- kim bu gozlerindeki yabanci?
- basimin taci.
- adi herif seni.
- yahu nebahat dinle beni sana birşey itiraf edicem, ben mi5 için calisan bie casusum.
- aaa bilmiyordum yani sen casus musun?
- evet ve seni vurmak zorundayim, grow grow...
- ah öldüm ama neden?
- müzk gibi nedensiz, fazla merak kediyi öldürür nebahat. vonk coeronom von von (007 james bond muziği calar ve ekranda the end yazisi belirir)
gözlerin kirlenmiş yar artık bana bakma denilmeyi hak eden sersem sevgiliye sorulması muhtemel soru..
hayat felsefen değişir birden.. sevgilinin gözlerinde başkasının göz izine rastladığında.. işi espiriye bağlayıp neyse ki başka bir yerine değmemiş de izi kalmamış diyesi de geliyor ya insanın tutuyor kendini..
konu mühim..
sizin oralarda bu gibi konulara ne denir ey okur.. bizim buralarda boynuzlanmak denir.. köylük yer ne de olsa..
ama adı aldatmak olsa da değişen bir şey yoktur. hani hep nerede başladığı bilinmeyen aldatmak..
bana hep dönüş filmini hatırlatır aldatmak..
aldatmanın en acısıdır belki o filmde konu edilen..
küçücük minicikken bile ağlatmıştır beni.. gariptir.. hep üstümde bir ağırlığı olmuştur o filmin.. bazen kızsam da kendime.. sanki sevdiğimi gurbete göndereceğim ve o bir daha dönmeyecek.. ki zaten dönmemiştir de..
çok tecrübe ettim bu konuyu.. giden sevgili dönmedi.. dönmez.. belki çocukken o filmi izlememiş olsam döneceklerdi.. bilinmez..
şimdi msn gibi zımbırtılar var.. uzaktan da görülebilir oldu gözler.. sevgilinin anlamsız, bön bön bakışları..
okyanus ötesindeki sevgilinin gözlerindeki gavuru görebilir olduk..
ben gördüm şahsen.. olabilir şeyler bunlar..
sevgili vicdan yapar diye düşünüp fazla yormamak lazım bünyeyi.. zira gözlerine göz değdirmeyi göze almış sevgili, kim bilir gözden uzak yerlerde nerelerine ne değdirmiştir..
en önemlisi de.. kalbine fazladan yüklenmiş atışlardır..
küt küt küt küt..
-kim bu gözlerindeki yabancı..
-adı victoria.. biz bir süredir görüşüyoruz..
-aranızda bir şey var mı?
-yok ama olabilir..
-o zaman olsun..
tanıyamıyordu kadın kendini. biliyordu bilmesine de nasıl, ne zaman yabancılaşmıştı kendisine? zor zamanıydı, uzaklaşma fikri kaçmayı gerektirdi. kadın kendinden kaçtı. fenası gittiği hiçbir yer yeterince uzak değildi.
bir şeylere kızdı, tepkileri farklılaştı. anladı anlamasına da önleyemedi. öyle ya öfke nöbetini başka hiçbir duyguya devretmezdi. tek tabanca, yaptı atışlarını. hedef şaşmış şaşmamış kadın için mühim değildi. kaybettikleri umrunda değildi. kurşun kadına saplandı.
kendini sorguladı ara sıra. utanacağı şeyler yaptı ama pişman olmadı yaptıklarından. önemsediği değerleri ayaklarının altında çiğnedi, nefret ettikleriyle buluştu, canını acıtanları affetti, en sevdiklerini unuttu.
dedim ya tanıyamadı o vakit kadın kendini. bir dönem kayboldu kendini buluduğunu söylediği yerlerde. içinde yaptığı kanlı hesaplaşmalarda mağlup belliydi belli olmasına ama galip kim olacaktı? kestiremedi o vakit.
sık sık geçiyordu ayna karşısına. aynaya baktığında kendine bakmıyordu aslında. kaşı saçı görmüyordu gözü. bir yabancıydı gördüğü. sahi gözlerine sinen bu ifade de neyin nesiydi? her seferinde inceliyordu kendini. dokunuyordu yanaklarına. bir keresinde yaklaştı kadın aynaya, sonra daha çok yaklaştı. ne gördü, ne umdu, neden korktu?
gözlerine çöken hüznü isyana teşvik eder bi hali vardı kadının, çaresizce hüznünün diğer duygular tarafından nasıl lime lime edildiğini izledi sonra.
gözleri ardına yuva yapmış yabancıyı farketti en sonunda. farketti farketmesine de "bu yabancı da kim" diyebildi sadece. usulca. dudaklarını oynatmadı kadın. oynatırsa farklı bir ses duymaktan korktu. kendi sesinden başka bir ses duymaktan.
o yabancı çok önce yerleşmişti gözlerine... kadın fark ettiğinde bunu korktu kendinden. kırdı aynaları. o günden beri hatırlamıyor geçmişini.
sözü müziği yıldız tilbeye ait güzel bir deniz seki şarkısı. zamanında ibrahim tatlıses de söyleyip kırmızı koltuklu acayip bir klip çekip rezil etmişliği de vardır. gece gece akla düşüp kendini dinlettirdi.