metaforlarla dolu jose saramago romanıdır. yarabbi aklımı yitireceğim bu nasıl kitap derken sayfaları arka arkaya çevirip okuma isteği uyandıran kitaptır.
Kitabın konusu insanın en çirkin yüzünü gösterebilecek en iyi konu. Çok güzel kurgulanmış. Yalnız söylemeden geçemeyeceğim güzel olduğu kadar yorucu yazılmış. Sıkıcı değil bak öyle olsa zaten okunmaz. Yorucu olmasının sebebi yazarın sanki konuya değil de mesaja odaklanması.
Bir de diyalogların virgül ile ayrıldığını gördügüm ilk kitap.
Benim için en etkileyici kısım; birer bardak temiz su içerken yaşadıkları mutluluk.
Mubi'de gösterime giren, Eskil Vogt filmi. Öykü ve içindeki öykünün bir arada ilerlemesi ve temas halinde olması nedeniyle gercekligin sınırlarını yıkan etkileyici ve minimalist bir film
https://galeri.uludagsozluk.com/r/2129950/+
Saramago’nun insanın bir anda nasıl körleşebileceğini, öteki’ne karşı nasıl vahşileşebileceğini anlattığı, bana göre bir toplum eleştirisi kitabı..
Özellikle doktorun karısının kiliside yaşadığı dialog; gözlerinin üzerine beyaz şerit çekilmiş resimler, heykeller.. “bunu papaz yapmıştır” demesine karşın, eşraftan birinin “papazı tanırım, böyle şeyler yapmaz” demesi.
Yine en güzel özet kitabın kendi içinden gelmiş; “aslında körlük, umudun tükendiği bir dünyada yaşamaktı.”
Jose saramago kitabı. Kitap bir sehirde aniden başlayan körlük salgınıyla ilgili. Kitabın ilk başında iş bilmeyen yetkililerin yaptıkları ve aldıkları korkunç kararlar insanı dehşet veren bir hikayenin icine çekiyor. Ordaymış gibi yaşıyorsunuz.
Henüz bitirmedim bitirince editlerim ama akıcı, güzel ve düşündürücü bir kitap.
Edit: kitap çok akıcı, garip bir sekilde konuşma cizgileri yok ama kimin konuştugunu şaşırmıyorsunuz ve kimsenin ismi kullanılmıyor. Kisilerden mesela birinci kör diye bahsediliyor.
--spoiler--
Kitabın sonunda insanlar aniden sırayla görmeye başlıyor .bu yüzden,
--spoiler--
Jose saramago'nun sürükleyici ve bir o kadar da düşündürücü kitabı. Yaşanan körlük salgınına tamamen mecazi bir kavram olarak bakıldığında kitap daha farklı açılardan yorumlanabilir. Tek kelimeyle müthiştir.
Okumaktan zevk aldığım bir kitap, anlatışı, kurgusu vermek istediği mesajlar...kesinlikle okunması gereken bir kitap. Kitabi okurken bazen ülkenin durumu ile bağdaştırdım, içinde tutuldukları akıl hastanesini ülkemize benzettim bizleri anlatıyor gibiydi.
"Tam anlamıyla insan gibi yaşayamıyorsak, en azından tam anlamıyla hayvan gibi yaşamamak için elimizden geleni yapmalıyız..."
okuduğum en ilginç kitaplardan biriydi, yazar o kadar büyük bir karamsarlığı yansıtmaya çalışmış ki kendi hayal edemediği ahlaki dejenereyi yaratayım diye saçmalamış.
bence insan kendi hisleri dışında yazmamalı, hissetmediğini yazmış izlenimi yaratıyor kitap.
yazar gerçekçi olma kaygısı taşımamış, bu yüzden çok daha uzun sürecek olayları kısa zaman dilimine sığdırmış gibi geldi.
--spoiler--
kadınların bu kadar kısa sürede, yemek için kendi bedenlerini satabilecek duruma gelmesi şaşırtıcıydı. Hem de vahşi bir şekilde kadın başına en az iki erkeğin düşeceği bir ortamda. En rahatsız edici kısım da kadınların kocalarının bu konuya itiraz etmemeleriydi. Sonra kadınlarının maruz kaldıkları toplu tecavüzün karşılığı olarak getirdikleri yemekleri afiyetle yediler.
Zorluk karşısında yok olan ilk şey ahlak kavramı oldu. Öncesinde çekilen açlık yeterince betimlenmediği için de böyle hissettirmiş olabilir. Hele ki bir de bunu sinemaya uyarlayınca son derece yadırganacak görüntüler ortaya çıkıyor.
--spoiler--
Jose Saramago’nun en bilindik, en sevilen ve hatta kendisine Nobel ödülü’nün yollarını açan kitabı Körlük, trafikte bir adamın bir anda kör olması ile başlar. Her şeyin beyaz görülmesi dışında gözlerde fiziksel hiçbir belirtiye sebep olmayan bu hastalığın diğer körlüklerden en büyük farkı ise bulaşıcı olmasıdır.
insanı hırs, şehvet, para mahveder. kural olmayınca, insanlar aşağıların en aşağısı da olabilir. kural demişken, örf adetler, devletin kanun koyması ve en önemlisi din çok çok önemlidir. yazarımız saramago, işte tam da burada kaosu ve insanın vahşi yönünü ele alıyor.
bu kuralların, neden varolması gerektiğini bir vaiz, bir hukukçu veya bir başkası bu kadar güzel anlatamazdı. tasavvuf, mesela bu nefs denilen doymak bilmeyen istek ve arzuları kontrol üzerine vardır. yazarımız bir arayış içinde ve bunu bu eserle bizlere sunmuş, saramago metafor üzerinden bir ahlaki yüzleşmede bulunuyor...
--spoiler--
kilise konusu, biraz havada kalmış bence. oradaki ikonalar zannımca zihinlerdeki sahte putlar... yani diyor ki saramago, siz sahteye tapanlar sizler nefsinizin kölesi olarak bunlara inanıyorsunuz ama size bu yolda ön ayak olanlar (kilise ve papazlar vs) sizden daha çok nefsinin kölesi olmuş durumda bir batağın içinde demek istiyor.
doktorun eşi neden kör değil? diye meraklandığınızı biliyorum, her karanlığa bir rehber gerekir. saramago, körlerin vicdanına bir vicdan koyuyor.
--spoiler--
Bir yerde okumuştum, bebeklik çağından itibaren kör-sağır ve dilsiz olan Helen Kellere, asıl körlerin kim olduğu sorulması üzerine cevabı şöyle olmuş; ‘‘Görme yetisiyle doğup etrafındakileri görememek’’ demiş. saramago işte, tam burada bunu konu alıyor...
Öyle birkaç dakika, göze bez bağlamakla anlaşılacak bir durum olduğunu sanmıyorum.
Empati yapalım...
Düşünün ki gözünüze bez bağladınız ve o gün bezi hiç çıkarmama kararı aldınız.
Önce bulunduğunuz odada dolaştınız, birkaç eşyaya takıldınız ama sizin için çok da sorun olmadı.
Yan odaya geçme kararı aldınız. Önce kapıyı buldunuz ve diğer odaya geçtiniz.
Çoğu kişi bu noktada gözündeki bezi çıkarır , derin bir nefes alır ve etrafındaki eşyalara ilk defa bakıyormuşçasına bakar.
Körlüğün ne demek olduğunu hissedebildiniz mi? Sanmam. Yüz binde birini belki...
Her şeyden önce siz istediğiniz an yeniden görebileceğinizi biliyorsunuz. Ya umudu olmayanlar gerçekten görmeyenler... Bence asıl zor olan bu ... görmemekten ziyade umudun da olmaması...
Hem gözleri görmeyen insanlar, sadece evlerinde geçirmezler hayatlarını. Bir odadan diğerine geçmek onlar için en basitidir. Sonuçta evde olup güvende olduklarını bilirler.
Asıl sorun, tüm insanların ortak kullanım alanı olan dışarıyı paylaşmaktır görmeyenler için. Yani güvenli ortamdan , kimin ne yapacağı ya da nerede ne olacağı belli olmayan güvensiz ortama çıkmaktır. Kolaysa dışarıda deneyin , gözünüze bez bağlayıp dolaşmayı, alışveriş yapmayı, çalışmayı... düşüncesi bile zordur.
Ayrıca ve ayrıca, gözleri görmeyen insanlar , kendilerine " kör" denilmesinden hoşlanmazlar. Çünkü kör, işe yaramaz demektir. "Kör bıçak, kör testere gibi" Halbuki onlar işe yaramaz değildir. Kamuda çalışan yaklaşık 35 bin (2017) engellinin en az 5 bini görme engellidir. Hâlâ da kamuda veya özelde çalışmayı bekleyen binlerce görme engelli vardır.
Görme engelli bir yakınım var, oradan biliyorum.