masumiyet müzesi

    62.
  1. 592 sayfa, 3 bin 71 paragraf, 140 bin 366 kelimeden oluşan çağdaş türk edebiyatı romanı.

    pamuk'un da kitaplarında bolca dalgasını geçtiği heyecanlı okurlardan biri olarak önce bazı eleştirilere cevap yetiştireceğim: kitapta kelime yerleşimleri, üslup ve samimiyet kusursuz işlenmekte. meşhur ikinci cümle,** standart zekada bir ortaokul öğrencisinin, anlayabileceği gibi dilbilgisi hatası içeriyor, evet. bu hatayı emin olun nobel edebiyat ödülü almış bir yazar farketmemiştir, tabi.

    daha önce orhan pamuk romanları okumuşlar ve okumamışlar olarak ikiye ayırmak gerekiyor, kitabın okuyucu kitlesini. eğer; celal salik, handan, alaaddin'in dükkanı, pamuk apartmanı, vali konağı caddesi, teşvikiyecadyüzotuzbeş, şair ka, chevrolet, ipek, yeni hayat pastanesi, eve dönüş kelimeleri yahut kelime öbekleri size yabancıysa öncelikle orhan pamuk'un diğer kitapları olan, kara kitap, kar, cevdet bey ve oğulları ve yeni hayat'ı okumanız gerekmekte. kitap böyle şekillenecek ve ruh bulacaktır ancak. aksi takdirde yaşadığınız hayatla beraber, bunu kalburüstü bir aşk romanı olarak görmeniz de muhtemel. ben hiç olmazsa kara kitap'ı okumanızı şiddetle tavsiye ederim, kara kitap'ın destansılığı bir yana, masumiyet müzesi ruhunu algılayabilmeniz için bile buna değer. hatta kara kitap'ı okumadan, masumiyet müzesi'ne başlarsanız hata ve ihanet etmiş olursunuz kemal'in aşkına.

    kitaba gelelim; sanıldığının ve yerleşmiş genel kanının aksine, öykü inanılmaz sıradan. yetmişlerde çekilmiş standart bir türk filminde kullanılabilecek kadar sıradan hatta.
    öte yandan, kitabın asıl büyüsü de işte tam sıradanlığından, temposuzluğundan, hatta durağanlığından kaynaklanıyor. kitabın asıl kurgusu tam dokuz sene tutuyor. pamuk'un diğer romanlarından alışılageldiği gibi, çocukluk anıları ve yıllar sonra muhasebe yapma sahneleriyle bu süreyi yarım asıra kadar yaymanız bile mümkün hatta.

    orhan pamuk kitapları, sadece ana karakterlerin yaşamlarını değil, döneminin dünya ve türkiye'sini de yansıtır. masumiyet müzesi'nde de aynı etkiyi görmek mümkün, 70 ve 80'li yılların politik kaygıları, türk burjuvazisinin temel hikayesi, bekaret, şehirli-taşralı ilişkisi de yoğun olmasa da panoramik bir şekilde işleniyor.

    kitabın uslup bakımından en alışılagelmemiş ve dikkat çekici noktası; bir sürprize prim vermemesi, bir hikayenin sonunu en başından söyleyebilmesi ve okuyucuyu basit heveslere kaptırmak yerine, aşkın ve hayatın özüne çekebilmeyi başarmasıdır. sadece bu özelliği sayesinde bile çağdaş edebiyat kitapları arasında kendine hatrı sayılır bir yer edinecektir. muhteşem.

    558. sayfada ikinci paragrafın başında geçen ilk isim haricinde hiçbir dizgi hatası yok kitapta. bu çok hoş ama, orhan pamuk'un insanı paranoyak yapmaya hevesli bir yazar olması yüzünden, ben bu hatayı bile, pamuk'un bu kitabı ne tip daktiloyla yazdığını göstermek ve okuyucuya o hissi tattırmak, yahut okuyucuya yeşil tükenmez kalem* aratmak için, bilerek yaptığını düşündüm. hatta keşke öyle olsa.

    spoiler'dan ziyade, zaten kitabı henüz okumamışlara pek bir şey ifade etmeyecek kişisel birkaç detayla devam edeceğim, dileyen yazdıklarımı gönül rahatlığıyla okuyabilir:

    seksenikinci sayfa, kimsenin dikkatini çekmemesine rağmen başlıca bir özet. *
    ona evlenme teklif edecektim bölümü bir,
    nişan bölümü iki,
    partinin olduğu ve itiraf bölümüne geçilen ara kısım üçüncü sıradan favori bölümlerim
    aşk acısının fizyolojik tanımı ve tedavi yöntemleri hiç böyle anlatılamadı. *
    romanın yazılış aşamalarının, muhteşem samimiyette anlatıldığı mutluluk'u atlamayın. *
    anne-baba-metres ilişkisinin çok kapalı ve gizli mahremiyeti gizli kilitlerden.
    galip'i, kemal'in ruhuna girerken gördüm. *
    rakı içmiyor musunuz? kitaptan sonra konuşalım.
    azami hız limitini belirleyen köpek, uzaydaki köpek olabilir mi?
    f isminde bir bölüm vardır. üstünü çizip farklı harf kombinasyonları deneyin.

    kemal neden "farklı" sıfatını hakettiklerini düşündüğünde, (s:196) neden kaybetme korkusunu üzerinden atıp, mücadeleyi sonuna kadar gitmek gibi, sürdürmeyi karar verdiğini açıkladığında, (s:158)* sevgiyle aşk arasında yer alan devasa boşluğu ve farkı sibel'in filizlerinde anladığında, (s:217) okuduğunuz sayfanın, kenarına not düşeceksiniz.

    ve hikayenin sonunda füsun'un ölümüne tanık olacaksınız!!
    kitabın bütün sürprizini şu anda okumakta olduğunuz satırlarla bozacaksınız.
    her sözüme güvenmemeyi ve bir şeyi her zaman gönül rahatlığıyla okumamayı öğrenecek ve söylediğim cümlelere rağmen verdiğim devasa spoiler için bana kızacaksınız.
    kara kitap'ı okumadığınız için, masumiyet müzesi hakkında verdiğim ve yukarıda saydığım kişisel detaylardaki akrostişi görememiş ve anlamamış olacaksınız.

    bazı kitaplar vardır, doğru zamanı beklemek hatadır.
    yanlış zaman diye hissettiğiniz, bazen en doğru zamandır.
    dertler bizim olsun orhan'lar, ağzımıza da vursaydınız. ne güzel cümleydi: "bir akıl hastası değil sadık bir okurunum sadece" diye.

    oku ey okuyucu.
    ey masumiyetin müzelerde sergilendiği çağların talihsiz okuyucusu.

    oku! * *
    18 ...
  2. 275.
  3. "Hayatımın en mutlu anıymış bilmiyordum..." gibi güzel bir cümle ile başlayan orhan pamuk'a ait, "bir daha da yazmam" dediği tek aşk romanı.

    Aşkın en platonik, aşığınsa en sefil, en onursuz hali.

    Kitabı okurken kemal'i de, füsun'u da itici bulduğum halde enteresan bir şekilde, kemal'in aşkına saygı duyduğumu hatırlıyorum. Bu anlamda kemal, başarılı bir antikahraman fikrimce.

    Müze tamam da, neden "Masumiyet" bunu çözememiştim okurken. Böylesi hastalıklı, tuhaf bir aşkı "masumiyet" sözcüğü ile tanımlamak da yazarın bir başka ironisi olsa gerek?

    Okunası kitap, ziyaret edilesi müzedir.
    17 ...
  4. 245.
  5. kitabın ilk sayfalarında anlatımının akıcılığı, heyecanı ve betimlemeleriyle sürükleyici bir şekilde merak uyandıran, ilerledikçe

    ayrıntılara çok fazla takılınıp sıkmaya başlayan, hüzün veren bir aşk hikayesini anlatan orhan pamuk romanı. kitabı satın aldığınızda

    içerisinden çıkan müzeye giriş bileti ile yazarın yaşamış olduğu aşkın sembolik eşyalarını sergilediği müzeye giriş yapabiliyorsunuz.
    11 ...
  6. 276.
  7. "Onu kollarımın arasına alır almaz hissettiğim huzuru, nasıl anlatmalı? Kalabalığın kafamın içinde dur durak bilmeden dolanan uğultusu, orkestranın tangırtısı ve şehrin iniltisi sandığım amansız gürültü, ondan uzak olmanın huzursuzluğuymuş yalnızca. Gözyaşları ancak tek bir kişinin kucağında dinen bebeklerde olduğu gibi, içimi derin, yumuşacık kadifemsi bir mutluluk sessizliği sarmıştı."
    9 ...
  8. 274.
  9. Kitaptaki hikayenin gerçekten yaşandığını ve karakterlerin de bir zamanlar yaşadığını düşünüyorum. Belki içinden bir şeyler çıkarılmış, yeni şeyler eklenmiştir fakat kesinlikle ortada olan bir gerçeklik var.
    Güya hayali Bir kitaptan yola çıkılarak kurgusal bi müze kurma fikrine inanasım gelmiyor. Ve arkadaşlar Füsun 12 Nisan doğumlu yani koç burcu. Tüm karakteristik özellikleri aynı. Bu da gerçekliği kanıtlar nitelikte. *
    Okurken sık sık kemal'e saplantılı manyak dediysem de, duyduğu derin aşkın hakikiliği, sevdiğine sadakati duygulandırarak kendisine saygı ve yakınlık duymalı sağladı.
    Füsun'un da ne istediğini bilemez dengesiz tavırlarının da haklı hiçbir tarafını görememekle birlikte, kemal'i anladığım gibi kendisini anlayamadım, kendimi bağdaştıramadım Füsun'la.

    Kitabın içinde müzeye tek seferlik bilet oluşu çok ince düşünülmüş. istanbul'da yaşasam, kitabın arka kapağını kapattığım gibi müze yolunu tutardım ama maalesef içim içimi yiyerek, istanbul'a gidişimde yapılacak ilk şey olacağını kararlaştırmakla yetiniyorum sadece.
    Aşk kitaplarını sevmeyen, bunaltıcı bulan ben bile bu kitabını sırf Orhan pamuk'a olan sevgimden okudum ve yine diğer kitapları gibi pişman olmadan, beğeniyle kapattım.
    10 ...
  10. 39.
  11. hikayesini tutkuyla yaşarken gururun gölgesinde, anlaşılamamanın, karşılığını bulamamanın verdiği yorgunluk ve kırgınlıkla kahramanını çoktan tüketmiş ve sonunda öfkeye tutularak hoyratlıkla unutulmaya çalışılmış, buna rağmen vazgeçilmemiş hatta belki hastalıklı yanını sadece tecrübeli gözlerin görebileceği gizli takıntılı bir biçime dönüştürmüş, zavallı yarım kalmış hikayelerinin tesellilerini arayanların, ayrıntılı anlatımını çok görmeyeceği ve sonuna kadar hayranlıkla okuyabileceği, orhan pamuk kitabı.
    9 ...
  12. 21.
  13. dün ulaştı elime kitabım, akşam üzeri. heyecanlı bekleyişimin aksine hemen başlamadım. gözlerimden uyku akarken, televizyonla * internetle filan oyalandıktan sonra * başladım. ve daha ilk cümlesiyle -hani duymuşsunuzdur :"hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum."- yakaladı bir yerlerimden. hiçbir kitabı daha ilk sayfalarını okurken "bitirince yeniden okumalıyım" dememiştim. ki ben sevdiğim kitapları tekrar tekrar okumaktan büyük zevk duyarım. çok şey söylemicem kitap hakkında, çünkü ben sevdiğim için okur, şarkıları sevdiğim için dinler ve filmleri yalnızca sevdiğim için izlerim. yetkin hissetmem kendimi gerekçelendirmeye, nedenlere bağlamaya. çünkü ben hiç kitap yazmadım, şarkı bestelemedim, hiç film çekmedim. ama şunu söyleyebilirim ki çok yoğun bir hüzün var bu kitapta. ya da beni çok hüzünlendirdi diyelim. uzun zamandan sonra bir kitabı okurken bu kadar soyutlandı dünya benden. heyecanlandım, gülümsedim, üzüldüm okurken. ve en önemlisi bitmesin istedim, bitmesin. * ve şimdi bazılarının hiç bilemeyeceği, hiç tadamayacağı bir zevki keşfetmiş gibi hissediyorum kendimi...
    10 ...
  14. 108.
  15. --spoiler--
    füsun füsun füsun...tamam füsun süper ama yeter. kaçıncı sayfaya geldim hala füsunlarda yemek yiyorsun be kemalciğim. 8 yıldır hemde. tombala falan güzel de bi boşansınlar, sana azcık göz kırpsın nedir bu. ben yandım burda derdinizden. 357. sayfadayım ve artık sıkıldım. çok uzatmışsın çok. sonu hayırlıdır inşallah.
    --spoiler--

    edit: biraz önce bitirdim kitabı. derin hüzün, çok gözyaşı. harikaydı.
    8 ...
  16. 3.
  17. benim adım kırmızı gibi bir fiyasko kitap olmamasını dilediğimiz yapıttır. ayrıca ne aşk hikayesi? yaz ikinci bir kara kitap, di mi?
    9 ...
  18. 232.
  19. üniversite 1. sınıftayım. yanıma bir kız oturdu. masanın üzerine de masumiyet müzesi'ni koydu. Derste bir ara kitabı elime aldim ve 1. bölümü okumaya başladım: "Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum. Bilseydim, bu mutluluğu koruyabilir, he şey de bambaşka gelişebilir miydi?" diye başlıyordu kitap. Ben bu başlangıcı o denli beğenmiştim ki hemen bir kağıda yazdım. Sonra da bu yazıyı tam 4 yıl cüzdanımda sakladım. Evet arkadaşlar tam 4 yıl. Üniversite son sınıfta ben bu kitabı aldım ve okumaya başladım. Okudukça daha da çok bağlandım kitaba. Kitabın pek çok yerinde kendimi bulmuştum çünkü. Füsun ile kendimi özdeşleştirmiştim sanırım. Annemin adının nesibe oluşu ve kitabı okuduğum günlerde 40 yaşında bir erkek arkadaşımın olması da bu bütünleşmeyi arttıran etmenlerdi sanırım.

    Eşyalara anlam yükleme ve "biriktirici" kimliğine bürünmem bu kitabı okuduktan sonra oldu. erkek arkadaşımın almış olduğu çikolata kaplarına, sakızlara filan tarih atıp saklamaya başladım. Sonra yaz tatili geldi ben mezun oldum ve o şehirden gittim. Bir aşk defteri de böylece kapanmış oldu. Çikolata kapları filan hala durur. Garanti olsun diye fotoğraflarını da çekmişim bunu da birkaç ay önce eski fotoğraflara bakarken fark ettim. O erkek arkadaşıma bu kitaptan bir tane daha alıp hediye etmiştim. aylar sonra arayıp, her cümlede beni hatırladığını filan söylemişti. Sonra ben birine vuruldum. Sağlam da bir darbe yedim de orası ayrı. Ona da bu kitaptan hediye etmiştim. Entrymi okuyan diyebilir "bu ne lan herkese aynı hediye..." yok öyle değil işte. Hislerimi ve çaresizliğimi ve takıntılarımı ve saplantılı aşkımı en iyi ifade edecek kitabın bu olduğuna inanmıştım. Okudu mu bilmiyorum.

    Dün kitabı elime aldım ve altını çizmiş olduğum yerleri tekrardan okudum. Sonunda yine ağladım. Belki Füsun ve Kemal'in durumuna, belki de Kemal gibi saplantılı bir aşka sahip olduğum için kendime... Entrymin sonunda şunu da belirtmek istiyorum ki; kendimi hem Kemal hem de Füsun ile özdeşleştirmişim ve bu kitap benim için bu yüzden bu kadar anlamlı...
    10 ...
© 2025 uludağ sözlük