jacques derrida

    28.
  1. 31.
  2. Çarşı her şeye karşı filozofu.
    6 ...
  3. 4.
  4. 20. yüzyılın ve en önemli felsefecilerinden birisidir. Cezayir doğumlu bir Fransızdır ve oğullarını sünnet ettirmeyecek kadar yahudidir(!). Onun felsefesini anlayabilmek, minimum düzeyde genel felsefe bilgisi yanında, Saussure, R. Barthes, Husserl, Kant, Heidegger ve Marx'tan nasibini almış olmayı gerektirir. Yoksa, ya allah deyip direk bir kitabından derrida okumaya başlamak, zihinsel bir işkenceden öteye gitmez. Adamın neyi ve neden tartıştığını bile anlamazsınız.

    Derrida felsefesi, ya negatif teoloji terimi, ya da yapı-söküm terimi çerçevesinde tanımlanabilir. Bu felsefenin özünde, Saussure'cü dilbilimden gelen, anlamın, gerçeğe referans yoluyla değil de dilsel oyunlar aracılığı ile yaratıldığı fikri vardır. Buradan yola çıkan derrida, insan deneyimlerinin tümünün metinsel olduğu, ve içerisinde bulundukları bağlam (context) üzerinden anlam kazandığını iddia etmiştir.

    Peki bu 'metinlerarasılık' iddiasıyla yetinmiş midir derrida? tabii ki hayır. Ona göre, kendi bağlamı içerisinde anlam kazanan metinler, bu anlamlarını hiç bir biçimde sabitleyemezler. Yani zaman ve mekan içerisinde bu anlamlar sürekli olarak değişmek durumundadır. Bu anlam akışkanlığının sebebi, anlamı kuran yapıların, özünde kendi kendilerini 'söküyor' olmasıdır. Yani yapı-söküm (deconstruction), yapı-yapım (construction) ile birlikte, insan deneyimlerinin varoluş koşuludur. Dolayısıyla, derrida'ya göre insan deneyimleri, belli yapılar aracılığı ile ortaya çıkmaktaysa da, bu yapılar, kendi imkansızlıklarını kendi içlerinde taşıyan yapılardır. Bu imkansızlık olmadan, yapının varolam imkanı da olmaz. Buradan çıkan sonuç şudur: insanlar için, zaman ve mekandan bağımsız "doğru" bir bilgi, deneyim yoktur. Her deneyim differantial olarak yaratılır, belirli bir karar üzerinde kurulur ve bu söz konusu karar değişmeye mahkumdur.

    Bu noktada derrida der ki, "madem hiç bir şey kesin değil, o zaman ortada kesin ahlak kuralları da yok, o zaman etik boş bir felsefi alan" yaklaşımı tümüyle yanlıştır. insan deneyiminin mutlaksızlığı, ahlakiliği imkansız kılmak bir yana, ahlakın temelini oluşturur. Ahlak, kendi sınırını bilmek, kendi deneyim ve bilginin yanlış olabilme ihtimalini hesaba katmaktır. Derrida'nın, "'öteki'ni tam ve koşulsuz kabul etme" olarak tanımladığı açıklık kavramı da bu bağlamda anlaşılabilir. işte bu derridanın negatif teolojisidir: kendisini zamandan ve mekandan bağımsız sayan tüm epistemolojik, politik, dini v.b. iddialar, içlerinde bir baskı potansiyeli taşırlar. Ötekini, kendi lternatiflerini tartışmayı red ederler. Üstelik bireyleri, olası alternatifleri düşünmesi ve kendi kararlarını alması beklenen bir özne olmaktan çıkarıp, mutlaklığı önceden kabul edilmiş kuralları uygulamaları beklenen 'hesap makineleri'ne çevirirler. Derrida'nın modernizm ve aydınlanma ile olan bağı da burada apaçık ortaya çıkar. Zaten Spirits of Marx'tan sonra, o da bu bağı sık sık vurgulamıştır.

    Tabii burada verilen derrida'nın belirli bir okumasıdır. Ya da derrida'nın diliyle söylersek, zorunlu olarak, belirli bir bağlamda yapılan bir derrida okumasıdır bu entry. Elbette, bu entry'yi kendi yoklukları ile var eden alternatif okumalar da mevuttur.

    not: ölmeden bir kaç sene önce ilginç bir belgeseli de çekilmiş olan müthiş filozof: http://www.derridathemovie.com/ Ancak belgeselden zevk almak, önceden derridayla haşır neşir olmayı gerektiriyor sanki.
    5 ...
  5. 27.
  6. "Hakikate susamışlık, insanlığın en soylu tutkusudur."
    5 ...
  7. 33.
  8. fransız filozof, edebiyat eleştirmeni, yapı söküm üstadı.

    ona göre; Anlamın kökeninde çoğul farkların hareketi veya oyunu ve karar verilemezlik bulunmaktadır. Klasik metafizik manasında “felsefe” de bu oyuna dayanmakta ama onu gizlemekte ve durdurmaktadır. Farkların birbiriyle ilişkisini ve etkileşimi görebilmek için klasik metafiziğin sorgulanması gerekir. Bu da ancak metafiziğin içinde çalışan, onun ilkelerini, kavramlarını, stratejilerini sorgulayan bir dekonstrüksiyonla gerçekleşebilir. Dekonstrüksiyon metafiziğin hangi değerlerden ve kabullerden oluştuğunu açığa vurur ve bunları tartışmaya açar.
    4 ...
  9. 19.
  10. Yakın bir zamanda kendisine tekrardan döneceğim filozof. Kendisinden çok fazla çekinildiğini görüyorum haklı olarak. Nihayetinde sökümcü ve çözümcü bir adamı sökmek çözmek çetin bir iş. En başta kendi üzerinde olan ve reddetmediği heidegger etkisi hakikaten çok belirgin. içerisinde bulunduğu kuşağı; sürekli toplumsal, siyasi ve ideolojik sorunlara değinmesinden ötürü hiç sevmem, gayet şahsi olarak bence bu felsefeyi indirgemektir. Ama Derrida'da başka bir şey var, kendisine haksızlık ettiğimi düşündüm.

    Derrida en başta Cesaret edilemeyene cesaret ederek güçlü felsefi kafaları yeniden yoruma girişmiştir. Bundan önce batı metafiziğine karşı duruşu ve yöntemi cezbedicidir. Dili yeniden incelemeye alıp o muhteşem sürece başlar. Muhteşem diyorum, çünkü felsefede varlık ve dil hususu kadar haz verici bir şey yok.

    Heidegger'den aldığı birkaç metodu kullanır. Herkesin bildiği gibi Yaz-üzerini çiz- yeniden yaz metodu buna örnektir. Derrida heidegger'i sevdiğini dile getirdiğinde belki de kendisiyle ilgili en büyük ipucunu vermişti.

    Bu adamda en başından beri beğendiğimde kararlı olduğum konu şuydu: sökümü yap, dağıt ve öylece bırak.
    4 ...
  11. 34.
  12. "Gerçeklik, yanılsama olduğu unutulan yanılsamadır." demiş üstad.
    4 ...
  13. 20.
  14. "Derrida, tayip Erdoğan ile aynı şeyi söylemiş aslında."

    Nereden denk geldim buna. izleyin.

    https://vine.co/v/MpIjaQ60nmz
    3 ...
  15. 21.
  16. Şimdi bahsetmeye kalksam senden; sadece seni işarət eden başka bir şeye işaret etmiş olacağım, sonra bir başkasına ve sonra bir başkasına ve katiyen doğrudan seni göstermeyeceğim.

    Belə bəhs etmənin içinə soxum. iyi geceler.
    3 ...
  17. 3.
  18. anlaşılması çok zor olan adamdır, zira düşüncelerininde ferdinand de saussure'den de yararlanmıştır. ama ortaya attıkları tamamen batı felsefesinin temelini çökertecek niteliktedir. bu yüzden pek sıradışıdır. kısacası anladığım kadarını temelini özetlemek gerekirse, ona göre hiçbir göstergenin anlamı kendinde değildir, yani kaş kelimesi anlamını ''diğer'' ses birimlerine borçludur. yani kaş kelimesindeki olan ve olmayan ses birimlerine. bu aşamada, bir göstergenin anlamı onda salt varolan değil olmayan ses birimlerine de borçludur.

    bunun yanında onda yazı yani metin her zaman sözden üstündür. aslında bunu nedenini de belirtmiştir ama anlamak biraz zor olduğu için derrida'yı anlatmak daha da zor. kafamızda tasarladığımız düşünceyi söylediğimizde, ya da birisini tam anlamıyla anlamadığımızda, karşımızdaki insan bize bunu anlattır aklımızda bişey kalmaz bununla alakalı bir sorun kalmaz. ama metindeki anlam değişebilir. daha doğrusu yazılmışsa o yazarın elinden çıkmıştır. çok çok daha farklı anlamlara gelebilir. bunun nedenini de daha doğrusu böyle bir karşıtlığın nedenini de sözmerkezcilik olarak açıklamıştır.

    çünkü dilden bağımsız olarak düşünceyi varsaydığını düşünür. oysa metin ile söz arasındaki karşıtlıkta kendini ortaya koyar.

    bunların yanında hiçbir metnin anlamı sabit değildir değişebilir, yani siya beyaz da olabilir bu derecedir onda. dili pek kaypak görür..
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük