iran filmlerinde elle tutulur bir konu olmadıkça feci bayıyor. Dekoru mudur oyuncuların suratlarına önceden yerleşmiş kederi midir bilemem ama bu filme de büyük umutlarla başlayıp (ekşi sözlük hiçbir şeyi beğenmeme timi beğenince umutlandım çünkü) esneye esneye bitirdim.
ergenlik çağındaki bir kızın içinde bulduğunu gergin ortamı ve bunun psikolojisine nasıl sirayet ettiğini, boşanan ana babanın arasında kalışını, kimi seçeceğini bilemeyişini; kendisini iran gibi bir ülkede güçlü bir kadın yapan babasını mı yoksa kendisini iran'dan kurtarıp yurt dışına götürmek, iyi bir gelecek sunmak isteyen anasını mı seçeceği konusunda kararsız kalışı anlatılıyor. Sanırım bize bir şeyler anlatmaya çalışıyorlar.
fakat ben filmde, olayın tamamen dışında olan, filmin çoğunun geçtiği mahkeme sahneleri, bağırış çağırış, kavga gürültü dışında bir şey göremedim. Psikolojik yaklaşımım da filmin bunu buyurması değil tamamen benim duygusal oluşum. anlatılmak isteneni film vermedi bana, ben aldım.
Ayrıca o termeh denen kız ne itici sinsi bişi ya. Böyle bi çocuğum olmaz inş. Baba yalakası sevimsiz. Çocuk yerine yılan büyütmüşüm diye oturur ağlardım.
Bir Ayrılık filmi ile yollarımı kesiştirenlere teşekkür etmeyi borç bilirim. Kafanızda olan iran'ı silin gitsin, önyargılarınızı bir kenara bırakıp geçin ekran karşısına. Tam da mevsimi gelmişken yapın bunu. Bir haziran gecesine bırakmayın zira gerçek bir sonbahar filmi olsa da kışa da yakışmıyor değil. Tek ricam susmasını bilen, aklı başında, filmin sonunu tahmin etmeye çalışmayan kısacası film izlemesini bilen insanlarla izleyin. "aaa,oha, yuh,adi herif, vay şerefsiz, aptal kadın" vs tepkiler verecek olan seviyesizlerle izlemeyin bu filmi. Hatta mümkünse bir Allah'ın selamını çok görün bu insanlara. Sürekli olarak koşuşturduğumuz, çalışıp didindiğimiz,zorluklarla piştiğimiz şu hayat bu filmi izlemek için dahi çekilebilir. Sevmek böyle bir şey. Yerlere göklere sığdıramamak. Ben sığdıramadım, sizden taşsın biraz da. Klasik kitap kalitesinde, sanırsın ki yönetmeninin kıymeti yüzyıllar öncesinden bilinememiş de şimdilerde dirilmiş. Gerçekçilik, doğallık, yoğunluk vs bunlara değinmiyorum bile. Baştan sona buram buram kalite kokuyor, emek kokuyor. Ha bir de Kürtçe/zazaca biliyorsanız alt yazı olmadan çoğu şeyi anlarsınız. Anlarsınız ve sinirlenirsiniz. Beş kuruşluk çeviri kültürleri ile çevirmişler. Aleykümselam denir merhaba diye çevirirler. Hz Hüseyin'in şehitliğine yemin edilir, şehitlerimizin üzerine and olsun diye çevirirler. Doğunun ahlakına,doğunun vicdanına değsin gözünüz gönlünüz. Hayatımız boyunca görmeye çalıştığımız haklı-haksız kavramlarını yıkıyor ve yeni yeni tanışmış olduğum 'Daha haklı' kavramını iyice öğretiyor. Ahlak,ana-babaya hürmet,vicdan,hakkaniyet.. Simin olmak/Nadir olmak. Çağan Irmak, Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz ( evet Zeki Demirkubuz) izleyip vakit kaybetmeyin. Türk sineması sıçmıştır, biz sıvamayalım.
Dedim yaa hazirana bırakmayın diye..
Ufak tefek kurgu eksikliklerinin dışında iyi bir anlayışla oluşturulmuş hollywoodvari bir iran filmi.
Oyuncuların performansları da oldukça başarılı.
Ayrıca en iyi yabancı film oscarına sahip.
öncelikle filmi hala izlemediyseniz izlemenizi şiddetle tavsiye ederim.
salt doğru ve yanlışın olmadığı, herkesin kendince haklı olduğu veyahut haksız olabileceğini mükemmel bir duygu yoğunluğu içerisinde anlatan bir asgâr ferhâdî filmi.
--spoiler--
nadir, babasının yara izlerini gösterecekken, bir an da karar değiştirip vicdanına kulak verdiği sahne çok etkileyiciydi.
sona yakın, o iki çocuğun bakışma anı da benim için çok sarsıcıydı.
--spoiler--
doğru ve yanlış tüm kavramların ötesinde uzanan bir toprak var. seni orada bekleyeceğim.
(mevlânâ)
şimdiye kadar toplasan 10 tane sağlam iran filmi izlemişimdir, ama böyle etkileyicisine rastlamamıştım. tam iki kez tesadüfen denk gelip yarısına kadar izleyebilmiştim, nader'in(peyman moadi) yüzü kafama takılmıştı. öyle durgun ve dolu bir oyunculuk gördüm ki, o tek bakış zihnime yer etti. sonra bir gece yarısı o yüz yine canlandı gözümde, açıp tamamını izledim. yaşattığı duyguları kelimelere dökemem, izleyip yaşamanız lazım https://galeri.uludagsozluk.com/r/1089599/+
asghar farhadi'nin yazıp yönettiği 2011 yapımı bu film, en iyi yabancı film dalında oscar ve 77 ödül sahibidir. imdb puanı 8.4 olup, top 250 listesinde 103 cü sırada yer alıyor.
iran sineması üzerine söylenecek çok şey var fakat duygu yoğunluğu ve minimal öğeleri kullanarak senaryonun işlenişi, çok temiz film olmuş çok. karakterin babasına bakışı o kadar derin bir anlam ifade ediyor ki muhteşem !
8.5 / 10
Küçücük bir ailede koskocaman iran "baskısı"nı görebilirsiniz. Her bir olayda, her bir cümlede karakterlerin her bir kararında yaşadıkları coğrafyanın izlerini o kadar iyi tasvir ediyorlar ki hayran kalmamak imkansız. Asghar Farhadi muhteşem bir iş çıkarmış. Performanslar çok iyi, kamera açıları ve çekim izleyiciyi her an bir şey olacakmış gibi tedirgin eder bir havada. Çok başarılı. Hikaye ise başlı başına alkışlanmalı. Doğru ve yanlışın "kime göre neye göre" olduğunu bir ayrılıkta görebiliriz. Filmde beklediğim en büyük artının müzikleri olduğunu şiddetle savunan ben bu filmde sadece finalde müzik duyunca "aaa evet ya filmde hiç müzik yoktu" dedim. O derece güçlü bir kurgu, düşündüren bir senaryo ve izleyiciyi hayran bırakan performanslar var, evet. izlenmeli...
edebiyat gibi film, izledim kendime gelemedim o derece, son yıllarda böyle film az izledim ki izlediklerim arasında en iyisi. belli kavramları bu kadar güzel, farklı ve gerçekçi sorgulama ve bunları yaparken hiçbir şekilde birinin yanında olmama, tamamen izleyiciye bırakma büyük bir senaryo dehası, yönetmenlik başarısı. kesinlikle tavsiye ediyorum.
az önce izlediğim film, bir konu bu kadar mı güzel anlatılır, konunun akıcılığı ve oyuncuların profesyonelliği görülmeye değer, berlin film festivalinde altın ayı ödülünü almıştır...
bu sırada yan tarafta annesini bekleyen, temizlikçi kadının ufak kızını çeker kamera.işte filmin vermek istediği bir mesaj da bu sahnede çarpar gözümüze.
Senaryo ve kurgu ikilemi ile, el yakmayan bir bütçe ile çok güzel film yapılırmış. iran sinemasının ne kadar sağlam olduğunu bir kez daha göstermiştir bana. Ancak bir artı da başrol oyuncuları Peyman ve Leila'ya.. Sanki o ailenin içindeymişsiniz gibi sizleri de olaya ortak ediyorlar bir an da. Çok başarılı oyunculuklara sahiplerdi. Konuyu fazla da derine inmeden psikolojik bir ikilem içerisinde bize sunuyor film. Filmde siyah veya beyaz renk yok. Bir tarafı kötüleyip bir tarafı temiz ilan edemiyorsunuz. Bu yüzden her karakter gri renkte gözümüzde.. Filmde hayata dair temel ahlaki ve sosyal sorunların neredeyse hemen hepsi masaya yatırılıyor ve kararı seyirce bırakılıyor. Filmin güzelliği de burda başlıyor sanırım. Seyirci hiçbir karakteri mutlak suçlu yada suçsuz göremiyor. Bütün bu sorunlarla kafanız o kadar meşgul oluyor ki filmin muğlak sonunu bile eleştiremiyorsunuz.
Olaylar sıradan aile mevzusu gibi seyrederken bir sıradışı olayı verip, senaryonun içine bazı ikilemler ekleyip izleyiciyi de filme katmışlar. Aslında izlerken de bir tarafı doğru buluyoruz doğal olarak.. Film bir sonra ki sahnede verdikleriyle bize karşı tarafın doğruluğuna inandırıyor. Bu yüzden bir süre sonra 'sonu merak uyandıran' bir film oluyor. Çünkü sizi kanaatsiz bırakıyor.. Herhangi bir yanılgı içine düşmek istemediğiniz için de yorum getiremiyorsunuz. Burada da bir kişinin dini inançları karar vermenize yardımcı oluyor. Vicdan insanın en büyük mahkemesidir.. Birilerinin baskıları ile birşeyi kabul etsek bile, bir süre sonra bize rahatsızlık vermeye başlar. Eğer inançlarımıza da aykırıysa bu içimizde duramaz bazı şeyler. Doğruluk, ahlak, aile bağı ve özellikle vicdan üzerine çok iyi bir hikaye görüyoruz.
Ancak filmin tek eksiği bence müzik. Olmazsa olmaz bir filmde. Dramatik bir müzikle o kadar etkileyici olabilirdi ki sormayın gitsin.. iran sinemasına saygım kat kat artmıştır. Eğer bu filmin tipik kadına baskı, sert dini düşünceler içeren unsurları vs. tarzında olacağını düşünüyorsanız, düşünmeyin. izleyin, etkilenin..
bu filmi crash filmine benzettim orada da babası hasta olan bir polis vardı bu polis kötü polisi oynuyordu ve her gece yaşlı babasını tuvalete götürüp yardımcı oluyordu.
sonuçta şartlar insanın iyi yada kötü olduğunu belirlemede en büyük etmen her zaman iyi olunmuyor her zaman da kötü olunmuyor.
bir iran filmi olduğu için konu ülkeyi terketme mevzusunu dokundurulmak istenmiş lakin filmin senaryosunun bununla alakası yok gerçi film düz dram olsaydı iran konulu olmasaydı bu kadar tutmazdı.
iranlı yönetmen Asghar Farhadi sağ gösterip sol vurmuş. hem batıya istediğini vermiş hemde sanatını icra etmiş.
film o kadar abartılacak kadar güzel değil lakin filmin dialogları iyi. aile ilişkilerini iyi irdelemiş.
filmin en güzel tarafı ise iran' ı ve inançlı insanları gayet net bir şekilde anlatmış.
babası alzheimer hastası olan nader ile ülkedeki yaşam biçimi sebebiyle orada daha fazla kalmak istemeyen simin arasında , boşanma merciinin önünde geçen tartışmadan bir kesit:
simin : o oğlu olduğunu bile artık bilmiyor .
nader : ama ben onun babam olduğunu biliyorum.
videoyu bulamıyorum, videoyu bulsam çoh süper olucak.
hayatimda izledigim en iyi filmlerden biri. kültür benzerligi sebebiyle, yer yer kendinizi, ailenizden birisini filmde görebilirsiniz. hollywood'dan sulanmis beynime uzun zaman sonra sinema'nin ne türlü bir sanat oldugunu göstermistir. o kadar cok detay, o kadar güzel cekimler, o kadar iyi oyunculuk, o kadar güzel bir hikaye ve diyaloglar var ki filmde, gözünüzü ayirdiginizda bir seyler kacirirsiniz.
kendiniz de izleyin, cevrenizdekilere de izlettirin bir kac gün etkisi altinda kalacaksiniz.
zeki demirkubuz "benim son 20 yılda seyrettiğim en büyük filmdi." diyor. bunun üzerine çok fazla konuşmayada gerek yok sanırım. yinede bir kaç şey söylemek lazım.
filmin ana hikayesi bir karı kocanın boşanma mücadeleleri üzerine kurgulanmış. fakat filmin iç hikayesi daha çok bu boşanmanın yaratacağı anomi sonucunda insanların-yaşlısıyla, genciyle- bu ayrılıktan nasıl etkileneceği ve bunun nelere sebep olabileceği ile ilgili. filmin kurgusuyla alakalı çok ilginç bir yönü var. ortada hukuk dışı bir durum var fakat hemen hemen herkes haklı ve kendine göre sağlam gerekçeleri var. hiç bir karaktere sen tamamen maddi menfaat gözetiyorsun onun için haksız ifadelerde bulunuyorsun diyemiyorsun. filmin hemen her karesi bir olayla bağlantılandırılmış. kurgu açık vermiyor bu anlamda.
filmin etkileyici bir kaç yönünden biriside şu; film müslümanlara özelliklede iranlılara karşı hali hazırda mevcut olan bir kaba-saba, medeniyet nasipsizleri algısını yerle bir ediyor, ve yönetmen ülkesinin çok kaliteli bir tahşidatını yapıyor. özellikle nader in kızına olan düşkünlüğü, karısına olan özgürlükçü tavrı, babasına olan sevgisi ve saygısı, ve hak aramadaki o inanılmaz inadı örnek bir karakter olmasını sağlıyor bence.
hikayenin sonunun boş bırakılmış olması zannımca metaforik bir anlam içermektedir. eğer yönetmen nader in babasını yaşlanmış otoriter iran rejimi olarak düşünmüşse, gelecek nesil ya anne tarafını-kaçan, korkan- seçecek ve kısmen refah içinde yaşayacak, yada baba tarafını- savaşan, gelenekçi- seçerek zor içinde fakat dağılmadan bir arada yaşamayı tercih edecektir. sonuç olarak gözlü yaşlı bir yeni nesilden seçim yapması bekleniyor.
simin ve nadirin ayrılığı diye de çevrilebilir. öncelikle kadın-erkek ilişkisini en iyi anlatan bir filmdi. yalnız nuri bilgenin bir zamanlar anadoludası kadar olamamış. çünkü filmde tamamıyla konu üzerinde durulmaktadır. bu da hollywood sinemasına yakın bir şey demek. fakat nur bilgenin filmi daha bir sade ve özgün. özellikle panlar ve tilstler muhteşem kullanılarak filme ayrı bir doğallık kazandırmış. ayrıca nuri bilgenin bu defa bu filminde konu çok iyiydi. bazı öküzler görmeyerek yani oscara aday göstermeyerek ayp etmişlerdir kısaca diyebilirim ki nuri bilgenin hakkı yendi.