bugün

içinden gelen neyse yaz

Aslında gerçekleri hepimiz biliyoruz. Kodlama dilindeki gibi hayat 1 veya 0’dan ibaret. 1’den sıfıra ya da 0’dan bire geçerken yaşıyoruz tüm sancılarımızı. Kodların kalbi olmadığı için geçişleri saliselik oluyor. Kalbi olan bizler kalbimiz durana dek deste deste hisler yaşıyoruz. Üzüntümüz ve sevincimiz aslında olağan. Kodlar verilen komutu yerine getiriyor, dayattırılsa da bunu kabul ediyor. Biz mutluyken dayattırılan hüznü, üzgünken dayattırılan sevinci anlık kabul edemiyoruz. Yaşadıklarımızı da idrak etmemiz bu yüzden zorlaşıyor.

insanlar size anlattığı halde “kendimi bu yüzden çok yalnız hissediyorum” gibi serzenişlerde bulunabilirler. Halbuki siz dinliyorsunuz onu, siz yanınızdasınız. O yanında olmasını istediği kişi olmadığı için kendini yalnız hissediyor. Aslında bu paradoksta yalnız olan dinleyici, sizsiniz. Bu sözlerim bir mecnunun ya da bir meftunun pek ilgisini çekmeyebilir. Ben bu ikilemin tam ortasındayım. Keşke hep başkaları için mantıklı konuşup başkalarının yaralarına merhem olmaya çalışsam.

Tek başına sürdürdüğün bir hayatta tek kişilik hazırladığın bir sofrada yemek yerken birden aklına bir şey geliyor. Bırak yemeye devam etmeyi yediği lokmayı yutamıyor insan. Sinirleniyorsun, öfkeleniyorsun, durup sakinleşiyorsun, empati kuruyorsun, anlatıyorsun.. Bazen kendine anlattığını bile anlayamıyorsun. Çünkü zihnin dolu. Geçmişte kalsa bile bunları sen yaşadın. Zihninde başlayıp biten o sahnelerin başrollerinden birisi sensin. Bugün bunu kabul ettin, yarın inkar, diğer gün isyan. Hiç biri neticeyi değiştirmeyecek. Ağla, haykır, bağır, kır, dök.. Zararı da ziyanı da sana.

https://youtu.be/hhpG0nDGuqg