bugün

murathan mungan şiiri.
besteli halini ise gülden karaböcek ise son derece içli yorumlamıştır.

pencerelerine ışıklar düşen
ah otel odaları, otel odaları
sarı, yeşil, kırmızı, mor
hepsi de acının değişik tonları
yalnızlığın mezarları
otel odaları, otel odaları
sürgünlerin, gurbetlerin diyarı

her gece sabaha karşı dönersin
bir bardak su durur masanın üzerinde
sabahtan kalma ekmek peynir kırıntıları
rutubetli duvarlarinda hayallerin gezinir
yatağında küflenmiş bir battaniyeyle dertleşirsin
bitmiştir gece artik kendi kendinlesin
ah otel odaları, otel odaları
yalnızlığın mezarları
otel odaları, otel odaları
sürgünlerin, gurbetlerin diyarı
bir gece dahi yatsan evsinirsin otel odalarını. ayrılırken son kez oda içerisinde göz gezdirmek evden ayrılma gibi insana hüzün verir.
bir necip fazıl şiiri.

Bir merhamettir yanan, daracık odaların
isli lambalarında, isli lambalarında.

Gelip geçen her yüzden gizli bir akis kalmış,
Küflü aynalarında, küflü aynalarında.

Atılan elbiseler, boğazlanmış bir adam,
Kırık masalarında, kırık masalarında.

Bir sırrı sürüklüyor terlikler tıpır tıpır,
izbe sofalarında, izbe sofalarında.

Atıyor sızıların çıplak duvarda nabzı,
Çivi yaralarında, çivi yaralarında.

Duyuluyor zamanın tahtayı kemirdiği
Tavan aralarında, tavan aralarında.

Ağlayın, aşinasız, sessiz can verenlere,
Otel odalarında, otel odalarında.
aynı şehrin otel odaları;

Yağmur yağar şehirde. Trafik sıkışıktır ve hayat- ah o hayat - kapınıza gelip dayanmıştır. Aldatmış ya da aldatılmışsınızdır ergen bir aşkın arifesinde. Yalnız hissederseniz kendinizi. Kaçıp gitmek gelir aklınıza. Kendinden kaçmak şehirden kaçmak gibidir.
Gibidir ama...
Tek bir bilet bulsanız bilmediğiniz şehirlerin, sahipsiz otellerine sığınacak ya da o otellerin tanımadık barlarında olmayı yeğleyeceksenizdir.
Belki o otellerden birininin barında tanımadığınız bir barmen sizi dinleyecek ve anlıyormuş gibi yapacak ya da en fenası anlayacaktır.
Gitmek , kaçmak kolay değildir vesselam! Trafik vardır havaalanına doğru uzanan , gideceğiniz şehri ya da ilk uçağın uçacacağı isitkameti kestirememenin güvensizliği durur zulada... Ne halt edeceksinizdir bilmediğiniz bir şehirde tek başınıza? Bir başınıza bir otel barında , ya da bir restaurant'da sadece acınacak gözlere hedef olacak kaybedecek ve kaybedecek ve kaybedeceksinizdir...
ihtiyacınız olmayan tek şey kaybetmişken kaybetmektir.
O yüzden kendi sığınağınıza yani şehrinizdeki evinize daha bir sarılırsınız.
Oysa kanadınız kırıkrtır ve evdeki herşey giden herşeyi hatırlatmaktadır.
Kendi yaşadığınız şehre misafirsinizdir...
Keyiflidir kendinden kaçmak kimi satıraralarında
Bir otel odasının o huzursuz huzurunda!!!
*
her zaman sade olacak diye cansız renklerde olan, parasına göre hizmet kalitesinin değiştiği, çok lüks değilse hijyenik olduğunu tahmin etmediğim konaklama yerleri.
Renkli rüyalar görülen odalar.
istiklal caddesi nde, galatasaray lisesi nin karşısındaki yoldan ilk soldan döner ve eski trt binasının yanındaki beyaz mermerle kaplı 100 yıllık binanın kapısından içeriye adımınızı atarsanız; odalarında ataturk ün, pierre loti ' nin, 8. edward ' in, fatih akın 'in, sezen aksu 'nun, müzeyyen senar 'in, tuncel kurtiz' in de kaldigi resepsiyonunda; misirli ve ömer şerif 'e benzeyen aksanli ve centilmen bir gorevlinin oturdugu lobisinde calismayan ve ici eski plaklarla doseli antika bir muzik kutusunun kuyruklu bir piyanonun ve seksen yasinda surekli oksuren yakup adında bir papaganin bulundugu büyük londra oteli ' `yle ve onun insanda ağlama hissi yaratan atmosferiyle karşılaşırsınız. lobinin sağındaki kemerli geçişi kullanırsanız, 12 kişilik uzun ahşap antika bir masa ve etrafını kuşatan tarih kokusuyla çarpışırsınız. üst katlara ve haliç , ölüm, aşk, tutku, yalnızlık, eskilik, küf ve edebiyat kokan, koridorlarında sanat eseri çerçeveli aynalar döşeli, banyoları eski usul, yatak örtüleri çeyizlik , kat görevlileri kızkardeşinizi andıran odalar bulursunuz.
buyuk londra oteli sizi , siz farkında olmadan kuşatan havası ve ürkütücü güzelliğiyle alır götürür.. sarhoş eder.. aşıksanız çarpar... değilseniz pişman eder..
(bkz: 1408)
trt2'de yayımlanan, avrupa'nın "en iyiler"inin seçildiği berlin'de düzenlenen prix europa 2008'de ikincilik ödülü alan, sevinç yeşiltaş belgeseli. otel odalarında yalnız hayatlarını buruk bir kalple yaşayan gerçek insanların gerçek hikayelerini kendi ağızlarından yalın bir dille anlatan etkileyici bir yapım.

--spoiler--
Bugüne dek işlenmemiş bir konuyu özel bir yaklaşımla ele alan belgeselde, ucuz otellerde yaşamak zorunda kalmış ve hayatlarını bir valize sığdırmış kişilerin odasına, hayat hikâyelerine, en samimi sohbetlerine konuk olacaksınız. Onları bu hayata mecbur bırakan nedenlerin izini süren Sevinç Yeşiltas, bu belgeseliyle bir tutunamayanlar külliyatının inşasına başlamış. Aileden, düzenli ve adı konulmuş güvenceli hayatlardan, her türlü konformizmden uzakta, iyice kenara çekilmiş, bedenleri ödünç bir hayata yerleşirken ruhları geniş sözcüklerle dile gelmiş yoksul insan öyküleri, kaçırılmaması gereken bir davet niteliğinde.
“Otel Odaları” belgeselinin en belirleyici yanı; bugüne dek sanatın her dalına ilham kaynağı olmuş “otel”de yaşama kavramını bambaşka bir yaklaşımla ele alması. izleyiciyi gerçekliğin en yorumsuz ve yalın haliyle buluşturmayı hedefleyen belgeselde yokluk içinde sabırla aza kanaat eden, bir odaya hayatlarını sığdıran karakterlerin geniş dünyasına konuk olacağız...

Kameramanlığını Levent Ahi’ nin, Yönetmen yardımcılığını Alev Keten’in Kurgusunu Cantekin Cantez’ in ve Müziklerini Ulaş Özdemir’in yaptığı belgeselin ilk bölümünde Ödemiş’teki Yıldız Oteli’ne konuk olup, 65 yaşındaki müzisyen Önder Akı’nın hikâyesini izleyeceğiz. “insanların ayıbını örter bu oteller, sırları saklar” diyen Akı’nın otel hayatı yirmi seneye yayılmış. Kahramanın yanısıra Anadolu’ da yapılan ilk otellerden biri olan, zamanında Zeki Müren, Safiye Ayla , Necip Fazıl Kısakürek , Adnan Menderes gibi ünlü isimlerin konakladığı Yıldız otelinin de ilginç hikâyesini merak edenler ilk bölümü kaçırmamalı.
--spoiler--

izlemek isteyenler için:

23 ocak cuma saat 00.05
04.15
"bir kapı açılırken garip, kapanırken gurbet" *

yatarsın gece vakti yatağına. içkilisindir çoğu zaman. yalnızsındır, her yolculuk bir gurbettir. sevdiklerin uzaktadır. o an her şeyin dışına itilmiş duyarsın kendini. otel odası mezar gibi gelir birden. her ses büyür, ta uzaklarda havlayan köpek kapının dışındadır sanki. duyduğun bir çıtırtı, bir deprem gürültüsüdür.

anılar, hep de en kötüleri, en acıları dirilir birer birer. uykun kaçar. bir kahve olsa, bir şişe su getirtmişsen önceden, bir şişe soda, kurtarır seni. açarsın ışığı, bir kitabın varsa yanında, dalar gidersin. o gurbet, garip, seslerini duymak istemeden... bu otel odasına daha önce gelip geçmişleri hatırlamadan...

yabancılaşırsın kendine bazen. eşyalar yabancıdır sana, aynada gördüğün sen değilsindir. yatakta yatan, elbisesini duvardaki çiviye asan başka biridir sanki. evinde, kendi odanda sensindir de hani bu otel odasında sen değilsindir yani.

sonra dayanamaz giyinir çıkarsın belki. yürür gidersin. belki evine, belki başka bir otel odasına. kendine ya da kendin sandığın bir yabancıya...
hayata bakış açınızı bile değiştirecek kadar etkili bir belgesel. üşenmeyin trt'nin sitesinden falan bulun seyredin. bu belgeselde anlatılan insan hikayeleri eminim kafanızdaki pek çok şeyi değiştirecektir.
her ne kadar sıcak olsada aslında buz gibi olan odalardır. genelde yalnızlık, , stres ve ihtiras anlatır.
murathan munganın yazdığı şiirlerin şarkı sözü olarak kullanıldığı ve bir albüm olarak derlenip söz vermiş şarkılar adlı albümde yer alan neşe karaböcek in seslendirdiği en sevdiğim parça.insan kendini ve ya neşe karaböceği gerçekten bir otel odasında hissediyor.henüz dinlememiş olanlara şiddetle tavsiye edilir.
ünlülerin ölüm istasyonları.
yabancı ülkelerde ünlülerin ölmek için gittiği yer.
otel deneyimi ankara uygulama otelinin pansiyon bölümüyle sınırlı olan yazar için çok hüzünlüdür. üç kişi kalınan odada diğer iki kişiden korkmaktır benim için. cüzdanı yastığın altına koymak, ölü gibi yatıp sevgiliyle geçecek yeni güne uyanmaktir. necip fazılın şiiri geçer yazarın aklından, kaçak geldiği şehirde diken üstünde olmaktan şairane bir zevk almaktır.
ikinci el kitap izlenimi uyandıran mekânlardır. çarşaflar, havlular, sabunlar vs değiştirilmiş olabilir. işin ilginç yanı bunların hepsinin zaten tek kullanımlık oluşudur. oysa bizler otel odalarını bu temizlik veya tekstil ürünleri için kullanmayız. odanın bizzat kendisi için kullanırız. odanın kendisi eşyalar kadar kolay değişemiyor maalesef. her kalanla birlikte bir parçası silinir, kaybolur otel odalarının. o odaya yeni gel birisi o oda için eksik bir yanın giderilmesidir.

otel odasını kullanan da özünde bu eksiklik için kullanır odayı: evinden uzak oluşu, kalacak yere olan ihtiyacı vs... tüm bunlar otel odasında kalacak kişinin - bir anlığına bile olsa- ondan silinen yanlarıdır.

şunu unutmamak lazım: eğer bir otel odasında bir kez kaldıysanız artık bir parçanız bir otel odanın eksikliğine, silinmişliğine tekabül eder.
müthiş bir necip fazil kısakürek şiiri. Üstad yalnızlığı öyle betimlemis ki dizeler dahi yankı yapıyor.
''otel odalarında, otel odalarında''
ilk girdiğinizde oh işte hayat bu dedirten, iş gece yatmaya gelince ışığı açık mı bıraksam kapatsam mı sorularıyla kafanızı kurcalayan berbat yerlerdir. yalnızsanız hiç çekilmez. benim gibi otel odası fobisi olanlar için ise daha da çekilmez hal alır. gece yatağın bir köşesinde sırılsıklam uyanırsınız anlamsız bir şekilde ve nasıl tekrar uyuyup gün ışıdığını anlamazsınız bile. öyle vakit öldürücü mekanlardır.
şahane bir trt belgeseli.

https://www.youtube.com/w...nue=996&v=pis781ALLbM
Kuşadası tusan çok güzel ön cephe.
Özdere sunis de güzel.
kimisi boğuk kimisi ferah odalardır. nefret ederim ama faydasını da çok görmüşümdür.
Hilton, ramada, ibis, titanic ve sueno hariç diğer otellerin odasına girenlerin önceden baya dezenfekte etmesi gerekir.
Ketılından su kaynatıp kullanmayın keza odaya kullanımınız için bırakılan bardakları da. Tahta kurularına dikkat edin, en önemlisi kapınızı kilitleyin ne olacağı hiç belli olmuyor.
OTEL ODALARI Necip Fazıl Kısakürek

Bir merhamettir yanan, daracık odaların,
isli lâmbalarında, isli lâmbalarında.

Gelip geçen her yüzden gizli bir akis kalmış,
Küflü aynalarında, küflü aynalarında.

Atılan elbiseler, boğazlanmış bir adam,
Kırık masalarında, kırık masalarında.

Bir sırrı sürüklüyor, terlikler tıpır tıpır,
izbe sofalarında, izbe sofalarında.

Atıyor sızıların, çıplak duvarda nabzı,
Çivi yaralarında, çivi yaralarında.

Kulak verin ki, zaman, tahtayı kemiriyor,
Tavan aralarında, tavan aralarında.

Ağlayın, âşinasız, sessiz, can verenlere,
Otel odalarında, otel odalarında!...