yazılarında en dikkatimi çeken şey hep maskülen anlatımlar olmuştur. böylesine zeki bi kadının kitaplarını ve kendisini ölümünden sonra tanımak tam bir riyakarlık oldu benim için.
en son mesele dergisi kendisini kapak yapmıştı. ama öyle ki ilerleyen hastalığı nedeniyle sorulara bizzat yanıt vermektense mail üzerinden cevaplamayı istemişti. her ölüm erkendir, der cemal süreya. leyla erbil de ne olursa olsun erkenden ayrıldı bu dünyadan. ölümünü duyduktan sonra gidip bir beşiktaş vapuruna atladım. boğazda salınan vapurlar üstüne yazılmış belki de tek öykü onunkidir. şirket-i hayriye'nin doğrudan doğruya öykünün merkezine yerleştiği ilk öykü: vapur. belki bir umut öyküde babasını beşiktaş sahilinde bekleyen kız gibi leyla erbil'i de orada iskelede görürüm düşüncesiyle bindim vapura.
keşke görebilseydim. keşke o beton yığınlarının, iğrenç otel binasının ve polislerin yerinde o olsaydı. ona yer kalsaydı. istanbul kendisine değer katan yazarlarını bütün gövdesini açsaydı. ama olmadı. bu gidişle de olmayacak.
vefatının ardından ahmed arif'in şiirlerinin çoğunu ona yazdığı haberi üzüntümü daha da katmerli hale getirdi. onca zamandır dillere düşen güzelim dizelerin bu tuhaf kadına yazıldığı bilgisi bende başka kederlere yol açtı.
vefalı bir belediyecinin leyla erbil'i hatırlamasını diliyorum. adını vapurlardan birine vermek bence ruhunu okşayacak en güzel hareket olacaktır.
namı diğer zenime hanım'ın okuruna bıraktığı çok şey var.
Yokluğuna alışamadığım büyük yazar. Hayır, şahsen tanımıyordum kendisini. Şahsını edebi bir kimlik olarak tanımladığım hesaba katılırsa onu tanıdığını iddia edenlerden daha çok tanıdığım aşikâr. Vefat ettiği gün, baş sağlığı mesajları almıştım. Cenazesine katılamadım, çünkü orada olacak gücüm yoktu. Sonradan öğrendim ki sadece yirmi kişi katılmış... Tanrı'm bir insan ölürken yalnız biliyorum ama bu yalnızlığın "sükut suikasti" haline dönüştürülmesini sineye çekemiyorum. Evet, Türkçe'nin son birkaç yılın en büyük yazarıydı leylâ erbil. Ve o "popüler" kimlikleriyle dolaşan şaklabanlar, edebiyatın ne olduğunu muhtemelen azıcık biliyorsunuz. Sizce de bu kadar kötü yazmanız sizi incitmiyor mu? Güzellik yalnızlıktır. Leylâ erbil bu yüzden "öteki" oldu.
"devrim umudu gibi bir umutttun sen
bunca yıl sonra gelişin gibi gelecek devrim.
gelecek bir gün senin gelişin gibi, karın soğuğun altından çıkacak,soracak tüm insanlara. " demiştir.
Önümüzdeki hafta d&r' da kitapları indirime girebilir, girmese bile yine de çok satanlar listesine girecektir ancak satılan kitaplarının çoğu okunmayacaktır. Nobel adayı gösterilmiş bir yazardı. Artık eserleriyle yaşayacak.
-yaşarken ne sıkıntılar çekiyor insan bayan. o gitti, büsbütün mutsuz oldum; aradıklarımın tümünü bulmuşum onda meğerse- aradıklarım neydi bilmiyorum ama onda vardı-, özellikle beni bırakıp gitmesi onda vardı.
* * *
- yaşamak, yenmek zor mu aslında? yenilmek daha bir güzeldi mi kimi vakit? kimi vakit dinmenin yorgunluğundan mı bir teslim olabilsem diyorum antoniusun kleopatraya. teslim olsam mutluluk mu?
* * *
- ah bu insanca olaylar bunca tiksindirirken beni, nasıl bir ermiş olacağım ben?
pen yazarlar derneği tarafından 2002 yılında nobel edebiyat ödülü'ne türkiye'den aday olarak gösterilen ilk kadın yazardır. kalan isimli yeni romanı iş bankası kültür yayınlarından çıkmıştır.
türkiye'nin sahip olduğu en iyi yazarlardan ve yine değeri anlaşılamayanlardan. yapıtlarında cinsellik, kadının ikinci plana atılması, özgürlüğünün yasaklanmış olması, erkeğin hep gerisinde kalması, evlilik kurumu gibi konuları işler ve sorgular. topluma oldukça acımasız bir biçimde ayna tutar aslında.
eserlerini okurken konu anlaşılmaz olabiliyor zaman zaman, çünkü erbil'in kendine has bir tarzı var, bilinç akışı ve iç monolog giriyor sürekli cümlelerin arasına. noktalama işaretlerini bazen kullanmayışı da okumayı zorlaştıran etkenlerden. yazar sizi sürekli sarsıyor bazı gerçeklerle, siz bir yandan anlatılanlara dehşetle bakarken, diğer yandan yazarın ustalığına hayran kalıyorsunuz.
ayrıca erbil, pen yazarlar derneği tarafından türkiye'den nobele aday gösterilen ilk kadın yazardır.
(bkz: adalet ağaoğlu) ile birlikte edebiyatımızın en iyi kadın demirbaşından olmasına rağmen pek tanınmamakta ve hiç okumamakta.eğer istense (bkz: karanlığın günü)harika okunmakta.zannımca avrupalı bir yazar olsaydı nobel ona olurdu berdel.
şekilsiz üsluba bu kadar şekilci tavırla katı biçimde bağlanmış, fantastik öykücülüğün zaman zaman hakkını (bkz: gecede) veren yazardır kendileri. Ayrıca eserlerinin üniversitede sınav konusu olması sinir bozucu, sınava girenler için bilhassa.
1931 istanbul doğumlu yazar. lise eğitimini kadıköy kız lisesi, üniversite eğitimini istanbul üniversitesi edebiyat fakültesinde tamamlamıştır. yapıtlarından bazıları ; hallaç (1961) , tuhaf bir kadın (1971) ,eski sevgili (1977). edebiyat çevrelerinden , özellikle modern öykücülere kazandırdığı dinamizm ile takdir toplamıştır. gecede isimli eseri en popüler yapıtı olarak gösterilebilir.
1931 istanbul Doğumlu. Orta sınıf ailenin üç kız kardeşten ortancası. ilk, orta ve liseyi istanbul okullarında okudu. istanbul Üniversitesi ingiliz Edebiyatı bölümü'nde eğitim gördü. Son sınıfta ayrıldı. Çeşitli işlerde çalıştı. Evlenerek bir süre (bkz: Ankara) ve izmir'de oturdu. 1961 de istanbul'a döndü. Halen istanbul'da yaşıyor. Yazarlığa hikayeyle başladı. ilk yayınlanan hikayesi Uğraşsız'dır.(Seçilmiş Hikayeler Dergisi, 1956.Ankara.) Giderek Dost, Yeni Ufuklar, Yeditepe, Ataç, Papirus, Yelken vb. Edebiyat Dergilerinde yazı ve hikayeri göründü. Erbil, kendinden önce yerleşmiş olan yazın akımlarına bağlı kalmadı; roman, hikaye ve düz yazı metinlerinde Ortodox Marx'çıların karşısında yer almasıyla tanındı. Psikanilizin özgürleştirici yöntemlerinden yararlanarak, dinin, ailenin, okulun, toplumsalın ürettiği tabularla dolu ideolojilere karşı 1956'da başlayan mücadelesini dilin oturmuş kelime hazinesi ve söz dizimi kuralarını değiştirme çabasıyla sürdürdü. Yeni bir biçim ve biçem geliştirdi. Başlıca düşünce kaynakları Marx ve Freud olarak belirtildi. Düşünür Selahattin Hilav, Erbil'in "Zihin Kuşları" adlı deneme kitabına yazdığı incelemede, "Türk edebiyatçısı ilk olarak Batı'nın estetik ve düşünsel alandaki yaratışlarıyla aralarında Leyla Erbil'in de bulunduğu 1950 sonrası yazarlarıyla, zamansal açıdan ayni hizaya gelmiştir.." demektedir. 2001'de yayımlanan son romanı (Novella) "Cüce" ise, eleştirmenlerce büyük ilgiyle karşılanmış kitap üzerine yazıları, incelemeleri yayınlanan yazarların vardığı ortak görüş Cüce'nin benzersizliği olmuştur. Bunlar arasında, Orhan Koçak ise, Mahmut Temizyürek'in yargısını yineleyerek şöyle demektedir: "Son dönemin, en önemli, çünkü en yalansız, yalansızlığı içinde en güzel, en ihtişamlı yapıtlarından bir. Artık ancak başka bir şey yapılabilir" Leyla Erbil, 1970 Türkiye Sanatçılar Birliği, 1974 Türkiye Yazarlar Sendikası kurucularından olup, PEN yazarlar derneği üyesidir. 1961'lerde T.i.P üyesi olan Erbil, T.i.P'in Sanat ve Kültür Bürosu'nda görev almıştır. 1979'da çağrılı olarak gittiği ABD'de kendisine, Iowa Üniversitesi Onur üyeliği verilmiştir. Edebiyat Ödüllerine katılmayan Erbil, 2000- 2001 yılı Ankara Edebiyatçılar Derneği Onur Ödüllerini kabul etmiş, 2002 yılında ise, PEN Yazarlar Derneği tarafından Nobel Edebiyat Ödülü'ne ülkemizden ilk kadın yazar adayı olarak gösterilirken, "Türk dili ve edebiyata egemenliği, aynı, zamanda insana, hayata ve dünyaya karşı sorumlu aydın tavrı" vurgulanmıştır.
eserleri;
(bkz: Cüce)
(bkz: Düşler Öyküler)
(bkz: Eski Sevgili)
(bkz: Hallaç)
(bkz: Karanlığın Günü)
(bkz: Mektup Aşkları)
(bkz: Tuhaf Bir Kadın)
(bkz: Zihin Kuşları)