son zamanlarda eski, bilhassa türk filmlerini izliyorum. geçen gece sabaha karşı da bu film geldi aklıma. sinemada izlediğim ikinci filmdi. ilki de her şey çok güzel olacak filmiydi. o zamanlar sinemaya gitmek, çocuk aklımca yapılacak en eğlenceli ve en karizmatik aktivitelerden birisiydi. hala da fikrim pek değişmedi. sinema salonlarında kendimi çok mutlu hissediyorum. sanırım pandeminin benden aldığı yegane eğlence buydu.
filmi çok beğendiğimi, özellikle rafet el roman ve kemal sunal'ın filmin sonlarına doğru yaptıkları kavgada ağladığımı hatırlıyorum. tekrar izlediğimde tabii ki farklı şeyler çarptı gözüme. özellikle memurların ve askerlerin davranışları, mehdi ve rahim'in arkadaşlık bağlarının çatırdadığı yerler, yeni cumhuriyetin cahil halkı vs. sinan çetin'in de nadir başarılı işlerinden sanırım bu film. basit milliyetçilik numaralarını saymazsak fena iş çıkarmamış. tabi ki kemal sunal'ın son filmi olması ve oğluyla karşılıklı oynadıkları sahneler iç acıtan cinsten. filmlerde detay yakalamak pek sevdiğim bir şey o zamanlar farkedememiştim tabii ki ama filmin sonunda çalan yavuz çetin ve erkan oğur imzalı şaheser; dünya çok şaşırttı beni ve aynı zamanda mutlu etti. müziklerini sezen aksu'nun yaptığı filmin kapanışını rahmetli yavuz çetin'in yapması gayet güzeldi.
genelde bu tarihli filmleri (1999) dünyanın mahvolmadan önceki son zamanları hatırlattığı için seviyorum. son güzel günlerimizdi gerçekten. matrix filminde bile ajan smith'in dediği gibi "son matrix'i insanlığınızın zirve noktası olan 1999 yılından ilham alarak yarattık". sonrasında ise hiçbir şey eskisi gibi olmadı. ne demek istediğimi anladınız sanıyorum. şahsi anlamda da eğitim maksatlı çocuk yaşta evimden ayrılmamla beraber ben de asla o eski ben olamadım. bu filmler sayesinde biraz da olsa hatırlıyorum o zamanları. kemal sunal ölmemiş, metin akpınar hala film yapabilecek yaşta, meltem cumbul'un ateş ettiği zamanlar..
sepulturanın chaos ad albümünde bulunan bu şarkı nedense direk lise yılları ergenliğimizi ve hırçınlığımızı hatırlatır bana.hatta herşeyden nefret edip okulu asıp,yan mahallede bağıra bağıra söylerdik deli gibi..lakin gerçekten de güzel bir şarkıdır, insanı asi yapacak kadar vardır, sözleri gerçekçidir.en gaz şarkılardandır:
why don't you get a life and grow up
why don't you realize that you're fucked up
why criticize what you don't understand
why change my words, you're so afraid
Diğer kemal sunal filmlerinin aksine televizyonda fazla gösterilmiyor. kemal sunalın meşhur boşbeleş filmleri defalarca gösterilirken son filmi devlet eleştirisi içerdiği için mi yok sayılıyor acaba diye düşündürüyor bu durum.
Herkes bir şeyler pazarlama derdinde. Dinsizler din satıyor, adaletten gram anlamayanlar adalet. Medya özellikle bunu belli bir ideoloji doğrultusunda yapıyor. işte buna çok kızıyorum. Objektif eleştiri yapan birileri yok. insanların duygularını yalanlarla şekillendiriyorlar. Kendi bakışlarını, hayata dair gördükleri o minik kısmı aşılamaya çalışıyorlar.
Propaganda çoğu bilimi yakından ilgilendiren bir konudur. Siyaset ve sosyoloji bilimlerine doğrudan katkıda bulunduğu gibi iletişim alanıyla da yakından ilişkilidir. propaganda yapılış şekli açısından üçe ayrılmaktadır. Bunlar; Beyaz Propaganda, Gri Propaganda ve Siyah Propagandadır.
Beyaz propagandanın kaynağı bellidir. Açıktır. Mesajın geldiği yer bilinir ve tanınır. Yalan söylemesi imkânsızdır. Güveni ön planda tutar ve mesajların boyutu sınırlıdır.
Gri propagandanın kaynağı belli değildir. Doğru ya da yanlış denemez. Bulanıktır. Bu propaganda türünün ham maddesi “rivayetler” dir.
Kara propagandanın ise asıl kaynağı belli değildir. ilk amacı gerçek kaynağın gizlenmesidir. Bu propaganda türünde ahlak dışı uygulamalara başvurulmaktadır. Yalan, iftira, hile, suçlama, çarpıtma, normal gözükmektedir. Var olmayan şeyler aslında varmış düşüncesi oluşturmaya çalışmaktadır.
wehrmacht'ın, fransa işgali sırasında özel olarak görevlendirdiği ve tamamı ile propaganda yapma amaçlı yönlendirdiği amatör kameramanları vardı. fransız ordusuna dahil olan yaklaşık "3000" afrika kökenli insanı, özellikle suratlarını yakın plan çekim yapacak şekilde kayıda almışlardır. bu yapılan ahlaksızca eylemin tek bir nihai amacı vardı; tatmin olmak..
bir abimin yüksek lisans da
tez konusuymuş propabaganda ve sinema ilişkisi...
O canlı bombalarını bize göstererek aslında her gün gördüğümüz obje ya da canlı haline getirelecekti..
bu benim kendi mantığım, şehit haberleri örneğin bir kaç duygu yaşıyoruz ondan sonra ancak şehit dendiğinde hatırlıyoruz hatta bir çoğu bile geçici hafızamıza yerleşiyor unutuyoruz..
bunun sebebi ise tez konusu diye bir yaklaşımda bulunuyorsun.
Başkalarının inançlarını ve davranışlarını etkilemeye, kamuoyu oluşturmaya yönelik olan; gerçeklerden, akıldan çok duygulara seslenen; olayları tek yanlı sunarak işin özünü gizleyen örgütlü ve sistemli her türlü çaba.