polis

entry787 galeri88 video19
    110.
  1. toplumun güvenliğini sağlamak için çalışan bunu yaparken kimilerinin ceza keserek devlete para kazandıran kimi ahmaklarında toplumun güvenliğini, refahını, düzenini düşünmeyerek rüşvet alarak kendine para kazandıran devlet kurumudur.
    1 ...
  2. 109.
  3. sahnelerin birbirinden çok fazla kopuk olduğu film. tatmin etmedi. *
    0 ...
  4. 108.
  5. 107.
  6. her insanın davranış şekli, kültürü, sosyal çevresi, eğitim durumu, psikolojik yapısı farklıdır. bu nedenle doğası gereği insanla uğraşmak dünyanın en zor ve zahmetli işidir. eğitimciler, otobüs ve taksi şoförleri, sağlık görevlileri ve bunlara benzer bire bir insanla muhatap olunan meslekler gerçekten çok zor ve sıkıntılıdır. polis ise sürekli ve kesintisiz olarak toplumun en sorunlu ve suç potansiyeli yüksek olan kitleleri ile muhatap olmak durumunda kalması nedeniyle çok daha zor ve meşakkatli, bir o kadar da fazla stresli bir meslek icra etmektedir.
    gelişmiş ülkelerin hiçbirinde bir polis'e, normal görevinin yanında sağlık görevlisinin, taksi şoförünün, postacının veya itfaiyecinin yapması gereken işi yaptıramazsınız. ancak ülkemizde polis, çoğu zaman bu saydığımız meslek mensuplarının görevlerini de yapar!
    nasıl mı? trafik kazası olur yaralılara çoğu zaman ilk müdahale eden polistir. alkollü veya yardıma ihtiyacı olanların evine bırakılması görevini yaparak taksici olur bir anda, itfaiye ile birlikte yangına müdahale eder, tebliği gerektiren evrakları adreslere götürerek postacılık yapar vs. böylece zaten zor olan polislik mesleği türkiye'de kat be kat daha zordur.

    yine gelişmiş ülkelerde suç ve suçluya ulaşılmada halkın duyarlılığı nedeniyle ihbar mekanizması yüzde %80 ulaşmaktayken, bizde tam tersi olur. bu nedenle ülkemizde suç yine suçluya türk polisinin kişisel gayretleri ve özverisi ile ulaşılır. bu zor ve olumsuz şartlara rağmen suç ve suçluya ulaşma başarısı çoğu gelişmiş ülkelerin çok çok önündedir. buna rağmen ne halk ne de yöneticilerinin nazarında "çoğunlukla" saygı ve takdir görmez. hele karşısındakinin makamı, konumu veya maddi durumu iyi bir kimse ise "sen benim kim olduğumu biliyor musun?" türünde sözlere bile muhatap olur. haklı bile olsa çoğu zaman karşısındakinin konumu itibariyle haksız duruma düşer ve aşağılanır.
    bu sebeplerledir ki stresin çok yoğun olarak yaşandığı bir ortamda polisin de çok normal davranışlar sergilemesi beklenemez. iş yükü ve stresin etkisiyle çoğu zaman vatandaş ile gereksiz tartışmalara girilir ve zaten kötü olan polis imajını ne yapılırsa yapılsın bir türlü düzeltilemez. bu durum da bir kısır döngü içerisinde döner durur.
    polisin içinde bulunduğu durum göz önüne alındığında bir de siyasilerle olan ilişkileri vardır ki, bu polis müessesesinin ne denli zorluklar içerisinde kaldığını göstermektedir. emniyet genel müdürü, genel müdür yardımcıları, daire başkanları ve il emniyet müdürleri başta olmak üzere polis teşkilatını yöneten kadrolar; hükümetler, hükümetlere yakın siyasiler ve devleti yöneten diğer güçlü unsurlarca atanan kişilerden oluşmaları nedeniyle hiçbir zaman teşkilatın ilerlemesi ve gelişmesi için cesur adım atabilecek kişilerden oluşamaz. çünkü atacakları her adım kendilerini atayan kişilerin menfaatlerine ters bir durum oluşturması halinde koltuklarını kaybetme riski ile karşı karşıya bırakabilmektedir. bu nedenle durumun vahameti ne olursa olsun sessiz kalmaya mahkumdurlar. teşkilat lehine veya aleyhine gelişmeler ne olursa olsun, dışarıdan konuyla alakalı veya değil teşkilat hakkında herkes fazlasıyla yorum-eleştiri yaparken, teşkilatı yönetenler sürekli sessiz kalırlar. Çünkü onlar 657'ye tabiidirler, haklarını arayacak sendikaları dernekleri vs. yoktur, olamaz da! bu durum son yıllarda öyle bir hal almıştır ki, bu sessizlik nedeniyle teşkilatta çalışıp ta genel müdürünün kim olduğu dahi bilmeyen memurlar vardır. Konuşan hemen susturulur ve ya sürülür.

    teşkilatın sorunlarını bildiklerini iddia eden siyasilerin büyük çoğunluğu muhalefette oldukları sürede sırf oy kaygısı uğruna polise sahip çıkıyormuş gibi görünmekte, iktidara geldiklerinde ise görmezden gelmektedirler. meslek içerisinden yükselen siyasetçiler bile teşkilat hakkında nutuklar atmakta, ancak daha sonra teşkilatı görmezden gelmektedir. hatta bu ülkede kendi kaprisleri uğruna polisleri azarlayan hatta ve hatta dayak atan siyasiler bile görülmektedir. hükümette hangi parti olursa olsun; sorunlar yumağı haline gelen teşkilata sahip çıkması gereken içişleri bakanlığı ve emniyet genel müdürlüğünce, klişeleşmiş ve teşkilatta çalışan herkesin nefretini kazanan "teşkilatın sorunlarını biliyoruz", "çalışmalarımız sürmekte" ve yıllardır bir türlü sonu gelmeyen ve hiç kimsenin inanmadığı ve bıktığı sözler sarf edilmekte, ama nedense yıllardır bu çalışmalar bir türlü bitirilememektedir. bazı zamanlarda siyasilerin teşkilata yaptıkları müdahaleler ayrıca haksızlıkları artırmakta ve meslek mensuplarının mesleğe küsmelerine ortam oluşturmaktadır. örneğin; emekliliği geldiği halde şark görevine gitmeyen personel, amirlik, yurt dışı ve diğer mesleki sınavlarda yapılan adam kayırma operasyonları, tayin ve atamalarda yapılan tavassutlar-kayırmalar bunlardan bir kaçıdır.

    polis teşkilatına hiç bir yardım yapılmadan sadece "hep beklemek" polis teşkilatını halk ile birleştirmek, polis'in öcü olarak görüldüğü yerlerde polis-halk diyaloğunu kuvvetlendirmek, türkiye cumhuriyeti'nin ayrılmaz bekçileri olan polisleri anlamak bu kıstası tüm ülkeye yaymak en başta halk için, teşkilatın sağlam kalması ve işini en iyi şekilde yapması adına kaçınılmaz olacaktır.
    2 ...
  7. 106.
  8. yönetmenliğini ve senaristliğini şair onur ünlü, başrollerini haluk bilginer, özgü namal, ragıp savaş, sermiyan midyat, müziğini ceza'nın üstlendiği film. mevcut türk sineması ürünlerine göre çok farklı bir anlatımı var. biraz da quentin tarantino'luk... konusu ise şöyle: başarılı polis meuru, yaşlı kurt, musa rami, izmitliler adı ile nam yapmış, mafya ailesinden birini öldürür. işte bu vukuatı sonun başlangıcı olur. aile de musa rami'den intikamını yakınlarını bir bir öldürerek alır. bu arada kendisi de beyninde ur olduğunu ve birkaç aylık ömrünün kaldığını öğrenir , üstüne üstlük kendisinden kırk yaş küçük bir kıza aşık olmuştur. filmin sonunda bütün yakınları ölmüş, sevdiği kız kendisini reddetmiş, ölümünü beklemektedir.

    0 ...
  9. 105.
  10. işte şu işi yapan kişidir polis.
    http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=239606
    okumayacak olanlar için kısaca özet geçeyim. avcılar'da, bir parkta bira içen iki kişiye polis kimlik soruyor ve gitmelerini istiyor. elemanlar "mahallenin çocuğuyuz" diyorlar ve -muhtemelen- bir arbede çıkıyor. polislerden biri, attığı bir tekmeyle bira içen elemanlardan birinin ölümüne sebebiyet veriyor.
    ...
    şimdi ironi filan yapmadan yazalım. olur ya, bir allah'ın kuluna "ulan yoksa?" dedirtiriz. efendim bunu yapan kişi tek bir polistir. evet, bu haliyle olay münferittir. bu olayın münferit olduğunu ve tüm polis camiasına mal edilemeyeceğini söyleyebilmek içinse, bu polisin görevden uzaklaştırılması gerekir. ama daha önce de defalarca olduğu gibi, bu polis uzaklaştırılmayacaktır. eğer öldürdüğü kişi solcu olsa terfi de alırdı, ama bu gibi durumlarda adam öldürenlerle terfi veriyorlar mı bilmiyorum. polis teşkilatı şöyle bir açıklama yapmış;

    http://www.iem.gov.tr/iem...enu_id=1&detay_id=153
    ....

    işte bu açıklama münferit değildir. adam öldüren polisi, bir insana o insanı öldürebilecek sertlikte müdahale eden polisi korumaya çalışan "içki de içeriz, nara da atarız dediler ama" diyerek polisin yaptığını, legalize edemese de meşrulaştırmaya çalışan polis ahlakı, polis kafa yapısı münferit değildir. gene tek tek bakınız mı verelim, festus okey diye, esmeray diye, uğur kaymaz diye? polis, budur.

    ps: ayrıca polis salahiyet kanunu, meclis tatil edilmeden bir gün önce, hiçbir toplumsal mütabakat olmaksızın çıkaran rte-baykal ikilisi de burada anılmayı hak ediyor. baykal'la zaten işim olmaz, ama allah'tan korktuğunu söyleyen rte, polise verdiğin bu inanılmaz yetkiler yüzünden ölen insanların vebali senin boynunda değil midir? kendi inancına göre, kul hakkıyla allah'ın karşısına çıktığında ne halt edeceksin? böyle zamanlarda, allah'ın var olduğuna inanmak istiyorum.
    6 ...
  11. 104.
  12. gecenin bir yarısı saklambaç oynadığın için küfür yediğin, gerçekleri söylediğinde ta.ak mı geçiyosun diye bir soruyla karşı karşıya kaldığın oysa sadece güvenle uyuman için bir yerlerini yırttıklarını iddaa edebilen rütbeleriyle çoğu kişinin sevmediği meslekten olan kişiler.
    0 ...
  13. 103.
  14. vasat ve hayli boşluğu olan karakterlerle kurgunun yan yana ilerlediği kötü bir türk filmi. haluk bilginer'in canlandırdığı musa rami'de oluşturulmaya çalışılan anti kahraman tiplemesi, amerikan filmlerindekilere benziyor; bunun sonucunda her ne kadar bir türk olduğu gözümüze gözümüze sokulsa da, musa rami bir amerikalı olmaktan öteye gidemiyor.

    filmin en düzgün ve de gerçeğe yakın karakteri özgü namal'ın canlandırdığı funda. o sayede belki de özgü namal'ın oyunculuğu diğerlerine oranla daha iyi. üniversiteyi bitirmekte olan şapşal genç kız tam da özgü namal'a uygun bir rol kanımca.

    --spoiler--
    yönetmen kardeşim! trafik kazasında ölen insanların fotoğrafları haberlerde mi veriliyor? hem de öldükleri yerdeki fotoğraflarıyla; hem de "dan dan dan" şeklinde efektlerle bir magazin programı edasında.. helal olsun, müthiş olmuş gerçekten...
    --spoiler--
    0 ...
  15. 102.
  16. gerçeklikle alakalı olmamak sanırım bir sinema türü. kesişen hayatlar türü gibi.

    daha dakika bir, gol bir bir dövüş sahnesiyle alaycı sırıtışlarım baş göstermiştir. cüneyt arkın'ın malkoçoğlu'sunun 21. yüzyıl polis versiyonuydu karşımdaki.
    dövüş sahnelerinde öteden beri sakil ve itici bulduğum nokta işte bu.başrolün herkesi dövebilmesi. üstelik başrol, filmdeki gibi 60'lı yaşlarında , yürürken bile her an düşecekmiş gibi duran biri olsa da. o atletik olmayan fizikten çıkan''önüme gelene bin tekme''fırlatışlarına sırıttım taa derinden.

    gerçi başta da belirttiğim gibi bu tür filmlerin sanırım sinema tekniği ve/veya sanatsal açıdan bir anlamı var.fakat ben filmde gerçeklik aradığım için böyle absürt, sürrealist filmlerden zevk almıyorum. ve yerdikçe yeriyorum.

    bir kere oradan buradan kopyala yapıştır gibi bir film. özellikle de kill bill'den.
    filmin müziklerinde bile yer yer aşırmalar var.ayrıca bazı müzikleri, bazı sahnelere yakıştıramadım. rap müzik var mesela arada. ne alaka çözemedim. gerçi ben filmin genelini çözemedim.

    bir de şu noktayı belirtmek isterim.

    --spoiler--

    musa rami'nin çocuklarından biri istanbul'u terkediyor ya. işte yolu dolanarak gidecekler mafyaya yakalanmamak için. ama tabi yakalanıyorlar ve öldürülüyorlar, trafik kazası süsü verilerek. işte bu trafik kazası televizyonda gösteriliyor. ama bütün ölüler, mozaiklenmemiş bir şekilde , kanlı kanlı , ayan beyan gözüküyor. hiçbir tv kanalı ölüleri bu şekilde göstermez. bu bir.

    musa rami, arabada annesi deli olan torunu ile konuşuyor:
    torun:sınıfta bir çocuk var, sürekli saçımı çekiyor.
    musa rami: belki sevdiğindendir.
    torun: sevdiğinden mi? seviyorsa niye saçımı çekiyor?
    musa rami: bunu anlayamazsın.
    torun: büyüyünce anlarım herhalde.

    yeter, artık yeter. vallahi burama kadar geldi. bıktım artık dizilerde, filmlerde boyundan büyük laf eden veletlerden. şimdi bütün senaristler, yönetmenler ve yapımcılar. hepiniz beni dinleyin. yok kardeşim, böyle çocuk yok, olmaz. 8 yaşındaki veletlerden böyle akıllıca laflar çıkmaz. sizin bu yaptığınız, düğünlerde 5 yaşındaki kız çocuğuna gelinlik, erkek çocuğuna takım elbise giydirmek gibi.sırıtıyorum mütemadiyen.*

    --spoiler--

    filmi bir kez izlediğim için çok net hatırlayamıyorum ama filmde sanki fon yoktu. yani arka planda bir tane insan yoktu. hani yoldan geçen adam falan. ı-ıh. işte o zaman düşündüm bir ara, hani bu musa rami'nin beyninde ur var ve ara ara bilinci gidebilirmiş ya, acaba dedim onun iç dünyasında mıyız?ama bu dediğimin cevabını bulamadım.

    bu arada beynindeki urdan söz etmişken, 2 aylık ömrü kalan adamın yapabileceği en doğru şeyi yaptı kendisi. namaza başladı. ben de misal bikaç aylık ömrüm kaldığını öğrensem hemen dünya işlerinden elimi eteğimi çeker, kendimi dine imana verir, günahlarımın affı için yalvarırdım. gerçi şu an bile birkaç aylık ömrüm kalmadığını kimse iddia edemez ya neyse, o başka bir konu.

    şimdi türk filmlerine çamur atarak karizma yaptığını sanan insan modeli yaftasına hazırım, ve diyorum ki beğenmedim. ama şunu da belirteyim. türk sineması açısından iyi bir adım denebilir. güzel şeyler bunlar. siz çekeceksiniz, biz eleştireceğiz, siz çekeceksiniz, biz yine eleştireceğiz.eleştireceğiz ve sonunda bakacağız ki türk sineması almış başını yürümüş, hollywood'a parmak ısırtmış.
    0 ...
  17. 101.
  18. Ülkemizde zamanında lise mezunu,kalifiyesiz kimseleri kadrosuna katan ve şuanda bu kişilerin memur olarak görev yapmasından ötürü saygınlıgını yitirmiş meslek gurubu
    0 ...
  19. 100.
  20. bugün atv'de yayınlanmış sanat filmi. görüntüler çok iyidir. pekçok kimse bir şey anlamasa da, yönetim olarak bile takdire şayandır.

    ayrıca, uyduda, atv avrupa'da -atv türkiye'de uğradı mı bilmiyorum- gram sansüre uğramamış filmdir. "amın evladı", "orospu çocukları" gibi replikler aynen geçmiştir. vallahi helal olsundur.
    2 ...
  21. 99.
  22. az önce atv de izleme sansina sonunda erisebildigim film. bir sinema-tv ögrencisi gibi terminelojiye hakimiyetim olmadigi icin afili laflarla film elestirisi yapamam belki ama, hic de yabana atilmayacak rafine bir film zevkim olduguna eminim. aylar öncesinde bu filmi yazan yöneten kisilere fikirsel anlamda yakin oldugunu düsündügüm islamci bir cevre tarafindan abartili bir reklam/promosyon bombardimanina tutulmustuk. abartili bir tanitim ve övme sözkonusuydu. bütün o bombardiman son sirasi acikcasi benim bile merakim uyanmisti. sonunda izledim de rahatladim.
    sonuc:
    benim icin haluk bilginer güzelligine ragmen cekilmez bir filmdi. son zamanlarda bu kadar kötü bir film izlememistim. bir kuran seansi, bir cuma namazi selami, bir rab'den bahsedis bu kadar mi pohpohlattirir bir film mi allah askina!
    edit:
    ustalardan film hakkindaki görüsleri derledim söyle bir ortaya karisik, buyrun burdan okuyun bir de:

    "...Polis'in derdi farklı bir öykü anlatmak değil. Yönetmen Ünlü daha çok anlatım biçimine yaslanmak ve seyircisini bu yolla şaşırtmak istemiş. Bunu da başardığını söylemek mümkün. Fakat filmin ciddi bir devamlılık sorunu var. Bunu sahne devamlılığı anlamında değil, tempo ve enerjisi anlamında söylüyorum. .."

    ugur vardan/ http://www.radikal.com.tr...3096&tarih=16/02/2007

    "Polis' bence daha genel bir problemin de habercisi; farklı olma telaşındaki bazı Türk filmlerinin savruk eklektizmleriyle, farklı 'ton' arayışlarında düştükleri alacalı bulacalı durumlarla ilgili bir şey bu....

    "'Polis' gibi anlatımının fiyakasına inanmış filmler şu soruyu sorduruyorlar olsa olsa; ille de ve ille de 'farklı arayışlar' içindeki Türk yönetmenin derdi nedir? Muhtemelen bu sinemada, bu televizyonlarda anlatılan hikâyelerden sıkılmış olmak, ama onları aşacağım derken seyirciyi sersem etmekle başlayıp giderek kahkahalara boğmayı yeni olmakla karıştırmak...

    "Polis'teki 'limonata içer misin'le biten 'üç alternatifli' sahne ya da tepeden düşen anne ise neredeyse kronolojik bir kültürel öykünme mantığıyla, son zamanlarda farklı olmak isteyen yönetmenlerimizin takıldıkları filmlere öykünüyor. (Kieslowski? Haneke? Yukarıdaki diğer yönetmenler?) DVD'den en son filmleri seyretmek aslında genç yönetmenlere zararlı mı, sinema festivalleri hayra vesile oluyor mu, yenilik arayışı nedir ne değildir gibi sorular akla geliyor.

    "Polis'te dinle ilgili birtakım sayıklamalar da var ama bunları ciddiye almak gerçekten zor. Galiba, kahramanımızı 'hem şeytan hem melek olarak' görmemizi isteyen Tarot kartı kıvamında mistik bir fikriyat ki, film satrançla ne kadar ilgiliyse dinle de o kadar işte..

    fatih özgüven/http://www.radikal.com.tr...3657&tarih=22/02/2007
    1 ...
  23. 98.
  24. nevruz kutlamarından sonra kulaktan kulaga yayılan bir tezahürat;

    sık bakalım, sık bakalım, biber gazı sık bakalım
    kaskını çıkar, cobunu bırak, delikanlı kim bakalım.
    2 ...
  25. 97.
  26. --spoiler--
    Onur Ünlü tarafından yönetilen, başrollerinde Haluk Bilginer, Özgü Namal, Ragıp Savaş ve Sermiyan Midyat'ın bulunduğu film. Onur ünlü'nün ilk yönetmenlik denemesidir.
    Filmde, musa rami adındaki polis memurunun yaşadıkları anlatılır. Musa rami, bir yandan izmitliler adındaki mafya ailesinin peşinden koşturur, bir yandan kendisinden bir hayli genç üniversite öğrencisi funda nın peşinden koşturur, bir yandan da ailesiyle ilgilenirken beyninde ur olduğunu ve iki ay içerisinde öleceğini öğrenir. Filmde bu noktadan sonra yaşananları izleriz.
    Onur ünlü film boyunca iyi bir atmosfer yakalamış, bu atmosfer izleyiciyi sürekli olarak filmin bir yerlere varacağı konusunda motive ediyor. Işık ve ses kullanımları ve oyunculuklar da bu düşünceyi pekiştiriyor.
    Bu durumun yanında filmde kasıtlı olarak konulduğu düşünülen absürtlükler var. Kimi oyuncular durup dururken dans etmeye başlıyor, haluk bilginer sinema tarihindeki en saçma ve gerçekçilikten uzak dövüş sahnelerine imzasını atıyor, burunlarda sigara söndürülüyor, kollar kopuyor, içinden uyuşturucu dökülüyor, birileri denize atılıyor vs. vs. . .
    Tüm bu anlatılanlar kendi içinde bir mantık ya da mantıksızlık çerçevesine otursa amenna. Ama filmin sonunda tüm bunların filmin ana unsuru olduğu birilerinin hayal ürünü ya da bilinçaltından çıkmadığı ortaya çıkınca polis filmi de bir anda berbat bir film olarak sinema tarihindeki yerini alıyor. Bu arada izleyicisinin iki saate yakın zamanını ve bir miktar parasını çalmış olarak.
    Film boyunca, benim kişisel görüşüm, filmde anlatılanların musa rami karakterinin düş ürünleri olabileceği yönündeydi, musa rami emniyette basit bir polis, ya da sakat birisi filan olabilirdi ve tüm anlatılanlar onun beyninin ürünleri olabilirdi. Bir ara bu sonu herkesin tahmin edebileceğini düşünerek senaryo yazanların numaralar çevirme ihtimalini göz önüne aldım ve bu anlatılanların, musa rami nin çocuk olan torununun büyüyünce kurduğu şizofrenik hayaller olabileceğini de düşündüm. Çünkü film boyunca bu yönde verilen çeşitli ipuçları da vardı.
    Sonuçta yanılmıştım. Onur ünlü film boyunca bize izlettiği saçmalıklarını gerçek bir öykü olarak sunmuştu bize. Belki de amaç budur. O kadar çok lynchvari filmler çekiliyorki, onur ünlü bunlarla dalga geçmek istemiş olabilir.
    Filmin en iyi yanı, intiharın eşiğindeki raminin kuran dan okunan sureleri duyduğu sahneydi. Filme iyi yedirilmiş bir dini motif örneği görmeyeli çok zaman olmuştu.
    Sonuç olarak, sanırım, onur ünlü, bir gün otururken şiddete meyyalim vallahi dertten sözünü bulmuş ve
    - ulan ben bu söz üzerine bir film çekmezsem, okuduğum onca okula yazıklar olsun.
    Demiş olabilir.
    --spoiler--
    2 ...
  27. 96.
  28. eğer bu mesleği yapan kişi sevgilinizin babasıysa, eğer küçük bir kasabada yaşıyorsanız hayatınızın zindan olması işten değildir. hiçbir zaman elele sokakta rahat dolaşamazsınız, gideceğiniz kuytu yere kasabanın çevresini dolaşarak ulaşırsınız, ne zaman bir polis arabası görseniz heyecana kapılırsınız. iyi yönleri de vardır tabi, misal hiçbir zaman kafe veya buna benzer bir yere gidemeyeceğinizden paranız cepte kalır imf bile sizi yıkamaz. velhasıl kelam zordur polis mesleği kendi dahil birsürü kişiye eziyet verir lakin en kutsal mesleklerden biridir saygı duyulması gerekir.
    2 ...
  29. 95.
  30. filmi izlemeyi ertelemek, kayıtsız kalmak ve de hafife almak gibi ölümcül günahlardan birini işlemek üzereydim ki, dün gece kıl payı sıyrıldım günahkÂr olmaktan. beni sarsan nadir filmlerden olmakla birlikte, şiirin üç boyutlu halidir bence, müziğin görselliği damardan vurduğu, tiyatral anlatımın altın vuruş yaptığı bir kesik damardır türk sinemasında.. ağlatmak bir kriterse eğer, bu anlamda babam ve oğlum un önüne geçmiş, evet birçok değişik anlatımın bir arada kullanıldığı bir deneme tadında olsa da, sonu olmayan bir kompozisyon oluştursa da, nasıl bittiğini, sonra ne olacağını önemsetmeyecek kadar; kendisine, filmin anahtar deliğine çekiyor kendini, ordan gördüğünüzle yetiniyorsunuz, kapının açılıp açılmaması umrunuzda olmuyor pek. haluk bilginer tek başına oynamış gibi görünse de, yan karakterler tamamlayıcı unsur olmaktan çıkmamış bence. olumsuz eleştiriler; kurgusal anlamda yetersizlik gerekçesiyle sanırım, "insanların sadece gerçeklerle yetinebilmesini anlayabilmiş değilim"..

    ve filmin kılcal damarlarından sızan şiiryuvarları;

    "+beyninde çok büyük bi' ur var musa; kocaman.. kansersin.. beyin kanseri..en fazla iki ay...
    -çok güzel gözleri var.. böyle kocaman kocaman... "

    "bir gün bir şölene davet edilirsin, bi' bakarsın yemek listesinde senin de adın yazılı... "

    "biliyorum beni kaba buluyorsun, ama benim şiddete meyyalim vallahi dertten... "

    "ne zaman biri sevgiden bahsetse, elim tabancama gidiyor... "

    "n'olur ölme baba, ben şunları bırakıp geleyim, burda bekle; ölmek yok baba... "

    telefon kulübesinde;
    +...
    -hı?
    tabi seviyorum nihat; sen benim büyük oğlumsun"

    "insanların sadece gerçeklerle yetinebilmesini anlayabilmiş değilim"

    ayrıca; dünya tuhaf-iye.. telvin suresi.. ironiler..

    ve de ailenden birini seç onu öldürmeyeceğiz dediklerinden sonra ilk önce haluk'un gözlerinin önünde öldürülmesiyle musa rami'nin kafasını duvara vurması; o çarpmanın şiddetini hissettirir direk.. etkileyici sahneler çoğaltılabilir...

    ha bir de tabii;

    seni uzaktan sevmek...

    senin gözlerin..

    kocaman..
    3 ...
  31. 94.
  32. ---spoiler---

    filmin ilk sahnesinde musa hoca 4-5 kisinin hakkindan burnu bile kanamadan gelse de, kahramanlar piknikte dans figuleri esliginde dans etseler de, aile yok oldugunda cesetleri ustleri kapatilmadan sira sira dizilse de, annesi intihar eden ece bu duruma gereginden fazla kayitsiz kalsa da, 'buyuk oglan' piknikte, ya da babasinin dogum gununde dahi arkasinda cocuk polisi yazan yelegi giyse de, babasinin evlenme teklifi edecek kadar asik oldugu funda'ya orospu diyerek onu oldurmeye calissa da, hatta ve hatta filmde oynayanlarin yazildigi yazi asagidan yukariya dogru cikmaya basladiginda 'yok canim, yine geriye donecekler herhalde' diyerek umutla beklesem de film gayet guzeldi.

    cunku musa 2 ay sonra olecegini ogrendiginde doktora funda'nin buyuk, guzel gozlerinden bahsetti icli icli. sonra namazin sonunda 'amin' derken bir anda aglamaya basladi. funda sarkiyi cok etkileyici soyledi ve gozyaslari icinde 'seni seviyorum' dediginde, musa 'yalan soyluyorsun!' diye bagiriverdi izleyenlerin tuylerini diken diken ederek. muziklere zaten diyecek yok.

    ---spoiler---

    sonuc olarak gidilir yani bu filme, bence pisman olunmaz, olunamaz.
    4 ...
  33. 93.
  34. "...
    Hani eski kanepenizin yerine yenisi geldiğinde yadırgarsınız ya; Polis Türk sinemasının o yeni kanepesidir kanımca. Bu yüzden biraz garipsenmiştir ki kurgusal biçimler konusunda ezber bozmak da her yiğidin harcı olmasa gerek. O yiğit çıkıyor, tutup bir hikayeyi en anlatılmamış, en bakir haliyle anlatıyor. En olmadık sahnelerle, en "acayip" diyaloglarla da iyice süslüyor uslarımızı. Evet hepimize ilginç geliyor, şaşırıyoruz; ama iyi ki yapıyor. Sinemaseverler olarak heyecanlanıyoruz, hem de çok...

    Filmin yönetmeni ve senaristi Onur Ünlü, Âh Muhsin mahlaslı şiire yeni bir soluk getiren bir şair aynı zamanda. Ve filmin bir şairin elinden çıkmış olduğu her sahnede açıkça görülebiliyor. Bir polisin hikayesi ne kadar şiirsel olabilir ve o şiirsellik sinemada ne kadar tutunabilir diye düşünmeden edemedim filmi izlemeden önce. Sonra filmin bir afişi var ki; bir polis ve "Şiddete meyyalim vallahi dertten"; cümlesi... insan ister istemez düşünüyor filmin sosyal içeriğinin nasıl olacağına dair. Ancak atlamamak gerekiyor ki gerçeklik kaygısı taşımayan bir film için, sosyal içerikli bir önyargı son derece yanılmış bir önyargıdır. Polis, hiçbir kaygısı olmadan ilerleyen bir film; ama bu kaygısızlık hiçbir şekilde duyarsızlığa eş değil. Bir filmden yahut bir şiirden açık seçik bir 'mesaj';, açık seçik bir 'gerçeklik' bekleyenleri şaşırtmış ve hayal kırıklığına uğratmış Onur Ünlü; bence iyi de yapmış.

    ...

    Kısacası, Polis'in damaklarda bıraktığı tat "öylesine" bir tat değil. Edebiyatın ve sinemanın birleştiği yerde duruyor filmin her sahnesi.

    O gerçekten "başka" bir film. Bir görsel şiir... Raflardan çıkarılıp çıkarılıp tekrar tekrar izlenesi...

    "Senin gözlerin ne güzel Funda, kocaman!"

    ... "

    yazının tamamı için: http://www.showtvnet.com/haber/yazar/yazi.asp?id=242
    2 ...
  35. 92.
  36. eski yunanda kent devletlerine verilen isim..bir tür küçük devlet organizasyonudur.diğer bir deyişle bildiğimiz köydür.polisin karşılığı olarak kimi bilim adamları tarafından 'cemaat devleti' veya 'toplum devleti' gibi nitelendirmeler de yapılmıştır.
    0 ...
  37. 91.
  38. film başından sonuna kadar insanda bir tiyatro havası yaratıyor. repliklerden davranışlara kadar herşey sanki insana bir tiyatro senaryosunu ve oyunculuğunu izlediği izlenimini yaratıyor. sürükleyiş açısından film çok güzel. yalnız o da ne? film senaristleri başından beri ilginç senaryosuyla izleyicinin merakla beklediği o "son" u getirememişler gibi. filmi çok gerçekçi bitirmişler. yani izlediğimiz filmlerdeki "vay be" li sonlardan değil. çok sıradan. yalnız böyle sürükleyici bir senaryosu ile tiyatro havasında geçen bir filmin çok sıradan bitmesinden de hoşnut olmuş değilim.yani film güzel ama kendine yakışan bitirişi yapamamış.

    izleyecek olanlara şunu söyliyebilirim. hani dondurma yersiniz, külahın altındaki çukolatalı kısmı yani dondurmanın en güzel yeri elinizdedir. tam mideye indirecekken düşürürsünüz o en güzel yerini.aklınız o son kısımda kalır. işte böyle birşey... * * * *
    2 ...
  39. 90.
  40. çok kötü bir film, hakkında fazla yorum yapmaya bile değmeyecek kadar. senaryosu berbat ayrıca farklı filmlere göndermeler çok ayrıksı ve rahatsız edici duruyor. kısaca olmamış.
    1 ...
  41. 89.
  42. sanki bu filmin yönetmenine, izlediğin bütün filmlerden meydana gelen bir kolaj çalışması yap demişler. o da bu filmi ortaya çıkarmış. filmi izlerken mantığınızı devre dışı bırakın, yoksa filmin sonunda bu neydi şimdi demek zorunda kalırsınız.
    2 ...
  43. 88.
  44. çıkan güvenlik yasası ile copunu kullanırken elinde yasal belge de bulunduran kurum elemanıdır. her an durdurulup kimlik sorabilir ve parmak izinizi alabilir. tavsiyem direnmeyin acısını çekmeye bakın! aslında bu direnmeyin zevkini çıkarmaya bakın olmalıydı ama ne yazık ki burası türkiye!
    1 ...
  45. 87.
  46. ancak defalarca izlenirse çözülebilecek, mutlaka DVD'sinin alınıp film kadar süren making of'unun izlenmesi gereken yapıt.
    1 ...
  47. 86.
  48. devlet memuru her ne kadar polis olsalar da askerlik yapmları mecburi olan kişiler.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük