jose mario de vasconselos un insanın yüreğine dokunan içini acıtan küçük zeze sinin hikayesi.
serinin diğer kitapları güneşi uyandıralım ve delifişek'tir.
şeker portakalını okuduğumda 5. sınıfta falandım sanırım. ve beni o yaşımda ağlatmış bir romandır kendisi. sonra sonra elime kitabı yeniden aldığımda tekrar tekrar ağlatabilmeyi başarmış bir edebiyat harikası.
hayli dokunaklı, elinizden bırakamayacağınız, yaş sınırlaması koymayan harika bir eserdir. zira şu bitişiyle gözleri yaşartır gibi olur ve gırtlakta bir düğümlenme hissedilir.
..... yıllar geçti,sevgili manuel valadares. şimdi 48 yaşındayım ve zaman zaman özlemimde hep bir çocuk olduğum izlenimine kapılıyorum. birden ortaya çıkıverecekmişsin, bana artist resimleri ve bilyeler getirecekmişsin gibi geliyor. hayatın sevilecek yanlarını bana sen öğrettin sevgili portuga'm. şimdi bilye ve artist resmi dağıtma sırası bende,çünkü sevgisiz hayatın hiçbir anlamı yok. arasıra sevgimle mutluyum, arasırada yanılıyorum;bu daha sık oluyor.
o çağlarda bizim çağımızda yani yıllar önce bir Budala Prens'in mihrabın önünde diz çökmüş "budala" nın gözleri yaşlarla dolarak ikonlara şunu sorduğunu bilmiyordum: "olup bitenleri çocuklara niçin anlatmalı?"
gerçek, sevgili portuga'm; bunları bana çok erken anlatmış olmalarıdır. hoşçakal. (ubatuba,1967)
ilkokul yıllarındayken almıştım avuçlarıma, ya da öğretenim vermişti kimbilir.. çocuk kalbimin en çok etkilendiği kitap oldu. seneler sonra adını duymak bile gülümsemeye yetti durduk yere. şeker portakalı işte.. küçük zeze'nin boyundan büyük hikayesi.. her çocuğun bir parçası aslında, ya da her çocuktan bir parça belkide..
--spoiler--
"Şimdi acının ne olduğunu gerçekten biliyordum... Ayağını bir cam parçasıyla kesmek ve eczanede dikiş attırmak değildi bu. Acı, insanın yüreğini paralayan ve sırrını kimseye anlatmadan birlikte ölmesi gereken şeydi. Kollarda, başta en ufak güç bırakmayan, yastıkta kafayı bir yandan öbürüne çevirme cesaretini bile yok eden şeydi."
--spoiler--
nee? o her şeyiyle zavallı küçücük çocuğun hikayesi mi yine. çok moda bir kitaptı bir zamanlar... herkesin alıp kitaplığına koymak için delli olduğu bir şeydi.
''Ne diyorsun sen, küçük; babanı mı öldüreceksin?''
''Evet, yapacağım bunu. Başladım bile. öldürmek, Buck jones'un tabancasını alıp
güm diye patlatmak değil! hayır. onu yüreğimde öldüreceğim, artık sevmeyerek...
ve bir gün büsbütün ölecek.''
Şeker portakalı, José Mauro De Vasconcelos, çev. Aydın emeç, can yayınları, sf. 159
hayatımda okuduğum en muhteşem kitaplardan biri. evet, itiraf ediyorum örnek aldığım birinin okumuş olmasından dolayı niyetlendim okumaya. ama okuyunca iyiki okumuşum dedim. ve öyle zannediyorum ki hiçbir kitap henüz böyle dokunaklı gelmedi bana..
çok hüzünlü bir kitaptır ama isminden midir bilinmez adını her duyduğumda gülümserim. ve kaç yaşıma gelirsem geliyim her okuyuşumda salya sümük ağlatıyor beni. yüreğimi sızlatıyor küçük zeze. bir gün çocuğum olursa onun okumasını istediğim ilk kitap.
hayatımda ilk bitirdiğim kitaptı. bittikten sonra anneme "neden böyle bana çocuk kitapları almıyorsun?" kızdıktan sonra annemin bana "bu çocuk kitabı değil roman o..." diyerek ayar vermesi de içimde hep kalmıştır.