halk içre bir âyineyim herkes bakar bir ân görür,
her ne görür kendi yüzün ger yahşi ger yaman görür.
(halk arasında bir aynayım herkes bakar bir ân görür, her ne görürse kendi canından ya güzellik, ya kötülük görür)
beyti şerh edelim,
niyazi mısri kendisini âyineyim derken, diğer insanlar karşısında kendisini edilgen kılmaktadır. benliğini, kibrini boşa çıkarmaktır ki, bu hal ona karşı yapılan düşünce ve fiiliyatın ilk sonucu olan bakmak fiiline de ulaştırır. her insan bakar, baktığı sadece bir ândır. insan ân müddetince yaşar ve ölür. zamanda sadece ân hükmedersin. geçmiş ve gelecek dahi ândan ibarettir. görmek ise bakış sonrasında kalpte olan hakikati aşikar kılar. insan kalbi güzel ise güzele tabii olur, kötü ise kötü nefsi mertebesince kötü görür.
daha yazardım, belki sonra editlerim niyazi mısri'nin kendisini daha iyi anlayabilme şerefine nail olursam.
Gül müdür,bülbül müdür şol zar u efgan eyleyen?
Ten midir,ya dil midir,hem Arş'ı seyran eyleyen?
Nar u bad u ab u hak'in gel haber ver aslını
Kim buların her birini emre ferman eyleyen?
Ateşin germiyyetinin sırrını duygur bize
Ki hılaf üzre anı kimdir gülistan eyleyen?
Yelde kimdir geh geh nesim ü geh saba zevkin veren
Gahi hışmiyle nice büldan'ı viyran eyleyen?
Kimdir anı,bana göster,şol sularda durmayup
Ruz u şeb yüz üstüne aşkile cevlan eyleyen?
Hak ne ma'dendir,biter andan maadin,geh nebat
Kim dir anı gahi hayvan,gahi insan eyleyen?
"bir cemali bunca renkle süsleyerek suretlerde gösteren o dur.çünkü bütün tanrısal güzellikler mezahirle görünür. hakkın zatına insan delildir. hakkı görmek istersen insana bak, zira zatın güneşi insan yüzünde parlamaktadır." diyen büyük mutasavvıf, kuvvetli şair, yetkili vaiz, çoşkun bir sofi, mükkemmel mürşit ve büyük veli...ne mutlu ışığından faydalananlara..
Bir dem gelir, birisi sizi odasına çeker, açar kırmızı kapaklı, saman kağıtlı bir divan ki her sayfası aşk dolu, ilham dolu, hüzün dolu, cezbe dolu, keşf dolu, idrak dolu, tefekkür dolu, daha neler neler dolu bir ummana daldırır. daha küçüksünüzdür de aklınızdan "bu da neyin nesi böyle dersiniz!" kelimeler o kadar yabancıdır ki size, sizden olmasına rağmen.iki kişisinizdir güya ama var olan tek kişi "şair" olmuşluğunun verdiği bir güçle tarihe meydan okuyan ve hala var olan, elinizdeki "şiirin" sahibidir. malumunuz, o niyazi mısri'dir. her gönlün tatması gerekenleri dile getirir. iman, ihsanla tamam olurmuş ya nfk da "şair odur ki renk, çizgi, ses, ahenk, hacim, pırıltı, ışık, buud, hareket, eda, mana, her tecelliyi şiir, şiiri de allah için bilir. " der ya işte tam o misal bir insan-ı kamildir o, deryadır o.
yok yok insan-ı kamilliğini ben değil kendi anlatsın.
hak ilmine bu alem bir nüsha imiş ancak
ol nüshada bu adem bir nokta imiş ancak
ol noktanun içinde gizli nice bin derya
bu alem bu deryadan bir katre imiş ancak
adem demini her kim bulduysa odur adem
yohsa görinen suret bir gölge imiş ancak
bu zevke yiler herkes bulmaz veli her na-kes
iren ana anda bir fırka imiş ancak
kim ol deme buldı yol vasl oldı niyazi ol
naci dinilen fırka bu zümre imiş ancak
mef'ulu mefa'ilun mef'ulu mefa'ilun
ademde olan esrar bu demde imiş ancak
şükür ki tanıştırılmışız kendisiyle ve hala tanımaktayız şu anki "dünyaya" inat.