kadınlar aslında çok kıllıdır, kıllarını sadece saklamasını bilirler. kadınlar hiç ama hiç temiz değiller, kadınların ortamlarını bok götürüyor, bildiğin bok. kadınlar akıl hastası olduklarından ötürü hiç aralık vermeden konuşan canlılardır. her erkeğe güzel görünmeği kendilerine görev bilir kadınlar, zerre sadakat duyguları yoktur kadınların. kadınlar fiziksel zayıflıkları yanında beyinsel de o kadar zayıflar ki, fren pedali yerine gaz pedaline basan canlılardır kadınlar. kadınlar kesinlike evrimleşmemişler, dolayısıyla kadınlar homo sapiens türüne sahip değiller, kadınlar bildiğin makyajlı maymunlardır. herhangi bir şempanzeyi makjaydan geçir, sonrasında al sana kadın, kadın şempanzeden fazlası değildir. dolayısıyla kadınlar evrimleşmemiş maymundur.
Geçen rüyamda AÖF finallerden sonra Anadolu Üniversitesi'nden eve doğru yürürken baba vanga'yı andıran yaşlı bir teyzenin beni aniden durdurup "23 Ekim günü hayatında birçok şey değişecek, bana güven" deyip ortadan kaybolduğunu gördüm. Bana fazlasıyla ilginç geldi. Bakalım 23 Ekim ne olacakmış, hayatımda neler değişecekmiş, evet.*
Aslında gerçekleri hepimiz biliyoruz. Kodlama dilindeki gibi hayat 1 veya 0’dan ibaret. 1’den sıfıra ya da 0’dan bire geçerken yaşıyoruz tüm sancılarımızı. Kodların kalbi olmadığı için geçişleri saliselik oluyor. Kalbi olan bizler kalbimiz durana dek deste deste hisler yaşıyoruz. Üzüntümüz ve sevincimiz aslında olağan. Kodlar verilen komutu yerine getiriyor, dayattırılsa da bunu kabul ediyor. Biz mutluyken dayattırılan hüznü, üzgünken dayattırılan sevinci anlık kabul edemiyoruz. Yaşadıklarımızı da idrak etmemiz bu yüzden zorlaşıyor.
insanlar size anlattığı halde “kendimi bu yüzden çok yalnız hissediyorum” gibi serzenişlerde bulunabilirler. Halbuki siz dinliyorsunuz onu, siz yanınızdasınız. O yanında olmasını istediği kişi olmadığı için kendini yalnız hissediyor. Aslında bu paradoksta yalnız olan dinleyici, sizsiniz. Bu sözlerim bir mecnunun ya da bir meftunun pek ilgisini çekmeyebilir. Ben bu ikilemin tam ortasındayım. Keşke hep başkaları için mantıklı konuşup başkalarının yaralarına merhem olmaya çalışsam.
Tek başına sürdürdüğün bir hayatta tek kişilik hazırladığın bir sofrada yemek yerken birden aklına bir şey geliyor. Bırak yemeye devam etmeyi yediği lokmayı yutamıyor insan. Sinirleniyorsun, öfkeleniyorsun, durup sakinleşiyorsun, empati kuruyorsun, anlatıyorsun.. Bazen kendine anlattığını bile anlayamıyorsun. Çünkü zihnin dolu. Geçmişte kalsa bile bunları sen yaşadın. Zihninde başlayıp biten o sahnelerin başrollerinden birisi sensin. Bugün bunu kabul ettin, yarın inkar, diğer gün isyan. Hiç biri neticeyi değiştirmeyecek. Ağla, haykır, bağır, kır, dök.. Zararı da ziyanı da sana.
Hep bunu düşünüp duruyorum. " Öleceğim" evet bir gün öleceğiz. Korkunç gibi gözükse de her şeyi çözen tek bilgi. Üzülme dostum öleceğiz. Sandığından daha yakın bir zamanda.
kaçındığın, tekrar yaşamayayım diye korktuğun ne varsa ayağına dolanacak. hatayı en başta yaptın, ilk seferinde. barıştığın her kötülük senden uzaklaşır, nefret ettiğin zalimliklerinse yüzü gitse kokusu, kokusu gitse sesi kalır.
Evden çıkamıyorum. Çıkamıyorum. Deliricem. Kuaföre gidebilmek için bile öncesinde bir hafta kendimi mental olarak hazırlamaya çalışıyorum. Bu hafta sonu kuaföre gidecektim. Yine evden çıkmak istemedim. Hafta içi işe mecburi çıktığım için kuaför randevumu da yarına aldım. iş yerimden de erken çıkabilmek için dün müdürden izin aldım. Alışveriş yapmam lazım, onun için bile çıkamıyorum. Geçen hafta yeni doğum yapmış arkadaşımı ziyaret etmek için evden çıktım. Ama ağlaya ağlaya. Evimde mutluyum evet. Ama evden çıkamamak nedir ya. Neden neden neden.