak, iyi de reklam yaparak yazar olunmayacağı gibi, iyi roman da yazılamaz. dostoyevski, sefiller, suç ve ceza okumayan insanlar roman yazmasın.
bir kere kendim yazıp okudum. uzun süre sonra bir baktım acayip açıkları olan, dil bilgisi hatalarıyla dolu yüz küsur sayfadan ibaret. ama sonra karar verdim daha dikkatli yazacağım. güzel bir projem vardı. 40 sayfa kadar takılmadan yazdım. beğendim de. ancak okul girdi araya. birkaç yıl daha kendimi geliştirip, kitaba yeni eklemeler yaparak daha özenerek yazmak. er ya da geç yazacağım sözlük. kacarı yok.
gelişigüzel karalanmış yapıtlar okunur ama bunlar okuyanı sadece bir süreliğine oyalar. Kimi zman 'sonu nasıl acaba? ' merakıyla bir kez okursunuz onları ve bir daha da elinize almazsınız.
edebiyatın bir ağırlığı, bir düzeyi olmalıdır.
denediğim ama zor olduğu için bıraktığım eylem. üç dör sene önce seksen sayfalık bir şey yazmıştım ama beğenilecek bi yanı yoktu. tabii istesem piyasada parayla kitap basana yayınevlerinden birinde yayımlatabilirdim. sonra bir kırk sayfalık denemem oldu. ama araya okul girdi. daha sonra geçen hafta artık yeter, o romanı yazacağım dedim ama kafamın içinde romana dair bir şey kalmamış. not olmaman ın sonucu bunlar işte!
şimdilik öykü ile devam edeceğim. elbet bir gün o romanı yazacağım!!! ancak bu da zengin işi be sözlük, bolca boş zaman ve uğraş istiyor.
Önceleri kendime güvenemiyordum beceremem, hatalar yaparım diye.
Sonra fark ettim ki yaşamayı da pek beceremiyorum ve hayatmda hatalarla dolu.
Dedim ki neden olmasın, zaten kusursuz olan ne var ki gördüklerimizde?
Ve yazmaya başladım bugün.
ismi de "bir akşamın dönüşünde" olacak.
------spoiler------
Yetim mülteci iki kardeşin yaşamla savaşını anlatacağım.
heves kırmak gibi olmasında, roman yazmak kolay bir iş değil.
birşeyler yaşamış olmak gerekir yani feleğin silesini yemiş olmak gibi.
büyük yazarların hepsi bir sürü acı olay yaşamış. belki o acıları biz kaldıramayız bile.
maalesef şimdi yazılan romanlar laf kalabalığı ve kağıt israfından başka bir şey değil.
Ormanda kaybolup çıkışa giden patikaları zorlamak olan yazım tekniği. Orman ne kadar suni ve boş ise patikalar onun aksine gür ve saçaklı olmalıdır. Orman ne kadar yeşil ise patikalar bir o kadar renklendirilmiş tuvaldir.
Roman karakterler karantinasıdır. iyi bir yönetici değil isen minimize ol ve öyküyle yetin.
Bir ara denemiştim ama okul falan araya girdi hala ilk 20 sayfa duruyor masaüstümde arada açıp bakıyorum o zamanlar çok amatörmüşüm. Yani bir geçmiş zaman bir şimdiki zaman kullanmışım hikayede çelişkiler boş karakterler falan. Ne kadar okumayı sevsem de yazmak çok daha farklı. Gene de deneyenlere 1-2 tavsiye verebilirim.
1) Benim amatörmüşüm dememe bakmayın bol bol yazın. Yazmak yazarak öğrenilir. Kısa hikayeler fabllar yazın. Bol bol deneyin.
2) karakterlerin hepsine ayrı ayrı kısa öz geçmişler yazın, yazarken arada bakın. Kesinlikle karakterlerinizi boş gözükmekten kurtarır.
3) düzenli yazmaya özen, gayret gösterin. Disiplinle yazmaya devam ederseniz gelişirsiniz.
4) Yazdıklarınız iyi kötü demeden saklayın arada açıp bakın gelişiminizi görmek sizi hırslandıracakdır.
5) Romanınıza başlamadan kısa bir şekilde özet yazın. Takıldığınızda bakın yardımı dokunacaktır.
6) iyi yazarlar toplumu çok iyi analiz eden yazarlardır. insanları gözlemlemek Karakterlerinizi daha çok gerçekçi yapar okur karakter ile daha hızlı bağ kurar.
7) Yazarların hepsi aynı zamanda okurdur. Kitap okumadan, yazmak imkansızdır. Ayrıca kitap okurken yazarın yaptığı hataları bulmayı deneyin. Kendinizi gözlemleyin nereleri okurken sıkılıyorsanız oraları kendi kitabınızda yazmayın.
8) Son olarak en zoru yazmaya başlamaktır. içinizden geldiği gibi yazmaya başlayın. Yazdıkça daha çok yazacaksınız. Başlarken direk olaydan başlayıp sonra 1 gün öncesine de dönebilirsiniz. Veya bir karakterin düşüncesi ile de başlayabilirsiniz tamamen size kalmış. Yanlış yok.