bugün

15 Temmuz 1930 El-Biar da, ( Cezayir ) dogdu 8 Kasım 2004 te Paris te pankreas kanserinden öldü. Fransız bir filozof, edebiyat eleştirmeni ve Yapısökümcülük olarak bilinen eleştirel düşünce yönteminin kurucusudur.
"There is nothing outside of the text" demis olan kisidir. "marx in hayaletleri" en cok duyulmus eserlerindendir. dusunce nosyonu saglam biri oldugu icin postmodern dalga spekulasyonlarinda harcanmamistir.
anlaşılması çok zor olan adamdır, zira düşüncelerininde ferdinand de saussure'den de yararlanmıştır. ama ortaya attıkları tamamen batı felsefesinin temelini çökertecek niteliktedir. bu yüzden pek sıradışıdır. kısacası anladığım kadarını temelini özetlemek gerekirse, ona göre hiçbir göstergenin anlamı kendinde değildir, yani kaş kelimesi anlamını ''diğer'' ses birimlerine borçludur. yani kaş kelimesindeki olan ve olmayan ses birimlerine. bu aşamada, bir göstergenin anlamı onda salt varolan değil olmayan ses birimlerine de borçludur.

bunun yanında onda yazı yani metin her zaman sözden üstündür. aslında bunu nedenini de belirtmiştir ama anlamak biraz zor olduğu için derrida'yı anlatmak daha da zor. kafamızda tasarladığımız düşünceyi söylediğimizde, ya da birisini tam anlamıyla anlamadığımızda, karşımızdaki insan bize bunu anlattır aklımızda bişey kalmaz bununla alakalı bir sorun kalmaz. ama metindeki anlam değişebilir. daha doğrusu yazılmışsa o yazarın elinden çıkmıştır. çok çok daha farklı anlamlara gelebilir. bunun nedenini de daha doğrusu böyle bir karşıtlığın nedenini de sözmerkezcilik olarak açıklamıştır.

çünkü dilden bağımsız olarak düşünceyi varsaydığını düşünür. oysa metin ile söz arasındaki karşıtlıkta kendini ortaya koyar.

bunların yanında hiçbir metnin anlamı sabit değildir değişebilir, yani siya beyaz da olabilir bu derecedir onda. dili pek kaypak görür..
20. yüzyılın ve en önemli felsefecilerinden birisidir. Cezayir doğumlu bir Fransızdır ve oğullarını sünnet ettirmeyecek kadar yahudidir(!). Onun felsefesini anlayabilmek, minimum düzeyde genel felsefe bilgisi yanında, Saussure, R. Barthes, Husserl, Kant, Heidegger ve Marx'tan nasibini almış olmayı gerektirir. Yoksa, ya allah deyip direk bir kitabından derrida okumaya başlamak, zihinsel bir işkenceden öteye gitmez. Adamın neyi ve neden tartıştığını bile anlamazsınız.

Derrida felsefesi, ya negatif teoloji terimi, ya da yapı-söküm terimi çerçevesinde tanımlanabilir. Bu felsefenin özünde, Saussure'cü dilbilimden gelen, anlamın, gerçeğe referans yoluyla değil de dilsel oyunlar aracılığı ile yaratıldığı fikri vardır. Buradan yola çıkan derrida, insan deneyimlerinin tümünün metinsel olduğu, ve içerisinde bulundukları bağlam (context) üzerinden anlam kazandığını iddia etmiştir.

Peki bu 'metinlerarasılık' iddiasıyla yetinmiş midir derrida? tabii ki hayır. Ona göre, kendi bağlamı içerisinde anlam kazanan metinler, bu anlamlarını hiç bir biçimde sabitleyemezler. Yani zaman ve mekan içerisinde bu anlamlar sürekli olarak değişmek durumundadır. Bu anlam akışkanlığının sebebi, anlamı kuran yapıların, özünde kendi kendilerini 'söküyor' olmasıdır. Yani yapı-söküm (deconstruction), yapı-yapım (construction) ile birlikte, insan deneyimlerinin varoluş koşuludur. Dolayısıyla, derrida'ya göre insan deneyimleri, belli yapılar aracılığı ile ortaya çıkmaktaysa da, bu yapılar, kendi imkansızlıklarını kendi içlerinde taşıyan yapılardır. Bu imkansızlık olmadan, yapının varolam imkanı da olmaz. Buradan çıkan sonuç şudur: insanlar için, zaman ve mekandan bağımsız "doğru" bir bilgi, deneyim yoktur. Her deneyim differantial olarak yaratılır, belirli bir karar üzerinde kurulur ve bu söz konusu karar değişmeye mahkumdur.

Bu noktada derrida der ki, "madem hiç bir şey kesin değil, o zaman ortada kesin ahlak kuralları da yok, o zaman etik boş bir felsefi alan" yaklaşımı tümüyle yanlıştır. insan deneyiminin mutlaksızlığı, ahlakiliği imkansız kılmak bir yana, ahlakın temelini oluşturur. Ahlak, kendi sınırını bilmek, kendi deneyim ve bilginin yanlış olabilme ihtimalini hesaba katmaktır. Derrida'nın, "'öteki'ni tam ve koşulsuz kabul etme" olarak tanımladığı açıklık kavramı da bu bağlamda anlaşılabilir. işte bu derridanın negatif teolojisidir: kendisini zamandan ve mekandan bağımsız sayan tüm epistemolojik, politik, dini v.b. iddialar, içlerinde bir baskı potansiyeli taşırlar. Ötekini, kendi lternatiflerini tartışmayı red ederler. Üstelik bireyleri, olası alternatifleri düşünmesi ve kendi kararlarını alması beklenen bir özne olmaktan çıkarıp, mutlaklığı önceden kabul edilmiş kuralları uygulamaları beklenen 'hesap makineleri'ne çevirirler. Derrida'nın modernizm ve aydınlanma ile olan bağı da burada apaçık ortaya çıkar. Zaten Spirits of Marx'tan sonra, o da bu bağı sık sık vurgulamıştır.

Tabii burada verilen derrida'nın belirli bir okumasıdır. Ya da derrida'nın diliyle söylersek, zorunlu olarak, belirli bir bağlamda yapılan bir derrida okumasıdır bu entry. Elbette, bu entry'yi kendi yoklukları ile var eden alternatif okumalar da mevuttur.

not: ölmeden bir kaç sene önce ilginç bir belgeseli de çekilmiş olan müthiş filozof: http://www.derridathemovie.com/ Ancak belgeselden zevk almak, önceden derridayla haşır neşir olmayı gerektiriyor sanki.
Önemsizin Arkeolojisi'ni yazan filozof. sözde condillac'ı bize açıklayacaktı amcam. ama kitabın yarısına geldiğim halde pek bir şey anladığımı söyleyemem. kitabın daha önsözünde önsöz nedir, giriş nedir diye felsefi bir tartışma var. kitabın gerisinde de condillac'ın o sade diline nazaran derrida'nın ağdalı dili anlamayı zorlaştırıyor.
('süreyya su'nun -'kitap zamanı' 20.sayıda çıkan- yazısından alıntıdır)

Jacques Derida, elli yılı aşan felsefi kariyerine belki bir o kadar kitap sığdıran, çağdaş Fransız düşüncesinin en önemli ve etkili felsefecilerinden biridir. Derrida'ya bu şöhreti kazandıran Hegel, Husserl ve Heidegger gibi Kıta Avrupası felsefesinin iddialı temsilcilerini radikal bir biçimde yeniden yorumlama çabasına giren ve bunu büyük ölçüde başaran profesyonel bir düşünür, akademik oyunu layıkıyla oynayan bir usta olması değildir yalnızca. O, aynı zamanda düşüncenin her farklı yolunu kesen bir 'eşkıya'; Blanchot, Freud, Marx, Levinas ve daha nice yazar ve düşünürün yazma maceralarını yakın takibe alan, yazarak okumaktan keyif alan bir okurdur. O aslında bir okuma ustasıdır. Nitekim, bunu kendisi şöyle ifade eder: 'Yazarken okuyorum: her terime ayrıntılı biçimde önsöz yazmanın hazzına yavaş yavaş vararak.' Derrida'nın kendi icadı olan yapıçözüm ya da yapıbozum (deconstruction için hangi Türkçe karşılığı tercih ederseniz) felsefi bir kuram veya analitik bir yöntem olmanın ötesinde bir okuma biçimidir. Belki daha doğru bir deyişle, yeni bir okuma önerisi. Felsefi her kavram ve onları yaratanların düşüncelerine farklı bir okuma önerisiyle birer önsöz ya da giriştir, Derrida'nın metinlerinin çoğu. Bu yüzden önsöz Derrida'nın karmaşık yazı oyununu anlamada bir anahtar olagelmiştir...

Derrida'nın üstlendiği görevin esas ilkesel hedefi, dilin ve yazının kendisinin nasıl olanaklı olduğunu açıkça sorgulamaktan çekinmediği andan başlayarak metafiziktir, başka deyişle bütünlüğün sorgulandığı modern öznelliğin alanıdır. Derrida, göstergebilimin ve fenomenolojinin sınırlarını en temel kavramlarına kadar sorguladığı zaman kendini Batı metafizik tarihinin içinde bulmuştur. Böylece gerçek çalışma alanı ve malzemesi Batı metafizik tarihinin tümü ve onunla iç içe dokunmuş olarak gördüğü tüm Batı kültür tarihi, edebiyat, bilim ve sanatı olmuştur. Eski Yunan'dan günümüze kadar uzanan bir tarih diliminin içinde yer alan yapıların, yazıların birer 'yapıçözüm'ü olan Derrida'nın çalışmalarına bütün olarak, Batı metafiziği ve onun tarihinin kökten bir eleştirisi olarak bakmak gereklidir. Yapıçözüm, Batı metafizik düşünce tarihinin anlam odaklı (logocentric) yapısına yönelttiği eleştirel bakışla Batı'nın inşa ettiği bilgi kuramının temel kavramlarını sorgulamakta ve bu tavrıyla Batı düşünce tarihinde kök salmış alışkanlıkları yıkıma uğratmaktadır. Yapıçözüm, Batı metafizik söyleminin ikili karşıtlıklar sisteminde ifadesini bulan egemen özne tasavvuruna işaret ederek politik bir işlev yüklenmiştir. Derrida, metafizikte varolan ikili karşıtlıkları etkisiz kılma çabasındadır, ama bununla yetinmez. Tersyüz etme ve yer değiştirmeyle işleyen yapıçözüm, birbirine benzeyen karşıtlıklarda her zaman için bir şiddet hiyerarşisinin söz konusu olduğunu ileri sürer. Terimlerden biri daima kendi öncelikli konumunu pekiştiren diğerini denetimi altına alır. Böylesi bir karşıtlığı yapıçözüme uğratırken yapılacak ilk iş hiyerarşiyi yıkmaktır. Bundan sonraki aşamada, tersyüz edilmiş olan terimin yeri değiştirilmeli, öncelikli terim 'bozum'a sokulmalıdır. Derrida'nın hemen tüm çalışmalarında temel amaç, dilin hangi biçimler altında filozofların tasarılarını yolundan saptırdığını göstermeye yöneliktir.
(bkz: yapısöküm)
(bkz: ayıram)
şahsi kanımca*;

" bir dönem için idealize edilmeye çalışılmış ya da kimilerince öyle kabul görmüş kurgulamalar, büyük ölçüde yaşamsal deneylerle bezeli analitik yaklaşımların yıkıcı etkisine dayanamayarak zamanla çözülürler. o kurguyu oluşturan yapı taşları değişmeksizin, zamana ve mekana bağlı olarak yepyeni kurgular oluşturulur. bu, yeni oluşumlar ise çoğunlukla eski halini yatsır veya çürütür. "

demek istemiş fransız felsefeci dir.

dili son derece ağdalı olduğundan ve çoğunlukla sol kulak memesini göstermek için sağ elini ensesinden dolandırmayı yeğlediğinden, ne demek istediğini anlayabilmek için nevi şahsına münhasır anlatım tekniği konusunda bir ihtisas yapma zorunluluğu hasıl olur.

hücrelerinde oluşan, yapıbozulumu neticesi pankreas kanserinden ölmüştür.

(bkz: niye yalan söyleyeyim sevmem kendisini)
zihnimizdeki hiçbir kavramın mutlak olmadığından bahseden düşünür. çünkü zihnimize eklenen her yeni şey, eskileri değiştirir ya da eskilerle bütünleşerek farklı şeyler meydana getirir. o yüzden hiçbir kavramın mutlak olduğunu ve değişmeyeceğini iddia edemeyiz.
hakkında, o kadar şeyi nerden bildiğini gösteren bir animasyon yapılmış olan kişi.*
http://www.yhchang.com/LOTUS_BLOSSOM.swf
marx'ın hayaletleri kitabı ile yapısökümcü bir marksizm okuması yapmış yazardır. değişiktir ve okunması gerekir.
felsefeci bir arkadaşı için "doğdu,düşündü ve öldü" diyen felsefeci.
bir metin okuma sürecini felsefeye kazandırmış düşünür. türkçe'de 'yapıbozum', 'yapısöküm' ya da, benim tercih ettiğim, 'yapıçözüm' (ing. deconstruction/ fr.déconstruction) isimleriyle anılan bu süreci tanımlamaktan kaçınır derrida, çünkü her tanım anlamın sınırlarını çizmeyi, sabitlemeyi amaçlar ona göre. bu yüzden de kendisinin anlam yapılarını (metinleri) 'okumak' için kullandığı 'yapıçözümü' tanımlayarak onun sınırlarını çizmek, formülleştirmek istemez.

yapıçözümün kendisi incelenen yapının içinde mevcuttur zaten. okuyanın tek yapması gereken dışardan tutarlı, sarsılmaz ve doğal görünen anlamın aslında 'yapılandırıldığını', belli bir amaç için kurgulandırıldığını işaret etmektir. bunu yapmak için dışardan bir yöntem getirmeye, 'element uydurmaya' gerek yoktur. mevcut anlam bütününün(?!) kendi içindedir onun sorunu.

peki neden okur derrida? çünkü her metin yapılandırılışı sırasında bir anlamı yüceltirken, bir diğerini alçaltmakta ve iki anlam arasındaki bu hiyerarşiyi meşrulaştırmaya çalışmaktadır. kendisinin daha çok incelediği batı felsefesinin ve edebiyatının böyle kurgulanmış ikili karşıtlıklardan (biz/onlar, siyah/beyaz, içerisi/dışarısı, hayat/ölüm, yaşlı/genç, kadın/erkek vb.) oluştuğunu göstermek istemiştir.

fakat karşıtlıkları oluşturmayı amaçlayan 'söylem'lerin yazılı metinlerle sınırlı kalmadığının da altını çizer derrida: "there is nothing outside of the text"(*) (metnin dışında kalan hiçbir şey yoktur) derken de insan siyasi/kültürel/gündelik hayatındaki her türlü söylemin fikir 'yapı'ları olduğunu ve 'çözülmeye' açık olduğunu vurgular.

bu karşıtlıkların arasında hiyerarşik bir ilişkinin kendiliğinden varolmadığını, sadece nasıl yazılmak ve okunmak istendiğiyle ilgili olduğunu göstererek bizi de hayatımızda körü körüne inandığımız, bize ezeli, ebedi, doğal, garanti oldukları öğretilmiş karşıtlıkları, düşmanlıkları sorgulamaya davet eder.

(*)derrida, jacques(1976), of grammatology. çeviren, gayatri chakravorty spivak.
yazma korkusu,

http://www.youtube.com/watch?v=qoKnzsiR6Ss
Ölmeden önce istanbul'da bir konferansa gelmiş filozof. (Hatta arkadaşta ona kitap imzalatmış.Bende çaldım o kitabı, Derrida Dedemizden hatıra kalsın hesabı)
bu filozofun yapı sökümcülüğü cidden dikkate değer buldum.

kavramlar zıtlıklardan var olur. iki zıt kavram birbirinden ayrı düşünülemez. avrupanın dayattığı belli kavramların diğerine hiyerarşik üstünlük kurması bir hatadır. çünkü hiyerarşik olarak üstün olan kavram varlığını üstünlük kurduğu diğer kavrama borçludur.

öncelikle anlaması çok zor bir filozof ve ben yeni başladım okumaya. ancak şunu söyleyebilirim ki dikkate değer biri.
anlaşılması en zor filozoflardandır, deneyebilirsiniz bir kitabını okumaya çalışarak.
derrida nın geliştirdiği yapısöküm metodunun en çarpıcı tekniklerinden biri silme tekniğidir. derrida bir sözcüğü yazar, üstünü çizer ve ikinci kez yazar. bu tekniği varlık sözcüğünü metinlerinde karalayarak kullanan heidegger den almıştır. bununla birşey ancak değiliyle tanımlanabilir demek istemektedir. sözcük tek başına yetersizdir ve bu yetersizliği üstü çizilmiş haliyle temsil edilir.
batı felsefesi yüzyıllardır iyi/kötü değerli/değersiz erkek/kadın aydınlık/karanlık sol/sağ gibi zıtlıklar üzerine gelişmiştir. buna göre içinde bulunulan zamanın değer yargılarına göre pozitif kabul edilen negatif kabul edilenin üzerinden değer kazanır. belli bir merkez yoktur. (postyapısalcıların tarih kelimesini kullanmamalarının temel nedenide bu zıtlıkların gözardı edilmesidir. tüm metin (tarih) yapısöküm metodoyla elden geldiği ölçüde yeniden yazılmalıdır onlara göre. çünkü biz şuan sadece kazananların yazdığı tarihi öğreniyoruz derler.) dolayısıyla metinde zıttı olmadan bir sözcük, asla tam anlamıyla netlik kazanamaz ve gerçeğine işaret edemez.
velev diğer postyapısalcılar gibi derrida da nihilizmin karanlık kuyularından bizlere seslenir adeta; her geçen gün doğru bilgiden ve gerçek olandan daha fazla uzaklaşıyoruz diye.
Yakın bir zamanda kendisine tekrardan döneceğim filozof. Kendisinden çok fazla çekinildiğini görüyorum haklı olarak. Nihayetinde sökümcü ve çözümcü bir adamı sökmek çözmek çetin bir iş. En başta kendi üzerinde olan ve reddetmediği heidegger etkisi hakikaten çok belirgin. içerisinde bulunduğu kuşağı; sürekli toplumsal, siyasi ve ideolojik sorunlara değinmesinden ötürü hiç sevmem, gayet şahsi olarak bence bu felsefeyi indirgemektir. Ama Derrida'da başka bir şey var, kendisine haksızlık ettiğimi düşündüm.

Derrida en başta Cesaret edilemeyene cesaret ederek güçlü felsefi kafaları yeniden yoruma girişmiştir. Bundan önce batı metafiziğine karşı duruşu ve yöntemi cezbedicidir. Dili yeniden incelemeye alıp o muhteşem sürece başlar. Muhteşem diyorum, çünkü felsefede varlık ve dil hususu kadar haz verici bir şey yok.

Heidegger'den aldığı birkaç metodu kullanır. Herkesin bildiği gibi Yaz-üzerini çiz- yeniden yaz metodu buna örnektir. Derrida heidegger'i sevdiğini dile getirdiğinde belki de kendisiyle ilgili en büyük ipucunu vermişti.

Bu adamda en başından beri beğendiğimde kararlı olduğum konu şuydu: sökümü yap, dağıt ve öylece bırak.
"Derrida, tayip Erdoğan ile aynı şeyi söylemiş aslında."

Nereden denk geldim buna. izleyin.

https://vine.co/v/MpIjaQ60nmz
Şimdi bahsetmeye kalksam senden; sadece seni işarət eden başka bir şeye işaret etmiş olacağım, sonra bir başkasına ve sonra bir başkasına ve katiyen doğrudan seni göstermeyeceğim.

Belə bəhs etmənin içinə soxum. iyi geceler.
derrida'dan sonra bana kimse kalkıp da metinler üzerinden bir insana ulaşabiliriz demesin. metinler insana ihanet eder. her okunuşta yeniden yaratılırız. geriye dönüp, üzerinden zaman geçmiş bir metini referans alarak birini çözümlemeye kalkmak hata olur.
internete sızan pornosunu izleyen var mı diye merak ettiğim filozof. Yapıbozmuş da biraz.
bu filozofta temel üç şey vardır:

deconstruction: bu derrida ile en çok bağdaştırılan kavramlardan biri olsa gerek. insanların onun bu kavramla neyi kastettiğini yanlış anladığını söyler. özünde, herhangi bir fikre olan bağlılığımızı parçalamak ve onun karşıtının temelinde yatabilen hakikatin veçhelerini görmeyi öğrenmektir- ingilizce'den öğrendim,türkçe terminolojide sıkıntı olabilir- eserinin adı de la grammatologie ve oldukça ağır bir kitap. derrida socratesten bu yana, batı filozoflarının sistematik bir şekilde, konuşmayı, konuşmanın sahip olduğu ögelerden yoksun olan yazmaktan daha otantik ( authentic) gördüklerini düşünmüştür. çok mühim bir mesele değilmiş gibi gelse de, yakından incelediğimizde, düşünme şeklimiz bir şeylerin, karşıtlarından üstün tutulması üzerine kurulu; konuşma, yazmadan, kelimeler, resimlerden, mantık, tutkulardan,üstün tutuluyor. bu tarz düşünmenin, daha aşağı görülen eşlerin önemini gözden kaçırmamıza neden olduğunu söylüyor derrida. derrida kitaplarında bir çok ikiliyi deconstruction'a tabi tutuyor. tutkuya karşı akıl, kazanca karşı cömertlik gibi birçok ikili. böylelikle, iki tarafın da birbirleriyle olan ilişkilerini ve birbirlerine ihtiyaç duymalarını anlamamızı sağlamış oluyor. en derinde şunu demek istiyor: herhangi bir fikir, ideolojiyi ve onun karşıtı olabilecek bir şeyin iyi mi kötü olduğuna acelece karar vermemek ve her iki taraf için de belirli bir tavra sahip olmamak, kafamızın karışık olması, zayıflığın bir göstergesi değil; bu aslında derrida için olgunluğun göstergesidir.

aporia (puzzlement, impasse): düzenli olarak ziyaret etmemiz gereken bir devlet gibi düşünelim. kafa karışıklığı, çıkmaz sokaklar, şüphe derrida'nın dünyasında aklın yetişkinlik safhasına işaret ediyor.

logocentrism: bu kavramla derrida, iletişimde güvenilir ve doğal olduğuna inandığımız dil ile desteklenen net tanımların, mantığın bu kadar yüceltilmesine eleştiri getiriyor. derrida hissettiğimiz birçok önemli şeyin, düzgün bir biçimde kelimelerle anlatılamayacağını düşünüyor. bu yüzdendir ki - tıpkı benim gibi- ıq'nün zeka göstergesi olarak kabul görmesini eleştirir; çünkü ıq testleri insanın diğer özelliklerini ve hayat becerilerini es geçen türden testlerdir.

kısaca: hemen bir fikre bağlanıp, onun zıttı sayılabilecek her şeyi reddetmek, tanımların tanımladıkları şeyleri oldukları gibi ortaya koyduğuna inanmaktan vazgeçmek gerek. belirsizlik de kötü bir şey değil. kabul etmek yerine, kayıtsız kalmak daha iyidir.
görsel