Fuko daha haklı bence. ikisinin de çıkış yeri de sassure’ün dil teorisi. Derida bey dil teorisinden şunu çıkarmış. Hepimiz öyle takılıyoruz ama bu kendiliğinden oluyor. Fuko bey diyor ki hayır, Söylemi şekillendiren bir şey var. O da will to power. Bu aslında fuko üzerinde daha bir niçe etkisini gösteriyor. Derrida daha ziyade heidegger etkisinde sinik bir tip. Haydeger bey de mesela nazi olduğundan dolayı hiç pişmanlık göstermemiş. Çünkü sorumluluk hissetmiyor.
Kendisini okurken bütün okunanların daha önce aslında sadece harfleri birleştirmek olduğunu fark ettiren filozof. ipucu, Différance, aktarımsallık, dekonstrüksiyon vb. Onlarca terimle felsefe ve bütün okuma etkinliklerini yeniden ele almaya iter. Ayrıca büyük oranda heidegger içerir aslında, Heidegger okuyanlar bilir.
fransız filozof, edebiyat eleştirmeni, yapı söküm üstadı.
ona göre; Anlamın kökeninde çoğul farkların hareketi veya oyunu ve karar verilemezlik bulunmaktadır. Klasik metafizik manasında “felsefe” de bu oyuna dayanmakta ama onu gizlemekte ve durdurmaktadır. Farkların birbiriyle ilişkisini ve etkileşimi görebilmek için klasik metafiziğin sorgulanması gerekir. Bu da ancak metafiziğin içinde çalışan, onun ilkelerini, kavramlarını, stratejilerini sorgulayan bir dekonstrüksiyonla gerçekleşebilir. Dekonstrüksiyon metafiziğin hangi değerlerden ve kabullerden oluştuğunu açığa vurur ve bunları tartışmaya açar.
seferad yahudisi olan derrida cezayir den fransa ya 22 yaşında göçtüğünde asıl hedefi futbol oynamaktı, fakat batı düşünce yapısı bir ortadoğulu olarak onu eleştrirel bakmaya itmiş ve fransız bir filozofla çalışmalarına başlamış. batı felsefesinin genetiğinde yer alan ve gelenek oluşturulmuş hakim düşünme mantığını ters bulup ilk kitabı ses ve fenomen ile yapısökümcülüğün temellerini atıp, batı düşünce tarihini bi miktar silkelemeyi başarmıştır.
adalet kavramının hukukun dışında ve ötesinde olduğunu iddia eden filozof. adalet kavramı doğa yahut akıl vasıtasıyla anlaşılamayacağı için, bunun anlamına ulaşmanın sadece tek bir yolu vardır: vahiy. o yüzden adaletin mistik bir temeli olduğunu söyler.
derrida, adalet için anlamın imkanlarını, bastırılanı ortaya çıkaracak radikal bir okuma fikrini savunur. herkesin hep duyduğu üzere, her okuma yeniden yazmadır. yapısöküm ile susturulmuş olanın sesini açığa çıkarmayı amaçlar derrida. anlam diye yutturulanı, mutlak olmayıp mutlak diye yutturulanı göstermek ister. bu yüzden de anlama ve tanımlara işaret eden bir felsefe değil, sınırda olan bir felsefe vardır burada. bu felsefenin amacı yeni bir anlam üretmek değil. susturulanın ortaya çıkmasını sağlamaktır.
deconstruction: bu derrida ile en çok bağdaştırılan kavramlardan biri olsa gerek. insanların onun bu kavramla neyi kastettiğini yanlış anladığını söyler. özünde, herhangi bir fikre olan bağlılığımızı parçalamak ve onun karşıtının temelinde yatabilen hakikatin veçhelerini görmeyi öğrenmektir- ingilizce'den öğrendim,türkçe terminolojide sıkıntı olabilir- eserinin adı de la grammatologie ve oldukça ağır bir kitap. derrida socratesten bu yana, batı filozoflarının sistematik bir şekilde, konuşmayı, konuşmanın sahip olduğu ögelerden yoksun olan yazmaktan daha otantik ( authentic) gördüklerini düşünmüştür. çok mühim bir mesele değilmiş gibi gelse de, yakından incelediğimizde, düşünme şeklimiz bir şeylerin, karşıtlarından üstün tutulması üzerine kurulu; konuşma, yazmadan, kelimeler, resimlerden, mantık, tutkulardan,üstün tutuluyor. bu tarz düşünmenin, daha aşağı görülen eşlerin önemini gözden kaçırmamıza neden olduğunu söylüyor derrida. derrida kitaplarında bir çok ikiliyi deconstruction'a tabi tutuyor. tutkuya karşı akıl, kazanca karşı cömertlik gibi birçok ikili. böylelikle, iki tarafın da birbirleriyle olan ilişkilerini ve birbirlerine ihtiyaç duymalarını anlamamızı sağlamış oluyor. en derinde şunu demek istiyor: herhangi bir fikir, ideolojiyi ve onun karşıtı olabilecek bir şeyin iyi mi kötü olduğuna acelece karar vermemek ve her iki taraf için de belirli bir tavra sahip olmamak, kafamızın karışık olması, zayıflığın bir göstergesi değil; bu aslında derrida için olgunluğun göstergesidir.
aporia (puzzlement, impasse): düzenli olarak ziyaret etmemiz gereken bir devlet gibi düşünelim. kafa karışıklığı, çıkmaz sokaklar, şüphe derrida'nın dünyasında aklın yetişkinlik safhasına işaret ediyor.
logocentrism: bu kavramla derrida, iletişimde güvenilir ve doğal olduğuna inandığımız dil ile desteklenen net tanımların, mantığın bu kadar yüceltilmesine eleştiri getiriyor. derrida hissettiğimiz birçok önemli şeyin, düzgün bir biçimde kelimelerle anlatılamayacağını düşünüyor. bu yüzdendir ki - tıpkı benim gibi- ıq'nün zeka göstergesi olarak kabul görmesini eleştirir; çünkü ıq testleri insanın diğer özelliklerini ve hayat becerilerini es geçen türden testlerdir.
kısaca: hemen bir fikre bağlanıp, onun zıttı sayılabilecek her şeyi reddetmek, tanımların tanımladıkları şeyleri oldukları gibi ortaya koyduğuna inanmaktan vazgeçmek gerek. belirsizlik de kötü bir şey değil. kabul etmek yerine, kayıtsız kalmak daha iyidir.
derrida'dan sonra bana kimse kalkıp da metinler üzerinden bir insana ulaşabiliriz demesin. metinler insana ihanet eder. her okunuşta yeniden yaratılırız. geriye dönüp, üzerinden zaman geçmiş bir metini referans alarak birini çözümlemeye kalkmak hata olur.
Şimdi bahsetmeye kalksam senden; sadece seni işarət eden başka bir şeye işaret etmiş olacağım, sonra bir başkasına ve sonra bir başkasına ve katiyen doğrudan seni göstermeyeceğim.
Yakın bir zamanda kendisine tekrardan döneceğim filozof. Kendisinden çok fazla çekinildiğini görüyorum haklı olarak. Nihayetinde sökümcü ve çözümcü bir adamı sökmek çözmek çetin bir iş. En başta kendi üzerinde olan ve reddetmediği heidegger etkisi hakikaten çok belirgin. içerisinde bulunduğu kuşağı; sürekli toplumsal, siyasi ve ideolojik sorunlara değinmesinden ötürü hiç sevmem, gayet şahsi olarak bence bu felsefeyi indirgemektir. Ama Derrida'da başka bir şey var, kendisine haksızlık ettiğimi düşündüm.
Derrida en başta Cesaret edilemeyene cesaret ederek güçlü felsefi kafaları yeniden yoruma girişmiştir. Bundan önce batı metafiziğine karşı duruşu ve yöntemi cezbedicidir. Dili yeniden incelemeye alıp o muhteşem sürece başlar. Muhteşem diyorum, çünkü felsefede varlık ve dil hususu kadar haz verici bir şey yok.
Heidegger'den aldığı birkaç metodu kullanır. Herkesin bildiği gibi Yaz-üzerini çiz- yeniden yaz metodu buna örnektir. Derrida heidegger'i sevdiğini dile getirdiğinde belki de kendisiyle ilgili en büyük ipucunu vermişti.
Bu adamda en başından beri beğendiğimde kararlı olduğum konu şuydu: sökümü yap, dağıt ve öylece bırak.
derrida nın geliştirdiği yapısöküm metodunun en çarpıcı tekniklerinden biri silme tekniğidir. derrida bir sözcüğü yazar, üstünü çizer ve ikinci kez yazar. bu tekniği varlık sözcüğünü metinlerinde karalayarak kullanan heidegger den almıştır. bununla birşey ancak değiliyle tanımlanabilir demek istemektedir. sözcük tek başına yetersizdir ve bu yetersizliği üstü çizilmiş haliyle temsil edilir.
batı felsefesi yüzyıllardır iyi/kötü değerli/değersiz erkek/kadın aydınlık/karanlık sol/sağ gibi zıtlıklar üzerine gelişmiştir. buna göre içinde bulunulan zamanın değer yargılarına göre pozitif kabul edilen negatif kabul edilenin üzerinden değer kazanır. belli bir merkez yoktur. (postyapısalcıların tarih kelimesini kullanmamalarının temel nedenide bu zıtlıkların gözardı edilmesidir. tüm metin (tarih) yapısöküm metodoyla elden geldiği ölçüde yeniden yazılmalıdır onlara göre. çünkü biz şuan sadece kazananların yazdığı tarihi öğreniyoruz derler.) dolayısıyla metinde zıttı olmadan bir sözcük, asla tam anlamıyla netlik kazanamaz ve gerçeğine işaret edemez.
velev diğer postyapısalcılar gibi derrida da nihilizmin karanlık kuyularından bizlere seslenir adeta; her geçen gün doğru bilgiden ve gerçek olandan daha fazla uzaklaşıyoruz diye.
bu filozofun yapı sökümcülüğü cidden dikkate değer buldum.
kavramlar zıtlıklardan var olur. iki zıt kavram birbirinden ayrı düşünülemez. avrupanın dayattığı belli kavramların diğerine hiyerarşik üstünlük kurması bir hatadır. çünkü hiyerarşik olarak üstün olan kavram varlığını üstünlük kurduğu diğer kavrama borçludur.
öncelikle anlaması çok zor bir filozof ve ben yeni başladım okumaya. ancak şunu söyleyebilirim ki dikkate değer biri.
Ölmeden önce istanbul'da bir konferansa gelmiş filozof. (Hatta arkadaşta ona kitap imzalatmış.Bende çaldım o kitabı, Derrida Dedemizden hatıra kalsın hesabı)