eskilerin bizden daha az zorlandığı bir eylemdir.
hem olaylar bugüne göre daha zengindir, hem her daim savaş hali vardır, hem de irdeleyen insan sayısı çok azdır. ayrıca günün insanının her şeyi tiye alma durumu vardır ki sırf bu yüzden nitelikli yazma tiye alınma korkusundan çoğu kez bırakılır ve bir o kadar da saçma sapan espri barındıran kitap yazıldığı için, nitelikli yazan az kişi de gözükmez. ayrıca konuların sıradanlaşması hemen her konunun işlenmiş olması, hemen her hayat tarzının kaleme alınmış olması günümüz yazarını sıkıntıya sokar. ayrıca günün yayın organlarının çok olması, kitap okumayı zorlaştırır.
*roman yazmak, günümüz insanı için çok zor bir şey olmayabilir; ancak roman okumak günümüz insanı için gerçekten çok zordur. çünkü, yaşam sıkıntısı, sürekli çalışma, dinlenecek vakti bulamama romandan insanları soğutur. bir romanı okumak, kişiye göre değişse de, genel olarak kişinin uzun bir vaktini alır. ancak kişi vakit sıkıntısı çektiği için, daha kısa aktivitelere kendini verir. mesela, 90 dakikalık bir film, 60 dakikalık bir tiyatro...
özetle, günümüz insanı için hem yazması hem de okuması zor olan bir eylem. yine de inadım var, yazacağım. *
konu, kurgu, mekan-zaman-karakterden ziyade içini dolduracak boş materyal bulmak zordur.
örneğin herkes "ampul yanıyordu." yerine "ampul, gecenin olanca karanlığından haykırarak kurtulmayı dileyen bir gündüz tanesi gibi sessiz ama derinden odayı aydınlatarak o puslu, o namert, o nankör geceye ait tek bir karanlık kırıntısı bırakmayacakmışcasına her zamankinden daha hırslı, daha azimli, daha iştahlı yanıyordu." deyemez.
"ampul yanıyordu." şeklinde cümlelerle 80 sayfaya sığdırılan bir kitap edebi betimlemeler ve fantastik tanımlar yapılarak 250-300 sayfaya çıkarılabilir.
en fazla otuz kişinin okuyacağını, kimsenin hayatını değiştirmeyeceğini, sadece okuyan adamın bana küfredip mezarımda kemiklerimin birbirine geçmesine sebep olacağını bildiğim hâlde; ölmeden önce yapmak istediğim, hazırlıklarına şimdiden başladığım hede. ölümün ne zaman geleceği belli değil. herkes doktorundan 6 aylık ömrünün kaldığını öğrenemiyor.
kitabı olan sözlük yazarlarının ortak özelliklerini inceledim. hepsinin kitabını okumadım ama kitap özetini inceledim diyebilirim. sonra "ben" butonlarını okudum. ve özellikle "en beğenilen entryleri" kısmında hep kitabın konusu ile alakalı hatta adeta spoiler niteliğinde olan entryleri okudum.... sonra "ben bir kitap yazsam nasıl olur acaba konuları?" diye soraraktan -ki sormaz olaydım- kendi "en beğenilen entrylerime" baktım...
ya aslında bir hanımefendi olarak inci sözlükte pek takılmadığımı belirtmeliyim. gerçek hayatta ağır başlı ve düzgün biriyimdir, gerçekten. iyi aile kızıyım lan. ne sanalda ne de gerçek hayatta küfretmeyi sevmem üstelik. kitap okumayı çok severim... benim tek meselem: başka sözlüklerde "yaran inci sözlük entryleri" başlığını okuyor, o başlıkta hoşuma giden entry olursa, arkadaşlar da okusun eğlensin diye paylaşırım... ama ben nereden bileyim binlerce entrym dururken "best of"larım onlar olacak?
kitap yazmak sözlükte yazmaya benzemez. çok zor ve zahmet isteyen iştir. burada hiç beğenilmeyen ya da tanınmayan bir yazar bile çok güzel kitaplar yazabilir. entry'lerle hiç alakası yoktur.
her önüne gelenin yapabileceği bir şey olmamalı özellikle günümüzde ünlü olmak için araç oluyor genellikle kitap. pucca dennen şahıs bile imza dağıtıyor fuarlarda. bunu gören de sözlük yazarlığıyla eşdeğer görebiliyor. ama konu gerçekleri anlatmak olunca 180 sayfalık fight club ancak üç yılda kabul görüyor. hayat çok garip.
kesinlikle ama kesinlikle bir blog sayfasında iki sayfadan uzun olmayan metinleri biriktirip toparlayıp "lan ben kitap yaptım, kandilde çoluğa çocuğa dağıtırsın al bak" diyerek fuarlara koşturmak değildir. ciddiyet, ehemmiyet ister. sadece "bak ben kafamdakini yazıyorum al bunu oku" diyerek yazılmaz, okuyucunun hissettikleri de tartılır. olgunluk ve çok yönlü düşünebilme yetisinin yanı sıra, dili gerçekten iyi kullanabilmek, bak "her lafın sonuna bir küfür koyup asi kız olmak" demiyorum, eski ve yeni kelimeleri harmanlayarak okuyucuyu yormadan yazabilme kabiliyeti gerektirir.
uzun yıllardır yapmayı planladığım eylem. bakalım çok sıkılıp yapacak hiç bir şey bulamadığım bir anım olursa belki başlarım. konusuna karar verdim gibi. yetimhanede büyüyen dört arkadaş yetimhanedeki baskılara dayanamayıp kaçıyorlar. bir süre sağda solda sürttükten sonra bir iş kurmaya karar veriyorlar. ellerinde hiç para olmadığı için içlerinden birinin böreklerinden birini satmaya karar veriyorlar. seçme yolu olarakta çöp çekiyorlar. kısa çöpü çeken ise henüz bilmedikleri ama aslında doğuştan üç böbrekli olan blonde lakaplı çocuk... ve olaylar gelişir.
hiçbir zaman bir yazdığımı sonraki gün beğenmediğim için benim için pek de mümkün değil. ama her zaman saygı duyarım böyle bir yaratıcılıkla, şevkle, bıkmadan o kitabı yazabilen insanlara.